Ara Güler, Selahattin Giz başta olmak üzere ünlü Türk fotoğrafçıların en güzel fotoğraflarını sizler için derledik.
1. Abdullah Biraderler
Abdullah Biraderler veya Abdullah Frères, Türkiye’de fotoğrafçılık sanatının kurucuları olarak tanınan Ermeni asıllı Viçen (1820 – 1902), Hovsep (1830 – 1908), Kevork (1839 – 1918) Abdullahyan kardeşlerin ticari adıdır. Sedef ve fildişi üzerine yaptığı minyatürlerle tanına Viçen, Beyazıd’da 1856’da bir fotoğraf stüdyosu açan Alman kimyager Rabach’ın yanında rötuşçu olarak çalışır. 1858’de stüdyoyu devralır. Kevork ve Viçen, fotoğrafçılığın merkezi Paris’e gider, yeni teknikler öğrenirler. Abdullah Frères adındaki stüdyolarının ünü artınca 1860’ların başında Pera’ya taşınırlar.
Sadrazam Fuad Paşa’nın önerisiyle 1863 yılında Sultan Abdülaziz’in portresini çekerler. Sultan da “Yüzüm ve asıl görüntüm, Abdullah Biraderler’in çektiği fotoğraflardaki gibidir. Emrediyorum, bundan böyle yalnızca onların çektiği fotoğraflarım resmi fotoğraf olarak tanınsın ve böyle kabul edilerek her tarafa dağıtılsın” emrini verir. Sultan tarafından “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari” (Şehrin Büyük Ressamları) ünvanı verilir.
27 Şubat 1863’te Sultanahmed’de açılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ulusal sergisinde, Sultan Abdülaziz, halkının tanıtımını Abdullah Biraderler’in fotoğraflarıyla yapar. Yurtdışındaki ilk büyük başarıları ise 1867 yılında Paris Uluslararası Sergisi’nde olur. Sultan Abdülaziz’in 1876 yılında tahttan indirilmesi işlerini zorlaştırır. 1877-1878 tarihli Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Yeşilköy’e kadar gelen Rus Ordusu ile olan yakın ilişkileri, Sultan II. Abdülhamid tarafından hoş karşılanmaz ve saray fotoğrafçılığı unvanı ellerinden alınır. 1886’da Kahire’de bir şube açınca, İstanbul stüdyosundaki işleri bozulur. 1900 tarihinde ise borçlarını ödeyebilmek için stüdyolarını bütün aletleriyle birlikte Sebah & Joaillier’e satmak zorunda kalırlar.
Rumelihisarı İskelesi, 19. yy sonu
2. Gülmez Biraderler
Yervant, Kirkor ve Artin isimlerindeki üç kardeş Beyoğlu’nda Gülmez Kardeşler adı altında, 1870 yılında Pera’da bir stüdyo açarlar. İstanbul panoraması ve İstanbul çevresindeki sokak manzaraları alanında uzmanlaşırlar. 1887 Floransa, 1893 Chicago sergilerinden şeref madalyaları bulunur. İstanbul’da bulunan camiler ile bazı tanınmış yerlerin fotoğraflarını çekerek Chicago fuarında sergileyen ve birer nüshalarını padişaha sunan Gülmez Biraderler’in buradaki başarıları Sultan II. Abdülhamid’in ilgisi çeker; Sultan’ın Fotoğrafçısı unvanını kullanmalarına izin verir, tuğra ile ödüllendirir. 1900’lü yılların başında Gülmez Kardeşler stüdyolarını Aşil Samancı’ya devrederek faaliyetlerine son verirler.
Hayreddin İskelesi’nden Beşiktaş, 19 yy. sonu
3. Aşil Samancı
İstanbul’da doğan Aşil Samancı, ressam ve dekoratör Jacob Samancı Efendi’nin oğludur. Babasının yanında çalışırken, Abdullah Biraderler’den de fotoğrafçılığı öğrenir. Abdullah Biraderler’in aracılığı ile saraya girmeyi başararak, şehzadelere fotoğrafçılık dersi verir. Fotoğrafa meraklı olan Sadrazam Cevad Paşa’nın yardımcısı olur. Gülmez Kardeşler’in stüdyolarını alıp, Apollon Fotoğrafhanesi olarak ismini değiştirir.
