Asıl adı Halit Özdemir Arun olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923’te Ankara’da, ikizi Neire Özgönül Arun ile birlikte dünyaya gözlerini açar. Özdemir Asaf’ın çocukluğu Ankara’da geçer. Yedi yaşındayken, babasını beyninde oluşan bir rahatsızlık nedeniyle kaybeder.
Özdemir Asaf ile ilgili bu yazılarımızı da okumanızı öneriyoruz.
Özdemir Asaf’ın Şiirlerinden 19 Müthiş Alıntı
Özdemir Asaf’ın 14 Unutulmaz Şiiri
Şair, Diyalog şiirinde babasının ölümünden şöyle bahseder:
Babamın öldüğünde aylardan Haziran’dı
O elli dördündeydi ben yedi
Bir ışık söndüğünde yol yandı
O kedi bunları nasıl da bildi
Babası Mehmet Asım Bey, annesi Hamdiye Hanım, ikizi Neire (Özgönül) ile, 1926
Aile İstanbul’a taşınır. Annesi Hamdiye Hanım Acıbadem’de babasına ait köşkte, Özyuva Biçki Dikiş Kursu’nu açar. Bu arada Soyadı Kanunu çıkmıştır. Hamdiye Hanım saf, arı, temiz anlamına gelen Arun soyadını seçer.
Asaf, Kişiye Özel şiirinde o yıllardan şöyle bahseder:
Yedi yaşımda Ankara’dan geldim
Babasızlığımı getirdim
İstanbul’da deniz vardı
Denize ilk girişim düşmek yoluyla oldu
Akşam üzerlerini sevmezdim,
Annem ud çalardı güneşi batırırken
Amcamın ölüm haberi daha gelmedi
1922’de Murat dağlarında yüzbaşı Ali Saip
Üç anneannemden ikisini gördüm
On iki teyzemden altısını
Altı dayımdan ikisini
Öbürlerinin hep resimlerini gördüm
Solda, Özdemir bisikletiyle, sağda annesi ve kardeşiyle
Şûrâ-yı Devlet azası babası Mehmet Asım Bey’in ölümünden sonra Atatürk, iki kardeşin eğitimiyle yakından ilgilenir. Özdemir Asaf, Fransız Erkek Lisesi’ne kaydolur. Fakat kısa süre sonra okulu kapanır. Asaf, Dün Yağmur Yağacak adlı öykü kitabında bulunan O Ara Ne Oldu adlı biyografik hikayede, bu okuldan ayrılışını anlamlandıramaz:
“Okul dönüşü evlerimize gitmeden önce orada burada oynar, dövüşür, bitkin eve dönerdik. Çok iyi hatırlıyorum. O ara ne oldu; unutmuşum. Hocamız mı gitti, gelmedi. Mektep mi yıkıldı. Yoksa ben mi bir gün kaçtım okuldan… Bulamıyorum.”
Galatasaray Lisesi’ne parasız yatılı olarak, kaydolur. Fakat geçirdiği bir akciğer rahatsızlığı nedeniyle bir yıl devamsızlık yapınca, parasız yatılılık hakkını kaybeder. Özdemir Asaf, Kabataş Erkek Lisesi’nin parasız yatılı sınavını kazanır ve o liseden mezun olur.
Taksim, 1940
Liseden sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yazılır, sadece iki yıl okur. Belki de şairin yaşamında hukuk yıllarının tek getirisi, ilk eşi ve kızı Seda Arun’un deyimiyle en tutkulu aşkı Sabahat Selma Tezakın’ı tanımasıdır.
