Çizginin büyük ustası, karikatürün duayeni, özellikle Abdülcanbaz karakteri ile hatırladığımız Turhan Selçuk, 30 Temmuz 1922’de Milas Muğla’da doğar.
Girit kökenli babası Mehmet Kasım’ın subaylık görevi nedeniyle Anadolu’nun birçok yerini dolaşırlar. Annesi Hikmet Hanım, Dame de Sion’da okumuş, aydın bir kadındır. 4 erkek, bir kızı olan ailenin en büyük oğlu Cihat Sebati, küçük yaşta savaş yıllarında ölür. Diğer oğulları Orhan da Haydarpaşa Lisesi’nde okumak için gittiği İstanbul’da 17 yaşında zatülcenpten ölür.
İlhan Selçuk, ağabeyi Turhan Selçuk’un yazdığı Söz Çizginin isimli kitabın ön sözünde çocukluklarına dair şunları yazar:
“Annem okuduğu kitapların içinde çiçek kuruturdu. Ondan kalan kitapların arasından hala solgun çiçekler çıkar. Turhan’ın duvarında bir Arap hançeri vardı. Bir kılıç vardı, oluklarında kan izi olan. Bu bizi etkileyen temel çelişkiydi belki de… (…) Eve alınan çocuk dergilerinde, çizgi romanlarda farklı bir dünya vardı. Babamın kılıcı, annemin çiçekleri, dergideki yıldızlar, bizim dünyamızı yarattı. Hep iyilikleri savunan insanlar olduğumuzu hayal ederdik. Turhan, böylece çizgilerle kendi dünyasını yarattı.”
Soldan sağa: İlhan Selçuk, anne Hikmet Hanım, baba Mehmet Bey, Turhan Selçuk, Orhan Selçuk, Aydın, 1930
Turhan Selçuk, 1941’de Adana Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra, 1943’te İstanbul’a yerleşir. Kısa bir süre Diş Tababeti Mektebi’nde eğitim alır; 1948’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarih Bölümü’ne geçiş yapar, ancak eğitimini tamamlamadan okulu bırakır.
İlk karikatürleri 1941’de Adana’da Türk Sözü Gazetesi’nde, İstanbul’da Kırmızı Beyaz ve Şut’ta yayımlanır. 1948’de artık Tasvir, Şaka, Akbaba ve Aydede gibi gazete ve dergilerin kadrolarına girer. 1949’da baş karikatürcü olarak Yeni İstanbul Gazetesi’ne geçen Turhan Selçuk, ABD’li karikatürcü Saul Steinberg’in çizgiyle mizah anlayışı ile karikatürlerini şekillendirir. Steinberg’in yanında Fransız karikatüristler Jean-Jacques Sempé, Chaval gibi isimlerden de etkilenir.
Karikatürde Steinberg’in ortaya attığı yenilik henüz kökleşmeden, Türkiye’de eski tarz karikatür çizen büyük mizahçı Cemal Nadir vefat eder. O boşluğu doldurabilmek için Turhan Selçuk, modern karikatür anlayışına cesaretle sarılır. Kimse onun çizgi ile mizahı Türkiye’de sevdirebileceğine inanmaz. Turhan Selçuk, modern karikatür anlayışının çizgide, konuda, üslupta aradığı bütün yenilikleri uygular ve başarılı olur. Aynı gazetede karikatür tarihini tanıtan yazılar da kaleme alan Turhan Selçuk, grafik mizahın evrensel anlatım olduğunu savunur.
“Adana Erkek Lisesi’ne gidip gelirken çamuru çok bir yoldan geçmeye mecburdu öğrenciler. Bir gün derste bu yolu eleştiren bir karikatür çizdim. Arkadaşlarım bunu gazeteye götürmemi istediler. Belki ilgililerin dikkatini çeker de yolu yaptırırlar diye. Böylece karikatür gazetede basıldı. Yayımlanan ilk karikatürümdü bu, arkası gelmeye başladı.” (Turhan Selçuk’un Türk Sözü Gazetesi’nde çıkan ilk karikatürü)
Turhan Selçuk’un çizimiyle, kardeşi İlhan Selçuk babasına gazete okurken (Çocukluklarında babaları Mehmet Bey, gazeteyi hep İlhan Selçuk’a okutur ve dinler.)
“Bence bir insan için en büyük avantaj, küçükken hedefini tayin edip, kendini bütün gücüyle o hedef için hazırlamasıdır. Ben çok sonraları karikatürist olmaya karar verdim. Hele çocukken resme ve karikatüre bayıldığım ve çalıştığım zamanlarda bile karikatüristliği meslek olarak seçeceğim aklıma bile gelmezdi. Yoksa karikatürist olacak kimsenin Diş Tababeti Okulu’nda işi ne?”
İlk sergisinin açılışında Turhan Selçuk ve açılışı yapan dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Gökay, 1951
Turhan Selçuk, 1951’de ilk sergisini açar. Bir yıl sonra kardeşi İlhan Selçuk’la beraber önderlerinden olduğu 1950 kuşağının ilk yayınlanan mizah dergisi 41 Buçuk, 1953’te ise Karikatür (ilerleyen zamanda Taş ile birleşerek Taş-Karikatür olacaktır) yayımlanmıştır.
İlk kitabı olan Karikatür Albümü’nü çıkardığı 1954’te Milliyet Gazetesi’ne baş karikatürcü olarak işe başlar. Karikatür üslubunu geliştirerek bu dönemde geometrik bir estetiğe kavuşturur ve bu yapıtları İlhan Selçuk ile birlikte çıkardıkları mizah dergisi Dolmuş’a bir yön kazandırır.
“1957 yılında bir gün Abdi İpekçi ile masanın başında oturuyoruz. O zaman Milliyet’te tam sayfa çizgi romanlar çıkıyor, ama hepsi yabancı. Abdi, “Ya Turhan, bunların hepsi kültür emperyalizmi yaratıyor. Sen yerli bir çizgi roman çizer misin?” dedi. Ben de “Abdiciğim, ben karikatüristim, çizgi romancı değilim ki” dedim. O ısrar edince aklıma bir fikir geldi. “Ben çizeyim, yazıları Aziz Nesin yazsın” önerisinde bulundum. Aziz Nesin o zaman sakıncalı, kendi adıyla bir şey yazamıyor. Abdi İpekçi’nin de aklına yattı bu öneri. Aziz Nesin de olumlu buldu önerimi. Abdülcanbaz böylece başladı. Ben çiziyorum, Aziz Nesin yazıyor; ama Abdülcanbaz’ın altında benim imzam var sadece. Aziz’in sakıncalı olduğu için ismi yer almıyor, telif ücretini de yarı yarıya bölüşüyoruz. Tabii isminin çıkmaması nedeniyle Aziz Nesin pek mutlu değildi. O nedenle üç ay sonra yazmayı kesti.
Ben de bırakmayı düşündüm. Ama Abdi İpekçi, “Olmaz, çok tuttu bu Abdülcanbaz, sürdürmelisin” diye ısrar etti. Bu kez Rıfat Ilgaz’la konuştum. O da Dolmuş’ta çalışıyor o zaman. Bu kez Rıfat Ilgaz yazmaya başladı. Abdülcanbaz da o zaman üçkağıtçı, fırıldak bir adam. Bugünkü karakterinde değil. Rıfat da aynı minvalde gitmeye başladı. Ben iş konusunda çok titizim. Günlük gazetenin çalışma temposuna alışığım. Ama dergici olan Rıfat Ilgaz yazıları geç getiriyor, ben kıvranıyorum. Birkaç gün yazılar geç gelince oturup yazıları kendim yazdım. Rıfat alındı tabii; o da bıraktı. İş başa düştü. Baktım ki oluyor; Abdülcanbaz’ın karakterini değiştirdim. Bu değişikliği de Abdülcanbaz’ı uykuya yatırarak, gördüğü bir rüya üzerine gerçekleştirdim. Şimdiki karakterine büründü.”
Yazar Füruzan ile 1958 yılında ilk evliliğini yapar. Bir kızları dünya gelir, ancak bir süre sonra ayrılırlar.
Turhan Selçuk, başlangıçta bıçkın, üçkağıtçı, dalavereci bir rehber olarak takılan Abdülcanbaz’ı yeniden bir oluşum içerisine sokar. Düzensizliğe ve o sıkıntılı ortamının oluşturduğu ahlaksız, namussuz, utanmaz tiplere karşı savaşan bir sembol çıkarır.
“Abdülcanbaz kiralık bir ev arıyor, bulamıyor, yoruluyor, uyumak için bir yer de yok. Bir köpek kulübesinin içine giriyor. Geceyi orada geçiriyor. Uyurken bir rüya görüyor. Böylece Osmanlı dönemindeki serüvenlere geçiyor. Yeni bir serüvendi, uzattım biraz. Okuyucu unuttu onu. Belki unutmayanlar olmuştur ama, biz de öylece yeni bir döneme geçtik. Abdülcanbaz’ın karakteri değişti.”
Abdülcanbaz’ı şöyle tarif eder yaratıcısı: “Aklı, zekası, sağduyusu ile halkın bir numaralı sevgilisi haline gelmiş, dürüst tabiatlı bir İstanbul beyefendisidir. Haksızlıklara tahammülü yoktur, iyi yüreklidir, mücadelecidir.”
Turhan Selçuk, Abdülcanbaz’da grafik çizimin üç öğesini ustaca kullanarak estetik bir doku ortaya koyar. Çizgi, en yoğun kullanılan öğedir. Nesnelerin biçimlendirilmesi, siyah, beyaz ve gri tonların elde edilmesi, resimde derinliği olan bir görünüm oluşması vb. tüm resimsel yapı çizgilerin çeşitli kullanım biçimleriyle elde edilmektedir.
Abdülcanbaz’ın kafası bedenine göre küçüktür; bu onun gücünün, heybetinin, kararlı yapısının göstergesidir. Yüzünde iki dikkati çeken nokta görülür: Bıyığı ve burnu. Başının küçüklüğü nedeniyle yüz ifadelerindeki değişim gözlenmez. Korku, sevinç, gülme, kızgınlık gibi ifadeler neredeyse hiç yoktur. İfadelerinde değişim olmamasının diğer sebebi de, bıyığı ve burnunun yüzünü kaplamış olmasıdır. Bütün bu vücut ölçüleri Abdülcanbaz’ın kararlı, güçlü, güvenilir, duygularını belli etmeyen yanını, baba kimliğini desteklemiştir.
Turhan Selçuk, hem karikatürlerinde hem de Abdülcanbaz’da çizgiyle anlatı sanatının tüm olanaklarını kullanır ve güçlü bir çizgisel anlatı biçimi ortaya koyar. Çizgilerinde yalnızca karikatür ve grafik sanatlarından değil, tüm görsel anlatı türlerinden etkiler görmek mümkündür. Çizgilerinin anlatı dokusunu çözmeye çalışırken, bazen yalın çizgileriyle bir karikatürü, bazen basit bir çizgi bandı, ama çoğu zaman da usta bir ressamın fırçasının kıvrak dansını izler gibi oluruz.
Turhan Selçuk’un karikatürünün ya da çizgisinin en önemli özelliği düşündürmesidir. Çizgilerine bakıldığı zaman kahkaha atılmaz, en fazla bıyık altından gülünür; bazen hüzünlendirir, bazen sinirlendirir, ama salt gülmeye hizmet etmez onun sanatı. Selçuk, karikatürün amacını mizahi bir fikir sunmak olarak belirlemiştir. Onun çizgileri, halka görünenin arkasında yatan gerçeği göstermek, okuyucunun zihnini canlı tutmak, yaşanan sorunları fark etmelerini sağlama amacına hizmet eder. Çizgilerinde, evrensel insanı ve onu kuşatan gerçekleri bıkmadan cesaretle ele almıştır.
Turhan Selçuk çizgideki evrelerini şu sözlerle özetler: “Batı karikatürünü inceleme olanağı bulduktan sonra, bende ilk değişim başladı. Günlük gazete karikatürlerinde yazıyı atmak çok güç bir iştir. Buna rağmen hiç yazı kullanmamak, çizgimi sadeleştirmek amacım oldu. Önceleri yuvarlak çizgilerle çalışıyordum. Sonra çizgilerimi köşeleştirdim. Daha sonra yuvarlak ve köşeli çizgileri beraber kullanmaya başladım. Bir ara çok sert, çok düz çizgilerle çalıştım. Ama sadelikten hiç ayrılmadım. Çizgiyle beraber, konularımda da kişilik edinmek için çabalarım oldu.”
Turhan Selçuk’un karikatürleri dışında 7 çizgi roman çalışması bulunur. Bunları sıralarsak: 1955 yılında Milliyet Gazetesi’ne çizdiği Afrodit, Dolmuş Dergisi’ne çizdiği Müfettiş, 1957 yılında Milliyet Gazetesi’ne çizdiği Abdülcanbaz, 1960 yılında Milliyet Gazetesi’ne çizdiği Ben Avrupadayken, 1960 yılında Akbaba Dergisi’ne çizdiği Hırslı Politikacılar, yine aynı yıl ve aynı dergiye çizdiği Komiser Osman ve 1963 yılında Akbaba Dergisi’ne çizdiği Satılık Gelin Esvabı’dır.
1960 yılında İtalyan mizah dergisi Il Travaso’nun kadrosuna girer, bir yıl sonra haftalık olarak yayımlanan politika dergisi Yön’de çizim yapmaya başlar. 1962 tarihinde Turhan 62’yi, 1964 yılında başyapıtlarından olan Hiyeroglif’i, 1969 yılında ise Hal ve Gidiş eserlerini yayımlar. Abdülcanbaz’ın Maceraları 1972-1973 yılları arasında on iki, 1980-1981 yıllarında yirmi üç, 1999-2001 yılları arasında ise yirmi albüm olarak basılır.
1969 yılında bir kere daha Yeni İstanbul’a dönüş yapar; kısa bir süre sonra Akşam Gazetesi’ne geçer. 1970 yılında Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı haftalık gazete Devrim’de çalışır. 1972 yılında da Cumhuriyet Gazetesi’nde de haftalık olarak panoramik politik karikatürler çizmeye başlar.
Turhan Selçuk, 1979 yılında ansiklopedik albümü olan Söz Çizginin’i yayımlar. 1980 yılında Milliyet Gazetesi’ne, 2001 yılında ise yeniden Cumhuriyet Gazetesi’ne geçerek, 11 Mart 2010 yılında yaşama veda edene dek karikatürleri ve Abdülcanbaz’ın maceralarını orada sürdürür.
“Turhan Selçuk, bir edebiyat adamıdır. Bir şair, bir romancı, bir hikayecidir. Bu söylediklerimi şaşırtmak için söylemiyorum. Turhan Selçuk gerçeği budur da onun için söylüyorum. Bunları gene söylerken de karikatür sanatını hiç de küçük görmüyorum, söylediklerim bu düşüncenin tam karşıtıdır. İnsan karikatürde de bir Çehov, bir Sait Faik, bir Mansfield olabilir. Karikatürün olanaklarını destan olanaklarına ulaştırabilir. Bence Turhan’ın vardığı yer, karikatürü ulaştırdığı boyut, burasıdır.” (Yaşar Kemal)
“Her sanatçı, kendisine sağlam bir dil kurmak zorundadır. Çizgiye dayanan karikatürde bunun daha da gerekli bulunduğunu söylemek fazla olacak. Turhan tam anlamıyla kurmuştur dilini. Bu bakımdan gerçek ve soylu bir sanatçıdır. Hatta Türk karikatür geleneği Turhan’ın kurduğu dille başlamaktadır diyebiliriz.
Turhan’da ide, çizgiden önce gelir. Önce ide belirir, sonra çizginin genel konumuna yer hazırlar, sonra da çizgi güvenli bir şekilde gelir, zaten bildiği ve hiç yabancılık çekmeyeceği bu yere kurulur. İlişkiler ve durumlar önemlidir onda. Siyasal karikatürlerinde de siyasal olmayan karikatürlerinde de böyledir. Bu yüzden çizdiği kişiler evrensel ve matematik bir insanın ortalama profilini taşırlar, işaretleşmişlerdir hatta. Kapıcının yüzü bekarın yüzüne, onun vücudu da şoförün vücuduna benzeyebilir. Bu, Turhan’ın bir kusuru değil, bir özelliğidir. Hatta Turhan’ın sanatını bu noktadan girerek açıklamak yarar sağlar. Çünkü onun karikatürlerinde herhangi bir insanın değil, insani bir durumun betimlenmesi ya da ırgalanması söz konusudur.” (Cemal Süreya)
30 Temmuz 2020’de Google da Turhan Selçuk’un 98. doğumgünü için bir doodle hazırladı. Aşağıda gördüğünüz doodle, M.K Perker tarafından hazırlandı.
Kaynak
Turhan ve İlhan Selçuk’un Adana’daki Evleri, Türkiye’de Çizgi Roman Sanatının Gelişim Süreci İçerisinde Turhan Selçuk’un Yeri ve Abdülcanbaz, Mizah Penceresinden Turizme Bakış: Milas Turhan Selçuk Karikatürlü Evi, Turhan Selçuk’un Efsane Eseri Abdülcanbaz, Bir İstanbul Beyefendisinin Maceraları, Turhan Selçuk Retrospektifi, Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz Çizgi Romanının Türk Tiyatrosuna Uyarlanması