Paul Cézanne (1839 – 1906) 19 Ocak 1839’da Aix-en-Provence’da, daha sonra banker olan zengin bir şapka tüccarı Louis-Auguste Cézanne’nin oğlu olarak doğar.
1858’de klasik bir öğrenim gördüğü ve Émile Zola ile uzun süreli arkadaşlıklarının başladığı okuldan mezun olur. Okulda daha çok edebiyata ilgi duyar ve denemeleri şiir üzerinedir. Sanatsal eğilimleri olduysa bile, ailesinin bunu kesinlikle desteklemediği anlaşıyor. Okul yıllarından beri yakın arkadaş olduğu Émile Zola’yla sohbetleri düş gücünü harekete geçiren ilk etkenler arasındaydı. Zola’yla birlikte uzun keşif yürüyüşlerine çıktığı Provence bölgesi, ressamın yaşamı boyunca bağlandığı yer oldu.
Landscape with Mill, 1860
Babasının arzusuna uyarak 1859’dan 1861 başlarına kadar hukuk okur. Hukuk okumayı bırakan Cézanne, sanat hayatına Paris’te devam etmek istedi, ancak babası tarafından bu onaylanmadı. Yakın dostu Émile Zola, onu Paris’teki Güzel Sanatlar Akademisi’nde okuması için yüreklendirdi. Ancak Akademi’ye giremedi. Akıl danışılacak adam, Tanrı gibi biri dediği, hayatı boyunca ondan desteğini esirgemeyen, sanat anlayışını da etkileyen Pissarro’nun yanı sıra Manet ve Degas gibi izlenimci ressamlar ile tanıştı. Babasının yanında çalışmak üzere geri döndü.
The Artist’s Father, Reading L’Événement, 1866
Bu tablosu, babasının portresidir. Cézanne, babasının yoğun baskısı altında büyümüş. Öyle ki sevgilisi Marie-Hortense Fiquet ile aynı evde yaşamaya başladığında, babasının aylık harçlığını keseceği korkusuyla bu ilişkiyi gizli tuttu. Oğlu Paul’un doğumundan sonra bu ilişkiyi öğrenen babası verdiği harçlığı yarı yarıya azalttı ve oğlunu dostlarına muhtaç bir hale getirdi. Cézanne, Hortense ile babasının 1886’da ölümünden 6 ay sonra evlenecektir.
1872-82 yılları Cézanne’nin empresyonist dönemidir. Cézanne’yi diğer izlenimcilerden ayıran, resimde değişen ışık değerlerinden çok resmin alt yapısına, temeline verdiği önemdir. Ard-izlenimci olarak bilinen, soyut resmin yolunu açan sanatçılardan biri olan Paul Cézanne, kübizmin gelişimini de ciddi bir şekilde etkileyen başlıca figürlerden biri olmuştur. Picasso, Cézanne’den o denli etkilenmiştir ki bir konuşmasında şöyle bahseder: “O benim tek ustamdı! Onun resimleri üzerinde yıllarca çalıştım ben, o bizim babamız gibiydi” der.
Modern Olympia, 1873
Bu tablo, Cézanne’nin skandala neden olan, sanat tarihinin ilk avangart çıplağı Édouard Manet’in 1863 tarihli Olympia tablosuna ithafen yaptığı eseridir. Auvers-sur-Oise’de, Doktor Paul-Ferdinand Gachet’in (Van Gogh’un doktoru) yanında kaldığı dönemde resmi yaptı. İzlenimci tarzda yapılan resimde, sol tarafta adeta bir tiyatro perdesini andıran perde ve teatral şekilde siyah hizmetçi tarafından ortaya çıkarılan kadın yer alır. Ressam da resmin içindedir. Seyirciler, yaratıcıyla eserini birlikte görürler. 1874 yılında ilk empresyonist sergide yer alan eser eleştirmenler tarafından beğenilmemiştir.
The Bridge at Maincy, 1879
Cézanne “Doğadan resimlemek nesneyi kopyalamak değildir, duyularımızın farkına varmaktır” der. Böylece farklı bir doğa algısına sahip olduğunu göstermek ister. Doğayı ve mekanı renklerin zıtlık ve ton ilişkilerini öne çıkararak çözümlemeye çalışmıştır. Doğada her şeyin küre, koni, silindir formlardan oluştuğu savıyla doğanın geometrik bir bütünlüğü olduğunu düşünmüştür. Böylece nesnelerin, kesin ve net çizgilerle değil, ışık ve gölge farklılıklarıyla birbirinden ayrıldıklarına inanmıştır.