“Sabahat;
Sana mektup yazmaya lüzum kalmayacak olan zamanları düşünmek; seni daima görebileceğim günleri hatırlamak; bana verdiği sarhoş edici, çıldırtıcı heyecanlı zevkleriyle senin yakınında bulunmak tehlikeli olabilecek derecede beni sevindiriyor…” (10 Nisan 1944)
İstanbul Üniversitesi, 1943
Notlarla ilgili yapılan bir haksızlık, Özdemir Asaf’ın hukuku bırakmasına neden olur. Sabahat Tezakın ile olan beraberlikleri de sona erer. Zira baba Mustafa Tezakın, iki gencin evlenmesi için fakültenin bitirilmesini şart koşmuştur. Hukuk’tan ayrılan Özdemir Asaf, İktisat Fakültesi’ne kaydolur. Üç yıl da bu fakülteye devam eder. Daha sonra buradan da ayrılır ve o dönemde iki yıl olan Gazetecilik Enstitüsü’ne başlar. Ne yazık ki buraya da ancak bir yıl devam eder ve ikinci sınıfta ayrılır. Özdemir Asaf, Sabahat Hanım’a duyduğu aşktan dolayı yataklara düşmüştür. Oğullarının ince hastalığa tutulmasından korkan aile büyükleri, Sabahat Tezakın’ın babasının evliliğe onay vermesini sağlarlar.
İlk eşi Sabahat Selma Tezakın ile evliliği, 14 Eylül 1946
Servet-i Fünûn/Uyanış Dergisi’nde 1939 yılında yayımlanan bir çeviri ile duyulmaya başlayan Özdemir Asaf ismi, 1950’li yıllara kadar Servet-i Fünûn/Uyanış, Yedigün, Büyük Doğu, Varlık, Kaynak, Tercüme gibi dergilerde şiir ve çevirileri ile tanınır. Bu dönemde şair, hem edebi kimliğini ve çizgisini, hem de bu çizgiyi besleyebilecek düşünce dünyasını kurabilmek için sürekli okur, araştırır, yorumlar. Servet-i Fünûn Dergisi’nde eskiye yönelik eleştirileri yayımlanmasına rağmen, lirik, aşk, tabiat, yalnızlık gibi temalara odaklı ve Yahya Kemal etkisi hissedilen şiirler yazar. Özdemir Asaf yine bu dönemde Necip Fazıl şiirlerinden de etkilenir.
Şahane Bir İstanbul Gecesiydi
İnsanlar! Ah o eski insanlar;
Yaşamıyor şu sessiz harabelerde.
Şimdi uykuların rüyasıdır uykular.
O insanlar, o akşamlar, o âlemler nerde?
Yürürken
Üstümde yeni elbiselerim,
Taranmış saçlarımda bir kundura parlaklığı var.
Başım değil midir ki yürüyen?
Bu adımları köhne kederlerim atar.
“Servet-i Fünûn Dergisi’nde Özdemir‘e derginin orta sayfasını ayırmıştık, orda kısa kısa yazılar, takılmalar yazıyordu. Bir yandan da şiirler… Kendisine imza olarak Özdemir Asaf adını hepimiz birlikte kararlaştırmıştık. Daha önceki Özdemir Özdem, Özdemir Yasaman, Özdemir Arun imzalarını bir yana attı.” (Oktay Akbal)
Özdemir Asaf eğitimini tamamlamadan çalışma hayatına atılır. Sigorta şirketinde sigorta prodüktörlüğü yapar, ancak kişiliğine uygun bir iş değildir. Dün Yağmur Yağacak adlı öykü kitabında bulunan, Garıdan Gadı biyografik hikayesinde bunu şöyle anlatır:
“Sigorta prodüktörlüğü yaptığım yıllar hayatımın hareketli çağlarına rastlamıştır. Para kazanıyordum. Gençtim. Fakat gözüm parada değildi. Başka isteklerim vardı. İnsan tanımak, değişik günler yaşamak, yer görmek isteyordum. Bu yüzden boyuna geziyor, cebime giren paraları yalnız yeni çevreler yaratmak için harcıyordum. İyi bir sigortacı olamadım. Ama işi yaptığım sıralarda gördüklerim beni doyuruyordu…”
İlk çocukları Seda, 1947’de dünyaya gelir. Özdemir Asaf, Mart 1948-1949 yılları arasında askere gider. Askerliği Gelibolu’da, sonra Ankara Piyade Okulu’nda ve Erzurum’da geçer. Askerliği sırasında eşine yazdığı bir mektupta yazdıkları sonra dizelerine şöyle yansır.
