Çiçekler, doğanın en güzel eserlerinden biridir. Yüzyıllar boyunca, çiçekler dünyadaki hemen hemen her medeniyet tarafından güzelliğin nesneleri oldu. Dünyaca ünlü ressamlar da çiçekleri, çiçek satıcılarını, çiçek bahçelerini içeren çok sayıda eserler verdiler. Bu yazımızda, ünlü ressamların en güzel çiçekleri ve çiçek satıcılarını resmettiği eserleri paylaşıyoruz.
Fransız ressam Victor Gilbert, ailesinin ekonomik durumunun iyi olmaması nedeniyle sanat eğitimi alamaz, ressam Eugene Adam’ın yanında ressam ve dekoratör olarak çıraklık yapar. Tek resim eğitimi, Pierre Levasseur’un başkanlığındaki, Paris’te École de la Ville’de akşam dersleri olur. 1870 sonuna doğru, natüralizme yakın çalışmaları ile dikkat çekmeye başlar. Resimlerinde en çok Paris’in sokakları, kafeleri, pazarları, bulvarlarındaki renkli yaşamlar, çiçek tezgahları, insan profilleri yer alır. Bu eserinde Paris’te yer alan türlü türlü çiçeklerin, ilginç bahçe bitkilerinin, bahçe malzemelerinin, dekoratif eşyaların ve hediyeliklerin satıldığı bir yer olan Çiçek Pazarı’nı tasvir eder. 1808’den beri Paris’te aynı yerde bulunan pazarda, o yılların Paris’inden insan profilleri görürüz. Sanatçı, arka planda binalar ve ağaçlar ile tasvir ederken, gökyüzünü kompozisyona almamış. Kompozisyon merkezinde, şık iki kadın çiçek seçmeye çalışıyorlar. Şemsiye, şal, kemer ve şapkanın kırmızısı, kadınların elbiselerindeki nötr rengin yanında izleyenin dikkatini hemen kompozisyonun merkezine çeker. Bu, iki merkez figürü, çiçeklerin etrafına sarılan beyaz kağıtlarla daha da vurgular.
Victor Gabriel Gilbert, Le Marché aux Fleurs, 1880
20. yüzyıl yaklaşırken, modaya uygun kafeler, büyük ölçekli mağazalar ve Parislileri evlerinin dışına çıkmaya, sanatın şık ve yaratıcı merkezinde sosyalleşmelerine neden olur. Louis Marie de Schryver gibi sanatçılar, caddelerdeki yaşamı, şık giyimli kadınları ve beyleri, çiçek satıcılarını resimlerinde tasvir eder. Paris’in günlük hayatı yeni bir konu değildi, ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren moda caddelerindeki şehir halkına artan bir ilgi söz konusu olur. Louis Marie de Schryver, 1886’ya kadar dikkatini Paris’in günlük yaşamına çevirir, bunun yanında toplumun üst kesiminden kişilerin portrelerini hazırlar. La Belle Époque’de (Güzel Dönem) günlük yaşamdan, dönemin moda kadınlarına, kentin mimari inceliklerine kadar her şeyi tasvir eder. De Schryver’in, Paris’e bakışı sadece teknik yetenekleri ile değil, sahnenin doğallığı için de büyük ilgi görmeye başlar. Çiçek satıcıları, atlar ve arabaları betimlemesi ve Paris’in zarif insanları ile sokakları temizleyenler, Schryver’i Belle Époque sanatçılarının en üst seviyesine yerleştiren gerçekçilik ve ışıkla doludur. Paris’teki hareketli yaşamı ve çeşitli etkinlikleri anlatmaya başladıkça, daha popüler hale gelir. Resimlerinde tekrarlanan motifler, yaşam, doğallık, zarafet ile doludur. De Schryver döneminde, aynı zamanda bir portreci ve kostüm ressamı olarak da bilinir.
Louis Marie de Schryver, Marchand de Fleurs, La Rue du Havre, Paris, 1893
Danimarkalı ressam Paul Gustav Fischer, ilk resim derslerini ressam olan babasından alır. Kopenhag’daki Danimarka Kraliyet Sanat Akademisi’nde okur ve yurtdışındaki seyahatleri dışında bu şehirde yaşar. 1891-1895 yılları arasında Paris’te kaldıktan sonra, İzlenimcilerden etkilenir ve renkleri daha zengin ve aydınlık kullanmaya başlar. Fischer, sadece Kopenhag değil, aynı zamanda İskandinavya, İtalya ve Almanya’dan gelen sahnelerle bir şehir ressamı olarak ün kazanır. Kopenhag ressamı ünvanını alan Fischer, Kopenhag’da Dronning Louises Bro’da (Kraliçe Louise’in Köprüsü) günlük hayattan bir anı tasvir ettiği gri ve soluk renklerin ağırlıkta olduğu eserde, izleyenin ilk dikkatini çeken rengarenk çiçekler. Havanın soğuk olduğunu kadınların manto ve şapkalarıyla, çiçek satan yaşlı kadının giysilerinden anlıyoruz. Fischer’in hemen hemen tüm resimlerinde zarif ve şık kadınlar yer alır. Sararan yaprakları dökülmüş ağaç ve kasımpatılar mevsim sonbahar der gibi.
