Menu

Erich Fromm Hayatı ve Eserleri



Sosyal psikolog, psikanalist ve filozof Erich Fromm, şarap tüccarı Naphtali Fromm ve Rosa Krause Fromm’un tek çocuğu olarak 23 Mart 1900’de Almanya’nın Frankfurt kentinde dünyaya gelir. Çocukluğu Yahudi geleneklerinin çok sıkı uygulandığı bir evde geçer. Anne ve babası mutlu bir çift değildi; daha sonra babasını mesafeli, annesini ise aşırı korumacı olarak tanımladı.

1999 yılında Rainer Otte tarafından tasarlanan Portre adlı filmde Erich Fromm şunları söyler: “Tek çocuk olarak doğdum, ki bu zaten oldukça kötü bir şey. Çok nevrotik iki ebeveynin yanında, her iki tarafta da haham gelenekleri olan ortodoks bir Yahudi aile vardı ve içinde yaşadığım dünya bu geleneksel Yahudilik dünyasıydı, temelde bir ortaçağ dünyasıydı. Henüz burjuva dünyası değildi. Geleneğimi, hayranlığımı ve rol modellerimi bu ortaçağ dünyasından aldım.

Erich Fromm ve Babası

Erich Fromm babasıyla, Montrö, 1913

Babası 1912 yılında şarap işinde kendisine yardımcı olması için genç bir Yahudi olan Oswald Sussman’ı işe alır. Sussman iki yıl boyunca Fromm ailesinin evinde yaşar ve bu süre zarfında Erich’in eğitimiyle ilgilenir. Frankfurt Müzelerini ziyaretler ederler. Bir sosyalist olan Sussman onu Karl Marx ve Frederick Engels’in yazılarıyla tanıştırır ve siyaset hakkında ciddi tartışmalara dahil eder. Fromm daha sonra Sussman’ın “Son derece dürüst bir adamdı, cesurdu. Ona çok şey borçluyum.” diyecektir. Fromm, onu bir baba figürü olarak benimser; kendisiyle bir birey olarak gerçek anlamda ilgilenen ilk yetişkin olduğunu söyleyecektir. “Beni kaygılarıyla boğan, aynı zamanda bana hiçbir yönerge vermeyen ve eğitimim üzerinde hiçbir olumlu etkisi olmayan patolojik derecede kaygılı bir babanın etkisi altında acı çektim” diyen Fromm, nevrotik ve takıntılı olduğunu söylediği babasıyla iyi bir ilişkiye sahip değildi.

Erich Fromm Gençliği

Erich Fromm, 1920

Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Erich 14 yaşındaydı ve Frankfurt’taki Wohler Gymnasium’da öğrenciydi. Fromm, öğretmenlerinin ve öğrenci arkadaşlarının bir gecede savaşı, İngiliz saldırganlığına bağlayan “fanatik milliyetçiler ve gericiler” haline gelmesi karşısında şok olmuştu. Erich Fromm savaşı “hayatımdaki en önemli deneyim” olarak tanımladı. Bazı amcaları ve kuzenleri savaş sırasında öldürüldü. Oswald Sussman da çatışmalarda hayatını kaybetti. “1918’de savaş sona erdiğinde, savaşın nasıl mümkün olabildiği sorusuna, insan kitlelerinin davranışlarının mantıksızlığını anlama arzusuna, barış ve uluslararası anlayış için tutkulu bir arzuya saplanmış, son derece sorunlu bir genç adamdım.

Fromm 1918’de Frankfurt am Main Üniversitesi’ne devam etti ve burada ortaçağ Alman tarihi, Marksizm teorisi, toplumsal hareketler ve psikoloji tarihi dersleri alır. Ertesi yıl Heidelberg Üniversitesi’ne devam eder; burada felsefe ve sosyoloji okumaya başlar. Fromm 1922’de, Almanya’daki üç Yahudi topluluğu üzerine yazdığı tezle sosyoloji doktorasını alır.

