Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt, 1862-1918 tarihleri arasında yaşamış, Viyana’da Uygulamalı Sanatlar Okulu’ndan mezun olmuş, 1897’de bir grup sanatçı ile birlikte Viyana Secession Grubu’nu oluşturmuş ve böylelikle Art Nouveau anlayışının Viyana’da yayılmasına oldukça büyük katkılarda bulunmuştur. Klimt, duvar resimlerinin yanı sıra pek çok eskiz ve farklı eserleriyle sanat dünyasında yerini almıştır.
Theater In Taormina, 1886-88
Klimt’in ilk kompozisyonlarına bakıldığında geleneksel betimleme anlayışına yakın resimlerinde, çoğu zaman ilgi odağının kadına yönelik olduğu dikkat çeker. Bu anlayışın temelini ilk olarak Akademi’nin kazandırdığı geleneksel tutumların ve sonrasında yapmış olduğu siparişlerin oluşturduğu düşünülebilir, fakat her ne kadar geleneksel anlayışın ötesine geçemese de antik sanata gönderme yaptığı Taormina Tiyatrosu isimli eserindeki gibi kadını ve çıplaklığı ilginç bir şekilde kompozisyonuna aktardığı görülür.
Portrait of Clara Klimt, 1883, Portrait of Helene Klimt, 1898, Portrait of Hermine Gallia, 1904
Klimt’in resimlerindeki kadın imgesinin gelişmesi ve şekillenmesinde ailesindeki kadınların oldukça etkisi olduğu söylenebilir. Öyle ki özellikle kız kardeşleri Hermine ve Clara, annesi ve hatta küçük kız yeğeni Helene’yi betimlediği çalışmalarının sayısı oldukça fazladır. Sanatçının, ablası Clara’da da olduğu gibi sinirsel rahatsızlıklara sahip olduğu ve bu sebeple karakterinin etkilendiği, dolayısıyla da rahatsızlıkların kendi sağlığı hakkındaki düşüncelerinde de kaygı duymasına yol açtığı düşünülür. Bu gibi durumlardan ötürü Klimt daima kendisini annesine yakın hissetmiş ve zor anlarında yanında olduklarını düşündüğü ailesine her zaman bağlı kalmıştır.
Pallas Athene, 1898
Sanatçının Yunan mitolojisinde zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçasından ilham alarak resmettiği Pallas Athene adlı eserinde miğfer, zırh ve silahı ile betimlenen kadın figürü zarif, narin ve kırılgan kadın anlayışına karşı niteliktedir. Klimt bu resmiyle güç, kuvvet ve akıl gibi maharetleri olan bir kadın modelini vurgulamaktadır.
Schubert At The Piano, 1899
Klimt, Piyano Başında Schubert adlı eserinden sonra ısrarlı bir şekilde tamamen kadının dünyasını konu alan resimler üretmeye yönelir. Antik Yunan, Mısır ve Bizans sanatlarından esinlenmesine karşın, çağdaş kadını cinsel öğenin ağır bastığı bir temsile dönüştürerek günceller. Böylelikle duyguların ilkel ve temel gücünü simgeleyen açık erotizmin iki değerliliği üzerinde yoğunlaşır ve büyük bir çekiciliğe sahip ele geçmez bir kadın ideali yaratır.
Beethoven Frieze, 1902
Klimt başyapıtı olarak anılan Beethoven Frieze tablosu, Beethoven’nin 9. senfonisinin son bölümü olan Schiller’in şiiri Ode to Joy, yani Neşe’ye Kaside’den ilham alarak yapmıştır. Eserde üç ana tema görülmektedir: Soldaki ilk uzun duvarda mutluluğa çekilen özlem, ortada yer alan kısa duvarda düşmanca güçler ve son olarak sağdaki uzun duvarda tüm dünyaya öpücük. Bu tablo ile birlikte Viyana ve Secession Binası’nın, modernizme ve bu akımın ortaya çıkmasına önemli katkıları olmuştur. Bu tabloda, muhteşem bir dekorasyon içerisinde yerleştirilmiş alegorik figürler ve şehvet dolu kadın figürlerinin önünde durulduğunda, ilk bakışta soyutlamanın etkileri, dışavurumcu çizgilerin kullanımı ve süslemeciliğin baskınlığı göze çarpmaktadır. Klimt’in bu eserde, insan vücudundaki geometrik şekillerden yola çıkarak, bedeni bezenmiş bir şifreye dönüştürme çabası dikkat çekmektedir. Anıtsal altın frizin, Klimt’in bundan sonraki çalışmalarında, geometrik soyutlamaya geçtiği anlamında önemli bir adım olduğu anlaşılmaktadır. Klimt eserlerinde erotizmi cesur, kırılgan ve ustaca yorumlamıştır. Bu çalışmasında olduğu gibi diğer resimlerindeki kadınlar çıplaktır. Bu çıplak kadınlar, doğurganlıklarıyla sonsuzluğu da sembolize ederler.
