Çiçek imgesi, geleneksel sanatlardan resme, edebiyattan sinemaya, heykelden enstelasyona ve daha birçok alanda çeşitlilik gösteren sanat dünyasındaki başat öğelerden biri ve sanatçıların çalışmalarında anlatım biçimlerini oluşturmada sıklıkla başvurdukları bir sembol olmuştur. Her sanatçı, bir vazoya gül, süsen veya şakayık koyarak boyaması veya onları doğrudan doğadan bakarak tuvale aktarması sayesinde, eserine kendi stilini de aktarır. Aslında sadece sanatçıların zaman içinde yaptığı çiçek resimleri incelenerek, sanat tarihinin ilerleyişi takip edilebilir. Ünlü ressamların çiçek resimleri dendiğinde, hepimizin aklına hemen Van Gogh’un ayçiçekleri ve gelincikleri, Monet’in nilüferleri gelir. Bu yazımızda, dünyaca ünlü ressamların en güzel çiçekleri resmettikleri eserlerini paylaşıyoruz.
Victoria dönemi İngiliz ressamı Herbert James Draper (1863 – 1920), Kraliyet Akademisi’nde okur. En çok bilinen portrelerinin yanında, çalışmalarında sıklıkla mitolojik temaları canlandırır. 1900’lü yılların başlarında artık eski şöhreti kalmamış bir ressamdı. Gülle dolu bir masanın arkasında oturan siyah giysili genç bir kadının büyüleyici görüntüsü, izleyeni hemen etkisi altına alır. Gül tutan eli, dağınık ama şık toplanmış kızıl saçlarıyla zarif boynu dikkati çeker. Çiçeklerin tazeliği, canlı renkleri ve göz alıcı etkisiyle çevrelenmiş kadın önündeki yayvan bir kabın içine elindeki gülü batırmak üzere.
İngiltere’de Victoria döneminde parfümlü su içinde batırılıp, kurutulan çiçekler modaydı. Pembenin birçok tonunun hakim olduğu çiçekler, masa ve duvar ile kadının giysisi arasında kontrast yaratılmış. Çiçekler belki bir cenaze töreni için hazırlandığı için, belki de yalnızlık ya da ayrılık nedeniyle çiçeklerin yarattığı romantik ortam ile modelin duruşu, yüz ifadesi birbirinin tamamen tersi. Ressamın eserlerinde çiçekler özellikle de güller ve güzel kadınlar sıkça yer alır. Bunda Covent Garden’da (Londra’nın opera, tiyatro, çeşitli pazarların yer aldığı cazibe merkezi) çiçek pazarına bakan bir evde doğmuş olmasının etkisi büyüktür mutlaka.
Herbert James Draper, Pot Pourri, 1897
Seçkinler dini ve tarihi resimleri tercih ettiğinden, çiçek resimleri sanat türü olarak kabul edilmezdi. Bu, 16. ve 17. yüzyıllarda Hollandalıların öncülük etmesiyle yavaş yavaş değişmeye başlar. Bu yeni resim türüne öncülük eden Hollandalı ve Flaman sanatçılar, buketlerinde çeşitlilik yaratmak için hayal güçlerini kullandılar. Antwerp şehri özellikle önemliydi, çünkü buradaki sanatçılar genellikle çiçeklerin yer aldığı anıtsal boyutta natürmort tablolar çizmeye başladılar. Natürmort, özellikle Hollanda’da çok çeşitlilik göstermiştir. Ahlaki mesajlarla yüklü bu yapıtlar, son derece gerçekçi bir şekilde ele alınmıştır. Yaptığı çiçek dolu vazo betimleri ile ünlenen Hollandalı Ambrosius Bosschaert (1573 – 1631), ustalıkla ele alınmış, canlı ve parlak renklerin hakim olduğu çiçekleri ile bir gerçekçilik sağlamaya çalışsa da, bu çiçekler yakından incelendiğinde aslında hepsinin farklı zamanlarda açan türler olduğu anlaşılır. Ambrosius Bosschaert, çiçek buketlerini neredeyse bilimsel doğrulukta boyar, tablolarında çiçekler simetriktir genellikle. Çiçek sevgisi çocuklarına da geçer; üç oğlu da daha sonra çiçek resimleri yapan ressamlar olur.
