1890’lı yıllarda Pont-Aven Okulu’ndan etkilenen ve Gauguin’in öğretilerini devam ettirmeyi amaçlayan bir grup ressam, Nabiler grubunu kurmuştur. Bu sanatçılar, resim sanatını yeniden yaratmaya ve lider durumunda kendilerini gördüklerinden yol gösterici anlamında Nabi adını verdiler.
Nabi, İbranice Nebi, yani peygamber anlamındadır. Nabiler, Japon baskılarından, Fransız simgeciliğinden, Van Gogh, Cézanne ve Seurat gibi sanatçılardan da etkilenmişlerdir ve soyut sanatın 20. yüzyıl başlarındaki gelişimine giden yolu açmıştır. Desen ve renk tonunu sadeleştirmek, derinliği ortadan kaldırmak ve kompozisyona önem vermek yoluyla dekorasyonda yenilik yapma amacında olan Nabiler, ortaklaşa ilk sergilerini 1891’de düzenlemişlerdir.
Paris burjuva yaşamının bir parçası olan Nabiler, bu şehrin atmosferini eserlerine başarıyla yansıtmıştır. Doğadaki figür ile formların renk ve biçimlerini öznel bir değişikliğe uğratmayı amaçlamış, sembolist bir yaklaşımla çalışırlar Nabiler, bir sanat çalışmasını, sanatçının kendine özgü estetik metaforları ve sembolleriyle doğayı sentezlediği bir görsel anlatım ve nihai ürün olarak görürler. Grup olarak ayin benzeri törenler düzenleyip, kendilerine özgü kelimeler kullanırlar.
Maurice Denis, Regatta at Perros Guirec, 1892
1. Maurice Denis (1870 – 1943)
Sanat ve Eleştiri (Art et Critique) Dergisi’nin 23 ve 30 Nisan 1890 tarihli sayılarında, Yeni Gelenekçiliğin tanımlanması hakkında, Maurice Denis’in yazdığı Nabilerin ünlü bildirisi yayınlanır. Maurice Denis, natüralizmin kandırmacasına karşı güzellik duygusunun zaferini över ve yazısını şöyle bitirir: “Unutmamalıyız ki, bir tablo temel olarak bir çıplak kadın figürü, bir at resmi veya bir öykünün resmedilişi olmadan önce, belli düzen içinde bir araya getirilmiş renklerden oluşan bir yüzeydir.”
Maurice Denis, La Cuisiniere, 1893
Maurice Denis, Décoration de la chapelle du Collège Sainte-Croix du Vésinet, 1899
Maurice Denis, eserlerinde dini konuları da işlemiştir. Ayrıca Denis, Fransız kilise sanatının yenilenmesi için kilise sanatı atölyeleri kurmuştur.
Maurice Denis, Homage to Cézanne, 1900
Sanatla ilgili yazıları, resimlerinden daha etkili olan sanatçı, sembolizm akımı ile Nâbilerin kuramcısı ve sözcüsü olmuştur. Tablolarında şiirsel bir melankoli gözlenir.
Paul Sérusier, Seaweed Gatherer, 1889
2. Paul Sérusier (1864 – 1927)
Nabiler’in lideri olarak tanınan Paul Sérusier, 1886’da Académie Julian’da öğrenciyken Pont-Aven’de bulunduğu sürede, Gauguin’in sınırları belirlenmiş yalın biçimlerin, ara renkler kullanmadan düz renklerle boyanmasına dayalı sentetizm anlayışının etkisi altında çalışmalarını ortaya koymuştur. 1900’lerden sonra da çalışmalarında düz renkleri kullanmayı sürdürerek, sadece renklerin uyumuna daha çok yoğunlaşmıştır, ana renklerden fazla uzaklaşmamış, figürlerinde belirgin konturlar kullanmıştır. 1921’de Paris’e döndükten sonra Gauguin’in etkisinden kurtularak konturlarını yumuşatmış ve farklı renk kombinasyonları denemiştir. Sanat yapıtlarında bir duyguyu ya da düşünceyi iletme kaygısı gütmemiş, süsleyici, karmaşık öğelere yakınlaşmıştır.
Paul Sérusier, A Breton Sunday, 1890
Paul Sérusier, L’Incantation ou Le Bois Sacré, 1891
Paul Sérusier, Le feu dehors, 1893
Sérusier, Buron Manastırı Dinsel Sanat Okulu’nun Dinsel Simgecilik ve Kutsal Oranlar anlayışından etkilenir. Sanatçı daha sonra Mısır sanatı, İtalyan primitivizmler, gizemli ve hesaplamalara dayanan dekoratif eserler için Orta Çağ duvar halıları inceler. 1921’de resim sanatıyla ilgili kısa bir kitap olarak Resimin ABC’sini yayınlar. Kitap, Sérusier’in estetik görüşlerinin bir özeti gibidir.