Sultan II. Abdülhamid’in, Zübeyde Hanım’ın portrelerini, Anadolu’nun belli başlı arkeolojik sitlerinin fotoğraflarını çeker. İstanbul’un eski eserlerinin fotografik bir koleksiyonunu hazırlar. Sultan V. Mehmed Reşad’ın Hereke, Bursa, Rumeli seyahatlerine katılır ve bu yolculuğun fotoğraflarını çeker. Alman İmparatoru II. Kaiser Wilhelm’i, Osmanlı Mareşali kıyafetinde gösteren fotoğrafı, ününün artmasına yardımcı olur. 1925’e kadar çalışmalarını sürdüren Aşil Samancı, Apollon adlı stüdyosunu kapattıktan sonra, Atina’ya yerleşir. Hem kendi arşivlerini, hem de haklarını satın aldığı Gülmez Kardeşler’in arşivlerini yanında götürür.
Pierre Loti’den Haliç, 19 yy. sonu
4. Ali Enis Oza
1900’lü yıllarda en dikkat çeken fotoğrafçılarından biriydi Ali Enis Oza. Hakkında ne yazık ki çok fazla bilgimiz yok. Cumhuriyet öncesi ve erken Cumhuriyet dönemine ait çok sayıda İstanbul fotoğrafı bulunmakta. Oza, doğal güzellikleri, mimari zenginlikleri fotoğraflamaktan hoşlanırdı. Doğal ve tarihi güzelliklere, Osmanlı mimarisine, hat sanatı ile süsleme ve el sanatlarına ilgi duyan Oza, Paris’te fotoğraf eğitimi de alır.
Göksu Deresi, 1925
5. Ali Ersan (1906 – 1979)
Vakit Gazetesi’nin tek foto muhabiriyken, Sedat Simavi 1948 yılında Hürriyet’i çıkarınca, Ali Ersan’ı da kadroya alır ve aynı yıl Londra Olimpiyatları’na gönderir. Çektiği fotoğraflar baş sayfada ve imzasıyla yayınlanır. Çektiği fotoğraflar, uçak postası aracılığıyla Türkiye’ye ulaştırılır. Güreş Milli takımı 7 siklette Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu olunca, Ali Ersan foto muhabirleri arasında en tanınan isim olur. Bunun yanında Hürriyet’in tirajının 51000 gibi o güne kadar görülmemiş bir seviyeye ulaşmasını sağlar.
1934 yılında foto muhabir Ali Ersan’ın öncülüğünde çıkarılan Fotoğraf Haberleri adlı dergi, gerek yoğun güncel fotoğrafları, gerekse açtığı amatör fotoğraf yarışması ile Türk fotoğrafçılarına önemli katkılar yapar.
Denizkızı Eftalya ile Refik Fersan radyoda kayıtta, 1934
6. Faik Şenol (1912 – 1981)
Faik Şenol, Atatürk’ün fotoğrafçısı Ethem Tem’in yardımıyla Vakit Gazetesi’ne girer. Orada Ali Ersan ile tanışır ve onun öğrencisi olarak fotoğrafçılığı öğrenir. Birçok gazetede çalışır. 1946 yılında Türkiye’deki ilk spor ansiklopedisini 4 arkadaşıyla birlikte çıkarır. Basın Foto Ajansı kurucuları arasında da yer alır.
Yaşadığı dönemin belli başlı foto muhabirleri arasında sayılan Faik Şenol’un fotoğrafları, siyaset tarihi açısından olduğu gibi insan ve şehir manzaraları bakımından da önemli bir kaynaktır. Bu fotoğraflar, İstanbul’un geçmişini ve değişimini yansıtması bakımından da paha biçilemez bir kıymet taşır. Paylaştığımız fotoğraflarında olduğu gibi bizleri İstanbul’un farklı semtlerinde, değişik zaman dilimlerinde ve mevsimlerinde gezdirir.
İstanbul’da yağmurlu bir sonbahar günü Aksaray Meydanı’ndan Beyazıt’a doğru, 1929
7. Hilmi Şahenk (1903 – 1972)
1928’de foto muhabiri olarak gazeteciliğe başlayana Hilmi Şahenk, dönemin birçok gazetesinde çalıştıktan sonra 1950’li yılların sonuna doğru modern fotoğrafçılık yöntemlerini uygulamak için İstanbul Belediyesi Fotoğrafhanesi’ni kurdu. Şahenk, 1970’lere kadar ömrünü adeta İstanbul’u fotoğraflamaya adadı. Gazete fotoğrafı ile sanat fotoğrafını birleştirmeyi deneyen Hilmi Şahenk, kentin hızla değişen yüzünü kare kare belgeledi. 1956 yılı sonunda “Değişen ve Güzelleşen İstanbul” isimli sergisini, Amerikan Haberler Bürosu’nda ise “Fotoğraflarla Zirai Kalkınma” adlı sergisini açar.