Bosschaert’in akrabası ressam Balthazar Van Der Ast ise deniz kabuklarına odaklanmıştır. 17. yüzyılda da bir koleksiyon nesnesi olan bu kabuklar, değişik düzenlemelerle ve etraflarında tırtıl, kelebek, yusufçuk, sinek gibi çeşitli böceklerle betimlenmekteydiler. Bazen de bu resimde olduğu gibi çiçekler, bu nesnelerle birlikte tasvir ediliyordu. Hayatın kısalığını ve ölümü vurgulayan bu tip yapıtların alıcısı da oldukça fazla idi. Koyu Protestan olan halk, ahlaki anlamlarla yüklü bu tip yapıtları evlerinde görmek istiyordu.
Ambrosius Bosschaert, Still Life of Flowers, 1614
1585 – 1702 yılları arasında Hollanda, bilim, ticaret ve sanat dallarında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline gelmiştir. Bu çağa Hollanda Altın Çağı denir. Rachel Ruysch (1664 – 1750), Hollanda Altın Çağı’nın en tanınmış kadın sanatçısı olma ayrıcalığına sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda çiçek resmini başka bir boyuta taşır. Çiçek buketlerini gelenekten koparak asimetrik kompozisyonlar yaratır. Bunun yanında, her bir taç yaprağı özenle detaylandırıp, zengin renkli çiçekleri bir araya getirme becerisi ile zamanın diğer çiçek ressamlarını geride bırakır. Rachel Ruysch, inanılmaz detaylı buketleri zarif renklerde boyanmıştır. Çalışmaları Londra Ulusal Galerisi’nde asılı olan sekiz kadın sanatçıdan biridir. Sanatçının babası Frederick Ruysch, ünlü bir botanik ve anatomi profesörüydü; bu nedenle bazı resimlerinde çiçeklerin üzerinde ya da yanında, çok detaylı, adeta bilimsel hassasiyetle çizdiği böcekler de yer alır.
Rachel Ruysch, Flowers in a Terracotta Vase
Fransız ressam Édouard Manet (1832 – 1883), gerçekçilik akımından izlenimciliğe geçişte önemli rol oynayan, verdiği eserlerle kendisinden sonraki yıllarda izlenimciliğin önemli ressamları olacak genç ressamlara esin kaynağı olan önemli bir ressamdı.Édouard Manet, çiçekleri çok sever ve onları sık sık boyardı. Gelenekten koparak, sadece vazolara buketler yapmakla kalmaz, masalara gevşekçe dağılmış çiçekler de yapardı. Onu, Realizm ve İzlenimcilik arasında önemli bir figür yapan özgür, dinamik fırça darbeleri, çiçeklere etkileyici bir görünüm kazandırır. Manet için çiçek resmi o kadar önemliydi ki, hayatının son altı ayında sadece çiçekli natürmortlar yaptı. Zaten bu resmini de, ölmeden bir yıl önce tamamlar. Manet çiçek resimlerini sık sık arkadaşlarına küçük hediyeler olarak da verirdi.
Édouard Manet, Bouquet of Flowers, 1882
İzlenimcilik (Empresyonizm) denince akla gelen en önemli ressamlardan Pierre-Auguste Renoir (1841 – 1919), klasik anlayıştan tam anlamıyla kopmamış, renkçi anlayışı da en üst düzeye taşımaktan çekinmemiştir. Lüks ve şatafatın belirli bir ölçüde ince ve zarif renklerle samimi bir havaya büründüğü eserlerinde çok değişik konulara yönelmekle beraber, Renoir’in başlıca teması kadınlar ve genç kızlar olmuştur. Eserlerinde göz alıcı bir renk armonisi sağlayan ressam sağladığı renk zıtlıklarıyla eserlerine şiirsel bir hava vermiştir.
