Tarihin gördüğü en büyük fatihlerden biri olan Timur’un doğum tarihi ve yeri ile ilgili kaynaklarda farklı bilgiler bulunmaktadır. Tarihçi Şerefüddin Ali Yezdî, Timur’un 1336’da Özbekistan’da eski adı Keş, şimdiki adı Şehrisebz olan şehirde dünyaya geldiğini kaydederken, İbn Tagrıberdi, Timur’un Keş’e bağlı Hoca İlgar köyünde 1328’de dünyaya geldiğini kaydetmektedir.
İbn Arabşah, Timur’un doğum tarihiyle ilgili bilgi vermeden, onun Keş’in Hoca İlgar köyünde dünyaya geldiğini belirtmektedir. Rus tarihçi Barthold ise Timur’un ne zaman doğduğuna değinmeden, onun Şehrisebz’de doğduğunu yazar. Timur, Barlas kabilesine mensup olan Turagay’ın ve Tekine Hatun’un oğlu idi.
Babası Taragay Bahadır, siyasi işlerden uzak durup kendini ibadete vermiş, oldukça dindar biriydi. Zamanının çoğunu din adamlarıyla sohbet ederek geçiren Taragay, Barlas Kabilesi’nin yönetim işini akrabası Emir Hacı Barlas’a bırakmıştı. Timur’un annesi Tekine Hatun hakkında kaynaklarda fazla bilgi olmamakla birlikte, soylu bir aileye mensup olduğu olduğu bilinmektedir.
Sovyet antropolog Mikhail Gerasimov’un 1941’de Timur ve hanedanının mezardan çıkartılan bedenlerini incelemesi sonucu, etlendirilme tekniğiyle yapılan Timur büstü
Timur’un asıl adı Türkçe Temür, yani demir kelimesinden gelmekte olup, Farslar aksaklığından dolayı Timur-i Leng, Avrupalılar ise Tamerlane olarak adlandırmaktadır. Kaynaklarda Timur’un boyu uzun, vücudu heybetli, omuzları geniş, başı büyük ve alnı geniş tarif edilir. Elleri ve ayakları iri, kol ve bacakları ise oldukça uzun ve kalındı. Görünüşü acayip ve ürkütücü olan Timur’un, suratı da oldukça asık, sağ eli felçli ve sağ ayağı da topaldı. Gençliğinde yol kesip, suç işlediği günlerden birinde, koyun çalarken bir çoban tarafından omzundan ve kalçasından vurularak topal kaldığı için “Lenk” (topal) lakabını almıştı. İbn Haldûn, Timur’un kendisine söylediğine göre, topal olmasına sebep olan bu ok yarasını gençliğinde yapmış olduğu bir baskın sırasında aldığını ifade etmektedir.
Kırmızıya çalan beyaz bir teni, parlayan gözleri, uzun ve düz bir sakalı olan Timur’un sesi de oldukça gürdü. Yetmişli yaşlarında bile gücü kuvveti yerinde ve oldukça çevik olan, oturup kalkarken hiçbir yere dayanma ihtiyacı hissetmeyen Timur, gerçek yaşını hiç göstermezdi. Sağ bacağının topal olması nedeniyle, kısa mesafelere bacağını sürükleyerek yürüyen ve uzun mesafelere adamları tarafından taşınan Timur, atına binmek istediği zaman, yine adamlarının omuzlarına alınmak suretiyle atına bindirilirdi.
Özbekistan Timur Müzesi’nden
Timur’un siyaset alanında ön plana ilk çıkışı Çağatay Hanı Tuğluk Timur’un 1360 yılında Maveraünnehir’e düzenlediği seferle olur. Emir Kazagan’ın öldürülmesinin ardından otorite boşluğunu değerlendiren Tuğluk Timur, bölgeyi hakimiyeti altına almak için harekete geçer. Tuğluk Timur, Maveraünnehir’i kontrolü altına almaya başladığında, Barlas Kabilesi’nin yönetimini üstlenmiş, Hacı Barlas’ın da aralarında bulunduğu pek çok emir bölgeden kaçmaya başlar. Bu Timur için büyük bir fırsat olur. Tuğluk Timur’a bağlılığını bildiren Timur’a Keş bölgesinin yöneticiliği ile birlikte 10.000 kişiden oluşan Keş tümenin komutanlığı verilir.
Bu gelişmeden sonra Timur, Semerkand’dan ayrılarak çöle çekilmiş olan kayınbiraderi Emir Hüseyin’in yanına giderek ona katılır ve birlikte İlyas Hoca ile mücadele etmeye başlar. 1363 yılında Tuğluk Timur’un ölümünden sonra devletin başına geçen İlyas Hoca’yı 1364 yılında yapılan savaşta yenince, halk tarafından kahraman olarak görülmeye başlanırlar. Fakat İlyas Hoca, bir yıl sonra Timur ile Emir Hüseyin’i, Çamur Savaşı’nda bozguna uğratınca yenilen ikili Belh şehrine çekilirler. Ancak İlyas Hoca kuşattığı Semerkand’ta beklemediği bir direnişle karşılaşır; binek hayvanlarında başlayan salgın hastalığın da etkisiyle ülkesine dönmek zorunda kalır. Bunun üzerine Emir Hüseyin ve Timur tekrar dönerler; Semerkand’ı ve Maveraünnehir’i ele geçiren ikilinin arası çok geçmeden Timur’un ikinci adam olmayı kabullenemeyişi ve karısı Olcay Türkân’ın vefatıyla aradaki akrabalık bağının da sona ermesiyle açılır. Emir Hüseyin’in bulunduğu Belh şehrini kuşatan Timur, şehri ele geçirdikten sonra Emir Hüseyin’i ve iki oğlunu öldürtür. Timur, on yıllık mücadelenin ardından, 1370 yılında Ulu Emir unvanını alarak Semerkand’da tahta oturur.
Amir Timur Meydanı’nda Timur heykeli, Taşkent, Özbekistan
Timur, Maveraünnehir’i tamamen kontrolü altına aldıktan sonra, bir taraftan uzun yıllar süren kargaşa nedeniyle zarar gören bölgeyi imar ederken, diğer taraftan Çağatay Hanlığı’nı yeniden inşa etmek amacıyla Moğollar, Harezm Bölgesi ve Altın Orda Devleti üzerine ardı ardına seferler düzenler. 1380 yılına gelindiğinde Maveraünnehir’i tamamen hakimiyeti altına almış olan Timur, yönünü batıya çevirir. Düzenlediği seferlerle İran, Irak, Gürcistan, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’yu hakimiyeti altına alır.
1398 yılında çıktığı Hindistan seferiyle de Delhi başta olmak üzere, Hindistan alt kıtasını kontrolü altına alır. Asıl amacının Hint genelinde İslam dinini egemen kılarak bu coğrafyada siyasi ve askeri egemenlik kurmak olduğu açık bir şekilde bilinmektedir. Delhi’de on beş gün geçiren Timur, Hindistan sultanlarının egemenliğine son vererek tahtlarını elinden almayı başarır. Hindistan seferi sırasında atları, Hint ordusundaki fillerden ürken ve ordusu yenilmek üzere olan Timur, üçgen şeklinde, demirden çatallar yaptırıp bunları geceleyin fillerin yolu üzerine attırır, sabah olup savaş düzeni alınınca askerlerine geri çekilmelerini emreder, düşman askerleri onları takibe başlar ve demir çatalların atıldığı bölgeye gelince bu çatallara basan filler acıdan ürküp geriye dönerek kendi adamlarını ezerler ve onların yenilmelerine neden olur.
Vasily Vasilevich Vereshchagin, The Doors Of Tamerlane
Böylece Timur, yaklaşık otuz yılda, doğuda Çin’den batıda Anadolu’nun doğusuna, kuzeyde Moskova’dan güneyde Hürmüz Boğazı ve Delhi’ye kadar sınırları genişleyen bir imparatorluk inşa eder. Bir taraftan sınırlar genişleyip ekonomik yönden zenginleşme olurken diğer taraftan topraklarını kaybeden yöneticiler ile Timur’u tehlike olarak gören hükümdarlar arasında Timur’a karşı ittifaklar kurulmaya başlar.
1399-1400’de gerçekleşen gelişim süreci ve sonuçlarıyla bir bütün olarak ele alındığında, tarihe etkisi bakımından Suriye Seferi’nin Timur’un en önemli seferilerinden biri olduğu söylenebilir. Timur’un Suriye Seferi’nde başarılı olmasını sağlayan pek çok etken bulunur. Sahip olduğu büyük ve güçlü ordunun yanında Timur’un harekete geçmek için en uygun zamanı beklemiş olması bunların başında gelir. Diğer taraftan Memluklu Sultanı Berkuk’un ölümünden sonra tahtı ele geçirmek isteyen Şam valisinin isyanı, Memlukların güç kaybetmesine sebep olur. Halep ile Şam’da izlenen yanlış stratejiler de, Timur’un işini kolaylaştırır. Muhasaraya uzun süre dayanabilecek imkanlara sahipken saldırıya geçerler ve alınan yenilginin ardından teslim olurlar. Timur’un başarıya ulaşmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri de, Yıldırım Beyazıd ile Sultan Berkuk arasında temeli atılan ittifakın, Berkuk’un ölümünden sonra sürdürülememiş olmasıdır.
Andrea Celesti, Timur and Bayezid, 17oo
Timur, 1395 yılında Yıldırım Bayezıd’a gönderdiği mektupla, Hıristiyanlarla olan mücadelesinden dolayı onu İslam’ın koruyucusu olarak gördüğünü, kendisine bundan dolayı büyük saygı duyduğunu ve aralarında elçilerin gidip gelmesinden duyacağı memnuniyeti ifade eder. Timur ayrıca mektubunda, Toktamış sorununu hallettikten sonra Sultan Berkuk’a ve onunla iş birliği içerisinde olan Kadı Burhaneddin’e gerekli dersi vereceğini de belirtir. Mektubun içeriğinden Memluk Devleti’nin yanı sıra, Kadı Burhaneddin Devleti’nin de Timur’un hedefinde olduğu anlaşılır. Yıldırım Bayezıd ile Timur arasında mektuplaşmalar bir süre daha devam eder ve karşılıklı sert ifadelerin kullanıldığı mektuplar, iki hükümdarın arasının açılmasına sebep olur. Suriye’ye gitmeden önce Sivas’ı ele geçirmeye karar veren Timur, 1400 yılında Osmanlı kuvvetlerini Kayseri’de ağır bir yenilgiye uğratır, ardından Sivas’ı ve Malatya’yı ele geçirir.
Stanisław Chlebowski, Timur arrested Bayezid, 1878
Timur, Suriye Seferi’nden bir yıl sonra Anadolu Seferi’ne çıkar. 1402 yılında Ankara’nın Çubuk Ovası’nda yapılan savaşta Osmanlıları ağır bir yenilgiye uğratır ve Osmanlı Devleti’nin Fetret Dönemi’ne (1402-1413) girmesine neden olur.
Kaynaklar savaşın sebebi olarak çeşitli nedenler ileri sürerler. Yıldırım Bayezid’in Timur’un yumuşak üsluplu mektuplarına sert karşılıklar vermesi, Timur’a bağlı Erzincan hakimi Taharten üzerine yürümesi, Berkuk’un ölümü üzerine onun topraklarına saldırması, Anadolu Beyliklerinin topraklarını alması, Karakoyunlu Kara Yusuf ve Firuz Paşa’nın etkisinde kalması ve kendi kişiliğinden kaynaklanan bazı nedenlere dikkat çekerler. Bu nedenlere bakarak Osmanlı tarih yazarlarının savaşın başlaması konusunda Yıldırım Bayezid’in hatalarını da vurguladıkları ve en az Timur kadar Yıldırım Bayezid’i de suçladıkları görülür.
Govardhan, Timur and Babur, 1638
Bazı kaynaklarda, Timur’un Ankara Savaşı’ndan sonra huzuruna getirilen Sultan I. Bayezid’i azarladığı, haremi, maiyeti ve hizmetçilerini tutuklayıp onlara el uzattığını yazar. Ayrıca her gün Bayezid’i huzuruna getirterek onunla eğlenip, kızdırdığı ve düzenlediği içki alemlerine zincire vurulmuş halde getirterek, Bayezid’in kadınları, kızları ve cariyelerine bu alemde hizmet ettirip şarap dağıttırdığı da yazar. Bu rivayetin ortaya çıkmasının en büyük nedeni Bayezid’in eşi Mara olabilir. İsmi kaynaklarda Olivera, Mileva ve Despina olarak farklı şekillerde geçen Mara, I. Murad’ın Kosova Savaşı’nda yenilgiye uğrattığı Sırp Kralı Lazar’ın kızıdır. Aynı zamanda Bayezid’in en sevdiği eşi olarak bilinir. Mara, Çandarlı Ali Paşa ile birlikte Osmanlı kaynakları tarafından Bayezid döneminde ortaya çıkan birçok olumsuzluğun müsebbibi olarak gösterilir. Kimi kaynaklarda yer alan rivayete göre ise Timur, Mara’yı Ankara Muharebesi’nden sonra esir eder ve içkili bir eğlencede alçaltıcı biçimde şarap sunmaya zorlar.
İncelenen kaynaklarda Timur hakkındaki olumsuz algının temelinde, Timur’un Suriye Seferi sonucunda ailesiyle birlikte çocuk yaşta Semerkand’a naklettirdiği İbn Arabşah’ın yazmış olduğu Acâibu’l Makdûr adlı eserinin büyük etkisinin olduğu görülür. Bir dönem Osmanlı Padişahı Çelebi Mehmed’in çocuklarına muallimlik de yapmış olan İbn Arabşah’ın eserinde, Timur’a karşı olumsuz bakış açısı ve onunla ilgili çelişkili ifadeler dikkat çeker.
Timur Semerkant’da bir ziyafette Şerefüddin Ali Yezdî’nin Zafername’sinden
Bazı kaynaklara göre ise Timur, Yıldırım Bayezid’i bir büyük hükümdara layık olan saygılı muamele ile karşılamıştır. Anonim Tevârih-i Âl-i Osman’lar, Neşrî, Âşıkpaşazâde, Oruç b. Âdil ve Evliya Çelebi de, Timur’un Sultan Yıldırım’a karşı bir büyük hükümdara yakışacak şekilde saygıyla hareket ettiğini, iki hükümdarın bir halıya oturup sohbet ettikleri, Timur’un onu kendi çadırına koyduğu, zaman zaman Yıldırım Bayezid’in yanına uğradığı, selam verip, hal hatır sorduğu ve onu teselli edici sözler söylediği bilgileri yer alır.
Behiştî de, Timur’un benzer şekilde teselli edici davranışlarından söz ederek, Yıldırım Bayezid’in ondan saygı gördüğünü ifade eder. Gelibolulu Mustafa Âli’ye göre Yıldırım Bayezid, Timur’un huzuruna getirilince kendisine ikram ve saygıyla davranmış, çatışmanın suçlusunun Yıldırım Bayezid olduğunu ifade eden sözler söylemiş, hilâtler giydirmiş ve kendisine otağ kurdurmuştur.
Doughty, C.L, Tamerlane The Terrible
Okuma-yazması olmayan, ama Türkçe, Farsça ve özellikle de Moğolca’yı çok iyi konuşan Timur, ilmi, alimleri çok sever ve onlara saygıda kusur etmezdi. Timur, bütün zanaat ve meslek sâhiplerine, yaptığı işin büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakmadan sahip çıkardı. Bunu yaparken de sadece yapılan işin faydalı olup olmadığına önem verirdi. Bu nedenle fethettiği ülke ve şehirlerdeki alimleri, meslek ve zanaat sahiplerini aileleri ile birlikte başkent Semerkand’a götürür ve sanatlarını orada icra etmeleri için elinden geleni yapardı. Bu sebeple Semerkand, dönemin en güzel şehirlerinden biri haline gelmiştir.
Timur’un ilginç bir özelliği daha vardı: Alimleri toplayarak çözümü yok gibi görünen problemleri önlerine koyar ve o konuyla ilgili bazı genel şeylerden bahsederdi ki, orada hazır bulunanlar Timur’un bu ilmi okumuş olduğunu zannederlerdi. Ardından da alimlere konuyu tartışmalarını emreder ve sorularıyla onları sıkıntıya sokardı. Bunu genellikle de fethettiği şehirlerdeki alimlere, onlara işkence etmek ve ölümlerine sebep olmak amacıyla yapardı.
Kaynaklar, Timur’un mizah, eğlence, müzik ve şiirden hoşlanmadığını, bunlarla ilgilenenleri de sevmediğini belirtirken, güzel sesten ve şarap içmekten çok hoşlandığını ifade ederler. Disiplinsizliğe hiç tahammülü olmayan ve en ufak bir hatayı affetmeyen Timur, şakadan hoşlanmaz ve uzak yakın herkese karşı ciddiyetini korurdu.
Kendine zararı dokunsa bile doğruluktan asla vazgeçmeyen, yalandan ve yalan söyleyenden nefret eden Timur’un, sürekli olarak parmağında taşıdığı yüzüğüne “rastî rustî (kurtuluş doğruluktadır)” ibaresini nakşetmiş olması ve yazdığı mektupların sonuna da aynı ibareyi içeren damgasını vurması, doğruluğa ne kadar çok önem verdiğinin bir göstergesiydi. Aynı zamanda ciddi, kararlı, sert ve otoriter bir şahsiyete sahip olan bu hükümdar, kafasına koyduğu bir işi mutlaka yapar ve emirlerinin kesinlikle yerine getirilmesini isterdi. Emrine en ufak muhalefette bulunanın kanını mübah görür ve hiçbir şey onu kararından vazgeçiremezdi.
Timur, Delhi’yi fethetmesini kutluyor. 1436, Şerefüddin Ali Yezdî’nin Zafernamesi’nden
Atlar hakkında gerçekten büyük bir bilgiye sâhip olan Timur, atları nişanlarından tanıyarak bir bakışta onların iyisini ve kötüsünü ayırt edebilirdi. Daha gençlik yıllarında bile atlar hakkındaki bu geniş bilgisiyle meşhur olan Timur, yol kesip suç işlemeye devam ettiği ve sıkıntı çektiği günlerden birinde, Herat Sultanı Hüseyin’in atına bir şeyler olduğu zaman, kendisinin bu konudaki şöhretini duyan sultanın seyisi tarafından Semerkand’a çağırtılmış ve seyisin hizmetine girmişti. Kısa bir süre sonra da seyis ölünce Sultan, seyisin yerine Timur’u atamış ve kendisinin beğenisini kazanınca da onu kız kardeşiyle evlendirmişti.
The Emperor Timur, 18. yüzyıl
1370 yılında Semerkant merkezli büyük bir Türk-İslam devletini kuran ve kısa bir sürede hâkimiyet alanını Mâverâünnehir’den Irak-ı Acem, Irak-ı Arap, Azerbaycan, Ermenistan, Erzincan, Gürcistan ve Moskova’ya kadar genişleten Emir Timur hakkında tarihçilerin farklı görüşleri bulunmaktadır. Sarayında yetişen kimi tarihçiler onu göklere yükseltirken, kimileri de yerden yere vurmaktadır. İslam dinine sıkı sıkıya bağlı olan ve Timur’un devletini dinî hükümler ve şeriat yasalarını esas alarak yönettiği, saray sohbetlerinde hep ulema ile iç içe olup istişare ve müzakereler yaptığı görülür.
Düzenlediği seferler yalnız hâkim olduğu coğrafyanın değil, dünya tarihinin de kaderine etki edecek sonuçlar doğuran Timur, 1405 tarihinde Çin’e sefere giderken Otrar’da 79 yaşında ölür. Semerkand’a getirilerek daha önce ölmüş olan torunu Muhammed Sultan’ın, Ruh Abâd yakınlarındaki medresesine defnedilir. Timur’un 9 eşinden 4 oğlu ve 2 kızı dünyaya gelir. Fakat öldüğü zaman oğullarından yalnızca ikisi hayattaydı. Bunlardan Miranşah, Bağdat ve Azerbaycan’da bu bölgelerin beyi olarak bulunuyordu. Öteki oğlu Şahruh ise babası adına Horasan’ı idare ediyordu.
Kaynak
Timurluların Bilim ve Sanata Yaklaşımları ve Bazı Son Dönem Sanatkârları, Arap Kaynaklarında Timur, Timur’un Hindistan Seferi, Timur’un Sarayında Yetişen Tarihçilerin Timur Hakkındaki Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Timur’un Suriye Seferi, XV-XVII. Yüzyıl Osmanlı Kaynaklarında Yıldırım Bayezid ve Timur Algısı, Emîr Timur’un Meclisinde Mara Despina: Bir Rivayetin Tarihî Gelişimi