Özgürlükten Kaçış

1926 yılında kendi düşünce yapısına uymadığı için dini inanç sistemlerini reddeder. Aynı yıl kendisinden 11 yaş büyük analist Frieda Reichmann ile evlenir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman askerlerini tedavi etmek için kurulan Beyin Yaralanmalarının Sonuçlarını Araştırma Enstitüsü’nde çalışan Frieda’nın çalışmaları, beyin fonksiyonlarının fizyolojisi ve patolojisinin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Fromm eşini, arası iyi olmayan anne figürü ile özdeşleştirdiği için evliliği yürümez. Tüberküloza yakalanan Fromm, 1931-32 yılları arasında İsviçre’nin Davos kentinde tedavi görür; hastalığının nedeni olarak eşinden ayrılmayı gösterir. Erich Fromm, Nazi baskısından 1933’te ABD’ye göç eder; çift resmi olarak 1942 yılında boşanırlar.

Frieda Reichmann

Frieda Reichmann

Fromm, ABD’de Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde göreve başlar. Bir yıl sonra New York’a taşınıp burada Berlin Psikanaliz Enstitüsü’nden tanıdığı kendinden 15 yaş büyük, 3 kızı bulunan Karen Horney’le aralarında duygusal bir yakınlaşma oluşur. Horney ise babasıyla yaşadığı olumsuzlukların bilinçdışı yönlendirmeleri nedeniyle erkeklerle sağlıklı ilişkiler sürdürememektedir. Fromm için güçlü bir anne figürü ve danışman rolü üstlenir.

Fromm: “Sol görüşlerinde başına buyruk, ikonoklastik eğilimler gösteriyor, toplumsal statükoya isyan ediyordu. Karen’ı cezbeden de belki bu özelliği ya da çelişkili içsel dürtülerini kuşatma becerisiydi. Gerçekten de zıtlıkları uzlaştırma çabası teorilerinin ayırt edici özelliklerinden biriydi; örneğin içsel psişik ve dışsal toplumsal güçler arasındaki, psikanaliz ve Marksizm arasındaki çelişkiler. Kendisine gelince, onu sınıfındaki diğer öğrencilerle aynı şekilde deneyimlemiş olabilir: Şefkatli, anlayışlı ama aynı zamanda güçlü bir anne figürünü temsil ediyordu.

1938 yılında Erich Fromm Avrupa tatilini Karen Horney ile geçirir; tatil sırasında Fromm’un tüberkülozu tekrarlar; altı ay Davos’ta kalır. Şubat 1939’un başlarında New York’a döner.

Karen Horney

Karen Horney

Nisan 1943’te bir grup öğrenci Fromm’dan enstitü programında bir klinik ders vermesini talep eder. Horney bu fikri reddeder ve hekim olmayan birinin klinik dersler vermesine izin vermenin enstitülerinin New York Tıp Fakültesi bünyesinde bir eğitim programı olarak kabul edilmesini zorlaştıracağını savunur. Fakülte konseyinde yapılan oylamada Horney’in önerisi galip gelir. Fromm’a gösterine bu ilgi Horney gibi güçlü bir kadın karakteri rahatsız eder. Bunun üzerine Fromm, Thompson, Sullivan ve Rioch, diğer sekiz kişiyle birlikte 1936’da Sullivan tarafından kurulan Washington-Baltimore Psikiyatri Okulu’nun New York şubesini kurar. 1946 yılında bu enstitünün adı William Alanson White Psikiyatri, Psikanaliz ve Psikoloji Enstitüsü olarak değiştirilir. Bu enstitüde sadece psikiyatristler ve psikologlar psikanalitik olarak eğitilmiyordu. Öğretmenler, papazlar, sosyal hizmet uzmanları, hemşireler ve doktorlar için psikanalitik kurslar veriliyordu.