Kariyerinin son yıllarında çiçek resimleri yapan Renoir’ın, Gül Buketi adlı resmi, çerçeveyi çeşitli canlı kırmızı ve pembe tonlarında işlediği, gür, dolgun gül goncalarıyla doldurduğu enerjik bir yağlı boya çalışmasıdır. Çoğunlukla güller, sıklıkla da kırmızı olanlar çizdi. Hayatının bu döneminde, Renoir sanatıyla daha özgürdü, sadece küçük ayrıntılara odaklanmak yerine nesnenin hissini uyandırmak istiyordu. Bu durum, tuvalden yayılan dokunsal bir kaliteye ve enerjiye sahip çiçek resimleri yaratmasına izin verdi.
Pierre-Auguste Renoir, Bouquet of Roses, 1890-1900
Van Gogh’un ünlü Ayçiçekleri serisi de dahil olmak üzere birçok ünlü çiçek resmi bulunur. Bunlardan biri de gelinciklerdir. 1886 ve 1890 yılları arasında Van Gogh, gelincikleri içeren yedi farklı resim yapar. Gelinciklerle ilgili ilk çalışmalarını Paris’te geçirdiği dönemde yapar. Van Gogh o dönemde parasal sıkıntı yaşar; bu nedenle natürmort resmi daha çok ilgi gördüğü için onları yapar, böylelikle para kazanmaya çalışır.
Van Gogh, 1886 yılında yazdığı bir mektupta, ressam Horace M. Livens’a resimlerinde renklere nasıl daha fazla önem verdiğini ve canlı zıt renkler kullanarak, hayatı renklerle nasıl canlandırabildiğini şöyle yazmıştır: “Kendimi tamamen figür resmine adadım, ancak modellere ödeme yapmak için param yok. Bu nedenle, bir dizi renk çalışması yaptım. Sadece çiçekler, kırmızı gelincikler, mavi mısır çiçekleri, beyaz gül ve güller, sarı krizantemler, mavi ile turuncu, kırmızı ve yeşil, sarı ve menekşe… Karşıtlığı arayan kırık tonlar, acımasız aşırılıkları uyumlu hale getirmek için nötrler.”
Haziran 1888’de kız kardeşi Wilhelmina’ya yazdığı bir mektupta Van Gogh, çiçek resimlerinde gelincik tarlası ile gelincik renklerini zıt kullanma planlarını yazar. Bu tekniği, 1890 yılında yaptığı Field with Poppies adlı resminde olduğu gibi yonca tarlalarının parlak yeşiline karşı, gelinciklerin parlak kırmızısını resimlerinin çoğunda kullanır.
Vincent Van Gogh, Poppies, 1886
Fransız ressam Henri Fantin-Latour (1836 – 1904), Empresyonizmin ivme kazandığı bir dönemde çalışmalarına muhafazakar bir yaklaşım getirerek çiçek boyama konusunda uzmanlaştı. Fantin-Latour, Güller ve Zambaklar adlı bu resminde, zambakların uzun saplarını, masanın üzerinde duran küçük pembe ve beyaz gül buketi ile dengeler. Ayrıca, ahşap masanın koyu kahve rengiyle yumuşak bir kontrast oluşturan gül yapraklarının pembe tonlarıyla resmin romantizmini canlandırarak, parlak renk kullanımını da sergiler.
Bir zamanlar natürmortlarına neredeyse doyumsuz bir talep olan 19. yüzyılın Fransız ressamı Henri Fantin-Latour, natürmortları çok satılmaya başlayınca, paranın cazibesi karşı koyamaz. 1864 ile 1896 arasında, 800’ün üzerinde çiçek resmi yapar. 1867 yılında Manet’in ünlü portrelerinden birini (şu anda Chicago Sanat Enstitüsü’nde) Monet, Renoir ve Whistler ve Baudelaire, Verlaine, Rimbaud, Zola gibi sanatçı ve yazarların portreleri olmak üzere birçok portre çizer. Ancak, Henri Fantin-Latour’un günümüze gelen ünü, Viktorya döneminin iç mekanlarını aydınlatmaya yardımcı olan çiçek buketlerine dayanır.
