Cahit Zarifoğlu, 1 Temmuz 1940’ta doğar. Lise yıllarında yerel dergilerde şiirler yazmaya başlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı’nda okurken çeşitli gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalışır. Sonraki dönemlerde ise Türk Dili, Diriliş, Mavera, Papirüs gibi birçok dergide şiirlerini yayınlanır.
İlk şiirlerinden itibaren İkinci Yeni’nin kapalı şiir anlayışını benimser ve bu çerçevede şiirler yazar. Cahit Zarifoğlu, 1962’de hiç tanımadığı ama şiirlerini çok beğendiği, o yıllarda Paris’te bulunan Cemal Süreya’ya mektup yazar: “İstanbul’a döndüğünüzde sizinle ev tutup birlikte oturabilir miyiz?”
1970’li yıllardan sonra artık tasavvuf ile ilgilenmeye başlayan şairin şiirlerinde tasavvufi geleneğe yer verdiğini görürüz.
Değişik dönemlerde ilkokul öğretmen vekilliği ve Almanca öğretmenliği yapan Cahit Zarifoğlu, 1976’dan itibaren TRT Genel Müdürlüğü’nde mütercim sekreter olarak görev alır. Farklı gazete ve dergilerde yazıları yayımlanır. 1983’te TRT İstanbul Radyosu’nda görev alır ve radyo oyunları yazar. Şiir, öykü, günlük, roman, edebi deneme, masal ve tiyatro gibi birçok türde eser verir. Bununla birlikte o, daha ziyade şair yönüyle tanınır.
Cahit Zarifoğlu’nun edebiyat dışında farklı ilgi alanlarından bazıları şunlardır: Avrupa’yı otostopla dolaşır, planörle uçar, motorsuz uçak kullanır, güreşle ilgilenir. Cahit Zarifoğlu üniversite yıllarında, Rainer Maria Rilke’den henüz haberdar değilken, şiirden anlayan birkaç arkadaşının onun gibi yazdığını söylemeleri üzerine, bitirme tezi olarak Rilke’nin tek romanı olan Malte Laurids Brigge’nin Notları’nı inceler.
Enis Batur’a göre, Cahit Zarifoğlu bir gün keşfedilecek özel bir adadır. Selim İleri, Zarifoğlu’nun şiirini şöyle tanımlar: “Kamplaşma havasında kendine yer bulamayacak bu ince şiir, kapalı ama mutlaka sanatkârca düzyazı, kendine özgü değerleri daima korurdu.” 47 yaşında, kanser nedeniyle 2 ay gibi kısa bir sürede, 7 Haziran 1987’de aramızdan ayrıldı.
Igor Zenin, Poppies Blue
Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düştü sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kim bilir rüzgârlı eteklerinle
Kim bilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sensizlikle
Uyarılan Şair
Yazdıkların şiir değilse kalsın
Cennetse sevdan çık dışarı
Solgun ışıklar
Sessiz ağaçlar parklarla
O cümbüş gecesini de tak peşine
Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın…
Igor Zenin, Into The Light
Sultan
Seçkin
Bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa yanmaya razıyım
Kolaysa affı esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
Acılarıma Kardeş Olur Musun?
Kardeşim dedim
Acılarıma da kardeş olur musun?