Pierre Bonnard, Study For Afternoon In The Garden, 1891
3. Pierre Bonnard (1867 – 1947)
Pierre Bonnard, Delacroix, Gauguin ve Redon gibi büyük renkçilerin geleneğini sürdürmüş, Gauguin ve Japon gravürlerinin etkisiyle dekoratif tablolar yapmıştır. Bu arada, Paul Verlaine’in kitaplarını resimlemiş, Alfred Jarry’nin Kral Ubu adlı tiyatro oyununa dekor yapmıştır. Bonnard, 1912’de iç mekânla dış dünyanın uyumuna yoğunlaşmış, ev içi konulu resimler yapmıştır. Paris burjuvalarının yaşadığı evlerin içini betimlerken kumaş, dantel gibi süs ögelerini ağırlıklı olarak kullanmıştır. Düz, yumuşak tonlu boya dokularıyla büyük boyutlu resimler yapmıştır.
Pierre Bonnard, Dusk, or A Round of Croquet, 1892
Pierre Bonnard, Woman On The Street, 1894
Pierre Bonnard, The Luncheon, 1899
1891 – 1905 arasında grafiker ve tasarımcı olarak çalışmış, çok sayıda afiş üretmiştir. Art Nouveau akımına yakınlık duyan sanatçı, bu üslubun çizgi ritmini ve dekoratif özelliklerini benimsemiştir.
Édouard Vuillard, Self-Portrait With Waroquy, 1889
4. Édouard Vuillard (1868 – 1940)
Édouard Vuillard, kısmen Japon baskılarına benzeyen, sadeleştirilmiş biçimlerle oluşturduğu kompozisyonlarını geniş renk alanlarıyla boyamıştır. Japon resim sanatının etkisinde, süslemeci ve noktacı boyama tarzıyla gerçekleştirdiği resimleri Vuillard’ın en katmanlı ve aurası en yüksek çalışmalarıdır. Nötr renklerle sessizliği ifade etmeye çalışan Vuillard’nın resimlerinde bazı dini sembolleri kullanmasında, din eğitimi almış olması ve Nabiler grubunun sanat görüşüne uyması etkili olmuştur.
Édouard Vuillard, The Flowered Dress, 1891
Édouard Vuillard, The End of Breakfast At Madam Vuillard, 1895
Édouard Vuillard, Madame Reine Bénard, 1919-20
Vuillard, 1900’lerden itibaren renklerini yumuşattı ve gittikçe fotoğraf kadar detay içeren, ama net olmayan kompozisyonlara yöneldi. İç dekorasyon konusuna çok ilgiliydi, duvar kağıtları, objeler, duvardaki resimler, danteller onun için önemli ve olmazsa olmaz detaylardı.
“Ben portre yapmam, odaların içinde insanların resmini yaparım” diyen Édouard Vuillard, sanat hayatının erken döneminden itibaren onlarca kişiyi kendi yaşam alanında resmeder. Sanatçının bu sözü, aynı zamanda onun müthiş bir iç mekan sanatçısı olmasıyla da doğrudan ilişkilidir. Sadece portrelerine değil, Vuillard’ın resimlerine topluca ve tekrar tekrar bakıldığında odaların içinde bir dünya kurduğu, fakat bunu sadece hikaye sahnelercesine değil, doğrudan boyayla olan diyaloğunda açığa çıkarttığı görülecektir.
Gustave Moreau, Dalila, 1890
5. Gustave Moreau (1826 – 1898)
Gustave Moreau, sembolizmi (diğer adıyla simgecilik, anlatılmak isteneni simgelerle yüklü örtük bir dille anlatılmak isteneni gizleyerek farklı etkiler yaratır) resimlerine yansıtırken, eserlerinde çoğunlukla İncil’den resme aktardığı bölümlere ve mitolojik figürlere ağırlıklık vermiştir. Mitoloji, Moreau’un tüm yaşamı boyunca imgelemini ateşleyen bir unsur olmuş. Sanatçı, düşüncelerinin, düşlerinin, inançlarının anlatımında mitosları hep güçlü bir ifade aracı olarak görmüştür. Onlara birçok alegorik ve gizli anlam yükleyerek, Nabilerin yeni mitoloji anlayışını resim sanatına taşıyan en önemli ustalardan olmuştur.
