Fotoğrafları ile bir efsane haline gelen Magnum Ajansı, 1947 yılında Robert Capa, Henri Cartier-Bresson, George Rodger, David Seymour tarafından kurulmuştur.
Magnum adını tartışmalı da olsa Robert Capa’nın bulduğu söylenir. Şampanya şişesi imasıyla gösteriş, keyif ve başarı çağrışımı yaratıyor ve üyelere her toplantıda koca bir şişe şampanyayı devirmek için iyi bir mazeret oluşturuyordu. Bir tabanca türü ile ilişkisi akla belirli bir sertliği ve Latince anlamı ise büyüklüğü getirmektedir.
Magnum, 1947’de 2. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan belirsizlik ortamı içinde hayatına başladı. Ajansı kuran dört kişi, savaştan doğrudan etkilenmiş isimlerdi. Robert Capa, bu yüzden ülkesini terk etmiş; Henri Cartier-Bresson, Almanlara esir düşmüş; George Rodger, Pasifik’te Japonlardan kaçmak için binlerce kilometre yürümüş; David ‘Chim’ Seymour ise bir Yahudi olarak sürekli saklanmak zorunda kalmış ve toplama kamplarında ailesini kaybetmişti.
Magnum Ajans’ın zorlu bir üye kabul prosedürü var. Hatta o kadar ki, fotoğrafçılar, üye olana kadar çekilen her türlü cefadan ötürü Magnum’a üye olmanın dini bir tarikata katılmakla pratikte aynı şey olduğu esprisini yaparlarmış.Güçlü kişisel bakış açılarıyla Magnum fotoğrafçıları, dünya tarihini kaydediyor, üzerinde yaşayan insanları, kişilikleri, yaşanan olay ve durumları yorumluyor. New York, Londra, Paris ve Tokyo’daki dört yayıncı ofisi ve dünya çapındaki on beş acentası ile Magnum Photos basına, yayımcılara, reklamcılara, televizyonlara, galeri ve müzelere fotoğraf temin ediyor.
Dünyaca ünlü fotoğrafçımız Ara Güler de bir zamanlar Magnum fotoğrafçısı idi. Hatta Ara Güler’in çektiği ünlü İstanbul pozlarının bir kısmı ile, çektiği ikonik Hitchcock, Dali ve Picasso resimleri de Ara Güler’in Magnum dönemlerinden.
1. Werner Bischof (1916 – 1954) – İsviçre
İnsanın kolayca hayatına mal olabilen bir iş. Bischof 1954 tarihli flüt çalan çocuğun fotoğrafını çektikten kısa bir süre sonra Peru’nun And Dağları’ndan otomobiliyle uçuruma yuvarlanıyor. Hayatını kaybediyor.
2. Dennis Stock (1928 – 2010) – ABD
James Dean’in trafik kazasında ölmeden kısa bir süre önce çektiği paltosunun yakaları kalkık, elleri cepte, dudaklarında sigaralı yağmurda yürürken 1955 tarihli New York’taki Times Square’de çekilmiş fotoğrafı.
3. George Rodger (1908 – 1995) – İngiltere
1945 baharında, savaş bittikten sonra Bergen -Belsen toplama kampı dağıtıldıktan sonraki fotoğraflardan.
George Rodger, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Life Dergisi için savaş muhabiri olarak işe başladı. Savaşın sonlarına doğru Bergen-Belsen’deki Nazi toplama kampına girmesiyle ölüm kamplarının gerçekliğini gösteren son derece etkili fotoğraflar çekti.Nazi Toplama kampında tanık olduklarını unutmak için George Rodger, savaş muhabirliğini bırakarak yalnızca yaban hayat ve insanları çekmeye devam etti. Afrika ve Orta Doğu sınırları içerisinde çalışmalarını yürüttü. Özellikle Sudan’ın güneyinde yaşayan Nuba Kabilesi’nin ilkel yaşamını aktardığı fotoğrafları çok bilinir.
4. Thomas Hoepker (1936 – ) – Almanya
İran’ın İsfahan kentinde bir köylü Şah Rıza Pehlevi’nin ayaklarını minnettarlıkla öpüyor. 1962 yılında yapılan toprak reformuyla ekip biçtiği topraklar onun artık. Tabii ki Thomas Hoepker de Şah’ın önünde diz çöküyor, yere eğilmiş köylünün fotoğrafını alabilmek için.
