Kurtuluş Savaşı’nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 günü saat 9.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda, 57 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ulu Önder Atatürk’ü anlatan 10 Kasım şiirlerini derledik.
1. On Kasım, Cahit Sıtkı Tarancı
Yıl otuz sekiz, on kasım Perşembe
Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar
Sarsılıyor İstanbul yedi tepe
Yaman esmiş Dolmabahçe’de rüzgar
Gerçek olamaz olsa olsa bir düş
Dokuzu beş gece Atatürk ölmüş
Böyle toptan bir yas nerde görülmüş
Beraber ağlıyoruz kurtlar kuşlar
Bu memlekette en çok hizmet eden
Bu aşk ile dağlara gücü yeten
On sekiz milyonun omzunda giden
Atam Ankara sırtlarında yatar.
Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu, Çanakkale, 1915
2. Büyük Misafir, Fazıl Hüsnü Dağlarca
Bir sevinç incilemiş gözleri yaşlar yerine,
İzi üstünde gül açmış kapanan her yaranın.
Bir bahar yağmuru halinde derinden derine
Çağlıyor her yanı alkışla yeşil Marmara’nın.
Bu misafirdir, inan memleketin neyse varı,
Böyle bir yüz mü görür bir daha fâni ömrün?
Gelin ay Bahr-i Muhit’in köpüren dalgaları,
Kırk asırlık yolu bir hızda alan Türk’ü görün
Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal, 1918
3. Asırlarca, Behçet Kemal Çağlar
Dünyanın en büyük ölmezine
Ufkunda doğacağım, ufkunda batacağım;
Asırlarca yazsam hep seni anlatacağım.
Ben de giyersem eğer bir gün deha tacını
“İstersen çiğne” diye önüne atacağım…
Söndüğünü görsem de bin meşale emelin
Ebediyet yolumuz, öyle elimde elin…
Ak düşen saçlarınla nur kattığın heykelin
Hamuruna harç diye kanımı katacağım.
Yansam da masalların Âşık Kerem’i gibi,
Bu aşk ölmez öyle her gönül veremi gibi!
Şöhretin okyanuslar aşarken gemi gibi;
Ben dalga gibi ayak ucunda yatacağım…
Asırlarca yazsam hep seni anlatacağım!
Rauf Orbay ile Sivas’ta, 4 Eylül 1919
4. Atam, Faruk Nafiz Çamlıbel
Bir yüz tanıdım ruhuma nakşoldu zamanla,
Bir yüz ki bütün hatları şimşekle doluydu,
Ben yalnız onun resmine daldım heyecanlı,
Benden çocuğum yalnız onun şi’rini duydu.
Bir hüzne bürünmüştü cenazeyle düğünler,
Bir damla yaş olmuştu denizler gözümüzde.
Hasretle bakarken gecenin rengine günler,
Seyretti yanan gözleriniz fecri o yüzde.
Tarih onun emriyle kımıldandı yerinden,
Birkaç yıla toplandı hemen birçok asırlar.
İsa eli geçmiş sanılır yurt üzerinden,
Gül bahçesi olmuş dün ayak bastığı yerler.
Ondan geliyor, her günümüz başka baharsa,
Ondandır, ufuklarda ne ürperme, ne gam var…
Kalbim nefesim dursa, düşüncem sona varsa,
Dünyayı unutsam da unutmam bir Atam var.
1920, Atatürk Çankaya’da Çalışma Odasında
5. Ata’m İzindeyiz!, Aziz Nesin
Atam, hala yaşıyorsak:
edepsizlik sayesinde!
Altı oku soruyorsan,
politika dehlizinde!
Hele partin senden sonra,
devrimlerin tavizinde!
Vasfedeyim halimizi,
kalemime ver izin de!
Yobazlarla gericiler,
onlar bizden daha zinde!
‘Atam, Atam…’ derler ama,
bir adınız var sizin de…
Halkçılıkla devletçilik:
anlatamam, çok hazin de…
Çoktan beri sahteciler,
ağır çeker her vezinde!
