Çalışma mekanları atölyelerini birçok ressam resmetmiştir. Bu resimler, her zamankinden farklı olarak, içeriden içeriye bakılan bir enteriyör değil, kendisini tüm çıplaklığı ile sunduğu örtük bir davet mektubu gibidir. Ressam için nedenli, nedensiz her şeyin taranıp biriktirildiği bir uzamdır atölye. Ölçüsü nedeniyle içeriye sığdıramayacağı nesneleri, canlıları, binaları, sokakları, dışarıda bıraksa da her birine karşılık gelen metaforları içeriye davet eder ressam. Nedense Türk resmi alelade bir konu olarak görmüştür atölyeyi.
1. Ömer Adil (1868 – 1928) – Kızlar Atölyesi
Ömer Adil’in II. Meşrutiyet’le özgürlük havasının estiği 1914 yılında kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki kızlar sınıfını konu edinen bu en tanınmış çalışması hoca-öğrenci ilişkisini ortaya koyan ve yeni kurulan bir güzel sanatlar mektebinde Batı’daki atölye geleneğine eklemlenen bir eğitimin yapıldığını gösteren dökümanter bir iç mekan resmidir. Sözkonusu mekan, ögrencilerin ders gördükleri ortak bir kullanım alanıdır. Şövale, alçıdan torslar, duvarlara asılı örnek resimler, hatta öndeki iki kız öğrenci arasında geçen diyalog bile neredeyse atölyenin kullanımına dair eğitsel bir amaç taşır.
Kızlar Atölyesi resmi, Osmanlı’nın modernleşme sancılarının tuvale yansımasını, kadının sanat üretiminde yer edinmesinin ilk adımını betimler. Resmin arka planında görülen kadın heykelleri, canlı modelin yasak olduğu dönemde kullanılan antik örneklerdir. Okulla ilgili bir anektod da verelim: Kadın resmi yapmaktan sıkılan kızlar, müdüreleri Mihri Müşfik’e Arkeoloji Müzesi’nden çıplak erkek heykeli getirmek için baskı yapar. Fakat bu olay polise yansır. Mihri Hanım, kızların heykele peştamal bağlayıp çalışma yaptıklarını söyleyerek polis soruşturmasından kurtulur.
2. Bedri Rahmi Eyüboğlu (1913 – 1975) – Atölye
Şair, ressam, hoca, kuramcı, çok yönlü kimliği ile tanınan Bedri Rahmi Eyüboğlu Bütün Eserleri 9 – Resim Yaparken isimli kısa anekdotlardan oluşan kitabında şöyle diyor: “Milyon başına bir tek ressam ve yarım heykeltıraş düşen memleketimizde Güzel Sanatlar Akademisi’ne kurşun boruları tamire girerken, çıplak modelin karşısında hayretinden donakalan adamı ayıplamama imkan yoktu; çünkü bu işe hayret edenler arasında maalesef okumuş yazmış gençlerimiz, hatta büyük ediplerimiz de vardı.”
3. Neş’e Erdok (1940 – ) – Ressam Atölyesinde
Evde, atölyede, trende, berberde, galeride yalnız kadınlar ve kediler… Günümüz figür resminin en önemli isimlerinden Neş’e Erdok resimlerinde izleyicisini hüzünlü bir yolculuğa çıkarır. Neşe Erdok’un atölye nesneleri ile sarılı kendi portresi ise bizi bir başka noktaya taşır. Atölyede her zaman hazır ve nazır bekleyen tek model, ressamın aynadaki suretidir. Erdok’un neredeyse bir dizi oluşturacak atölyede otoportre çalışmaları, atölyeye bağımlı ressamın her şeyden yalıtılmış yalnızlığını simgeler.