5. Ian Berry (1934 – ) – ABD
Yıl 1963, Berlin’i bölen duvarın inşasından 2 yıl sonra ilk kez karşılaşan iki kardeşi görüntüleyen Ian Berry o anı şöyle anlatıyor: “İki kişinin heyecanla birbirlerine el salladıklarını görünce onları takip ettim. Bu duygusal an biraz da komikti. Uzun zamandır birbirlerini görmemiş kardeşlerin giysileri hemen hemen aynıydı.”
6. René Burri (1933 – 2014 ) – İsviçre
Hayal mi? Gerçek mi? 1964 yılında Pekin’deki Yaz Sarayı’nda bulunan Kunming gölünde çektiği kare hayali bir peyzajı andırıyor. 17 kemerli köprü, Çinlilerin inancına göre pirinç ve şarabın hiç tükenmediği Peng-Lai’yi (Çin Denizi’ndeki ölümsüzlerin yaşadığına inanılan efsanevi bir ada) simgeleyen adacığa uzanıyor.
7. W. Eugene Smith – (1918 – 1978) – ABD
Bir kimya fabrikasının denize akıttığı cıva yüzünden Japonya’nın Minamata kentinde geçen yüzyılın ortasından itibaren binlerce kişi hastalanıyor. Minamata’nın bugün dahi insan hayatını hiçe sayan sanayileşmenin sembolü olarak anılmasının sebebi, W.Eugene Smith’in çektiği karelerdir. 1971 yılında çekilmiş, Smith’in en tanınmış bu fotoğrafında cıva yüzünden hastalanmış 1956 doğumlu Kamimura Tomoko annesi tarafından beşikte yıkanıyor. Aile bu fotoğraflar sayesinde tazminat talebinde bulunarak dava açıyor.
8. Abbas (1944 – ) – İran
Belfast’ta iç savaş, bombalar patlıyor. 1972, Kuzey İrlanda çatışmasında en kanlı yıllardan biri. Abbas, şehrin dramını tek bir karede anlatıyor. Yangını söndürmeye çalıştığı ev havaya uçarken hayatı tehlikede olan itfaiyeci.
9. Raymond Depardon (1942 – ) – Fransa
1980 yılında, İtalya’da bir akıl hastahanesinde çekim yapan Raymond Depardon deliliğin öyküsünü anlatıyor. Depardon burada aylarca çalıştıktan sonra, günün birinde hastalara karşı şefkat duygusunu yitirdiğini fark ettiğinde derhal çalışmasını kesiyor.
10. Steve McCurry (1950 – ) – ABD
Hindistan’ın Racaistan Eyaleti acımasız bir kum fırtınasına teslim olmuştur. Kadınlar, çocuklar birbirlerine sokularak azgın kum tanelerinden korunmaya çalışıyor. McCurry, 1983’te yaşanan bu sahne için şarkı söyleyip, dua ediyorlardı diyor. Aslında McCurry, National Geographic Dergisi’nin 1985 Haziran sayısında Afgan Kızı başlığıyla yayımladığı fotoğrafla tanındı.
11. Sebastião Salgado (1944 – ) – Brezilya
Yıl 1991, bu itfaiye erinin çok zor bir görevi var. O ve meslektaşları Körfez Savaşı bitiminde yanmaya başlayan Kuveyt petrol kuyularını söndürmeye çalışıyor. Salgado’nun fotoğrafı, kazanılması imkansız görünen bir mücadelede adamların iliklerine kadar işlemiş olan tükenmişliklerini anlatıyor.
12. Leonard Freed (1929 – 2006) – ABD
Dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle tanınan Martin Luther King, Baltimore’da 1964’te Nobel Barış Ödülü aldıktan sonra kollarla kuşatılmış, korumaya alınmış, Freed de tam o sırada deklanşöre basmış.
13. Josef Koudelka (1938 – ) – Çekoslovakya
Koudelka bu kareyi, 1987’de Fransa’da uzun yürüyüşleri sırasında çekmiş. Bir köpek mi? Yoksa gizemli bir yerde, karanlık bir yaratık mı? “Tıpkı bir piyanist gibi fotoğrafçının da her gün egzersiz yapması gerek” diyen Koudelka ekliyor: “Gördüklerini kameranla yakalayabilmelisin, çünkü gören gözler de kör olabilir.”
14. Henri Cartier-Bresson (1908 – 2004) – Fransa
Magnum Ajansı’nı kurduktan sonra Asya yollarına düşen Bresson burada 3 yıl kaldı. Bu fotoğraf da o yıllardan. 1947 yılında Pakistan Keşmir Hari Parbat’ta kadınlar yağmur yağması için dua ediyor.