Fromm ve Horney’in ilişkileri iki taraf için de açık bir ilişkiydi. Zira Karen Horney’in Paul Tillich ve Erich Maria Remarque ile Erich Fromm’un ise dansçı, koreograf ve bale yönetmeni Katherine Dunham ile ilişkileri vardı. Buna rağmen hem iş hem de özel hayatlarındaki bu ayrılık Karen Horney’i derinden yaralar hatta uzun süreli depresyon tedavisi görür. Karen Horney’in evlilik istediği için Fromm’u korkutmuş olabileceği de yazılanlar arasında. Fromm, Horney ile ilişkisi sona erdikten sonra iki kez evlendiği için evliliğe tamamen karşı olamazdı. Belki de sonraki iki evliliği de daha genç kadınlarla ve Horney gibi güçlü olmayan kadınlarla olduğu için daha az güçlü bir eş istediğini düşündürüyor.

Erich Fromm Davos'ta tedavisi sırasında, 1938

Erich Fromm Davos’ta tedavisi sırasında, 1938

1930’lu yıllara doğru Marksist düşünceye yakınlığı Fromm’un, H. Marcuse ve T. Adorno gibi Frankfurt Okulu temsilcileriyle ilişkiye geçmesine neden olur. Adorno ile ilişkisini Amerika’da sürdürür.

Karen Horney’in kıskançlığını uyandıran 1941’de yayımladığı faşizmin tarihsel-zihin-bilimsel bir incelemesi olan Özgürlükten Kaçış’da Erich Fromm, Karl Marx’ın kendi düşünceleri üzerindeki etkisini ortaya koyar.

Modern Avrupa ve Amerikan tarihi, insanları bağlayan siyasi, ekonomik ve manevi prangalardan kurtulma çabası etrafında şekillenmiştir. Özgürlük için verilen savaşlar, ezilenler, yeni özgürlükler isteyenler tarafından, savunulması gereken ayrıcalıkları olanlara karşı verilmiştir. Bir sınıf kendi tahakkümünden kurtulmak için savaşırken, kendisinin de insan özgürlüğü için savaştığına inanıyor ve böylece bir ideale, ezilen herkesin içinde kök salmış olan özgürlük özlemine hitap edebiliyordu…. Birçok geri dönüşe rağmen, özgürlük savaşları kazandı. Bu savaşlarda pek çok kişi baskıya karşı mücadelede ölmenin özgür olmadan yaşamaktan daha iyi olduğu inancıyla öldü. Böyle bir ölüm, bireyselliklerinin en üst düzeyde ortaya konmasıydı.(Özgürlükten Kaçış)

Erich Fromm, 1940

Erich Fromm, 1940

Erich Fromm, New York’taki New School of Social Research’ün başkanının kızı fotoğrafçı Ruth Staudinger aracılığıyla tanıştığı 1 çocuk annesi Alman Yahudisi, fotoğrafçı  Henny Gurland’la 1944 yılında evlenir. Henny Gurland, Nazilerden kaçarken ağır bir omurilik hastalığına yakalanmıştı. Romatait artrit, kalp sorunları yanında derin depresyonu nedeniyle 1951’de, tedavisine iklimi uygun olduğu için Meksika’ya yerleşirler. Fromm, Mexico City’deki National Autonomous Ünivesitesi Tıp Fakültesinde psikanaliz bölümünü kurar. 1952 yılında eşi evinin banyosunda ölü bulunur; intihar etmiştir. Henny Gurland’ın bugün fotoğrafçı olarak çalışmalarından hiçbiri bulunmamaktadır.