Portrait of Emilie Flöge, 1902
Klimt, kardeşi Ernst’in baldızı olan Emilie Flöge’yle uzun bir ilişki yaşamış, fakat hiç evlenmemiştir. Klimt’in 1902’de yaptığı portresinde Emilie, kendi tasarımı olan elbiselerinden birini giymiş, erotizmden uzak ancak alımlı bir genç kız olarak tasvir edilmiştir.
Hope I, 1903
Umut I adlı çalışmasında hamilelik konusunu ele alarak, kadın figürüne dikkat çeken sanatçı, toplumun katı tabularına ve normlarına karşı çıkma düşüncesindedir. Resimde kadının çıplaklığı ve hamileliği saf bir kavrama dönüştüğü gibi sakin ve durağan bakışlarının hemen arkasında gizlenen kafatası ölüm ile yaşama dair bir vurgu niteliğindedir. Klimt’in sevgilisinden bir çocuğu olacakken onu kaybettiği bu yüzden bu resimde o figür yerine kurukafa çizdiği söylenir. Resimdeki model Klimt’in modellerinden Herma’dır. Herma hamileliği nedeniyle Klimt’in teklifini geri çevirse de razı olur ve Hope I ortaya çıkar. O dönemde bu resim çok uygunsuz bulunmuş ve uzun süre sergilenememiştir.
The Three Ages Of Woman, 1905
Sanatçının 1905 yılına ait Kadının Üç Çağı isimli eseri, insan hayatındaki fiziksel gelişim ve değişim sürecini gözler önüne seren bir başka eserdir. Anne ve Çocuk adıyla da bilinen bu resim, Klimt’in ilk büyük yağlıboya çalışmasıdır. Bir kadının hayatının bebeklik, annelik ve yaşlılık olmak üzere üç farklı evresini tasvir eden bu resimde, sanatçının Art Nouveau stilinin izinden gittiği ve figürleri uzatarak onları dalgalı konturlarla ve dekoratif etkilerle çevrelediği açıkça görülebilir. Sembolizmin de katkısıyla resimde tasarımsal bir hava yaratan Klimt resimleri ile ilgili düşüncelerini, “Kim benimle ilgili bir şey bilmek istiyorsa en önemlisi bir sanatçı olarak resimlerime dikkatle bakmalı ve onlarda benim kim olduğumu ve ne yapmaya çalıştığımı görmeye çalışmalıdır.” şeklinde ifade etmiştir.
Kiss, 1905
Öpücük adlı resim Klimt’in en ünlü eserlerinden birisidir. Sanatçının altın çağının doruk noktası olarak belirtilen bu resminde süslemeci renklerle, parıldayan altın varakla ve soyut desenlerle birlikte ideal bir dünyaya çağrışım yapmakta olduğu düşünülür. İlk bakışta mutlu bir çiftin birbirleriyle olan tutku dolu aşkına şahitlik edilse de, erkek figüründe egemen bir tavır, kadında ise utançla karışık bir ifade dikkat çeker. İki aşığı saran altın renkli çerçeve onları dünyadan soyutlamaktadır. Çiçekli bir zemin üzerinde duran bu çift zeminin en uç kısmında betimlenmiş ve kadının ayaklarına neredeyse uçurumdan düşüyormuş gibi bir hareket verilmiştir. Figürlerin yerleşimi ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiye gönderme yapar gibidir. Erkek figürünün elbisesinde daha büyük karelerin, kadın figürünün elbisesinde ise renkli ve yuvarlak şekillerin kullanılması ile farklı iki cinsiyete vurgu yapılmak istenmiş olabilir. Ayrıca figürlerin bir araya gelerek oluşturduğu şekil, erkek cinsel organına da benzetilmekte, kadın figüründe ise doğurganlığa ait sembollere yer verilmektedir.
Hope 2, 1907
1907 yılında yapmış olduğu Umut serisinin ikinci versiyonunda ise karşı koymaktan çok ruhsal bir yolculuk söz konusudur. Resimdeki ana figürü saran garip kumaş bir taht görünümüne kavuşur ve altındaki figürlerde bu yolculuğu destekler. İlk resme kıyasla kadın figürünün göğüsleri daha dolgun olarak betimlenmiştir ve resmin genelinde aşırı bir duygusallık söz konusudur.
Portrait of Adele Bloch-Bauer, 1907
Zengin bir sanayici ve aynı zamanda ressamın yakın bir arkadaşı olan Ferdinand Bloch-Bauer, 1903 yazında Ekim’deki evlilik yıl dönümleri için hediye etmek amacıyla Gustav Klimt’ten eşi Adele Bloch-Bauer’i resmetmesini istemişti. Adele Viyana’da o dönem sosyetesinin en önde gelen isimlerinden birisi. Bir söylentiye göre ressam ve Adele arasında özel bir yakınlık var. Resimdeki bazı sembollerin bu aşkı anlattığı söylenir. Klimt’in babası altın işçiliği yapardı, hem onun etkisi hem de Bizans mozaik portre geleneğinin izleri resimde görülebilir.