Gustave Moreau, Mystic Flower, 1890
Gustave Moreau, Arion, 1891
Gustave Moreau, Inspiration, 1893
Görsel şekillerden ziyade edebiyattan etkilendiği düşünceler üzerine çalışan Moreau, birçok yazar ve ressamı da etkilemiş, 1891 yılında Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesör olarak birçok ressamın da öğretmeni olmuştur.
Paul Ranson, Introduction To Music, 1889
6. Paul Ranson (1864 – 1909)
Paul Ranson, Limoges ve Paris’teki École des Arts Decoratifs’te okur, ancak 1886’da Académie Julian’a geçer. Orada Paul Sérusier’le tanışır ve 1888’de Nabilerin üyesi olur. 1890’dan itibaren Ranson ve eşi Montparnasse Bulvarı’ndaki evlerinde Nabilerin cumartesi öğleden sonraki toplantılarını gerçekleştirdiler. Ranson faaliyetlerini ezoterik bir ritüel unsuru haline getirir. Örneğin, gizli Nabi dili ve grup içinde kullanılan takma adları tanıtır. Ayrıca, yazarların ve politikacıların önünde Nabiler tarafından oynanan oyunlar yazar ve bir kukla tiyatrosu kurar.
Paul Ranson, Three Bathers With Irises, 1890
Paul Ranson, Blue Room, 1891
Paul Ranson, Susannah and The Elders, 1891
Ranson, doğada gözlemlenen öznelerden ziyade egzotik, sembolik veya yarı-dini motifleri tercih etme eğilimindeydi. Ranson, çalışmalarında dekoratif sanata tutarlı bir bağlılık gösterir, halı üzerine tasarımlar yapar. 1909’da ölümünden sonra, eşi 1908’de açtığı Académie Ranson’u devam ettirir, Nabi estetik fikir ve tekniklerini genç nesillere yaymaya devam eder.
Felix Vallotton, The Bath, Summer Evening, 1892
7. Félix Edouard Vallotton (1865 – 1925)
Vallotton, geleneksel bir burjuva ailede yetişir. Ortaokulu bitirdikten sonra, 1882’de Lozan’dan ayrılıp Paris’te sanat çalışmalarını sürdürdü. École des Beaux-Arts tarafından kabul edilse de, Fransız ressam Jules Lefebvre ve Gustave Boulanger’le çalıştığı daha az geleneksel Académie Julian’a katılmayı seçer. Grafik sanatları, litografi ve baskı yöntemleri üzerinde çalışma fırsatı bulur.
Félix Vallotton, The Waltz, 1893
Félix Vallotton, The Third Gallery At The Theatre, 1894
Félix Vallotton, The Bistro, 1895
Vallotton, Henri de Toulouse-Lautrec ile tanıştıktan sonra Paris’in bohem kültürüne daha yakın olur. Özellikler kadın figürlerindeki erotizm dikkat çeker. Vallotton, 1892’de Édouard Vuillard, Pierre Bonnard, Ker-Xavier Roussel ve Maurice Denis olmak üzere Nabiler ile bağlantı kurar. Fakat Vallotton gruba çok sıkı bağlı değildir. Ancak onlar gibi sembolist sanatçılara ve Japon ahşap geleneğine yakın olur.
Vallotton’un hayatı boyunca neredeyse hep aynı temaları işlediğini görürüz. Çizgilerin arılığı, perspektifin olmaması, ışık-gölge çatışmasını kullanışı ve mükemmel biçemiyle kendi tarzını ortaya koyar. Fransa’da fazla tanınır değildir. Bütün hayatı boyunca, İsviçre ve Fransa vatandaşlığı arasında kalmıştır. Kişiliği onu sık sık gölgede bırakmıştır.
Ker-Xavier Roussel, La Terrasse, 1892
8. Ker-Xavier Roussel (1867 – 1944)
Arkadaşı Édouard Vuillard’ın yanı sıra ressam Diogène Maillart’ın stüdyosunda eğitim alan ressam, 1888’de École des Beaux-Arts’a girdi, daha sonra Maurice Denis ve diğer öğrencilerin Nabiler grubunu kurduğu Académie Julian’a uğramaya başladı. Özellikle kadın, çocuk ve perilerin pastoral ortamlarda yer aldığı manzara resimleri ile tanınır.
Ker-Xavier Roussel, Conversation, 1891-93
Ker-Xavier Roussel, Meeting of Women, 1893
Ker-Xavier Roussel, Les Saisons de la vie, 1892-95
Kaynak
Çağdaş Dünya Sanatı, La Belle Epoque ve Nabiler, Yaratıcı Deneyimde Bedenin Gizemi, Gustave Moreau’nun Resimlerinde Mitosların Anlamı, Bonnard ile Haşim’i Birlikte Düşünmek