Erich Fromm, Meksika’da 23 yıl yaşar. Meksika üniversitesindeki görevini sürdürürken birkaç ay boyunca Amerikan üniversitelerinde dersler de verir. Karısının intiharının trajedisini atlatması hızlı olur; çünkü üçüncü karısı Annis Freeman’a aşık olur. Annis Freeman, eşi David Freeman’ı 1952 yılında kaybeder; ikili 1953 yılında evlenirler. Aralarındaki kısa notlar ve uzun mektuplardaki coşku ve neşe dikkat çekicidir. Fromm, ister evde ister yolda olsun Annis Freeman’a birkaç aşk notu ve mektubu yazar ve altına “Tamamen seninim. E.” notunu unutmaz. Fromm onları Sevme Sanatı adlı kitabını şekillendirmek için kullanır. Görüldüğü üzere kitabın hikayesi, milyonlarca okuyucunun rüyalarına, umutlarına ve özlemlerine hitap eden heyecan verici, inanılır ve somut bir kişisel aşk hikayesine dayanır.

Tai chi’ye düşkün ve doğu mistik gelenekleriyle haşır neşir olan Annis, Fromm’u idolleştirir; Fromm da onun yaşama sevincine hayranlık duyar. Fromm’un Annis’e kur yaparken yazdıkları sonucunda ortaya çıkan Sevme Sanatı, akıl ve kalbin eşit olduğu aşk üzerine bir meditasyon gibidir. Fromm sonraki kitaplarında yaşam sevgisini kutlayacak ve bunu kendi bulduğu bir terimle, “biyofili” olarak adlandıracaktır.

Erich Fromm ve Annis Freeman

Erich Fromm ve Annis Freeman

Erich Fromm en başarılı kitabı olan  1956 yılında yayımlanan Sevme Sanatı isimli kitabını Annis ile ilişkileri başladığı zamanlarda yazmaya başlar ve iki yıl içinde biter.

Sevme Sanatı’nda, sevginin insan ırkı için neden bu kadar önemli olduğunu açıklamaya çalışır: “İnsana akıl bahşedilmiştir; o kendisinin farkında olan bir yaşamdır; kendisinin, hemcinslerinin, geçmişinin ve geleceğinin olanaklarının farkındadır. Ayrı bir varlık olarak kendisinin bu farkındalığı, kendi kısa ömrünün farkındalığı, iradesi dışında doğduğu ve iradesi dışında öldüğü, sevdiklerinden önce öleceği ya da onların kendisinden önce öleceği, yalnızlığının ve ayrılığının farkındalığı, doğanın ve toplumun güçleri karşısındaki çaresizliği, tüm bunlar onun ayrı, bölünmüş varlığını dayanılmaz bir hapishane haline getirir. Kendini bu hapishaneden kurtaramaz ve dışarıya ulaşamazsa, kendini bir şekilde insanlarla, dışarıdaki dünyayla birleştiremezse delirecektir.”

Fromm, insanların zamanın başlangıcından beri birbirlerini sevmeye ihtiyaç duyduklarını savunur: “Üretken çalışmada sağlanan birlik kişilerarası değildir; orgiastik kaynaşmada sağlanan birlik geçicidir; uyumlulukla sağlanan birlik yalnızca sözde birliktir. Dolayısıyla, bunlar varoluş sorununa yalnızca kısmi yanıtlardır. Tam yanıt, kişilerarası birliğin, başka bir kişiyle, aşkla kaynaşmanın başarılmasında yatar… Kişiler arası kaynaşmaya yönelik bu arzu insanın içindeki en güçlü çabadır. En temel tutkudur, insan ırkını, klanı, aileyi, toplumu bir arada tutan güçtür. Bunu başaramamak delilik ya da yıkım anlamına gelir – kendini yok etmek ya da başkalarını yok etmek. Sevgi olmadan insanlık bir gün bile var olamaz.

