Henri Cartier-Bresson, Josef Koudelka, Robert Capa başta olmak üzere Magnum Ajansı fotoğrafçılarının objektifinden 15 manzara fotoğrafını, Dünya Edebiyatı’nın önemli şairlerinin dizeleri ile birlikte derledik.
1.
Henri Cartier-Bresson, Fransa, Normandiya, 1955
Erimiyor artık gözlerinde gözlerim
tatlanmıyor yanında acılarım.
Ancak taşıyacağım bakışını her nereye gidersem,
sen de taşıyacaksın acımı her nerede yürürsen.
Senindim, sen de benim. Daha ne olsun?
Bir devr-i alem yaptık aşkın geçtiği yerlerden.
Senindim, sen de benim. Öyle de kalacaksın,
aşıladım ya kendimi bahçenden kestiğim filize.
Pablo Neruda, Farewell (Çeviri: Adnan Özer)
2.
Ferdinando Scianna, New York, Central Park, 1985
Geleceğim bazen uykudayken sen
Beklenmedik, uzak bir konuk gibi
Sokakta bir başıma koyma beni
Kapıyı sürgüleme üstümden.
Usulca girecek, bir yere ilişeceğim
Bir zaman karanlıkta bakacağım yüzüne.
Görüntün doyasıya dolunca gözlerime
Bir öpücük kondurup çekip gideceğim.
Nikola Vaptsarov, Veda Şiiri (Çeviri: Ataol Behramoğlu)
3.
Josef Koudelka, İspanya, Toledo, 1974
Yaşamayı öğrenmek bizim için geçti çoktan
Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana
En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran
Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya
Ve her kitar havası beslenir hıçkırıkla
Mutlu aşk yok ki dünyada
Acılara batmamış bir aşk söyle bana
Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle
Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama
İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de
Bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına
Mutlu aşk yok ki dünyada
Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa
Louis Aragon, Mutlu Aşk Yok Ki Dünyada (Çeviri: Cemal Süreya)
4.
George Rodger, Londra, Thames Nehri, 1964
O şarkı söylerken erir sesler
Öpücük dudakta nasıl erirse.
Bakarken o, ışıldar gökler
Tapılası gözlerinde.
Yürürken tüm devinimleri
Ve tüm kıpırtıları, konuştuğunda,
Öylesine duyguyla, anlatımla dolu ki
Ve öylesine olağanüstü bir yalınlıkla
Mihail Lermontov, O Şarkı Söylerken Erir Sesler (Çeviri: Ataol Behramoğlu)
5.
Robert Capa, İstanbul, 1946
İnsan ayrılırken
fırlatmalı şapkasını denize,
içinde yaz boyu topladığı
deniz kabukları
ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda,
kurduğu sofrayı sevgilisine,
devirmeli denize,
bardağında kalan şarabı dökmeli denize,
ekmeğini balıklara vermeli
ve denize bir damla kan katmalı,
bıçağını dalgalara saplamalı
ve salmalı sulara ayakkabılarını,
yürek, çapa ve haç
ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda!
Döner gelir sonra.
Ne zaman?
Sorma.
Ingeborg Bachmann, Ada Şarkıları’ndan (Çeviri: Behçet Necatigil)
6.
Raymond Depardon, ABD, San Francisco, Golden Gate Köprüsü, 1982
dinle
karanlığın esintisini duyuyor musun?
şimdi bir şeyler geçiyor geceden
ay kızıldır ve allak bullak
ve her an yıkılma korkusundaki bu damda
bulutlar sanki, yaslı yığınlar misali
yağış anını bekliyorlar
bir an
ve sonrasında hiç.
bu pencerenin arkasında gece titremede
ve yeryüzü giderek durmada
bu pencerenin arkasında bir bilinmez
seni ve beni merak ediyor
ey baştan aşağı yeşil!
yakıcı anılar gibi ellerini,
bırak benim aşık ellerime
ve dudaklarını
varlığın sıcak duygusunu
benim sevdalı dudaklarımın okşayışına bırak
rüzgâr bizi götürecek
rüzgâr bizi götürecek
Füruğ Ferruhzad, Rüzgar Bizi Götürecek (Çeviri: Onat Kutlar, Celal Hosrovşahi)
7.
Rene Burri, New York, 1959
Denize yakın mağaralarda
bir susuzluk duyarsın, bir aşk,
bir coşku
deniz kabukları gibi sert
alır avucuna tutabilirsin.
Denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım,
ne ben seni tanıdım, ne de sen beni.
Yorgo Seferis, Denize Yakın Mağaralarda (Çeviri: Cevat Çapan)
8.
Erich Hartmann, İrlanda, Dublin, 1964
Seviyordum sizi ve bu aşk belki
İçimde sönmedi bütünüyle.
Fakat üzmesin sizi artık bu sevgi
İstemem üzülmenizi hiçbir şeyle.
Sessizce, umutsuzca seviyordum sizi.