Danae, 1907
Klimt’in mitolojik bir öyküden esinlenerek yaptığı Danae isimli eseri, kadının cinsel duygularının cesur bir yorumudur. Sıradan olmayan farklı bir perspektifle yerleştirilmiş kadın figürü, vücudunun kavisli kıvrımları ile altın serpintisini bacaklarıyla kucaklar. Bu haz onun yüz ifadesiyle ve ellerindeki katılaşmayla da desteklenir. Resimlerinde kadını ve kadının cinselliğini ön plana çıkarmış, ele aldığı konuları, masum bir düş alemindeki kadın figürleriyle etkileşim içerisinde ve zarif bir erotizm anlaşıyı katarak yansıtmıştır. Figürleri, eserlerindeki dekoratif süslerle ve yaldızlı renklerle bütünleştirerek daha cazibeli bir hale getirerek, kadının cinsiyetini sembollerle belirginleştirmiştir.
Water Serpents I, 1904 – 1907
Water Serpents II, 1904 – 1907
Klimt, su perilerini konu aldığı her iki eserde de kadın figürlerini oldukça zarif bir erotizmle betimlemiştir. Kadınlar düşsel bir boyuttadır ve su dalgalarıyla kırılan motifler bu düşü daha da egzotikleştirdiği gibi figürler arasında duygusal bir etkileşim söz konusudur. Birinci versiyondaki kadınlar renkli boncukların içinde ve bir rüya aleminde yüzmektelerken, alt taraftaki kadının davetkar tavrı ise dikkat çeker. İkinci versiyondaki figürlerin üst ve alt kısımlarına yerleştirilen sarı bir örtü ve balık ile üst kısma yerleştirilen yeşil yaprak motifleri ise resmi oldukça gizemli kılmaktadır.
The Virgin, 1913
Klimt’in 1913 yılında yaptığı Bakire isimli eseri onun olgun çağının ilk alegorisidir. Sanatçı bu resmi ile kadınlar evreninin dünyasını bir kez daha tasvir etmiş ve figürleri oval bir alan içerisine yerleştirmiştir. Bakire kadınların cinsel yaşamlarına dair bir gönderme niteliğindeki figürlerin bazılarında kendini bırakma tavırları gözlemlenirken, bazılarında da utangaçlık ve hüzün duygularının yansıtılmak istendiği söylenebilir. Bu eserin diğer bir özelliği ise altın yaldız kullanılmamış olmasıdır. Sanatçının gerek eskizlerinde, gerekse desenlerinde genel olarak yalın bir anlatım dilini seçtiği söylenebilir. Erotik ifadelerin yoğun olduğu çizimlerde kadınlar cinsel durumlarıyla resmedilmiş, dolayısıyla da içten ve saf bir yaklaşım sergilemiştir. Yaşadığı yıllarda çıplaklığın bir nevi toplumun tabularına karşı çıkma eylemi olarak görülmesine rağmen, cinselliği estetik bir şekilde kadın bedenine indirgeyen Klimt’in oldukça fazla sayıda çıplak figür çizimleri bulunmakta ve erotizm Klimt için cinsel bir meta olma anlayışından daha çok sanatsal bir biçim olarak kullanılmıştır.
Portrait of Friederike Maria Beer, 1916
1910’lu yıllarda renk kavramına ağırlık verdiğini gösteren Friederike Maria Beer’in Portresi isimli eseri sanatçının Japon sanatına olan ilgisini ortaya koymaktadır. Bu resimden de anlaşılacağı gibi Klimt’in ileri dönem kadın portrelerinde kendinden daha emin bir ifade gözlemlenmektedir. Kadının yüzü bir fotoğrafmışçasına gerçekçi, arka planda yer alan figürlerle tam bir tezat oluşturuyor.
Lady With Fan, 1918
Klimt’in son eserlerinden birisi olan Yelpazeli Kadın portresindeki yüzde nazikçe gülümseyen bir ifade söz konusudur. Gustav Klimt’tin uzakdoğuya sevgisi görülür. Kimono içinde bir kadın portresinde elinde Japon işi bir yelpaze tutmaktadır, kadının güzelliği, zerafeti ve ulaşılmazlığını arka planda doğuya özgü zümrüt-ü anka kuşu ile ifade etmiş gibidir. Fantastik hayvan figürleri ve bitkilerle tamamlanmış kompozisyon içerisinde figür, sanatçının süslü dekorasyona olan tutkusunu da gözler önüne sermiştir.
Kaynak
Mimarlık Dergisi Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos 2014, Sayı:02 Cilt:01, Yaz Dönemi, Pelin AVŞAR – Turhan ALGAN, Gustav Klimt ve Beethoven Friz, Resimler ve Hikayeleri – Serkan HIZLI
Yorum Yap