Sevme Sanatı

Fromm’a göre sevgiyi ebeveynlerimizden öğreniriz: “Sekiz buçuk ile on yaş arasındaki çoğu çocuk için sorun neredeyse yalnızca sevilmektir – olduğu gibi sevilmek. Bu yaşa kadar çocuk henüz sevmez; sevilmeye minnetle, sevinçle karşılık verir. Çocuğun gelişiminin bu noktasında resme yeni bir faktör girer: yeni bir duygu; kişinin kendi faaliyetiyle sevgi üretmesi. Çocuk ilk kez annesine (ya da babasına) bir şey vermeyi, bir şey üretmeyi düşünür – bir şiir, bir resim ya da her ne olursa. Çocuğun hayatında ilk kez sevgi fikri sevilmekten sevmeye, sevgi yaratmaya dönüşür. Bu ilk başlangıçtan sevginin olgunlaşmasına kadar uzun yıllar geçer. Sonunda artık ergenlik çağına gelmiş olan çocuk benmerkezciliğinin üstesinden gelmiştir; diğer kişi artık öncelikle kendi ihtiyaçlarının tatmini için bir araç değildir. Diğer kişinin ihtiyaçları da kendi ihtiyaçları kadar önemlidir – hatta daha da önemli hale gelmiştir. Vermek almaktan daha tatmin edici, daha keyifli hale gelmiştir; sevmek sevilmekten bile daha önemlidir. Sevmekle, narsisizm ve benmerkezcilik durumunun oluşturduğu yalnızlık ve izolasyon hapishane hücresini terk etmiştir.

“Çocuksu sevgi şu ilkeyi izler: “Seviyorum çünkü seviliyorum.” Olgun sevgi ise şu ilkeyi izler: “Seviyorum çünkü seviliyorum.” Olgunlaşmamış sevgi şöyle der: “Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var.” Olgun sevgi ise şöyle der: “Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum.”

Erich Fromm'un Portresi

 Jen Serdetchnaia, Portrait of Erich Fromm, 2018

Anne sevgisi doğası gereği koşulsuzdur. Anne yeni doğan bebeği kendi çocuğu olduğu için sever; çocuk belirli bir koşulu yerine getirdiği ya da belirli bir beklentiyi karşıladığı için değil…. Koşulsuz sevgi sadece çocuğun değil her insanın en derin özlemlerinden birine karşılık gelir; öte yandan, kişinin hak ettiği için sevilmesi her zaman kuşku yaratır; belki beni sevmesini istediğim kişiyi memnun edemedim, belki şu ya da bu – her zaman sevginin yok olabileceği korkusu vardır…. Hem çocukken hem de yetişkinken anne sevgisine duyduğumuz özleme hepimizin sarılmasına şaşmamalı. Çoğu çocuk anne sevgisi görecek kadar şanslıdır… Yetişkinler olarak aynı özlemi gidermek çok daha zordur. En tatmin edici gelişimde, normal erotik sevginin bir bileşeni olarak kalır; genellikle dini biçimlerde, daha sık olarak da nevrotik biçimlerde ifade bulur.”

Baba ile olan ilişki ise oldukça farklıdır. “Anne geldiğimiz evdir, doğadır, topraktır, okyanustur; baba ise böyle bir doğal evi temsil etmez. Yaşamının ilk yıllarında çocukla çok az bağlantısı vardır ve bu erken dönemde çocuk için önemi anneninkiyle kıyaslanamaz. Ancak baba doğal dünyayı temsil etmezken, insan varlığının diğer kutbunu temsil eder; düşünce dünyasını, insan yapımı şeyleri, kanun ve düzeni, disiplini, seyahat ve macerayı. Baba çocuğa öğreten, ona dünyaya giden yolu gösteren kişidir.” Fromm baba sevgisinin koşullu bir sevgi olduğunu savunur. 

Sevme Sanatı İlk Baskı

Sevme Sanatı’nın ilk baskısı

Erich Fromm’un, Sevme Sanatı kitabının giriş bölümündeki 16. yüzyılın bilim insanlarından Paracelsus’tan alıntı:

Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez.
Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlatamaz.
Hiçbir şey anlamayan, değersizdir.
Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür.
Bir şeyin özünde ne kadar bilgi varsa, sevgi de o kadar büyük olur.
Tüm yemişlerin böğürtlenlerle aynı zamanda olgunlaştığını
düşleyen kişi, üzümlere ilişkin bir şeyi bilmiyor demektir.

