İnsanlık tarihinin belki de en önemli buluşlarından biri olan yazının icadı ile bilginin kayıt altına alınabilmesi ve kalıcılığı mümkün olabilmiştir. Diğer bir deyişle, insanların tecrübelerinin, bilgilerinin, düşünce ve fikirlerinin kaydedilerek gelecek nesillere sağlıklı biçimde ulaştırılabilmesinin önü açılmıştır.
İnsanlar, içinde bulundukları coğrafi koşullara göre şekillenen çeşitli yazı malzemeleri kullanarak yazı yazmışlar, yani bilgi kaynakları üretmişlerdir. Kitap, bu bilgi kaynaklarının başında gelmektedir. Kuşkusuz kitap, en ilkel biçiminden günümüzde kullanılan biçimine ulaşıncaya kadar büyük değişimler geçirmiştir.
Dani Jones
Antik Çağ’da çok çeşitli malzemeler üzerine yazı yazıldığı bilinmektedir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: Ağaç kabukları, ağaç yaprakları, levhalar, kil tablet, keramik vazo parçaları, topraktan yapılmış kaplar, taşlar, çeşitli madenler, keten bezi, fildişi, kemik, hayvan kabukları ve organları, bazı bitki kabukları, papirüs, parşömen ve kağıt. Bu çok çeşitli yazı taşıyıcıları kitabın temellerini oluşturmuştur.
Papirüs bitkisinden üretilen bir tür kağıt olan papirüs, Antik Çağ’da kullanılan en önemli yazı malzemesidir. İlk defa Eski Mısır’da M.Ö. 3300’lü yıllarda elde edilen ve kullanılmaya başlayan papirüs, zamanla diğer Akdeniz ülkelerine yayılmış ve M.S. 11. yüzyıla kadar en kullanışlı yazı malzemesi olmuştur. Papirüs bitkisi, Nil delta ve vadisinde bolca yetişen bir bitkidir. Eski Mısırlılar, papirüs bitkisinin saplarından kağıt elde ederek yazı dünyası için bir devrim gerçekleştirmişti.
Belirli işlemlerden geçirilerek papirüs bitkisinin özünden elde edilen papirüs kağıtların yazı yazmaya elverişli olanlarından kitap yapılmıştır. Papirüs kitap, genellikle rulo biçimliydi. Yazılar papirüs kağıt üzerine sütunlar halinde yazılıyordu. Son sütunun altına eserin adı, yaprak sayısı, sütun ve satır sayısı gibi bilgiler kaydediliyordu. Temelde Papirüs kitap, bükülü olarak saklanan ve açılarak okunan uzun papirüs rulosuydu. Papirüs rulosu biçimli kitap, dönemin temel bilgi kaynağı olmuş ve önemini uzun yıllar korumuştur.
M.S. 868, Dunhuang’da Bin Buda Mağarası’nda bulunan Elmas Sutrası metninin baskı ön sayfası ve metnin başlangıcı
Aynı yıllarda, Çin’de ortaya çıkan kitap biçimleri ağaç kitaplar ve ipek kitaplardır. Çin’de yazı yazmak için başlarda kemik, tosbağa bağası (kabuk), yarılmış bambu kamışı, sonraları ise ağaç plakalar kullanılmıştır. Ağaç kitaplar üzerine yazılar stil adı verilen bir tür iğne ile hafif çizgi çizilerek yazılıyordu. Çin’de edebiyatın gelişmesine paralel olarak ağaç plakalar yetersiz kalınca, yazı malzemesi olarak ipek öne çıktı. İpek üzerine yazı yazmak için, zamk, is, vernik ve Çin mürekkebi ile deve tüyünden yapılmış bir fırça veya bambu kullanılmaktaydı. Papirüse benzer, parlaklık ve bükülgenlik gösteren ipeğin fiyatı oldukça yüksekti.
Sümerlilerin kil tabletleri
Günümüzdeki kitabın en eski dayanaklarından birisi de kildir. Kil, ilk olarak M.Ö. 3. yüzyılda kullanılmıştır. Yumuşak ve nemli olan kil tabletler üzerine harfler çizilmek suretiyle yazı yazılıyordu. Bu nedenle, Asurlular ve Sümerler’in yazısı çiviyi andırmaktadır. Tabletler, üzerlerine yazı yazıldıktan sonra sertleşmeleri için pişiriliyordu. Günümüzde, o zamanlardan kalma kil tabletler mevcuttur. Bu tabletler, Asur krallarının kütüphanelerini ve arşivlerini oluşturmuştur. Ayrıca, Asurlular, Babilliler ve Sümerler’de bunlardan başka önemli kütüphaneler de bulunuyordu.