“Erzurum yolu 3,5 gündür kapalı gibi bir şey. Şimdi bu mektubu halen 4 tane kalan mumun yanan beşincisinin ışığında yazıyorum. Tekerlekli vasıtalar işlemiyor. Gaz gelmemişti, bugün geldi yarın dağıtılacak. Ancak kızaklar işliyor. Fakat o da çok üşütüyor, ayakları donuyor insanın. Birçok yerlerde inip yürünüyor. Bir defa gittim de biliyorum.”
Mum
Mum yanıyor, zaman yanıyordu
Erzurum’un köylerinde
Akşamın ve sabahın erken olduğu
Ali Baba dağının eteklerinde
Geniş vakitler yaşanıyordu.
Filiz ve Mücap Ofluoğlu ile
Eşi Sabahat Hanım, babasını kaybedince mirastan payını Asaf’a vererek 1950 yılında Cağaloğlu’nda Sanat Basımevi adıyla bir matbaa açarlar. İsminden de anlaşılacağı üzere, bir sanat evi gibidir, kazanç ön plânda değildir. Matbaa, edebiyatçıların bir araya geldiği bir lokal vazifesi görmektedir.
1950 öncesinde henüz arayışlar içinde olan ve şiir adına izleyeceği yolu belirlemeye çalışan Özdemir Asaf, eşine 19 Eylül 1948 tarihinde Ankara’dan yazdığı bir mektubunda, artık rahat satırlı şiirler deneyeceğini belirtir. Rahat satırlarla neyi anlatmak istediğini açmasa da tarzının ilk notları olarak kabul ettiği bazı çalışmalarını eşine gönderir:
Unutulur zannettikçe aldanıyorsun
Acı tatlı geçen günlerini
Aklımdan geçenlerin bile şahidi var
Yalnız değilsin hiçbir zaman
Hem olamazsın da istesen
Uykularında bile.
Düşün, düşünebildiğin kadar
İyi kötü bütün hayalleri kur.
Olmaz ümitler besle yalnız kalınca.
Özdemir Asaf’taki bu değişimin Garip şiiriyle ilgisi söz konusudur. Çünkü Garip şiiri o yıllarda uç veren ve kısa sürede büyüyen bir akımdır. Özdemir Asaf’ın rahat satırlı ifadesi ile yakalamaya çalıştığı, Orhan Veli’nin Garip önsözündeki görüşleriyle örtüşmektedir.
Altro
Şarkı söylüyormuşum
Sokaklarda,
Görmüşler.
Yere yere bakıyormuşum
Yürürken,
Duymuşlar.
Sonrasını uydurmuşlar
Yıldız Moran
İşleri ve özel yaşamı kötüye giden Özdemir Asaf, bir grup sanatsever ile 1954 yılında yurt dışı seyahati yapar. Amerika’nın doğu kıyı şehirleri ile Küba, Kanarya Adaları üzerinden bir Atlantik turu yapar. Özdemir Asaf, aynı yıl Türkiye’nin ilk kadın fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran ile tanışır. Moran fotoğraflarını yılbaşı kartı olarak bastırıp satmayı düşünür. Bu sayede de Asaf ile tanışır. Bu hikayeyi Moran’dan dinleyelim:
“İş konuşmak için Özdemir Asaf’ın matbaasına gittim. Tarihini de verebilirim tanışmamızın, 4 Kasım 1954, saat 11.00. Kelimelerle dile getirmek zor. Duygulu, kibar, hiç görülmemiş ve bir daha göremeyeceğim bir insandı Özdemir Asaf. Pırıl pırıl bir zeka, renkli, yepyeni, bambaşka bir dünyaydı o. Olağanüstü bir insandı kısacası… İkilinin arkadaşlığı, Özdemir Asaf evli olmasına rağmen, Sabahat Hanım’ın kuşku ve sitemleri eşliğinde, 1962 yılına kadar devam eder.”
Özel hayatında bunlar yaşanırken, Özdemir Asaf 1955’te Yuvarlak Masa Yayınları’nı kurar. Şiir kitaplarını art arda yayımlamaya başlar. Aynı yıl ilk şiir kitabı Dünya Kaçtı Gözüme yayınlanır. Şairin ismiyle bütünleşen birçok kısa şiir örneği ile birlikte uzun şiirler de içerir.