Resmin arka planında izlenimcilerin etkisinde olduğu, figürlerde ise gerçekçi anlayışta resmettiği anlaşılıyor. Fischer, bu köprü üzerinde farklı açılardan birçok resim yapar. Bu köprü 1887’de inşa edildi, o yıllarda hem yayaların hem de bisiklete binenlerin kullandığı bir köprü olduğu anlaşılıyor. Yüzyıllar geçse de, Kopenhag’ın içini ve Nørrebro’yu birbirine bağlayan köprü için değişen bir şey yok; günümüzde de bisikletliler ve yayalar tarafından sıkça kullanılıyor.
Paul Gustave Fischer, Flower Sellers At Dronning Loises Bridge
Kala zambağı satıcısı kadın, Meksikalı ressam Diego Rivera’nın en sevdiği temalardan biri olur. Bu temayı ilk kez 1923’te Chapingo Üniversitesi’nde yaptığı duvar resmi Yeryüzü Şarkısı adlı eserinde kullanır. Kadının güzelliğiyle kompozisyonun Rönesans tarzı disiplininin birleşmesi, sanatçıyı öylesine ikna etmiş olmalı ki, aynı motifi çok geçmeden bu kez kitap illüstrasyonu olarak bir daha kullanmış, daha sonraki eserlerinde tekrar tekrar ele almıştır. Yapay formları ve anıtsal işlenişiyle bu figür, Diego Rivera’nın resimlerinin Meksikalı havası ve görsel modernliğinin tartışılmaz damgası olur. Muhtemeldir ki ülkesini resimlerinde yaşatmak için Meksika’ya özgü kala zambağını çokça resmetmiştir, adeta onun imzası gibidir.
Çiçek Satıcısı resminin birkaç versiyonunu yapmıştır. Koyu renk uzun etekliği ve üzerindeki açık renk püsküllü pançosuyla Meksika’nın yerel günlük kıyafetlerini giyen kadın, omzundan sarıp boyun hizasında elleriyle tuttuğu mavi kuşakla küfeyi kaldırmaya hazırlanırken, dizlerinin üzerinde duruyor. Resmin alt kısmında sol ve sağ yanda çıplak erkek ayakları görülür, bunlar yukarıda elleri ve çiçeklerin üzerinden hasır şapkası görünen ve kadına küfeyi kaldırması için yardım eden adama ait. Rivera bu resminde olduğu gibi birçok resminde de, Meksika işçi sınıfının zor şartlarını, ağır çalışma koşullarını, hayata devam edebilmek için üst sınıflara hizmet etmeleri gerektiğini anlatmak istiyor. Zambakların sarı tohumları ve kadının küfeye sardığı mavi kuşak, resme canlılık veren sıcak renkler. Diego’nun karanlık arka plan tercihi, figürlere ve hisse odaklanmamızı sağlar. Resimdeki bir diğer özellikte tekrarlamalardır. Çiçek figürleri, küfenin örgü deseni, kadının giysisinin ucundan sarkan küçük desenler, resimde bir ritim ve düzen yaratır.
Diego Rivera, The Flower Seller, 1942
Londra, Paris ve Lahey’de okuduktan sonra George Hitchcock, 1884 yılında Hollanda’ya yerleşir, yirmi yıl boyunca Egmond’da yaşar ve çalışır. İlk olarak, kutsal kitap konularının, dini tabloların ressamı olarak tanınır. Daha sonra, gümüş rengi gri ışıkta, lale tarlalarını, renkli yerel kıyafetli köylü kadınlarını parlak, renkli, güneşli bir atmosferde tasvir eder. Hollanda’nın peyzajı, köylü toplulukları, çiçekler arasındaki geleneksel kıyafetli kadınlarının yer aldığı sahnelerde uzmanlaşır. Bugün daha az tanınmasına rağmen, hayatı boyunca Avrupa ve Amerika’da döneminin en iyi ressamlarından biri olarak kabul edilir.
Çiçek satan bir kadının odak noktasında yer aldığı resimde Hitchcock, Hollanda çiçek satıcısının arkasındaki çevreyi revize ederek yakındaki diğer evleri viskoz vista (ağaçlar arasından uzun ve dar manzara) lehine düzenler. Resimde kullandığı açı, perspektif izleyene yolda yürüdüğü hissini verir. Her ne kadar figürlerinin ince modellenmesi gibi akademik teknikler kullansa da, kendine özgü parlak tonlar için cesur renkler ve kompozisyonlarını karakterize eden açık fırça çalışmaları ile tanınır.
George Hitchcock, Flower Girl In Holland, 1887
Çiçek Çeşitleri, İsimleri ve Özellikleri isimli yazımızda da en sevilen çiçek çeşitlerini ve onların yer aldığı dizeleri sizlerle paylaşmıştık. O yazımıza da göz atmanızı öneriyoruz.
Dünyaca Ünlü Ressamların Çiçek Resimleri isimli yazımızda da ünlü ressamların en güzel çiçek resimlerini derledik.
Kaynak
Galerıe Ary Jan-Victor Gabriel Gilbert, 1847-1933, Art Instıtvte Chıcago-Flower Girl in Holland, Ec-Step Paul Gustave Fischer, The Copenhageners’ Painter, XX. Yüzyıl (20. Yüzyıl) Erken Dönem Meksika Sanatı, Olgusal ve Düşsel Gerçekliğin Kozmogonik Portreleri: Frida Kahlo’nun İmgeleminde Biyolojik ve Ruhsal Acının Anatomisi