Ninova ve Babil tapınaklarında kitap çoğaltma atölyeleri bulunduğu bilinmektedir. Çivi yazısı tabletlerin bir kısmı da Küçük Asya’nın (Anadolu) bazı gelişmiş uygarlıklarında bulunmuştur. M.Ö 1900 – 1200 yılları arasında en parlak dönemini yaşayan Hitit uygarlığının başkenti Boğazköy’de 15.000 büyük boyutlu tablet elde edilmiştir. Hititler döneminden kalan diğer tabletler ise dönemin önemli alışveriş merkezlerinden olan Kuzey Suriye’de Ras Shamra’da çıkartılmıştır.
M.S 5. yüzyıl, parşömen yaprağı
Eski Yunan’da kitap, başlarda papirüs rulosu olarak şekillenmiştir. Ancak, parşömenin yazı amaçlı kullanılmaya başlamasıyla zamanla parşömen kitap ortaya çıkmıştır. Yunanlılar papirüs rulosunu M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren kullanmaya başlamıştır. Bununla birlikte, bilinen en eski Yunan papirüsü M.Ö. IV. yüzyıldan kalmadır. Grekler döneminden günümüze hiçbir rulo ulaşamamıştır. Ancak, Grek papirüs rulolarının 6-7 metre uzunlukta olduğu tahmin edilmektedir.
M.S. IV. yüzyıldan başlayarak papirüs kullanımı azalarak sona erme eğilimine girmiş ve parşömen papirüsün yerini almaya başlamıştır. Bu duruma sebep olarak, Mısır Kralı’nın Bergama Kütüphanesi’nin İskenderiye Kütüphanesi’nin önüne geçmesini engellemek amacıyla II. yüzyılın başında papirüs ihracatını yasaklaması gösterilmektedir. Hayvan derilerine uygulanan özel bir işlemle elde edilen bir yazı malzemesi olan parşömen, M.Ö. III. yüzyıldan başlayarak M.S. VI. ve VII. yüzyıllara kadar kullanılmıştır.
Parşömenin yaygınlaşmasında ve tercih edilmesinde papirüse göre birçok avantaja sahip olması etkili olmuştur. Papirüs yalnızca Mısır’da elde edilebiliyorken, parşömen hayvan bulunan herhangi bir yerde üretilebilirdi. Papirüse göre daha soğuk ve nemli bir iklim isteyen parşömen, bu özelliğiyle farklı iklimlerde sağlamlığını koruyarak kullanılabilmiştir. Ayrıca parşömenin katlandığında yıpranma ve yırtılma sorunu bulunmamaktaydı. Başlarda parşömenin de papirüsteki gibi yalnızca bir yüzüne yazı yazıldığı ve rulo şeklinde kitap yapıldığı bilinmektedir. Ancak, zamanla parşömen iki yüzüne de yazı yazılabilecek şekilde hazırlanmış ve zamanla defter şekline sokulmuştur. Bu değişim, günümüz kitabına ulaşan sürecin en önemli evresini oluşturmuştur.
Kodeks
Antik dönemde yatay rulo en yaygın kitap biçimi olmasına rağmen, tahta tabletler ve parşömen kodekslerin kullanıldığı da bilinmektedir. Yazı tableti, 1-10 adet tahta ya da fildişi parçasından oluşan bir tabletidir. Bu tabletler, menteşe ya da toka ile birbirine tutturulmuş ya da kenarlarına açılan deliklerden geçirilen bir iple bağlanıyordu. Tabletin üzerine tebeşir veya mürekkep ile doğrudan yazı yazılabiliyordu. Ancak genellikle tabletin içi hafifçe oyuluyor ve balmumu dolduruluyordu. Böylelikle yazı bu tabakanın üzerine köşeli bir alet yardımıyla yazılıyordu. Bu şekilde, tabletler çok yapraklı biçimde de üretilebiliyordu.