Bazen çekingenlik, bazen kıskançlıkla üzgün.
Bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki
Dilerim bir başkasınca da böyle sevilin.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, Seviyordum Sizi (Çeviri: Ataol Behramoğlu)
9.
Ian Berry, İngiltere, 1974
Önce sevinç uyutmadı beni hiç, ardından
Üzüntüler nöbet tuttu bütün gece içimde.
Sonunda ikisi de gidince başımdan
Uyumuşum, ama ah, her bahar gecesi
Bir yaslı güz sabahı getirdi ardından.
Bilirsin, senin derdin benimdi hep
Benimki de bilirim, tümüyle senin
Paylaşamazsam bir sevinci seninle
Hiç olmazdı ah, benim de sevincim.
Bertolt Brecht, Acı Mut (Çeviri: Deniz Özder)
10.
Elliott Erwitt, İsviçre, Zürih, 1991
Hiç kimse bilemez beni
Senin bildiğin kadar
Gözlerin, içinde uyuyup
Koyun koyuna uyandığımız gözlerin,
Ağarttı dünyanın tüm gecelerini
İnsan parıltılarınla senin
Gözlerinden başladı yolculuğum
Dünyalar ötesine anlamlı bir güzellik
İçinde binbir hevesle uçtuğum gözlerin
Gözlerinde yansıtırdı bizi
Bitip tükenmeyen yalnızlığımız
O bakışlar değil ki şimdi gözlerindeki
Hiç kimse bilemez seni
Benim bildiğim kadar
Paul Éluard, Hiç Kimse Bilemez Beni (Çeviri: Sacide Üçer)
11.
Bruno Barbey, İtalya, Sicilya, 1966
Sevilmek mi istediğin yalnızca
Öyleyse bırakma hiç yüreğini
Çizdiğin yolundan ayrılmaya…
Olmadığını unut, olduğun gibi kal
Kendi inceliğin ve erdeminle
Ve aşkın da güzelliğin de sonsuz
Bir övgüyle yankılansın yeryüzünde,
Ve aşk, basit bir göreve dönüşsün.
Edgar Allan Poe, F…s O…d’e (Çeviri: Tüzün Gürson)
12.
Herbert List, İtalya, Napoli, 1961
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
Charles Baudelaire, İçe Kapanış (Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu)
13.
Henri Cartier-Bresson, Fransa, Paris, 1954
Olur ilkyazdan önce böyle günler bilirsin
Çayırlar örtülmüştür kalın bir yığın karla
Rüzgârlar ılık eser yumuşacık ve hafif
Geldiğini duyarsın diri kuru dallarla
Tenin kamaşır birden, öyle aydınlanır da
Yabancı gelir artık oturduğun ev bir bak!
Bir şarkı vardı eski ve cansıkıcı bulurdun
Söylersin onu şimdi yeni ve anlamlı bularak
Anna Ahmadova, Olur İlkyazdan Önce Böyle Günler Bilirsin (Çeviri: Hilmi Yavuz)
14.
Martine Franck, Fransa, Reillanne, 1975
Gürültülü kahvenin içerlek odasında
yaşlı bir adam, masada iki büklüm;
önünde bir gazete, yapayalnız.
Sefil yaşlılığın ezikliği içinde
düşünüyor, ne kadar az çıkardı hayatın tadını;
güçlü olduğu yıllar, yakışıklı.
Biliyor, nasıl yaşlandı; farkında, görüyor her şeyi,
ama gençlik yılları daha dün gibi
geliyor ona. Hayat ne kadar kısa, ne kadar!
Düşünüyor, bilgelik denen şey nasıl da aldattı onu;
nasıl hep güvendi –ne çılgınlık!–
“Yarın, bol bol zamanın var,” diyen o yalancıya.
Dizginlediği coşkular geliyor aklına; gözden çıkardığı
onca sevinç. Yitip gitmiş her fırsat
Şimdi alay ediyor kafasız sağgörüsüyle. …
Bunca düşünce, bunca anımsayış
başını döndürüyor yaşlı adamın. Ve gidiyor gözleri
kahvenin masasında iki büklüm.
Konstantinos Kafavis, Yaşlı Bir Adam (Çeviri: Erdal Alova)
15.
David Hurn, Galler, Aberavon, 1971
Say bademleri,
say acı olanı, uyanık tutanı say,
beni de onlara kat:
Gözünü arardım hep, gözünü açtığında,
sana kimselerin bakmadığı bir anda,
örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben,
ki onun üzerinde tasarladığın çiyin
testilere doğru kaydığı bir zamanda,
yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.
Ancak böyle varırdın adına, senin olan,
o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek,
savrulurdu çekiçler sanki bir çan kulesi
boşluğundaymış gibi senin suskunluğunun.
Ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.
Beni de acı yap, acı yap beni.
Bademlerden say beni.
Paul Celan, Bademlerden Say Beni (Çeviri: Ahmet Necdet, Gertrude Durusoy)