“Bir akşam elinde kitaplarıyla eve geldiğinde ortalığı matbaa mürekkebi kokusu sarmıştı. Annemle paketi açmalarını beklerken ilk kitabının yayınlanmasının babama verdiği heyecanı hissedememiştim. Bütün kitaplara karşı duyduğu derin saygıyla paketi açmış, okşarcasına tuttuğu kitabını anneme uzatmıştı. Çocukluğumun verdiği hırçın bir coşkuyla elimi uzatıyordum ki aynı sıcaklıkla bir tane de bana vermişti. Dünya kaçtı gözüme. Gülmüştüm. Kocaman bir dünya, göze nasıl kaçabilir ki!” (Kızı Seda Arun)
Kızı Seda Arun
In Vivo
Pencerenden bakma denize,
İnanırsın güzel olduğuna mavilerin.
Renklerini kaybedersin
Uzaktan
Bir yatağın vardır senin,
Seninledir,
Uyuyunca kaybedersin.
O Gece
O gece ben olmayacağım.
Utancımdan bakamadığım aynalarda
Güldüğünüzü görecek
Anlayacaksınız.
Her gece birinin olmadığı gecedir.
Gecelerinizi karıştıracak gitgide
Olmayanlarınızın çoğalması.
Benim olmadığımı duyduğunuz bir gece
Korkacaksınız.
Şimdiden düşünüyorum son kalanımızı
Son gidenimizin bu gecesinde.
Ama bir gece olacak, ortalarda bir gece..
İçinde siz de olmayacaksınız,
Ayrıca.
Bu arada Özdemir Asaf, hayatına üç kadının aşkını sığdırmaya çalışmaktadır. Bu kadınlardan üçüncüsü, şairin ünlü şiiri, Lavinia’yı ithaf ettiği Mevhibe Bayat’tır.
Lavinia
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Gene de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia
Mevhibe Bayat, 1958-1959 yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken, Mücap Ofluoğlu’nun da rol aldığı Julie adlı oyunun giysilerini çizer. Mevhibe Bayat, sanat çevrelerinde boy gösterdikçe, ona aşık olan insan sayısı da artar. İlhan Selçuk, Özdemir Asaf’ın Mevhibe Bayat’a olan aşkını şöyle ifade eder:
“Lavinia’ya aşıktı Özdemir… Kral Latinus’un kızıydı Lavinia; Vergilus’a göre Roma yakınındaki on üç sunaklı tapınağıyla ünlü Lotuinium kenti Lavinia’nın onuruna kurulmuştu. Özdemir sevdiği kız için uzun yıllar dillerde dolaşan Lavinia şiirini yazdı. Haluk Oral ise Lavinia’nın hikayesini işlediği yazısında, Oktay Akbal ile İlhan Selçuk’un da Lavinia’ya aşık olduğunu yazar. Nitekim, Mevhibe Bayat ilk evliliğini İlhan Selçuk ile yapar.”
İlk eşi Sabahat Selma Tezakın, 1958
Eşi Sabahat Hanım, 1958 yılında İsveç’e gider. Kızı Seda Arun bu gidişi, gizli bir terk ediş diye tanımlar. Yıldız Moran için senelerdir süren hikayeler diyen Özdemir Asaf, yaşamında içkiye daha fazla yer vermeye başlar.
“Fazla heyecanlı ve duygulu olduğundan yanlış anlaşılırsam diye korkmuştum… Bana olan hücumların beni üzmüştü. Kompleksinden dolayı beni suçlu bulduğunu… Çünkü… Çünküler korkunç. Hepsini biliyorsun. Sana kırgın olduğumu da biliyorsun… Senelerdir süren Mevhibe ve Yıldız hikâyelerini… Belki de hâlâ Yıldız hikâyesi devam ediyor.” (İlk eşi Sabahat Hanım’a yazdığı mektup, 30 Ocak 1959)
Çift, bir Avrupa turu yaparak 1959’da İstanbul’a döner. Çiftin arasında, Özdemir Asaf’ın yok etmeye çalıştığı uzaklık, 1961 yılında boşanma ile biter. Özdemir Asaf 1962’de Yıldız Moran ile evlenir. Ece Ayhan’a göre, Özdemir Asaf’ın şiirindeki dönemeçte eşi Yıldız’ın belirleyici etkileri söz konusudur. Çiftin 1962’de Gün, 1963’te Olgun, 1966’da Etkin adlarında üç erkek çocuğu olur. Yaşamında çocuklarının yeri çok büyük olan şair, oğullarının yanlış söylediği kelimeler üzerine denemeler kaleme alır, kızına mektup yazarak öğütler verir.