Igor Zenin, Promenade
Efendim
Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
Yaşamak’ bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
O mavi gözleri görmüş olmalıyım
Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında
Uçuşlu saçlar bukleler
Üstünde uyuyan eller
Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını
Aralık Günleri İçin Bir Aşk Denemesi
Aşk bu
Kanatları yıldırımlanmış katı boğalar
Ateşin saydam gövdesini kırarak
Yatarak hayat dolu sarnıçların karnına
Sıkı sıkıya kapalı sivri ve kıvrak gaga
Delip geçecek dalıp yeryüzünü
Bak istersen avuçlarıma
Küçük parmağın hizasında o derin havzada
Göğüs ğöğüse iken ikimize
İki ayrı kadeh gibi doldurulmuş yudum kat’i
Sesin
sırrım
Gözüm palaspandıras çehremde
Aşk bu
Çölün sarı sofrasında atlılar
Hepsinde
Gererken parçalanan elimde
Çelik yay parçaları
Ağızlarımız kum rüzgarlarıyla yanık
Yiyip içmezik acıkmazık
Igor Zenin, Duet
Sen Bir Kuş Olur Gidersin Bir Trenle
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
Yar
Toprağın yutkunmasıdır
Benden yere
Özümün yeryüzüne
Kaçmasıdır sevmem
Doğa sevmeni bekler
İster ki göveresin
Yari görünce çökesin
Kavi eğilsin boynun
Eğilirken diklenmeyi bilmelisin
Igor Zenin, Ice Floes
Baba
Sendin
Doğduğum gün
Bana ezan okuyan
Boyun kocaman
Kolların güçlü
Bir hamlede kaldırıyorsun
Üçümüzü
Her sabah gidersin
Ekmeğimiz için
Her akşam
Yorgun
Ama yüzün güleç
Dönüşün bir düğün
Biraz büyüsem
Şöyle diyeceğim
Yoo baba
Bu sabah bende sıra
Sen otur evde
Annemle
Dinlen
Ben
Koşacağım sokakları
Rızkımız için
Akşam
Elimde kocaman
Bir somun
Sevineceksin
Kimbilir nasıl
Yoo
Teşekkür etme
Dedim ya
Sıra bende
Igor Zenin, Tranquillity
Biliyorum Çok Geç Oldu
Ayakbileklerimden bir de tutup sözüm ona
Ellerimle de duyarak basıyorum toprağa
Deli deprenişlerin köpüğüyüm yoksa
Ne hah yerleşip oturdum
Ne bir ayak yeri eşeledim
Ne bir dam aradım başımda
Perişan toztoprak içinde eşyam
Yanlardan
Arkadan otların arasından
Vahşi bir hayvan fırlıyor hatıramın sırtına
Yerim ve yurdum belli değil
Yeni atandım aşkın tıpanlarına
Neyin memuruyum ben nerdeyim
Artıyor çizgi çizgi
Fahrenayt elli-dokuz atmış-bir
Eyvah hüzün bu
Eyvah hüzün yine
Çatıda alnımın
Hüznüm ağam oldu eyvah
Bir şey yap silkip at
Çare ne – herneyse
Titrek elime zor
Çalkalanıyorsa bir yerde
Ölüyorsa bir yerde
Bağlantılarım tam otomatik
Arzı mıyım ben
Tırnak arlarına kıymık giren ellerin
Hadi düşün beni
İçim otursun aklım
Durulsun diye
Ankara gölü gören bir dağ
Sisler ve katran
Ruhum
Bir iki yaşımda
Aynı boyda çam ağaçları
İki titrek ışık’ız
Güneş altında iki insan gövdesi
Bir gün yağmurlar
Açlıklar perişan saçlar dudaklar
Daima biraz fazlasıyla önünde
Dalgakıranların
Şunu da yaz bedeli olsun
Sabırla titreyerek öyle yalın
Ve kimsesiz olmadan oturacağız
Kıyısında ayrılığın
Igor Zenin, Quiet Evening
Sevmek De Yorulur
Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
seni sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem
Çağın Küçük Bulanığı
Stad
Hıncahınç bir stadda
Bitiverdi eşya
Ve dünya dostluğu
Özetler
Bahar geçti de açmadı çiçek badem dalları
Bu kara toprak lafzı
Şek mi var sende ey mahcub kalbim
Ki kollanamazsın bir türlü korkularından ölümün
Lokomotif – Reca
Bohçam boş
Öteberim eksik
Azığım kuru
Canım aç Yüzüm sana çevrili
Adımım sana
Irmaklarına
Bir lokma suya geldim
Su denmez
Kabul ola affola
Zahmet Vakti
yaşamak bir sokak lambası gibi
bir gece evden atılmış bir çocuk sanki
tek bir damla tek bir ses gibi
aklıma düşüyor
İkinci Ayna
bir çeşit sevdam var
bir çeşit yalnızım kapıda
yaradana giden yoldadır her ruh
çocuklar gibi sevmese de kalpler
Yorum Yap