Çanakkale Zaferi şiirleri. Çanakkale, zaferle neticelenmeden önce, Türkler tarafından kazanılması hayal olarak görülen bir savaştı. Çanakkale Savaşı, ölüm-kalım, inanç ve namus, Batı emperyalizmi ve koloniyalizmine karşı hürriyet mücadelesidir. Çanakkale, inancın maddeye karşı zafer kazandığı bir meydandır. Bu sebeple, Çanakkale, tarihimizde altın harflerle yazılmış destanlardan bir tanesidir.
Çanakkale Savaşı kaybedilmiş olsaydı, İtilaf Devletleri İstanbul’a yerleşecek ve Osmanlı Devleti’ni istediği gibi aralarında bölüşecekti. Çanakkale Savaşı’nı kaybetseydik, belki de Anadolu’da daha sonra yapılacak Milli Mücadele’yi yapmak için şartlar oluşmayacaktı. Çanakkale Zaferi, bu açıdan Türk Milleti’nin yeniden doğuşunun ilk kıvılcımı ve sinyalleridir. Bu savaş, Türk Milleti’ne yeniden güven kazandırmış ve bu güven Milli Mücadele’nin zaferle taçlanmasını sağlamıştır.
Çanakkale Savaşı’ndan 13 Unutulmaz Fotoğraf isimli yazımıza da mutlaka göz atmanızı öneriyoruz.
Çanakkale, askeri dehasıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesine çıktığı, onun önder niteliği kazandığı savaştır. 19. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in, Arıburnu’ndaki şu emri savaşın dönüm noktalarından biri olmuştur: “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum.”
18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’nı zorlayarak geçmeye çalışan İngiliz ve Fransız zırhlıları, Çanakkale Deniz Harbi sonunda Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlar ve tüm imkansızlıklara rağmen Türk topçusunun üstün gayretleri sayesinde, Çanakkale Boğazı’nı geçemeyerek, yedi tane büyük zırhlılarını kaybetmiş ve geri çekilmek zorunda kalmıştı.
1. Çanakkale Şehitlerine, Mehmet Akif Ersoy
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
2. Çanakkale, Bülent Ecevit
Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
Gözyaşları düşerek üstüne sanki
Damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
Sahibini yitiren bir trompet
“Ya sizler” dedi Mehmet
Dünyanın dört kıtasından
Mezar dolusu erlere
“Hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiz yerlere?”
Kimi İngiliz’di kimi İskoç
Kimi Fransız’dı kimi Senegalli
Kimi Hintli kimi Nepalli
Kimi Avustralya’dan Yeni Zelanda’dan Anzak
Gemiler dolusu asker
Her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu’nun oya gibi koylarından sızarak
Tırmanmışlardı dağa bayıra
Siper siper yara gibi yarılan toprak
Mezar olmuştu savaş ardından onlara
Kiminin burada yattığı sanılır
Kiminin adı bilinse de mezarı bilinmez
Kiminin de mezar taşında
On altı, on yedi on sekiz yaşında
Ebedi istirahate çekildiği yazılı
Çanakkale topraklarında
Her birinin erken biten yaşam öyküsü
Eski yazıtlar gibi taşlara böyle taşlara böyle kazılı
“Anlamaz mıyım” dedi “halinizden kardeşler”
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
“Bende yüzyıllarca yaban ellerde
Neyin uğruna bilmeden can vermişim
Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
İlk kez Çanakkale’de ermişim
3. Çanakkale, Faruk Nafiz Çamlıbel
Övün, ey Çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir düğün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,
Başına yüz milletin üşüştüğü yersin.
Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden,
Koştu senin koynuna çıkar çıkmaz evinden.
Sen onların açtığı bayrağı alevinden,
Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin!
Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla,
Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla.
Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla,
Neferin ordularla boy ölçüştüğü yersin.
Bir destana benziyor senin bugünkü halin.
Okurken duyuyorum sesini ihtilalin.
Övün, ey Çanakkale ki sen Mustafa Kemal’in
Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin!
4. Çanakkale Geçilmez, Fazıl Hüsnü Dağlarca
Gürleyen top sesleri Mehmetçiğin sesidir.
Çanakkale ulusun bütünleştiği yerdir.
Denizde Nusrat’ımız, karada bataryalar,
Hamidiye atışta, birde Mesudiye var.