Erich Fromm

Erich Fromm, Columbia Üniversitesi’nde ders veren ve Carl Gustav Jung’la de çalışmış olan Zen ustası Daisetz T. Suzuki’yi 1957’de Meksika’daki bir seminere davet eder. Bu seminer, Zen Budizmine yönelmesine neden olur. Aynı yıl Fromm, ABD barış hareketine dahil olur ve kısa bir süre için Birleşik Devletler Sosyalist Partisi’ne üye olur. Otoriter karakter üzerine yaptığı ampirik çalışmaların ardından, meslektaşlarıyla birlikte 1957’den itibaren bir Meksika köylerinde sosyal psikolojik bir çalışma yürütür. Sonuçları 1970 yılında Michael Maccoby ile birlikte Social Character in a Mexican Village başlığı altında yayınlar.

IFPS (International Feuderation of Psychoanalytic Societies), IPV’ye üye olmayan Avrupalı psikanalitik gruplar, “daha özgür” bir psikanalitik ortamda değişim arayan Amerikalı gruplar ve çeşitli siyasi, tarihi ve teorik bağlılıklar arasında uluslararası bağlantılar kurma arzusunun karmaşık bir karışımından kurulur. Fromm, Werner Schwidder ve Franz Heigl ile birlikte 1962’de kuruluşunda etkili olur. Burada da tıbbi Amerikan Akademisi’ne karşı hekim olmayan psikanalistlerin varlığı için kampanya yürütür. Aynı yıl New York Üniversitesi Sanat ve Bilim Enstitüsü’nde dersler verir.

Erich Fromm, Meksika Köyleri

Erich Fromm’un politikaya katılımı sadece koltuk eleştirisi şeklinde olmadı. Bir sivil haklar aktivisti olmanın yanı sıra nükleer silahlara karşı güçlü hareketlere öncülük etti, Vietnam karşıtı protestolara katıldı ve hatta çevrenin korunması için çeşitli hareketler düzenledi. 1965’te emekli olduktan sonra, öncelikle barış politikaları ve Vietnam Savaşı karşıtı politikalarla ilgilenmeye başladı.

Erich Fromm, 1975

Erich Fromm, 1975

Çağdaşı, arkadaşı, ilk zamanlarda öğretmeni de olan psikanaliz biliminin kurucusu, Nörolog Sigmund Freud her ne kadar bireyin kişiliğini libidinal potansiyelinin belirlediğini savunsa da Erich Fromm artık bir yerden sonra her şeyin cinsel kimlikler ve libido üzerinden açıklanamayacağının altını çizer. Evet, cinsel kimlikler ve libido bireyin kişiliği üzerinde son derece etkilidir, ne var ki hepsi bu değildir. Fromm bireyin içine doğduğu sosyal yapıyı, kültürü, gelenekleri, coğrafyayı, ekonomik ve politik şartları, aileyi ve sosyal yaşamı göz ardı edemeyeceğimizi ortaya koymaktadır. Birey, kültür tarafından şekillendirilen bir sosyal varlıktır ona göre. Akademik dünya psikanaliz açısından tedavi amacıyla kullanılabilecek işlevsel bir danışma kuramına sahip olmamakla hep dışlamıştır Erich Fromm’u. Çoğunlukla felsefi ve sosyolojik kuramları olan Fromm, insan psikolojisinden ve çatışmalardan da söz ettiği için psikanalitik kuramcılar arasında yer almaya devam eder. Klinisyen olarak hastalar da bakar. Kuramının adı, Hümanist Varoluşçu Psikanaliz’dir.

