Karmaşıklık teorisi, örgüt çalışmalarında son dönemde ön plana çıkan konulardan bir tanesidir. Örgüt kuramlarından biri olarak ele alınan karmaşıklık teorisinin, mevcut örgüt kuramları yazınına yeni bir soluk getirdiği aşikârdır. Geleneksel düşünce yöntemlerinin aksine, insanları farklı şekilde düşünmeye yönelten ve gerçek dünyayı tekrardan farklı bir gözle analiz etmemizi sağlayan karmaşıklık teorisi, bu yönü itibariyle gerek dünyayı gerekse örgütleri anlamak adına yeni bir perspektif sunmaktadır.
Karmaşıklık, farklı yazarlar tarafından farklı şekilde tanımlanmaktadır. P.M. Allen, karmaşıklığı, “çevresine sadece bir yönden değil, çok farklı yönlerden tepki gösterebilme kapasitesine sahip bir sistem” olarak tanımlamaktadır. Allen’a göre bu tanım, karmaşıklığın tek yönlü mekanik bir sistem olmadığı anlamına gelmektedir. Niklas Luhmann’a göre karmaşıklık, “bir sistemde gerçekleşme ihtimali olan çok sayıda olasılık” anlamına gelmektedir. Karmaşıklık, 1970’lerde ve 1980’lerin başında, bir grup bilim adamının yoğun çalışmalarının neticesinde geniş bir alan olarak ortaya çıkmıştır. Karmaşıklık kavramı, Meksika’daki Santa Fe Enstitüsünün kurulmasıyla tanınırlık kazanmıştır. Santa Fe, farklı disiplinlerdeki araştırmacıları bir araya getirmiştir. Bu nedenle karmaşık sistemleri konu alan birçok bilim dalı mevcuttur. Bunları biyoloji, kimya, bilgisayar simülasyonları, evrim, matematik ve fizik şeklinde sıralamak mümkündür.
Karmaşıklık teorisiyle ilgili ilk adımlar, Rus Kimyacı Ilya Prigogine tarafından atılmıştır. Prigogine, “yıkıcı (yok edici) yapılar” (dissipative structures) teorisini geliştirir; Dilip Kondepudi ve Prigogine, bu teoriyle, kendi kendini örgütleyen sistemlerin tanımını yapar. Kendi kendini örgütleme, karmaşıklık teorisinin temel kavramlarındandır ve ilk adımları Prigogine tarafından atılmıştır. Prigogine, bu çalışmasıyla sistemlerin doğrusal olmayıp, dinamik yapıda olduklarını göstermiştir. Prigogine, “yıkıcı yapılar” teorisi ile termodinamiğin ikinci yasasını yeniden yorumlayarak, Newton yasasının, sadece sistemlerin dengede olduğu durumlar için geçerli olduğunu ileri sürmüştür.
Alman bir fizikçi olan Hermann Haken ise lazer ışını üzerinde çalışarak; lazer ışınının, dengeden uzaklaşarak kendi kendini örgütleyen bir süreç barındırdığını ileri sürmüştür. 1970 yılında, “doğrusal olmayan lazer” teorisini ortaya atmıştır. Biyologlar Stuart A. Kauffman ve Brian Goodwin, karmaşıklık teorisinin gelişiminde önemli rol oynamışlardır. Kauffman, Darwin tarafından ileri sürülen seçim mantığının eksikliğine değinerek, düzenin sadece seçim yoluyla sağlanmadığını savunur. Kauffman, spontane şekilde gerçekleşen “kendi kendine örgütleme” kavramının önemi üzerinde durur. Goodwin ise biyolojideki evrimleşmeyi, karmaşıklık bilimi çerçevesinde anlatmaktadır. “Kaosun eşiği/ kıyısı”, “oluşum” ve “karmaşıklıktan doğan düzen kavramları üzerinde duran Goodwin, karmaşıklık teorisinin, tüm bilimlere doğayı ve olayları anlayabilmek açısından yeni bir perspektif sunduğunu ileri sürmektedir.