Düşmana yok verecek bir karış toprağımız,
Anadolu bizimdir dalgalan bayrağımız.
Conkbayırı, Kilitbahir, hele Anafartalar,
Tarih sayfalarına yeni bir destan yazar.
Korkumuz yok, birleşsin gelsin yeni ordular,
Atatürk’ün izinde yenilmez Mehmetçik var…
Düşmana yok verecek bir karış toprağımız,
Anadolu bizimdir dalgalan bayrağımız.
Çanakkale köpürür düşmana geçit vermez.
Bu toprağın üstüne başka bayrak dikilmez.
Öyle bir zafer ki bu asırlarca silinmez.
Haykırır tüm ulusum Çanakkale geçilmez
5. Çanakkale, Ziya Gökalp
Çanakkale dört devlete,
Galebeye sen çevirdin!
Çar kölesi yüz millete,
İstiklali sen getirdin!
Senden ötürü bilsen daha,
Kurtulacak nice ülke…
Ne Afrika, ne Asya’da,
Kalmayacak müstemleke…
Çünki nasıl karalarda,
Artık yoksa Rus zorbası;
Gezemeyecek deryalarda,
İngiliz’in donanması…
6. Çanakkale, Mithat Cemal Kutay
Basma, sahilleri hep insan eti
İki yüz bin ölünün iskeleti.
Basma, ta Ankara’dan tut da Van’ın
Yıkılan namütenahi yuvanın
Canlı enkazı olan evlâdı
Bu sevâhilde geçen yel kanadı.
Kan dolar, basma, ayak izlerine
Çürüyen göğsünü, toprak yerine
Koyarak, ezme ölen kardeşinin
Bir avuç yer ne kadar çok kişinin
Koludur, sinesidir, gövdesidir.
Mahv ü isbat ile müsveddesidir.
Bu cesedler yazılan tarihin,
İçi, deşsen, o sutûr-i siyehin
Ufacık, körpe kemikleridir hep.
Kalmamış, medrese, mesken, mekteb
Hepsi evlâdını dökmüş buraya!
İki yüz bin ölünün bir yaraya
7. Çanakkale Şehitlerine, Enis Behiç Koryürek
Ey şimdi köyünden pek çok uzakta,
Ey şimdi bir yığın kara toprakta
Uyanmaz uykuya dalan yiğitler!
Şehitlik şanını alan yiğitler!
Yan yana dizilen mezarlarınız
Zemine semavi iftihar olmuş
Dünyaya kapanan nazarlarınız
Tanrı’nın mağfiret nuruyla dolmuş.
Ne alçak görünür şu fani hayat
Baktıkça samimi uzletinize
Bir anda coşarak ağlarım; heyhât!
Günahkâr gözyaşım lâyık mı size?
Hayır, sanmayın ki bu gözyaşlarım
Kirletmek istiyor merkadinizi
Ey benim kaybolan arkadaşlarım
Ben görmek isterim bir daha sizi.
Lânet gözlerimde duran gölgeye;
Ağlarım bu gölge silinsin diye,
Ah, o gölgedir ki hayata tapar;
Gözümüzün nurunu sizlere kapar;
Beni bir vefasız riyakâr yapar!
8. Kuva-yi Milliye, Nazım Hikmet
Sonra, 3 deniz,
6 kol tren hattı,
sonra, göz alabildiğine yol :
sılaya gittiğimiz,
gurbette göründüğümüz
ve neden
ve niçin olduğunu sormadan
çöle, Çanakkale’ye,
ölüme gittiğimiz yol
ve sonra toprak
ve o toprağın insanları :
Uşak tezgahlarının halı dokuyanları,
klaptan işlemeli eğerleriyle meşhur
Manisalı saraçlar,
yol kıyılarında ve istasyonlarda açlar
ve kurnaz
ve cesur
ve ağırbaşlı ve çapkın
ve kütleleriyle delikanlı
İstanbul ve İzmir işçileri
ve zahire ve kantariye tacirleriyle eşraf ve ayan,
kıl çadırlı yürükleri Aydın’ın,
ve sonra, ırgat,
ortakçı,
maraba,
davarlı ve davarsız,
yarım meşin çizmeli
ve ham çarıklı köylüler.
15 vilayet ve sancak
ve 9 büyük şehir
düşman elindedir.
Yorum Yap