The Chateau de Medan, 1880
Cézanne, arkadaşı Émile Zola’nın Paris yakınlarında Seine kenarında bulunan Medan’daki eve birkaç kez gider. Bu manzarayı Zola’nın teknesinden çizer. Medan Şatosu Cézanne’nin klasik dönemine aittir. Burada kendi mimari yapı kavramını, parlak renkleri empresyonistlere özgü kullanışıyla, yumuşak biçimleriyle ve kırık fırça darbeleriyle birleştirmiştir. Cézanne bir resmin kesinlikle iki boyutlu özelliğini muhafaza etmesi gerektiğini savunmaktadır. Çizgisel becerilerin ve boşluk perspektifinin derinlik yarattığı kanısında değildir.
1886’da Émile Zola’nın, başarısız bir ressamın hikayesini anlatan L’œuvre (Eser) adlı kitabındaki başkahramanın kendisine olan benzerliğinden dolayı Cézanne çok gücendi ve Zola’yla yıllardır süren yakın dostluğuna son verdi.
Still Life with Basket, 1890
Cézanne’nin natürmortları, sürekli kullandığı birkaç basit nesne ile sınırlıydı. Elmayı gördüğü gibi, yani çeşitli renk tonlarından oluşan bir nesne olarak resmetmek istemiştir. İlk zamanlarında sadece objeleri ele alan Cézanne, daha sonraları bu düzeni bir mekan olgusu içerisinde yerleştirmekle ilgilenmiştir. Eser içerisinde masa, çekmece, sandalye ve zemin, natürmort için mekansal gönderme yaratır. Ama bu nesneler doğru bir perspektifle gösterilmez ve geleneksel perspektif çizgileri bozulur. Masanın ön kenar ve köşesi örtünün gizlediği yerden kırılmış gibidir. Resmin sağındaki sandalyenin ayağı, doğrusal perspektif kurallarına uygun çizilmemiştir.
Madame Cézanne (Hortense Fiquet), 1891
Tanıştıklarında Cézanne 30, Hortense 19 yaşındadır. Önce modelidir, daha sonra sevgilisi olur. Fakat Hortense dik kafalı, para harcamayı seven, geveze, Cézanne’nin sanatını anlamayan yüzeysel ve alelade bir burjuvadır. Anlaşılan o ki Cézanne sevmiş.
The Card Players, 1892
Cézanne’nin en ünlü eserlerinden birisi olarak nitelendirilen Kağıt Oynayanlar günlük yaşamdan bir sahne betimlemektedir. Ancak, bu tablo janr resim (günlük yaşam) olarak görülmez. Bunun sebebi, bu tabloda öyküyü tümüyle yana itip, figürü mekan içinde göstermeyi amaçlayan bir kompozisyon yaratmasındadır. İmgeler katı renk ve biçim yasalarına göre oluşturulur ve gösterilen sahnenin günlük yaşamla bağlantısının ötesine geçer. Resimde toprak rengi ve gri tonlar kullanılır. Penceredeki karanlık, gecenin geç saatlerini düşündürür. Oyuncuların giysilerine, masaya ve şişeye düşen ışık parçaları, yapay bir ışık kaynağından yansır. Oyuncuların duruşu kompozisyonun bütününe uygundur. Kolların oluşturduğu diyagonal hatlar masada birleşir; masanın kenarlarının kaçış noktası ise şişenin ağzıdır. Cézanne her iki figürünü de yarıda keserek mekan olgusunu figürlerin arkasına taşımak istemiştir.
Still Life with Apples, 1898
Kariyeri boyunca özellikle natürmort yapmaktan keyif aldı. Eserlerinde kullandığı siyah, kahverengi, gri renkler ve hüzünlü hava, fark yaratmasına yardım etti. Sakin ve sessiz bir hayat tercih eden sanatçının, Pissarro ile tanıştıktan sonra eserlerinde canlı ve parlak renkler kullandığı görülür. Elmalı Natürmort adlı eseri, lirik dönemine denk gelir ve canlı renkler, ışık yansımalarıyla dikkat çeker. Stüdyoda resmedilmiş, hem geleneksel hem de modern izler taşıyan eserde elmalar tanımlanabilir bir gerçekliktedir. Renkleri ise yanındaki diğer objelere göre değişiklik gösterir.
The Brook, 1900
Cézanne için bir rengi modüle etmek soğukla sıcak, açıkla koyu veya sönükle yoğun arasında varyasyonlar yaratmak demektir. Resimlerinde derinliği nasıl elde ettiğini şöyle anlatmıştır: “Doğa yüzeyden çok derinliktir; kırmızılarla, sarılarla temsil edilen ışık titreşimleri içine mavi katılması, derinlik izlenimini uyandırmak içindir.”