Roma İmparatorluğu’ndan kalan bir kodeks
Roma İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde, kitap yapımında parşömenden yararlanma yönteminde bazı gelişmeler yaşanmıştır. Bunun sonucu olarak, parşömenden tablette kullanılan biçimde kitap üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu yeni biçime kodeks adı verilmiştir. Bu terim, başlarda ciltli takım balmumu kaplı tabletleri ifade etmek için kullanılmaktayken, zamanla tek kenarlarından birbirine tutturulmuş, parşömen, papirüs ve kağıt gibi bükülgen malzemelerden yapılan kitap biçimleri için de kullanılmaya başlanmıştır. Parşömen kodeks kitap biçimi, kullanım olarak rulo kitaplara göre daha pratiktir. Kodeks üzerinde aranılan bilgi kolaylıkla bulunabilmektedir. Kodeks kitap biçimi, günümüzde kullanılan kitapla benzerlik göstermektedir.
Roma İmparatorluğu’nda papirüs rulosu ve parşömen kodeksinin kullanıldığı dönemde, Çin’de de yazılı uygarlığın gelişmesinde çığır açacak bir buluş doğuyordu. Kağıt, Çin’de M.S. 1. yüzyıl sonlarında icat edilmiştir. Önceleri kağıt yapımı için paçavra ve diğer atık lifleri kullanan Çinliler, zamanla ağaç lifi, kenevir, jüt, bambu ve rami gibi bitkilerden elde edilen ağaçsı lifler kullanmaya başlamıştır. Çinliler, kağıdı çok çeşitli amaçlar için kullanmışlardır. Mendil, ambalaj, yazma ve resim amaçlı ve tuvalet kağıdı olarak kullanılan kağıt, aynı zamanda törensel adaklarda, giysilerde, ev eşyalarında, şapkalarda ve uçurtmalarda da kullanılmıştır. Çin’de kağıdın en yeni ve en önemli kullanımı kuşkusuz basım alanı olmuştur. Kağıt, matbaa gibi pek çok önemli buluşun Çin’de ortaya çıktığı, ama Çin uygarlığının gelişim sürecinde çok büyük bir etki uyandırmadığı görülmektedir. Aksine, bu buluşlar Avrupa kıtasında pek çok gelişmeye itici güç olmuştur.
Matbaanın bulunduğu 1450 yılına kadar kitaplar el yazması biçimindeydi. Kitaplar insan eliyle yazılıyor ve çoğaltılmaları tek tek yapılabiliyordu. Batı’da el yazması kitapların çoğu kodeks şeklinde olmasına rağmen rulo biçimli kitaplar da mevcuttu. Kitap konusunda Yunanlıların etkisinde kalan Romalılarda, kitap çoğaltma işlerini özel yetişmiş köleler yürütmekteydi. Zamanla kitap yazımı, daha çok kilise görevi olarak görülmeye başlanmıştır. Genel olarak kitap çoğaltma işi manastırların scriptorium adı verilen yazı atölyelerinde yapılmıştır.
Kilisenin el yazması kitap sanatı üzerine etkisi bütün Ortaçağ boyunca devam etmiştir. 7. yüzyıldan itibaren bu elyazmaları, İslam kütüphaneleri tarafından toplanmaya ve Arapça’ya çevrilmeye başlanmıştır. Ortaçağ’da kitap çoğaltımı gene manastırlarda yapılmıştır. 8. yüzyılın sonlarında el yazması kitaplarda Roma sanatı çağı etkili olmuştur. Yazı sanatında standart haline gelen Karolenj yazı sistemi, 11. ve 12. yüzyılda uzun, dar ve sıkışık köşeli Gotik yazı biçimini almıştır. 13. yüzyılın sonlarına doğru üniversitelerin kurulmasına bağlı olarak kitap çoğaltan meslek kuruluşları ortaya çıkmıştır. 14. ve 15 yüzyılda kiliseye bağlı olmayan hattat, minyatür sanatçısı ve kitap süsleyicileri yetişmiş, kitap sanatında, konularda ve şekillerde değişimler olmuş, tarih ve roman gibi yazma kitaplar ortaya çıkmıştır. Ortaçağ’ın sonlarına doğru parşömenin, doğal olarak da el yazması kitabın pahalı hale gelmesi, yazı malzemesi olarak parşömenin yanında kağıdın da kullanılmaya başlamasına neden olmuştur.