“Hizmetlerinin büyük olduğunu unutmuş değiliz. Yaptıklarını (eserleri) kötülük olsun diye yapmadığını bilmeyen yok. Bunlar ödevindi ama. Bir ana çocuğunu yıkarken başına ılık su döker, kaynar su değil. Ana çocuğunu yıkamak için kollarından tutup banyonun içine batırmaz. Azar azar suyu döker, aklını, sevgisini kullanır. Çocuğunu yıkayacak derece ve miktarda su kullanır, boğacak miktarda değil. Sakın bir daha ben çocuğumu seviyorum ya! diye övünme. İlkin gülünç olursun.” (Kızıma Mektuplar, Özdemir Asaf’ça)
1965, oğulları Gün ve Olgun ile
1956’da Sen Sen Sen adlı en lirik aşk şiirlerini kapsayan kitabı yayımlanır:
Saçları
Bilmiyorum ne vardı saçlarında..
Rüzgar mı delice eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa..
Saçlarının her hali hoşuma giderdi.
Sensiz
Sensiz de denizi seyredebiliyorum.
Hem dalgaların dili seninkinden açık.
Ne kadar hatırlatsan kendini boş.
Sensiz de seni sevebiliyorum.
Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
Karşılaştığımız zamanlarda.
Sen, sevgiden şımaran çocuk,
Ben şaşıran budala.
1957’de daha kapalı bir anlatıma yöneldiği Bir Kapı Önünde yayınlanır. Asaf’ın, mesajlarını gizleyerek sezdirmeyi hedeflediği, anlamı karartan ve gizleyen şiirleri İkinci Yeni şiirine yakınsa da, bu yakınlık bir insan olarak yaşadığı toplumdan ve çağdan kopamama kaynaklı ve etkileşim olarak adlandırılan olgu sonucudur. Yoksa, Özdemir Asaf şiirinde, İkinci Yeni şiirinin genel karakterlerine rağbet yoktur.
Birikik İnsan Şarkısı
Yapışa yapışa görüyorum.
Evler sürtüne sürtüne geçiyor yanlarımdan.
Duvarlar derilerimi kanatıyor.
Kümelenip sırtıma biniyor bulutlar.
Sait Faik, Fikret Ürgüp, Özdemir Asaf, Gültekin Elibal
1962’de Yumuşaklıklar Değil kitabı şiirle özdeyiş arasında geçişleri kapsar.
Bir Tüy
ölsen, ilkin, yazık oldu deyecekler.
sonra durup, neden öldü deyecekler.
dostlar er geç unutacak bir gün ama..
uzun zaman seni anar sevmeyenler.
Gözlemlediği dünya gerçeğini, kendi potasında eriterek ulaştığı zekice buluşlarını, esprilerini, mantık ve sözcük oyunlarını da içeren kitabı Nasılsın ise 197o’de yayınlanır.
Pergelin Çizen Kolu
sen bana merdivende bir yer,
köşende, çevrende, pencerende
sence bir basamak,
bir para, bir akıl,
bir açı, bir yuvarlak,
bir yara verme.
benden aldığını
bana verme.
1975’te Çiçekleri Yemeyin basılır. Kitap, Özdemir Asaf’ın şiir geleneğimizden yararlanma noktasındaki denemelerini de kapsar. Kitapta gazel, tuyuğ, semaî tarzında birçok şiir, Şeyh Galip’ten, Fuzûlî’den, Yunus Emre’den kısa alıntılar söz konusudur.
Şimdinin
Renklerin, seslerin, sözlerin anlamı, ağırlığı,
Kendileriyle ve öbürleriyle duyarlığı, uyarlığı
Bir de uymazlığı, duymazlığı, sağırlığı vardır.