Erich Fromm, 2

Erich Fromm

Akademisyenler arasında ya da bilim dünyasında kabul görmek ve onaylanmak üzere inşa etmemiştir kariyerini, yazılarını halk için yazmıştır, daha çok insan tarafından daha fazla anlaşılmayı, böylece daha faydalı olabilmeyi benimsemiştir. Bu bağlamda tam bir halk aydını olduğu söylenebilir. Pek çok yabancı dile çevrilen kitaplarının 30 milyondan fazla satış rakamına ulaşmış olmasının sebeplerinden biri de kuşkusuz Fromm’un akademiler için değil, sokaktaki insanlar için de yazıyor olmasıdır. İki dünya savaşına tanıklık etmiş Yahudi kökenli bir Alman’dır Erich Fromm. İşkenceler, intiharlar, acılar, umutsuzluk, belirsizlik ve ölümlerle dolu bir dünyanın içinde geçti hayatı. İntihar eden hastaları oldu, üstelik 1943 yılında evlendiği ikinci karısı Henny Gurland da kendi canına kıyarak son vermişti yaşamına. Bütün bunlar Fromm’un sadece psikolojisini değil, edindiği klinik terapi deneyimleriyle birlikte kuramlarını oluşturdu.

Berlin'de Erich Fromm için anma plaketi.

Berlin’de Erich Fromm için anma plaketi.

Modern dünyaya söyleyecek çok sözü olan bir sosyolog, psikanalist ve filozoftur Erich Fromm. Bir toplum eleştirmenidir aynı zamanda, bir hümanisttir. Üstelik sadece kuramcı da değildir, eylemcidir de. Nükleer Politikalar Ulusal Komitesi ile Uluslararası Af Örgütü’nün kuruluşunda katkıları büyük olmuştur, bu iki grup için de mali kaynaklar sağladığı gibi, aktif olarak da bünyelerinde çalışmış, liderlik etmiştir. Nükleer silahlanmayı sınırlandırmak yolunda verdiği mücadele çok kıymetlidir. Bazı ülkelerin devlet başkanlarıyla görüşmeler sağlaması, insan hakları ve barış eylemcileriyle devlet yetkilileri arasında iletişim kurma ve yapıcı sonuçlara ulaşma mücadelesiyle Erich Fromm, politik bağlamda da son derece aktif bir hümanisttir.

Erıch Fromm 3

Koroner atardamar hastalığı çekse de, Fromm kardiyologlarının öğütlerini göz ardı eder. Annesinin de özelliği olan bunalımlı bir ruh hali içindedir. İkinci karısının ve bazı hastalarının intiharı omuzlarında büyük bir ağırlık yapar.  Fromm’un kalp rahatsızlığı giderek artar ve aktif siyasi yaşamdan çekilir. 1968 yılında ağır bir kalp krizi geçirir. 1974 yılında eşiyle birlikte İsviçre’ye taşınır. Doğum gününe beş gün kala, bir kalp krizi sonucunda 18 Mart 1980 yılında hayatını kaybeder.  1985 yılında, Fromm’un son yardımcısı, on ciltlik tam baskısının editörü ve vasisi, filozof, teolog ve psikanalist Rainer Funk, “Fromm’un düşüncesinin canlı bir şekilde tartışılmasını” teşvik etmek amacıyla Uluslararası Erich Fromm Topluluğu’nu kurar.

Muazzam yazışmaları kişisel hayatının anlaşılmasında çok önemlidir. Fromm karısından öldüğü zaman bütün mektuplarını yok etmesini ister. Yazınsal vasisi Rainer Funk yazışmalarının imha edilmesine karşı çıktığında Fromm yumuşar, Funk’ın mesleki mektuplarını arşivlemesine izin verir; diğer hepsi imha edilir.

Kaynak
Erich From, Sahip Olmak Ya Da OlmamakMıt Freund İn Berlin, Erich FrommErich Fromm, Yaratmayan İnsan Yok Etmek İsterErich Fromm Ve İnsancı Psikoloji, Engin GençtanErich Fromm’da Din Anlayışı, Yüksek Lisans TeziSevgi Peygamberi Erich Fromm, Gerald N. GrobSpartacus Educational, Erich Fromm

 


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir