Ahmet Hamdi Tanpınar, Cumhuriyet Dönemi’nin şairi, roman ve hikaye yazarı, edebiyat tarihçisi, eleştirmeni olmasının yanı sıra, müzik, resim gibi sanatın pek çok dalına ilgi duyup yazılar yazmış, çok yönlü ve entelektüel bir ismidir.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 6 Romanından 6 Etkileyici Alıntı isimli yazımızı da okumanızı öneriyoruz.
Hasan Âli Yücel’e yazdığı şu satırlar, Tanpınar’ın özellikle de şiirleri sayesinde ebediyete kavuşma özlemini duyduğunu ortaya koyar: “Elimde bir romanla, şiirler var. Vakit daraldı, ellisekizimdeyim. Ölmeden şu şiirlerime bir çeki düzen verirsem çok mesut olacağım. O benim asıl makyajım, tıraşım, tuvaletim olacak. Gülünç bulma sakın bunları. Bir kere bir halt etmişim, angaje olmuşum. Ortaya bir isim atılmış, iddialara girişmişim. Geçen gün Boğaz’dayım. Aşık olduğum, yalnız gezdiğim günleri düşündüm. Ve kendi kendime ‘Yarabbim dedim, acaba genç bir aşık bir gün buralarda tıpkı benim on, on beş sene evvelki halimde dolaşırken benden bir mısra okuyacak mı?’ Ebediyet işte bu! Eğer böyle bir şey olursa vallahi mezarımda dönerim.”
Hatırlama
Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
Rüyalarım kadar sade, güzeldin,
Baş başa uzandık günlerce ıslak
Çimenlerine yaz bahçelerinin.
Ömrün gecesinde sükun, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından,
Bir masal meyvası gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından.
Titizlik ve mükemmeliyet arayışı, elbette onun işini biraz daha zorlaştırmıştır. Dolayısıyla da, tıpkı Yahya Kemal gibi az yazmış; yazdıklarını ortaya çıkarmada oldukça temkinli davranmıştır. Aslında bu durumdan çok da memnun değildir. Arkadaşlarına yazdığı çeşitli mektuplarda, az yazmasından sıkça şikayet eder: “(…) Bütün bu ıztırap, mahrumiyet, hayat çeşmesinin başında bir yudum su bile içmeden beyhude bekleyişler, hepsi hepsi boşuna mı gidecek? (…) Beni asıl müteessir eden kupkuru kalışımdır. Goethe benim iki manzumeyi yarım yamalak yazabildiğim bir sene içinde, 3-4 eser, hem de bütün Avrupa’yı birden sarsan 3-4 eser yazıyordu. Çalışmak… Yarabbim, bu şifayı bana ne vakit göndereceksin?”
Tanpınar’ın ilk şiirlerinde Ahmet Haşim’in sembolist şiirlerinin etkisi görülür. Bu şiirlerinde duygusal ve hüzünlü bir atmosfer söz konusudur. Bunun sebebi kuvvetle tesiri altında kaldığı Ahmet Haşim ve 14 yaşındayken çok sevdiği annesinin ölümüdür. Öğrencisi Mehmet Kaplan, bu dönem şiirleri için şu yorumda bulunur: “Şair, Mütâreke devrinin mahsûlü olan şiirlerinde, dış âlemi de benimsediği santimantal hassasiyet tarzının arkasından seyreder.”
Musul Akşamları
Son ziyalar iner uyuyan nehre
Ufku mineleyen kızıl akşamdan
nakş eder her hüzme ihtiyar şehre
titrek loş gölgeler hicranla gamdan
sularda açılır fâni çiçekler
ufka ezanların yükselir âhı
şimdi boş sahili gurbetle bekler
kimsesiz çöllerin yorgun seyyahı
Annem İçin
Seni gömdük anne yıllarca evvel
Gözyaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.
Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle’de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.
Tanpınar’ın şairliğinin ilk yıllarında sanat hayatına devrin sosyal çöküntüsünün yarattığı psikolojik çöküntüyle birlikte sosyal santimantalizmi hakimdir. Bunun yanı sıra Türkçülerin geliştirdikleri milli romantizm de görülmektedir.
Bir Yolcuya
Yolcu! Bir gün gelir de eğer yolun uğrarsa,
Toprağında kan tüten bu mukaddes illere.
Her harabe önünde Edirne’den ta Kars’a
Kadar yaşlı gözlerle ağla diz çöküp yere.
Yolcu! Eğer kadından, sevgiden daha yüksek
Daha geniş bir ilham ararsan hayatında
Fanilikten kurtulup ta göklere yükselmek
İhtirası yaşarsa her arzunun altında
Tanpınar, 1926’ya kadar yazdığı on bir şiirini Yahya Kemal’in çıkartmakta olduğu Dergah’ta yayınlar. 1927-1928 yıllarında Hayat mecmuasında 6 şiiri çıkar. Bunlar Dergah’takilere göre daha olgundur, mısra yapısı ve üslûbu sonraki şiirlerine daha yakındır.
Sabah
Serin rüzgârlara pencereni aç!
Karşında fecirle değişen ağaç,
Bak, seyret ağaran rengini ufkun
Mahmur gözlerinde süzülsün uykun.
Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr.
Gümüş çıplaklığı bir başka bahar
Olan vücudunu ondan gizleme.
Ne varsa hepsini boyun, saç, meme,
Esirden dudaklar okşasın sevsin
Mademki geceden daha güzelsin!
Tanpınar, Yahya Kemal’in de kendi üzerinde derin etkileri olduğunu, Antalyalı gence yazdığı meşhur mektubunda şu sözlerle dile getirir: “Şiirde ve fikirde ilk ve galiba yüzünü gördüğüm son hocam Yahya Kemal oldu. Haşim’i daha evvel okumuştum ve sevmiştim. Bu iki şair bana kendilerinden evvelkileri unutturdular. Yahya Kemal’in derslerinden -fakültede hocamdı- ayrıca eski şiirin lezzetini tattım. Yahya Kemal’in üzerimdeki asıl tesiri şiirlerindeki mükemmeliyet fikri ile dil güzelliğidir. Dilin kapısını bize o açtı. Bazıları bu tesiri başka türlü görüyorlar. Hakikatte estetiğimiz aynıdır. Yalnız millet ve tarih hakkındaki fikirlerimde bu büyük adamın mutlak denecek tesirleri vardır.”
Rıhtımda Uyuyan Gemi
N’olur bir sabah vakti
Çağırsa bizi sonsuzluk
Birden demir alsa gemi
Başlasa güzel yolculuk.
Yırtılan yelkenler gibi
Enginle baş başa kalsak.
Ve bir şafak serinliği
İçinde, uykuya dalsak.
Rıhtımda uyuyan gemi
Hatırladın mı engini?
Gidip de gelmeyenleri
Beyhude bekleyenleri?
Orhan Okay şöyle der: “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri bir noktada Yahya Kemal’den ayrılır. Yahya Kemal, aşk ve tabiatla beraber tarihi de şiirine sokmuştur. Tanpınar ise dil ve mısra mükemmelliğini aldığı Yahya Kemal’in tarih görüşünü şiirlerinde değil, nesirlerinde gösterecektir. O, şiirlerinde daha çok, gençlik yaşlarında sevdiği Haşim’in izinden yürüyecektir. Yalnız bu izden bir defa uzaklaşıp, Yahya Kemal’in yolunu dener. O da, Bursa’da Zaman şiiriyle olur. Fakat bu tarzı bir daha denemez. Mehmet Kaplan, onun bu çekingenliğini, Yahya Kemal’i aşamamak korkusuna bağlar.”
Bursa’da Zaman
Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikayesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.
Gerek hayat çizgisi ve gerekse eserlerine hakim temalar, Tanpınar’ın sanat anlayışında ve estetiğinde zaman ve rüya kavramlarına önem verdiğini gösterir. Orhan Okay’ın “Derslerinde öğrencileriyle değil, kendi kendine konuşur gibi bir tavrı vardı.” demesinden anlaşıldığına göre, sadece eserlerinde değil, yaşamında da bir rüya halinin etkisi altında Ahmet Hamdi Tanpınar. Onun rüya ve zaman kavramlarına ilişkin düşünceleri bir potada eritilerek Bursa’da Zaman şiirinde kaynaştırılmış ve özgün imgelerle somutlaştırılmıştır. Şiir, zaman, rüya, tarih ve müzik kavramları etrafında adeta ilmek ilmek örülmüştür.
Ne İçindeyim Zamanın
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Bir Gün İcadiye’de
Belki en hulyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların
Her ufku tek başına bekleyen eski camlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin duası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka.
Deniz
Çok güzel bir uykudan uyanmış gibi mahmur
Ve hâlâ eşiğinde yarım kalmış rüyanın;
Düşündün, hatırladın, bakışların hülya, nur
Harap kovuklarında yalı rıhtımlarının.
Odalarda Akşam
Bu akşam düşünen gözlerin yine,
Mehtapla hareli karanlık bir su
Daldıkça alıyor derinliğine,
Ruhumu bir sonsuz ölüm korkusu
(…)
Bir ölümün kalbe sinen gamıyla
Bak ürpermedesin, titriyor sesin,
Soldukça biten kış akşamıyla
Fersiz aynalarda anbean aksin
Tanpınar’ın şiir konusundaki ana tutumlarından biri de ona herhangi bir sosyal görev yüklememektir. Tanpınar, şiirin katı gerçekleri ifade sanatı olarak kullanmasına taraftar değildir. O, gerçek şiirin kendinden başka bir gayesinin olamayacağına ve kendinde başlayıp yine kendinde bittiğine, asaletinin de buradan geldiğine inanır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirini değerlendirirken, mûsıkinin onda bir kurucu unsur olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.
Güzel sanatların hepsine karşı büyük ilgi duyan Tanpınar, özellikle resim ve müzik konusunda otoritedir. Şiirlerinde olduğu kadar, romanlarında da resme has tasvirler vardır, özellikle Huzur’da. Müzik ise, Tanpınar’ın şiirinde daha önemli bir yere sahiptir. “Her çehre, her hatıra bize kendi hususi nağmesiyle gelir. Onu yeniden yaşamak için bu sesi bulabilmek lazımdır” sözleri, onun kelimelerle çizdiği soyut tablonun çoğu zaman müzikten beslendiğini ifade eder.
Musikî
bu çılgın uyanış her düşünceden
üst üste ve zalim, bir kader gibi,
bir melek uzanmış siyah geceden
mahur sularında tutuştu gemi.
Eşik
Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın,
Hayat bu kapıda… ne çıkar varsın,
Nakışlar gülmesin beyaz taşında
Ölüme benzeyen bu susuzluğun
Çağlayan hayâller yeter başında…
Bir fikir, bir şekil dalında olgun
Bu ağır sallanan hazan meyvası,
Gurbet, mendillerin çırpınan yası,
Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,
Her türlü ışığa kapanmış gözler,
Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan
Rengiyle toplanır bende ve akşam
Rüzgârla tarümar, mevsimle sarhoş
Gelir ta kalbimde düğümlenir…
Sen ve Ben
Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki
Gölgende neş’enin rüzgârı eser.
Düşünen alnımda benim her çizgi
Baharı olmayan bir kışa benzer
Sana ufuklar “Gel!” diye bağırır,
Ellerinde çiçek haykırarak
Seni gür sesiyle hayat çağırır,
Beni de çiğneyip geçtiğin toprak…
Tanpınar, aruzla başladığı şiir hayatında hece ile uzun bir süre şiirler verdikten sonra, serbest vezinle de şiirler yazmıştır.
Kış Bahçesinden
Ne güzeldi o kış bahçesinde
Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu
Sana bir bahar hazırlamak için.
Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi
Hüzne ve hülyaya gömülmüş
Doğmamış çocuklara
Ninni söylüyorlardı sanki…
Mehmet Kaplan, onun şiirlerini üç bölümde tasnif etmiştir:
1. Dış alemi tasvir eden şiirleri
Uyanma
Bu akşam, bu tenha saati ömrün,
Uzak servilerin arkasında gün.
Bu güneş döşenmiş bahar bahçesi,
Suyun uzaklaşan, yaklaşan sesi.
Ve yanık türküsü dalda bülbülün
Ateşten çemberi üstünde gülün..
2. Ruh hallerini imajlar ve sembollerle anlatan şiirleri
Gül
Ardından ağlanacak ne varsa ömrümüzde,
Tekrar doğuşun sırrı gülümseyen bir yüzde,
Uykusuz geceleri içten kemiren hüzün,
Bin azabın çarkında gerilmiş ağaran gün;
Öpüşler, gözyaşları, vaitler ve hicranlar;
O derin sükutların aydınlattığı anlar
Bir sonsuz uçurumda uyanmış gibi birden
3. Serbest imajlara dayanan şiirleri
Zaman Kırıntıları
Biz, zaman kırıntıları,
Zaman sinekleri,
Tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlar
Ve lüzumsuz görenler artık
Bu aydınlıkta kendi gölgelerini!
Sanki siyah, simsiyah taşlar içinde
Siyah, simsiyah kovuklarda yaşadık biz,
Sanki hiç görmedik birbirimizi,
Sanki hiç tanışmadık!
Dünya bize öyle kapattı kendisini…
Neye yarar hatırlamak,
Neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde
Hatırlamak geçmiş şeyleri,
Bu beyhude akşam bahçesinde
Kapanırken üstümüze böyle
Zaman çemberi
Hatırlıyor yetmez mi
Güneşe uzanan ellerimiz!
O, şiiri bir gayeye, amaca, politik ve ideolojik fikirlere alet etmemiş, güzelliği şiirin kendi bünyesinde aramıştır. Bu anlayışı ile o, saf şiir peşinde olan Ahmet Haşim’e yaklaşmıştır. Tanpınar’ın şiir estetiğini rüya ve musikî oluşturur. O, şiirlerinde herhangi bir duygu ve düşünceyi, rüyâ ve musikî vasıtasıyla gün ışığına çıkarır. Tabiat, onun şiirlerinde karşısına geçilip seyredilen bir obje gibidir. Bu anlayışı ile empresyonistlere yaklaşır. Tanpınar’ın birçok şiirine hakim olan atmosfer ile empresyonist resmin büyülü havası, durgunluğu ve iyimserliği örtüşür.
Bırak Aydınlığa
Bırak aydınlığa kendini sarhoş,
Ve hülyalı bedenin deryasında yüz.
Bak mücevher kanatlı bir kuş olmuş
Kuru yaprakların telaşında güz.
Açıl maviliğe, iç doya doya,
Denizin yaldızlı laciverdini,
Sonra tamamlansın istersen rüya
Git uzak akşamda dağıt kendini.
Tanpınar’ın Bergson, Freud ve Bachelard gibi düşünürlerle şair Valery dışında etkisinde kaldığı yabancı şair ve yazarlardan bazıları arasında Baudelaire, Mallarme, Gérard de Nerval, Apollinaire, Hoffmann, Edgar Allan Poe, Goethe sayılabilir. Tanpınar bu edebiyat ve fikir adamları ile birlikte, Dede Efendi, Mozart, Beethoven ve Bach gibi yerli ve yabancı bestekarlardan da etkilenir.
Avare İlhamlar
Ellerini yüzümde gezdir,
Sil alnımdan yorgunluğu,
Gözlerimin altından
Yaşamak korkusunu al,
Avuçlarından çıkmış bir heykel olsun başım.
Sonra sen de gözlerini kapat,
Bırak, ellerin sessizce düşünsün
Düşüncende yaşamak isterim ben senin:
Bir gün en yalnız saatinde
Parmak uçlarından
Ve avuçlarından
Gelip konuşurum seninle.
“Şiir, söylemekten ziyade bir susma işidir. İşte o sustuğum şeyleri hikaye ve romanlarımda anlatırım” diyen Tanpınar’ın, bizzat kendisinin kapalı alemler olmasını istediği şiirleri, sıradan şiir okuyucusunun kolayca anlayabileceği türden şiirler değildir; bu şiirlerin tadına varabilmek için, uyanıkken rüya görmekle neyi kastettiği, hayal, rüya ve zamanın neyi anlattığı anlaşıldığı zaman, onun şiirleri bütün çağrışımlarıyla tabaka tabaka sırlarını bize açmaya başlar.
Siyah Atlar
Saçında gecenin soğuk rüzgarı
Bir gün kapatırsın bu ufukları
Beklersin köşende sessiz ve yorgun
Siyah atlarını son yolculuğun.
Ve dersin yavaşça kendi kendine;
Ömrün çemberinden kurtuldum yine.
Kaynak
Tanpınar Araştırmaları ve Uygulama Merkezi, Ne İçindeyim Zamanın, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa’da Zaman Şiirinde Zaman ve Rüya Kavramları Üzerine Bir İnceleme, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiir Dili ve Evreni, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiir Hakkındaki Düşünceleri, Tanpınar’ın Şiir Anlayışı ve Şiirinin Kaynakları Üzerine Bir İnceleme, Tanpınar’da Sonsuzluk, Ahmet Hamdi Tanpınar Şiirlerinde Varoluşsal Problemler ve Yalnızlık