İstanbul ve fotoğraf denince akla gelen ilk isimlerden Şahenk, 70’lere kadar şehrin mimarisini, kültürünü ve değişimini fotoğraflayan ender isimlerin başında geldi. Şahenk’in 1940-1970 yılları arasında çektiği siyah-beyaz İstanbul fotoğrafları, 2016 yılında kartpostal albüm olarak İBB Kültür A.Ş tarafından basılarak piyasaya sunuldu.
İstanbul, 1954
8. Selahattin Giz (1914 – 1994)
Selahattin Giz, Galatasaray Lisesi’nde öğrenciyken babasının hediye ettiği Laika marka küçük makineyle fotoğraf merakı başlar. Lise diplomasını aldığı gün hocası ve Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Abidin Daver onu işe alır ve dönemin efsane foto muhabiri Namık Görgüç’ün yanında gazeteciliğe başlar.
Selahattin Giz meslek hayatı boyunca akla gelebilecek değişik her konuyu görüntülemekten kaçınmaz. Arşivinin büyük bir bölümü Atatürk fotoğraflarından oluşur. Selahattin Giz, 1994’te İstanbul’da aramızdan ayrılırken, geride meslek yaşamı boyunca kendi deyimiyle, “sefilden sefire kadar” her türlü insanı ve her türlü olayı görüntülediği yaklaşık 35.000 fotoğraftan oluşan bir arşiv bırakır.
Mustafa Kemal Atatürk’ü, 1 Temmuz 1927’den 10 Kasım 1938 tarihine kadar yaptığı İstanbul ziyaretleri sırasında, Cumhuriyet Gazetesi’nden Namık Görgüç ve Selahattin Giz, Son Posta Gazetesi’nden Cemal Göral, Akşam Gazetesi’nden Mehmet Faik Şenol ve Tan Gazetesi’nden Hilmi Şahenk’in çektiği fotoğraflar 2019 yılında kitaplaştırılır.
Beyoğlu Turkuvaz Lokantası, 1930
Selahattin Giz’in 18 Çarpıcı Siyah Beyaz Fotoğrafı isimli yazımıza da göz atmanızı öneriyoruz.
9. Ara Güler
Nezih Tavlaş’ın kaleme aldığı Foto Muhabiri: Ara Güler’in Hayat Hikayesi’nde Ara Güler’i en iyi tanımlayan cümleleri kitabın ilk sayfasında okuyoruz: “Bir patlama olduğunda olay yerine doğru koşan kişi foto muhabiridir, oradan kaçan ise fotoğrafçı. Ara Usta şüphesiz olayların üstüne üstüne giden, polemikten kaçınmayan ve sözünü esirgemeyen cesur bir foto muhabiri.” Kitapta Ara Güler “Her bir arşiv bir dünya getirir ve sunar size” diyerek kendi kurduğu dünya hakkında konuşuyor. “Aslında ben de İstanbul’u görmedim. İstanbul zaten bitmişti.” Zihnimize işleyen efsane fotoğrafların perde arkasına dair bilgi veriyor.
“Çocukluğumdan beri benim fotoğrafa, kameraya ilgim zaten var. Muhsin Ertuğrul’un tiyatrosunda öğrencilik yaptım kurslara giderek. O zamanlar rejisör veya oyun yazarı olmak istiyordum. Muhsin Ertuğrul bana tiyatro sevgisini katmıştır. O arada İstanbul Üniversitesi’ne devam ettim. 1950’de gazeteciliğe başladım. Dünyada hemen hemen gitmediğim yer kalmadı, çekmediğim fotoğraf. Birçok ödül aldım, devlet sanatçılığı ödülü de buna dahil.”
“Önceleri hikaye de yazardım. Ama sonra fotoğrafla daha çok şey anlatabildiğimi gördüm. Benim fotoğraflarımda anlayanlar için tiyatro hala vardır. Film gibidir fotoğraflarım. Arka plan, ön plan, kompozisyon görürsün. Mana görürsün. Ben hikâyeciliği fotoğraflarda sürdürüyorum.”
Ara Güler ile ilgili hazırladığımız aşağıdaki yazılara da göz atmanızı öneriyoruz:
Ara Güler’in Fotoğrafları ve Hikayeleri
Ara Güler’in Yakın Tarihe Işık Tutan 24 Unutulmaz Fotoğrafı
19 Görmeniz Gereken Fotoğrafıyla Ara Güler ve Anıları
15 Şairin Ara Güler’in İstanbul Fotoğrafları Eşliğinde 15 Şiiri
Galata Köprüsü, 1954
10. Sami Güner (1915 – 1991)
Sami Güner, fotoğraf yaşamını 1936 yılından başlayarak, sürekli artan bir tempo içinde kurar. O yıllarda çektiği siyah beyaz fotoğraflarda buruk bir duruluk vardır. Sami Güner, bir banka memurudur; çevresinde fotoğraf olayını sanatsal bağlamda kavrayan çok sınırlı sayıda insan vardır. 1950’li yıllarda, İstanbul’da çalışmalarını ancak Fransız Konsolosluğu ya da Amerikan Haberler Merkezi gibi bir iki salonda sergileme olanağı bulabilmektedirler.