Tek umut var, o da yalnız,
Amerikan dövizinde!
Sorma Ata’m, halimizi,
hal mi kaldı anlatacak…
İşte geldik dizindeyiz!
Yata yata çok yorulduk,
tatil yaptık, izindeyiz!
Sanayide henüz daha,
Cafer için lazım diye,
Amerikan bezindeyiz!
Geçeceğiz Avrupa’yı
ama şimdi izindeyiz!
Hocamız var, hacımız var,
uçan kuşa borcumuz var,
el oğlunun ağzındayız!
Ama bizi zor bulurlar,
bahar, yaz, kış izindeyiz!
Evet, doğru söylemişsin:
Türk milleti çalışkandır!
Biz de senin tezindeyiz!
Dinlenmekten yorulduk da,
onun için izindeyiz!
Zinde kuvvet diye söz var,
kimse bilmez adresini,
ah izindeyiz, vah izindeyiz!
Bugün değil, bu yıl değil,
çoktan beri izindeyiz!
İlerledik Ata’m öyle,
şimdi görsen tanımazsın:
Amerikan tarzındayız!
Arasan da bulamazsın,
otuz yıldır izindeyiz!
Mustafa Kemal Atatürk, Bozüyük, Bilecik, 1926
6. Atatürk, Enis Behiç Koryürek
Ey sanki alev saçlı zafer küheylaniyle
Kurtardığın vatanda en yüce şehsüvarsın,
Bir şimşek çağlayanı haliyle Türk kanıyle
Aldığı şâna lâyık bir tarihde bir Sen varsın.
Erişmez vasfına hiçbir rebabın sesi
Sen yükseksin ilhamın yıldızlı göklerinden,
Dehâdan kanatlanan kılıcının şulesi
Ebediyette olmuş bir murassa kasiden,
Kızıl gökte parlayan Ayyıldız’ın nurusun.
Sen en büyük milletin, Türklüğün gururusun
Bu yurdun timsalisin bugün bütün cihanda
Gözler, gönüller senin, senin şeref de şan da!
Atatürk çok sevdiği köpeği Fox ile, 1926
7. Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda, Cahit Külebi
Sana borçluyuz ta derinden!
Çünkü yurdumuzu sen kurtardın,
Hasta, yorgun düşmüştük,
Yaralarımızı iyice sardın.
Yiğittin, inanç doluydun yapıcıydın,
Sanatkârdın, denizler kadar engin;
Kimsenin görmediğini görürdü
Sevgiyle bakan gözlerin.
Dedin ki: Bu millet, bu büyük millet
Yüzyıllar boyunca geri kalmış;
Bu yurt, bu güzel yurt, bizim yurdumuz
Her yanından yaralar almış.
Dedin ki: Bir güzel savaşmalı
Kurmak için yeniden;
Bilgiyle, inançla, çoşkunlukla
“Övün, çalış, güven!”
Sana borçluyuz ta derinden!
Işığısın bu yurdun.
Dilimizi, ulusallığımızı öğrettin bize,
Çünkü cumhuriyetimizi sen kurdun.
Hürriyeti sen yaydın içimize,
Halkçıyız dedin halk içinden,
İnançta hür yetiştirdin bizi,
Borçluyuz sana ta derinden!
Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti,
Bu milleti temiz ellerin.
Sana borçluyuz ta derinden
En büyüğü Mustafa Kemallerin!
Afgan Kralı Amanullah Khan ile Birlikte, 1928
8. Bir Resimde Atatürk, Sabahattin Kudret Aksal
İzmir’e girişini Atatürk’ün,
Bir kahve duvarındaki resimde gördüm,
Bir ılık güz öğlesinde,
Şanlı haki urbası üzerinde,
Koymuştu kılıcını içine kınının,
Yürüyordu arasına sevgili halkının.
Ayağında Anadolu’dan getirdiği toz,
Bir inanç gözlerinde tükenmez,
Alabildiğine insan kalabalığı ardı,
Bir aydınlık geleceğe bakıyordu,
Işıktı, sevinçti, türküydü,
Görseydiniz o resimde Atatürk’ü…
Haydarpaşa Garı, 1929
9. Büyük Taarruz, Nazım Hikmet
Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
sayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar üç dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.