Bizans İmparatorluğu’ndan kalan el yazması bir kitap
Modern kitabın ortaya çıkışında kuşkusuz Çinliler tarafından bulunan kağıdın Avrupa’da yayılması önemli bir köşe taşı olmuştur. Çinliler ile Müslümanlar arasında 751 yılında meydana gelen Talas Savaşı sonucu Müslümanlar, esir alınan 20.000 Çinli vasıtasıyla kağıt yapımını öğrenmiştir. Semerkand kağıdı Asya’ya ihraç edilmekteyken, Müslüman Araplar da kağıt üretimine başlamışlardır. Kağıt üretimi Bağdat, Şam, Hama, Trablus ve Kahire’de yoğunlaşmıştır. XII. yüzyılda Müslümanlar, kağıt üretimini İspanya ve Sicilya’ya, XIII. yüzyılda da Hindistan’a iletmişlerdir. İspanya’daki kağıt üretimi, 1492 yılından sonra Müslümanlardan Hristiyanların eline geçmiştir. Böylelikle kağıt yapımı Avrupa’da yaygınlaşmıştır. Kağıdın Avrupa’da yayılması, basımcılıkta kağıdın kullanılabilmesine zemin hazırlamış ve kağıttan üretilen kitapların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
El yazması kitaptan basılı kitaba geçiş matbaanın icadıyla mümkün olmuştur. Matbaanın bilinen ilk örneğinin en eski zamanlardan beri Çin’de kullanıldığı bilinmektedir. Tahta kalıp baskısı denilen bu basım türü, geleneksel Çin basımının temel aracıdır. Çin’de tahta kalıpla yapılan baskının ilk örneği, dut ağacı kabuğundan yapılmış kalın kağıttan elde edilmiş minyatür bir tılsım tomarıdır. Dünyadaki en eski basılı kitap, 868 yılına tarihlenen Elmas Sutrası’nın Çince çevirisinin kağıda basılı bir kopyasıdır. Çin’de hareketli harfler II. yüzyıl ortalarında bulunmuş olmasına rağmen, tahta kalıp baskısı önemini korumuştur. Yüzyıllardan beri bilinen baskı makinesi Gutenberg’den önce, üzüm sıkma, kağıt parlatma ve kumaşlar üzerine baskı yapmak için de kullanılıyordu. 15. yüzyıl başında, ahşap kalıplı harfler, İncil’den sahneler ve aziz resimleri ile birlikte basılmıştır. Ancak bu baskılar, kağıdın arka yüzünün tahtaya sürtülmesiyle elde edilmişti. 1450’de Gutenberg ise değişebilen harflerle baskı yöntemini (tipografi) geliştirmiş, baskıyı mekanikleştirmiş ve kağıdın önemini anlayarak basımda kağıdı kullanmıştır. Böylelikle basılı kitap ve çağdaş basımcılığın temelleri atılmıştır.
Başlarda el yazması kitap biçimiyle üretilen basılı kitaplar, yaklaşık yüz yıllık bir evrim sonucunda 1530-1550 yıllarında büyük oranda günümüz kitabına benzer biçimi almıştır. Basılı kitapların en eskileri ve 1500 yılına dek basılan kitaplar, Latince’de beşik anlamına gelen incunabulum sözcüğünden hareketle beşik kitap adıyla anılmaktadır. Bu adlandırmayla anılan kitapların, tümüyle basımcılığın ilk dönemine gönderme yaptığı vurgulanmaktadır.
1487 tarihli bir kitap
El yazmaları gibi ilk basılı eserlerin de başlığı yoktu. Bu nedenle, basımcılığın ilk yıllarından kalan eserlerin basım tarihi ve yerin belirlenmesi güçleşmiştir. Ancak, zaman içinde kitabın sonuna birkaç satırla, kitabın ve yazarın adı, basımcının adı, tarih ve basımın yapıldığı yer konulmaya başlandı. Bu kısıma tamamlamak anlamına gelen Yunanca colophon denilmektedir. Yıllar geçtikçe, kitapta illüstrasyon, işaret ya da damganın yanında, yayının yapıldığı yer, kitabı satan kitapçının adresi, yayın tarihi belirtilmeye başlandı. 15. yüzyıldan itibaren kitaplarda tüm öğeleriyle birlikte başlık sayfası yapılmaya başlanmış ve bu uygulama 16. yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaşmıştır. Böylece colophon küçülmüş, ortadan kalkmıştır.