Henri Fantin-Latour, Roses and Lillies , 1888
Empresyonizmin yaratıcısı olan Claude Monet’in (1840 – 1926), nilüferleri olmadan çiçek resimlerinin doğru bir listesi yapılamaz. Monet, ressam olduğu kadar tutkulu bir bahçıvandı da. 1883 yılında taşındığı Giverny’deki bahçesi ilk bahçesi değildi. Paris’in eteklerinde bir köy olan Argenteuil’de oturduğu 1871 – 1878 yıllarında, ailesiyle birlikte epeyce zor maddi koşullarda yaşamasına karşın zengin ve bakımlı bir bahçesi vardı.
Monet’iin resmi, bitki ve doğa tutkusundan da etkilendi. Arkadaşı ve meslektaşı Auguste Renoir 1873 yılında, Monet’i Argenteuil’deki bahçesinin bir köşesini resmederken betimlemişti. Buna karşılık Giverny’deki bahçe, oraya yerleşmesinden on beş yıl sonrasına kadar Monet’nin tuvallerinde yer almadı. O zamana kadar Giverny’nin yakın çevresi ve Normandiya manzaraları sanatçının en sevdiği konularını oluşturuyordu.
Monet’nin kendi bahçesinde ilkini 1897 yılında yaptığı ünlü nilüfer resimlerinin öyküsü aslında Paris’te Dünya Fuarı’na gittiği 1889 yılında başlar. Orada Eiffel Kulesi’nin karşısında gördüğü nilüferlerden esinlenmiş, Giverny’deki evin çevresinde var olan çiçek bahçesine ek olarak bir de su bahçesi oluşturmayı düşünmüştü. Nilüferli gölet ayrı bir toprak parçası üzerinde, Epte Nehri’nden yönü değiştirilen sularla oluşturuldu. Monet çeşitli zamanlarda gölette değişiklikler yaptı. Bir Japon köprüsü ekledi ve 1910 yılına kadar iki kez göleti genişletti. Gölet ve çevresindeki su bitkileri, yerel ve dünyanın dört bir tarafından ithal edilen egzotik türlerin bileşiminden oluşuyordu. Değişik renklerde pek çok nilüfer çeşidinin yanı sıra su süseni ve Japon şakayığı gibi başka bitki çeşitleri de ekildi. Nilüferleri, salkımsöğütleri ve Japon köprüsüyle su bahçesinin sunduğu meditatif atmosfer, geri kalan ömrü boyunca Monet’nin esin kaynağı oldu. Monet tuvallerinde, narin nilüferlerin ruhuna hayat vermekten, onları zengin renklere dönüştürmekten ve farklı ışık türlerinde güzelliklerini göstermekten asla vazgeçmedi.
Claude Monet, Water Lilies, Evening Effect, 1897-1899
İzlenimci ressamlar arasında yer alan Eva Gonzalès (1849 – 1883), babası yazar, annesi müzisyen olduğu için sanatla ilgilenen bir ailenin içinde büyür. On altı yaşında portre ressamı olan Charles Joshua Chaplin’den resim dersleri alır ve ardından Édouard Manet ile tanışarak onun öğrencisi olur, aynı zamanda Manet’e modellik de yapar. 1870 yılında Paris Salon’unda eserleri ilk kez sergilenen sanatçı, çalışmalarında Manet’in tarzını benimsemiş, pastel üzerine yoğunlaşarak portre ve manzara resimleri yapmıştır. 1879 yılında evlenen sanatçı, 1883 yılında doğum yaptıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybeder.