“Resimde iki önemli araç vardır: Göz ve beyin. Göz doğaya bakarak, beyin ise organize edilmiş duyular mantığıyla, birbirlerini desteklemeli; uyum içinde birbirlerine yol göstererek ifadeye araç olmalıdırlar.” diyen Cézanne’nin resmi geometrik birimlere indirgeyerek ele alması, kübizmin tohumlarını attı. Cézanne dünyaya çift gözle bakmamızdan yola çıkarak, iki ayrı açıdan görmenin yarattığı derinliği farketti ve resimlerinde iki farklı açı olgusu kullandı. Pablo Picasso, Georges Braque ve Juan Gris gibi kübist ressamlar bu yaklaşımı daha da öteye taşıyarak, birçok farklı açıyı aynı resmin içine kaynaştırdılar.
Mont Sainte-Victoire and Chateau Noir, 1904-1906
Cézanne çocukluğunun temalarını tekrar tekrar işlemiştir. Zola’yla birlikte yürüdükleri taş ocakları, akarsularda yıkananlar ve yakınlardaki alçak dağ sırasının zirvesi Sainte-Victoire Dağı… Cézanne’nin kızkardeşinin Sainte-Victoire dağına bakan evinde yaptığı Mont Sainte-Victoire resminde merkezi motif olan dağ aslında pek çok eserinde irdelenmiş. Sainte-Victorie Dağı ve Kara Şato’daki bazı evler, küp biçimindedir; ağaçlar silindir şeklindedir; dağın kendisiyse kütle, bünye ve hacim izlenimi uyandıracak şekilde üst üste konulmuş düzlemlerden oluşmuştur.
The Large Bathers, 1906
Cézanne’ın yıkanan insanları resmettiği bir dizi resmin en büyük olanıdır bu tablo. Dizideki diğer küçük boy çalışmalardan ayırt etmek için kimi zaman Büyük Yıkananlar olarak da adlandırılıyor. Bu eser, genellikle hem Paul Cézanne’nin en güzel resmi hem de modern sanatın şaheserlerinden biri kabul ediliyor. Cézanne bu resim üzerinde yedi yıl çalıştı ve sanatçı 1906 yılında öldüğünde hala tamamlanmış değildi.
Büyük Yıkananlar’da yer alan soyut çıplak kadınlar resme gerilim ve yoğunluk katarlar. Kompozisyonun simetrik yapısı eserleri içerisinde istisnai bir yere sahiptir. Çıplak formlar ağaçların ve nehrin oluşturduğu üçgene uyumlanmışlardır. Manzara ve cansız doğa resimleri yaparken kullandığı aynı tekniği kullanan Büyük Yıkananlar, Titian ve Peter Paul Rubens’in eserlerini anıştırırlar. Pablo Picasso’nun Avignonlu Kadınlar adlı eseriyle de sıklıkla karşılaştırmalar yapılmaktadır.
“Sanat hakkında hüküm vermem gerektiğinde, resmimi alıp bir ağacın ya da bir çiçeğin, Tanrı’nın yarattığı bir nesnenin yanına koyarım. Ortada bir uyum yoksa sanat da yok demektir.” diyen Cézanne, kariyeri boyunca geliştirdiği ve yapıtlarının hiçbirinde bütünlüklü olarak somutlaştırmadığı özgün sanatsal yöntemiyle yaşarken hak ettiği ilgiyi alamamıştır. Cézanne, 22 Ekim 1906’da öldüğü zaman 67 yaşındaydı. Manzara resmi yapmaya giderken, şiddetli yağmura yakalandı ve hastalanarak zatürreden hayatını kaybetti. Aix-en-Provence mezarlığına gömüldü.
Kaynak
Sabri Berkel’in Türk Resim Sanatındaki Yeri ve Önemi, Mimesis’in Yapıbozumsal Dönüşümleri, Paul Cézanne, Hayatı ve Eserleri – Nicola Nonhoff, Soyut Sanatta Realite Kavrayışı, Size Resimdeki Gerçeği Borçluyum, Paul Cézanne, İnsanın Yaşam Alanlarıyla Kurduğu İlişkinin Resim Olanaklarıyla İncelenmesi, Willem de Kooning Resimlerinin Sanatın Gerçeklikle Kurduğu İlişki Bağlamında İncelenmesi, Paul Cézanne – Yıkananlar
çok teşekkürler, güzel bir yazı olmuş.