4. Abidin Dino (1913 – 1993)
Çizginin her zaman ön plana çıktığı desenlerinde açık koyuya da yer verdiği ama yine de sık tarama çizgilerinden vazgeçemeyen Dino’nun resminde iç içe geçmiş figürle, çizgiler karakteristik özelliğidir. Başlangıçta Picasso’nun etkisinde kalan sanatçı, daha sonraları yapıtlarında özgün ve yerel bir senteze ulaştı. Eller ve Anadolu köylüsü figürleri resimlerinde sıkça kullandığı konulardandır. 1930’larda Esrarkeşler adını verdiği ve esrarkeşleri anlatan desenler ile Parmak İstifleri adını verdiği çeşitli şekillerde parmak çizimlerini gösteren desenleri, hastanede yattığı zamanları anlatan ve Acının Resimleri adını verdiği desen dizileri hazırlamış, fakat en çok el desenleri ile ön plana çıkmıştır. Bu resminde, kendisini atölyede resim yaparken tasvir etmiştir.
5. Halil Paşa (1852 – 1939) – Ressam Kız ve Atölyesi
Türk resminde ilk akademik desen ustası diyebileceğimiz Halil Paşa’nın çizimlerinde Rönesans anlayışına dayanan doğa gözlemi ve güçlü bir üç boyut etkisi ön plana çıkar. Çizmiş olduğu çok sayıda figür etüdünde modellerin anatomik yapılarını yansıtmasındaki doğruluk, ışık-gölge etkisi ile hacimlendirmeyi vermesindeki ustalık, çizilen modelin karakter ve ifadesini yansıtmasındaki etki, hareketin doğru bir şekilde gösterilmesi ile gerçekçi bir tavır sergileyerek usta bir desenci olduğunu kanıtlamaktadır. Daha çok figürü ele aldığı boya resimlerini oluşturma aşamasında akademik ve klasisist anlayışının karşılığı olarak tuvale önce desen çizme ve sonrasında boyama yöntemi ile çalışmıştır.
6. Malik Aksel (1901 – 1987) – Atölyede Çalışanlar
Malik Aksel, üslubunda figürü ön planda tutar ve insanı resimde ana tema olarak kullanır. Sanatçının suluboya eserleri yağlıboya eserlerine göre daha fazladır. Suluboya virtüözü diye anılır. Suluboyada insanın duygusunu ve ifadesini daha iyi, daha kolay verebildiğini dile getirir. Teknik olarak Almanya’da yağlıboya ve gravür çalışır, ama Türkiye’ye döndüğünde daha çok suluboya eserler üretir. Turan Erol şöyle diyor: “İçtenlik, alçakgönüllülük Malik Aksel resminin önde gelen niteliklerindendir. Biraz çocuksu, sanki kırılgan görünümlü figürlerine alıcı gözüyle bakmayan yanılabilir. Onlardaki ustalığı, sağlam deseni fark etmeyebilir.”
7. Nuri İyem (1915 – 2005) – Nü
Bülent Ecevit, 20 Ocak 1953 tarihli Ulus Gazetesi’nde şöyle diyor: “Nuri İyem’in resimlerinde renklerin dizilişi ve tonlar, şekillerin birbirinden ayrıklığı, uzaklığı, çizgilerdeki alabildiğine sadelik ve durgunluk resimlerindeki ıssızlığı ve derin sessizliği ortaya çıkaran unsurlar. Portreler ve insan vücutları Nuri İyem’in yalnızlık duygusunu açan bir anahtar oluyor. Nuri İyem’in çıplaklarında soyunmuş olan vücut değil, ruhtur. Bu resimlerde insanlar, soyunmakla sanki bağlarından sıyrılmış, kalabalıktan uzaklaşmış ve yalnız kalmış oluyorlar. Onlarla beraber çevrelerindeki eşyaya bir ıssızlık çöküyor.”
8. Mümtaz Yener (1918 – 2007)
Mümtaz Yener, sanat yaşamında toplumsal konular resimlerinin ana teması olmuştur. Yener bu durumu şöyle özetler: “Sanat insanlardan, insan ilişkilerinden, sevgiden, toplum düzeninden, doğrudan ve müspet ilimden soyutlanamaz.” Ayrıntıcı üslubu ile usta işi figüratif yapıtlarında hep kalabalıkları işler. Resim çalışmalarının yanı sıra, 1950-60 yılları arasında afiş, grafik, karikatür ve sinema dallarında çalışan sanatçı dekoratörlük, sanat yönetmenliği, reji, senaryo yazarlığı yapmıştır. 1960’lı yıllarda tuvallerine insanların ve makinaların yanı sıra, karıncalar girmeye başlar. Bu çalışma, gençlik yıllarında yaptığı bir otoportresidir.