Çiçekli natürmortlar hiçbir zaman Gonzalès’in sanatsal repertuarının önemli bir parçası olmasa da, empresyonist hareketin başlangıcında boyanmış olan bu çiçek buketi, natürmort resmine farklı bir yaklaşım sunar. Hala çiçekçinin koruyucu kağıdına sarılı olan çiçekler, kenarlarına buketin içinden düşmüş birkaç çiçek serpiştirilmiş ve bir masanın üzerine atılmış gibi görünüyor. Sanki alıcı vazo ararken onları geçici olarak ve aceleyle bırakmış gibi… Gonzales resminde, empresyonist ressamlar için merkezi öneme sahip, zaman içindeki bir anın geçiciliğini yakalamış. Gonzalès, keskin ton kontrastlarını kullanmasını, hocası Édouard Manet’e borçlu. Ayrıca bu kompozisyon, Manet’nin 1864 yılından kalma kötü şöhretli Olympia tasvirinde yer alan buketi akla getirmektedir.
Eva Gonzalès, Bouquet of Flowers, 1873-74
Édouard Manet, Olympia, 1863
Eva Gonzalès, Une loge aux Italiens adlı büyük tuvalinde de bir bukete de yer vermiş; iki resmin birbiriyle bağlantısı olabilir.
Eva Gonzalès, Une loge aux Italiens, 1883
ABD’li Mary Cassatt (1844 – 1926), ABD’de İzlenimciliğin yaratıcılarından biri olarak kabul edilir. Cassatt’ın çalışmalarının çoğu ağırlıklı olarak insana odaklı olsa da, çiçek ve bahçe sahnelerini içeren resimleri de bulunur. Cassatt, 1860’larda empresyonist hareketin sanatçıları arasında popülerlik kazanır.
Cassatt, çalışmalarında sık sık çiçek ve manzara unsurlarını tasvir etse de, bunun gibi natürmort resimleri azdır. Bununla birlikte, zaman zaman kompozisyonlarına renkli fonlar ve vurgular olarak, manzara veya çiçek öğeleri yerleştirdi Cassatt. Sanatçı çiçek resimleriyle tanınmayabilir, ancak bu resim yine de empresyonist bir ressam olarak ustalığını göstermesi açısından önemlidir.
Mor ve beyaz leylaklar içeren koyu bir patlıcan rengi vazo, bir serada bir pervaz veya çalışma yüzeyi gibi görünen bir yere yerleştirilmiş. Vazonun koyu patlıcan rengi, içindeki mor ve beyaz leylakların zarif aranjmanına zıt bir etki yaratır. Cassatt’ın fırça çalışmalarının karakteristik akışkanlığı, bu sahnenin bir anlık mutluluk görüntüsü olduğu hissini verir. Resim, açısal bir akıcılık ve kısa çizgiyle sunulmuş izleyene. Pencerenin açılı çizgileri, çiçeklerin organik karakterini desteklemekte ve canlı görünümüne daha fazla güvenilirlik kazandırmaktadır. Resimdeki manzara, misafir olarak bir evi keşfederken tesadüfen karşılaşmışsınız gibi sakin ve dalgın bir duyarlılık taşır.
Mary Cassatt, Lilacs in a Window, 1880-83
Ünlü Ressamların Çiçek ve Çiçek Satıcısı Eserleri yazımıza da mutlaka göz atmanızı öneriyoruz.
Çiçek Çeşitleri, İsimleri ve Özellikleri isimli yazımızda da önemli çiçek türlerini ve bu çiçeklerin yer aldığı dizeleri sizlerle paylaştık.
Kaynak
Fırçanın Ucundaki cerrahlar; 17. ve 18. Yüzyıl Hollandasında Cerrahlar Loncası Resimleri, Art-Uk Say it with roses: floral symbolism from Aphrodite to Nick Knigh, Sanat Dünyasında Bir İfade Aracı Olarak Çiçek İmgesi: Gül, The Van Gogh Gallery; Vincent Van Gogh: Poppıes, Sakıp Sabancı Müzesi; Pierre-Auguste Renoir, Gazete Okuyan Claude Monet, 19. Yüzyılda Kadın Sanatçı Olmak: Rosa Bonheur, Metmuseum; Mary Cassatt Lilacs in a Window (Vase de Lilas a la Fenetre