Sami Güner “O zaman 27 lira 36 kuruş olan aylığımın yarısını fotoğrafa veriyordum. Şifa bulmaz bir hastalığa yakalanmıştım” der. Yoğun ve uzun bir amatörlük döneminden sonra geçtiği profesyonel fotoğrafçılıkta, mesleki gelişmeleri adım adım yaşamıştır. 1960’lı yıllarda ülkemizde gerçekleşen turizm ve fotoğrafa dayalı reklamcılığa ilişkin atılımlar Sami Güner’i yeniden yaratmıştır. Anadolu’nun doğal ve kültürel zenginliklerini fotoğraf sanatı aracılığıyla tanıtma yolu açılmıştır. O’nun “Ben dertlerimi Anadolu’nun kucağında eritiyor… Unutuyorum… Orada kalbim çiçekleniyor” deyişi, sevdalı bir adanmışlığın yarattığı iç huzurunu dile getirir.
Kurbağalıdere, 1956
11. Şinasi Barutçu (1906 – 1985)
Şinasi Barutçu, Cumhuriyet dönemi Türk fotoğraf tarihinin en önemli isimlerinden. Kendinden önce gelen önemli fotoğrafçılarla birlikte yurt dışında da bulunmasından dolayı dönemin dünya fotoğrafını etüt etmiş; yabancı yayınları takip ederek her türlü teknik ve estetik gündemden haberdar olmuştur. Çok farklı alanlarda ve çeşitlilikte fotoğraflar üreterek kendisinden sonra gelen kuşakları etkilemiştir.
Türkiye’de ilk fotoğraf dergisi, ilk fotoğraf kulübü, ilk renkli fotoğraf sergisi onun tarafından gerçekleştirilmiştir. Şinasi Barutçu, ülkemizde fotoğraf eğitimini başlatan, fotoğrafçılığın ülke çapında yayılması amacıyla idealist bir öğretmen ruhuyla çalışan, yazan, yayınlayan, 1938-1941 yıllarında öğrencileriyle birlikte yurdumuzu yakından tanımak amacıyla bisikletle dolaşan, çok yönlü biridir. Fotoğraflarına, yaşamın ince çizgilerini, saf renklerini, sahip olduğu düşünce yapısı, duygularını, geniş bir dil esnekliği içinde geliştirdiği özgün üslubuyla yansıtmıştır.
12. Ozan Sağdıç
1934 Balıkesir doğumlu Ozan Sağdıç, 1953 yılında tanıştığı fotoğraf makinesi ile gündelik hayatın detaylarına kişiliğinin ve entelektüel meraklarının incelikli gözüyle bakan, fotoğrafında ironik ve sevecen bir dil inşa ederek, hayatın koşturması arasında durup bakamadığımız, farkına varamadığımız bize ait zamanları gösterir. Doğan Hızlan şöyle diyor: “Şiirden grafik tasarıma, resimden müziğe kadar birçok konu ilgi alanına girer Ozan Sağdıç’ın. Sağdıç, “Ben çektim oldu!” felsefesiyle hareket eden birçok fotoğrafçının aksine gerçek bir entelektüeldir. Sanatın ve yaşamın kendisi, fotoğraflarının varoluşundan daha önce gelir Ozan Sağdıç’ın. Bu yüzden, o her şeyden önce iyi bir sanat izleyicisi olmuş, sanatını da bunun üzerine temellendirmiştir. Aynı zamanda birçok plak ve kitap kapağında da imzası vardır.”
İstanbul, 1950’li yıllar
13. Şemsi Güner (1933 – 2010)
Fotoğraflarıyla Türkiye’nin belgelenmesi ve tanıtılmasında önemli rol oynayan Şemsi Güner, yıllarca Türkiye’yi il il dolaşıp fotoğraflarını çeker ve geniş bir arşiv oluşturur. Anadolu Uygarlıkları adlı ilk kişisel sergisini 1985’te açar. Doğa konulu fotoğraflarıyla dikkat çeken sanatçı pek çok sergiye imza atar. 1993’te hazırladığı Pamukkale adlı afişi İtalya’nın Catania kentinde birinci olur. Yurtiçi ve yurtdışında yayımlanan pek çok dergide fotoğrafları yer alır. Louvre Müzesi’nin hazırladığı İslam Ülkeleri Sanatı ve Arkeolojik Değerleri başlıklı bir projede eserleri yer alır. Sanatçının Dünya Mirasında Anadolu ve Anadolu’da Kral Yolları adlı kitapları bulunuyor.