9. Ali Atmaca (1947 – ) – Resim Atölyesi
Türk resminin çağdaş temsilcilerinden biri olan Ali Atmaca, genellikle büyük ebatlı tuvaller üzerinde renkli bir sanat anlayışı ile yaptığı çalışmalarıyla tanınıyor. Tuvalinde sade ve yuvarlak çizgilerle birlikte diri ve canlı renklere ağırlık veren Atmaca kendini ve resmini yenileyerek çalışmalarını sürdürmüştür. Üslup bilmecesini, figüratif üretmeyi, soyut üretmeyi, malzemeyi, malzemesizliği, rengi, biçimi, kompozisyonu bir yana bırakmış ve sadece resim yapmıştır.
10. Yavuz Tanyeli (1950 – ) – Atölye
Yavuz Tanyeli resminde bazen izleyiciyi içine çeken, ona resmin içinde kaybolma duygusunu yaşatan bir karmaşa vardır. Alta sürülen boyalar üstteki renkleri zorlar. Açık-koyu geçişleri bazen aykırı bir anlatımla kesilir. Sadece küçük oynamalarla tuvale aktarılan net, çerçevesi belli figürler, bir sonraki çalışmada deformasyona uğrayarak karşılar kendilerini izleyenleri. Son dönem çalışmaları ise tuvali doldurmaktan boşluklara kayan bir denge, bazen deformasyondan çıkıp soyutlaşan figürler… Atölye nesnelerinin biraraya getirildiği bir ölü doğa kompozisyonu olarak da görülebilecek bu çalışması yalın, duyarlı ve tipik enteriyör resimlerinden biri. Seçtiği tüm nesneler kendisini, görünmeyen otoportresini ortaya koyuyor.
11. Mehmet Güleryüz (1938 – ) – Atölye
Mehmet Güleryüz, figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki sosyo-kültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki etkilerini eleştirel ve ironik bir dille tasvir eder. Aile sevgisi, kadın-erkek ilişkileri, doğa ve canlılar, görsel ve sözel kültürü etkileyen tüm süreçler resimlerinde birer insanlık gerçeği olarak tanımlanıyor. Mehmet Güleryüz’ün 1965 tarihli resmi iki açıdan önemli. İlki, bir öğrenci çalışması olması, ikincisi de damar benzeri ağlar ile birbirine eklemlenen şövale, tuval ve ressama ait otoportrenin dönemin sanat anlayışına zıt bir eğilim göstermesi. O tarihlerde Zeki Faik İzer’in yaptığı eleştiri ile müstehrek, yani tiksindirici bir üslubu vardır bu resmin. 1965’ler için fazlasıyla asabi, kabul edilebilir bir konu çeşitlemesinden tamamen ayrı bir içeriği gündeme getirir Güleryüz’ün resmi.
12. Leyla Gamsız Sarptürk (1921 – 2010) – Nü
Leyla Gamsız, 1947 yılında bir grup Bedri Rahmi öğrencisiyle birlikte 10’lar adlı grubu kurar. 1953 senesine kadar aktif olan bu grup, Eyüboğlu’nun yolundan giderek Doğu ile Batı’yı sentezlemek ve Türk resmini daha ileri götürmek amacını taşımıştır. Leyla Gamsız’ın resimlerinde renge ağırlık veren, içten ve kararlı bir üslup görülür. Figüratif olarak nitelendirebileceğimiz sanatçının eserlerinde yalın ve ayrıntısız ele alınmış nüler çoğunluktadır.
Kaynak
Levent Çalıkoğlu – Eczacıbaşı Sanal Müze, Mümtaz Yener Sergisi, Bir Suluboya Ustası Malik Aksel’in Resimlerinde Figüratif Betimlemeler, Nilgün Yüksel – Lebriz Sanal Dergi
Yorum Yap