Ressamlıktan fotoğrafçılığa geçmiş olan Bresson şöyle diyor: “Benim eskiz defterim, hem sezgisel hem spontan davranmaya müsaade eden bir araçtır.”
15. Ara Güler (1928 – 2018) – Türkiye
1957’de Eski Galata Köprüsü’nde sabah ışıkları ve bir sahlepçi. Fotoğraf tarihimizin efsane ismi Ara Güler şöyle diyor: “Fotoğraf bir kere sanat falan değildir. Fotoğraf görülen bir şeyin zapta kayda geçmesidir. Fotoğraf meselesi bir arşiv meselesidir. Arşiv, kaybolmasın, yitmesin, bitmesin, gene bakayım, gene göreyim diye. Onun için fotoğraf bir alettir, makinedir onunla hayatı yakalarsın, hayatı yakalamak da arşiv yapmandan çok daha mühimdir.”
16. David Seymour (1911 – 1956) – Polonya
Yıl 1948 Polonya Terezka toplama kampında büyüyen, ruhsal problemleri olan bir kız tahtaya ev çiziyor. Bu hüzünlü fotoğraf Magnum’un kurucularından asıl adı ile David Syzmen’in eseridir. Szymin’i söylemek, yazmak, hatırlamak zor olduğu için kendisi Chim’i önerdi ve öyle de devam etti. Chim, güzelliği, zerafeti belgeleyen irkiltici ama zarif kompozisyonların yaratıcısı olarak bilinir.
17. James Nachtwey (1948 – ) – ABD
Afgan bir kadın, 1996 yılında Taliban’ın roket saldırısında ölen kardeşinin mezarı başında yasını tutuyor. 33 yıldır bir çatışma bölgesinden diğerine taşınan Nachtwey, “Yaptığım iş karşılığında büyük bir bedel ödüyorum. Birçok görüntü uzun zaman gözlerimin önünden gitmiyor. Savaşlarda geçirdiğim yıllar beni daha hüzünlü, ve yalnız bir insan yaptı.” diyor.
18. Trent Parke (1971 – ) – Avustralya
Alışıldık görme ve algılama biçimlerinin çok uzağında bir isim Trent Parke. 1998 yılında Sydney’de yağmur altında bir yaya geçidi, Parke için bambaşka bir biçime, bir müzik parçasına, bir film sahnesine, sözsüz bir şiire dönüşüyor.
19. Jonas Bendiksen (1977 – ) – Norveç
2000 yılında, Hurdacılar Sibirya’nın Altay bölgesine düşmüş uzay çöplerini inceliyor. Burada bir evin üzerine atık bir roket parçasının düşmesi sonucu yıkılması sanıldığından daha sık yaşanıyor. Jonas Bendiksen, “Ben öksüz kalmış öykülerle, medyanın ilgisini çekmeyen haberlerle ilgileniyorum.” diyor.
20. Nikos Economopoulos (1953 – ) – Yunanistan
1991 Arnavutluk Tiran Merkez Tren İstasyonu’nda yağmur altında yükleriyle gülümseyen adam. “Fotoğrafçı olma fikri, kafamda her zaman için vardı. Fakat, o zamanlarda fotoğrafçıların çalışma koşulları, beni hiç cezbetmiyordu. Çünkü fotoğraf pazarının talep ettiği türde fotoğraflar üretmek zorundaydınız ve ben bunu istemiyordum. Muhabirlik tecrübesi edinmek amacıyla, gazete ve dergilerde çalışmaya başladım. Bu arada, fotoğraf çekmeyi çok sevdiğimden ötürü de kendimce fotoğraflar çekmeyi sürdürdüm. Aradan geçen 7-8 yılın ardından, muhabirlikten vazgeçerek, fotoğrafçı olmaya karar verdim.” Economopoulos, Türkiye’ye ilk olarak, 23 yıl önce Josef Koudelka’nın önerisiyle gelir ve Ara Güler ile tanışır.
güzel ve kaliteli olan asla kolay tüketilebilir hatta tüketilebilir olamaz. has edebiyat ve gerçek bilgi, gerçek yazın arayanlar için olmalı leblebitozu.
Merhaba ;
Derleme gayet güzel fakat Josef Koudelka halen hayatta ve magnum’da çalışmaya devam etmektedir.
Bilginize.