2016’nın son günlerinde açılan Şemsi Güner Retrospektif Sergisi’nin kataloğunda şunlar yazar: “Şemsi Güner fotoğraflarında biraz dünya fotoğrafının ilk Fransız ustalarından Eugene Atget’i, biraz Ara Güler’i, ama çokça Türkiye’yi bulacaksınız. Öyle ki, bugün tanık olduğumuzdan daha yoksul, ama daha sıcak, daha samimi, daha içten, daha sevecen ve belki de daha güzel bir Türkiye’yi…”
Bolu
14. Ali Sami Aközer
Rusçuk’ta dünyaya gelen Ali Sami, ailesiyle İstanbul’a taşınır. Üsküdar kayıtlı olduğundan Üsküdarlı Ali Sami olarak bilinir. 1886 yılında, Mühendishane-i Berri-i Hümayun’u bitirir, bu okulda resim ve fotoğraf öğretmenliği yapar. Kara kalem, sulu boya resim çalışmalarında da büyük başarı elde eder. Osmanlı ordusunda görevli olan Ali Sami, Saray’da da fotoğraf öğretmeni olarak çalışır ve Şehzade Burhaneddin Efendi’ye uzun yıllar ders verir. 1889 yılında Abdülhamid’in yaverliğini yapar. Sultan’ın görevlendirdiği asker fotoğrafçılardan olan Ali Sami, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in 1898’de Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaretini İstanbul’dan Kudüs’e kadar izler, çektiği fotoğraflardan hazırladığı albümü Sultan II. Abdülhamid’e sunar. Meşrutiyet’in ilanından sonra Trabzon’da bir lisede resim öğretmenliği yapar.
Beylerbeyi ,Kuzguncuk, 1905
15. Atilla Torunoğlu
Atilla Torunoğlu’nun fotoğraf tutkusu, Ankara’da 1940’larda bir arkadaşının sınıfa getirdiği fotoğraf makinasıyla, fotoğraf çekmesine izin vermesiyle başlar. Askerlik görevini tamamladıktan sonra bir İstanbul gazetesinde fotoğrafçı asistanı olarak çalışmaya başlar. Torunoğlu’nun fotoğraflarındaki öykü anlatımı, sade ve basittir. Görüntüleri, basit ve sıradanın sessiz güzelliğini ve asaletini dondurarak çerçevelemek gibi bir ustalık gösterir. Fotoğrafları, ister kırsal kesim ister şehirde olsun, 20. yüzyılın ortalarında Türk yaşamındaki gelenek ve modernliğin bir araya geldiği bir ortaklığa sahiptir. Fotoğraflarıyla ölümsüzleştirdiği dünya tarihe karışsa da, hikayeler fotoğraflarında yaşıyor.
Torunoğlu’nun fotoğrafları Time, National Geographic ve Life gibi dergilerde yayınlanır. Dijital dönem başladıktan sonra fotoğraf çekmeyi bırakan sanatçı Ankara’da Samanpazarı’nda bir antikacı dükkanı işletiyor.
16. Arif Aşçı
1958 Adana doğumlu Arif Aşçı hikayesini şöyle özetliyor: “Önce resimle başladım. Resim eğitimi! Yani 18 yaşımda İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim, resim okudum, sonra aynı Akademi’de asistanlık yaptım ama resmi bırakıp fotoğrafa başlayışım 28 yaşında oldu.”
“İstanbul’a elinde bir tomar kağıtla gördüğü her şeyi çizen bir güzel sanatlar akademisi öğrencisi olarak ilk kez geldiğimde 17 yaşındaydım ve önce martılara aşık oldum. Haylaz çocuklar gibi çığlık çığlığa vapurların güverteleri üzerinde uçar, yolculardan simit parçaları isterlerdi. Zamanla martıların yazın ve kışın farklı elbiseler giydiğini farkettim. Kaz gibi iri ve arsız olanların yanı sıra karabaşlı güzel gözlü sevimli minik martılar da vardı aralarında.”
Kaynak
Bir Fotoğrafçı Biyografisi: Ali Sami Aközer, İstanbul’da Fotoğrafın ve İstanbul Fotoğraflarının Tarihi, Şinasi Barutçu Fotoğrafları
Yorum Yap