‘Bir şulesi var ki şem-i cân’ın
Fânusuna sığmaz âsumânın’
Çok şimdiler Şeyh Galib’in malıdır.
Şimdi buradaydı, nerede, oradaydı, görmedin mi?
Ben ora, sen bura, sen ora, ben bura dendikçe,
Şimdi bir şey olsadır, hem bir şey olmasadır.
‘Ne meyle ne nay-ü neyle şimdi,
Gönül eğlenmeyor bir şeyle şimdi’
Şimdisinden Fuzuli uzanmış olmalıdır.
Kaldım
Seni düşlerime aldım,
Uykusuz kaldım.
Seni uykularıma aldım,
Düşsüz kaldım.
Başıma aldım, sensiz;
Gönlüme aldım, başsız
Sensiz, yollarda pulsuz
Pullarda mektupsuz kaldım.
Sana adlar aradım…
Ardında adsız kaldım
1971 yılında ise, Bebek’te Şimdi-Biblio Bar’ı açar. Bar, o dönemde, sanat dolu sohbetlerin yaşandığı nezih bir mekândır. Barın hemen üstünde Asaf’ın bir şiiri yazar: “Bana ıslak bir bez verin, dünyanın tozunu alayım.”
1978’de şairin yaşarken yayınlanan son kitabı Yalnızlık Paylaşılmaz, yalnızlık teması çerçevesinde oluşturulmuş şiirleri kapsar.
Şaka Değil
Çarpık çizdiriyorlar,
Karanlık yazdırıyorlar,
Canından bezdiriyorlar..
Kırgınlığımız ondan.
Acı-acı güldürüyorlar..
Hırçınlığımız ondan.
Ağlamaca karamsarlık tütüyor
Buram-buram
Konularımızdan..
Burukluğumuz ondan.
Bugünden tezi yok diyorum,
Korkmadan, utanmadan
Soyunup pazar enayiliklerini,
Giyinip sevi giysilerini
Bir bayram denemesi yapmalıyız..
Sayılı günler başlamadan.
1979 yılında, çocukken geçirdiği akciğer rahatsızlığı tekrarlayan Özdemir Asaf, 1980’de barını kapatır. Aynı yıl Aralık ayı başında, beyninde, tümör tespit edilir, 28 Ocak 1981’de ölür. Ölümünden sonra şiirlerinin toplandığı Benden Sonra Mutluluk yayımlanır.
Kelebek
Son isteğin nedir?
Sorusu,
Çok, çok kolaydır,
ilk isteğin nedir?
Sorusundan.
Çünkü,
O soruyu
Kimse kimseye soramadı,
Korkusundan.
Özdemir Asaf’ın, ilk akla gelen özelliği, uzun saçları, kalın bıyıkları, boynundan eksik etmediği atkısı, beresi, pelerini ve r’leri söyleyemeyişidir. Birçok edebiyatçı gibi onun da futbol tutkusu zaman içerisinde unutulmuştur. Oysa Özdemir Asaf, Galatasaray’dan kopan bir grup taraftarın kurduğu Güneşspor Kulübü’nde futbol oynar, hatta Fenerbahçe ile yapılan bir maçta sarı lacivertlilerin efsane oyuncularından Boncuk Ömer ile çarpışıp sakatlandığı da bilinir. Orhan Erçin’in yönettiği 1955 yapımı Uçan Daireler İstanbul’da adlı filmde Özdemir Asaf da rol alır ve bir gazete patronunu canlandırır.
Şair olmasının yanında aynı zamanda çevirmendi Özdemir Asaf. 1968’de Oscar Wilde’ın Reading Zindanı Baladı’nı Türkçe’ye kazandırır. Asaf, ilk baskısını kendi matbaasında yaptığı bu kitabı, eşine şöyle imzalar: “Yaşadığını yazan ile yazdığını yaşayanın bu şiirini çevirmekle iyi ettim, biliyorsun.” Yıllar sonra Ezel dizisinde Tuncel Kurtiz bu eserden Herkes Öldürür Sevdiğini bölümünü okuyacaktır.
Yorum Yap