1930
10. Kalpaklı Süvari, Attila İlhan
Gecenin arkasında bir yerde
Ufaldıkça gaz lambaları
Nehrin omuzlarına yaslanıp yaslı bir dindar
Yalnızlıktan soğumuş dağlar
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde
Köylüler böyle diyorlar
Yatsıları
Nal sesleri duyulur mu yağmur olursa
Ne mümkün en ulus havalarda duyulacak
Erzurum’a doğru şah damarın oynar gibi
Gören eden yok her nasılsa
Kalpaklı olduğunu biliyorlar
Kemah köylüğünde fakir fukaraya azık dağıtsaymış
Üçer arşın kefenlik
İçlik ve mintan
Birer kese sarı lira cep harçlığı
Olur mu olmaz mı arsıı bilinmiyor
Tılhas’ta bir kağnıya dokunmasıyla bir ne halsa
Araba traktöre tebdil olmuş
Allah tarafından
Tercan toprağındaki kerametini
Anlata anlata bitiremiyorlar
Köylüler böyle diyorlar
Gecenin arkasında bir yerde
Ufaldıkça gaz lambaları
Nehrin omuzlarında yaslanmış yaslı ve dindar
Yalnızlıktan soğumuş dağlar
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış gizlilerde
Yatsılarda
Kemal Paşa diyorlar.
1930
11. Resim, Behçet Necatigil
Her gün
Enginlerden engin
Yücelerden yüce
Bir duygu sarar bizi
Bu sınıfa girince.
Yanda, bir uçtan bir uca.
Mavi deniz
Odanın içinde güneşleri bulunca.
Isınırız.
Enginlerin engini deniz olsa
Deniz ufak!
Yücelerin yücesi güneş olsa
Güneş küçük!
İlk günü gördük, nerden geldi:
Duvardaydı
Denizleri, güneşleri
Küçülten büyüklük.
Kürsünün üstünde bir resim:
Gözleri denizlerden mavi
Bakışları güneşlerden sıcak.
Dört mevsim.
Kürsünün üstünde:
Atatürk’üm, arkasında al bayrak
Kolları kavuşturmuş göğsünde.
Bu resimle başlar bizim günümüz
Karşımızda Atatürk’ü gördükçe
Kıvançla dolar, taşar gönlümüz.
Öğretmenimizin kürsüde
Verdiği dersi
Dinler bizimle birlikte
Atatürk’ün resmi.
Çalışkanız, çünkü
Çalışınca
Bakarız, Atatürk güldü.
Bir yanlışlık yapsak
Bulutlanır gözleri
Anlarız Atatürk üzüldü.
Gelsek kürsünün dibine
Görür bizi
Eğilince.
Kalksak, gitsek gerilere
Otursak arkalarda;
Başımızı kaldırmadan duyarız:
Atatürk orada.
Öteki odalarda
Başka başka resimleri Ata’mın.
Atatürk’üm artık ömrüm oldukça
Bu resminle karşımdasın!
Yok hiç birinde
Bundaki tılsım
Değişen çizgilere
Canlı gibi bu resim.
Öyle canlı ki sanırım
Bende bir gün okulu bitirince
Uzanan ellerinle
Okşanacak sırtım.
Öyle canlı ki, sanırım
Karanlık bile olsa
Aydınlanır yollarım.
Tıpkı sınıftaki gibi
Yapacağım bir işte
Bu resmindir rehberim:
Kötülüğe uzanırsam
Çat kaşlarını
Tutulsun ellerim
Tıpkı sınıftaki gibi
Bütün ömrüm boyunca
Yaptığım her işte
İyi, doğru oldumsa
Sevincini belli et.
Gülümse!
Yaprak yaprak dökülürken önümde
Her yıl dört mevsim;
Sınıflar içinde yalnız bu sınıf
Resimler içinde yalnız bu resim!
İran Şahı’nın Ziyareti, 17 Haziran 1934