Mary Sperling, Compatible Complexity Painting
Matematikçi Ian Stewart, karmaşıklık teorisinin gelişimine katkı sağlayan bilim adamlarındandır. Stewart, matematiğin soyut ve gerçek-dışı olduğunu fakat buna rağmen dünyayı ve doğadaki olayları anlamak için önemli bir araç niteliği taşıdığını savunur. Stewart, düzenli şekillerden/desenlerden oluşan bir dünya üzerinde yaşadığımızı ileri sürmektedir. Matematiksel doğrulardan oluşan düzenli şekiller, etrafımızı sarmalamakla birlikte, doğa olaylarını anlamamıza yardımcı olmaktadır. Gökyüzünde bulunan yıldızların hareketi, zebraların üzerindeki paralel desenler, leoparlar üzerindeki benekler, denizdeki dalgalar, doğadaki düzenliliklere ve düzene verilebilecek örneklerdendir. Stewart, doğada her ne kadar karmaşık olaylar bulunsa da, aslında karmaşıklığın kendi içerisinde bir düzen ve basitlik barındırdığını ileri sürmektedir.
Humberto Maturana ve Francisco Varela ise Şilili iki biyolog olup, “otopoyiyez” yaklaşımını öne sürmüşlerdir. Otopoyiyez, geleneksel sistem teorisine farklı bir bakış açısı getirmiş olup, sistem teorisinin öne sürdüğü örgütün, dış çevreye karşı açık olması ve dış çevreyle etkileşim içinde olmasından dolayı açık sistem özelliği göstermesi iddiasını eleştirmektedir. Otopoyiyez yaklaşımına göre, örgütler, kapalılık özelliği gösterirler; çünkü bir örgütün çevresiyle etkileşimi aslında kendi örgütünün dairesel bir yansımasıdır. Örgüt kendi kendisini örgütleyebilmek için çevresiyle etkileşime girer. Dolayısıyla aslında çevresi, kendisinin bir parçasıdır. Bu nedenle, örgütlerin kapalılık özelliği göstermesi, çevreden kopuk olması ve çevreyle etkileşim içine girmemesi anlamına gelmemektedir. Kapalılık özelliği, örgütün kendi kendini örgütleme ve kendini oluşturma özelliğinden dolayı, zaten çevresiyle ilişki içerisinde olması ve çevresinden ayrı olarak düşünülememesi gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Karmaşıklık kuramını diğer örgüt kuramlarından farklılaştıran indirgenimci olmama özelliği, otopoyiyez ile aynı mantığı taşıdığından karmaşıklık kuramı, otopoyiyez ile yakından ilişkilidir.
Amerikalı bilgisayar bilimcisi John Holland, “karmaşık uyumcul sistemler” kavramı üzerinde yoğunlaşarak, Santa Fe Enstitüsüne katkıda bulunmuştur. Karmaşık uyumcul sistemler, karmaşıklık teorisinin temel kavramlarından biridir. Holland, karmaşık uyumcul sistemleri, “Ajan (agent) olarak isimlendirilen ve uyum sağlama, etkileşimde bulunma ve öğrenme yeteneğine sahip çok sayıda bileşenden oluşan sistemler” olarak tanımlar.
1980’li yıllarda “kaosun eşiği/kıyısı” (edge of chaos) kavramını geliştiren Chris Langton, 1990’lı yıllarda “ortaya çıkış (meydana gelme/oluşum)” (emergence) terimini geliştirmiştir. “Ortaya çıkış/ oluşum”, karmaşıklık teorisinin temel kavramlarından biridir. Kendi kendini örgütleyen sistemler, “oluşum” (emergence) özelliği göstermektedirler. Oluşum, sistem içerisinde meydana gelen etkileşimin, beklenenden farklı ve tahmin edilemeyen bir sonuca neden olması şeklinde tanımlanabilir. Oluşum içindeki sistemler, holistik bir yapıya sahip oldukları için bütün, bütünü oluşturan parçaların toplamından daha fazla ve farklı bir değer ifade etmektedir. Bu nedenle doğrusallığı reddeden karmaşık sistemler, tek tek parçalara indirgenemezler. Zira bütün, parçaların toplamından farklı ve tahmin edilemeyen bütüncül bir yapı içermektedir.
Karmaşık sistemlerin genel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Kelebek Etkisi (Küçük Girdilerin Büyük Değişikliklere Neden Olması), Hassaslık ve Çekici Öğelerin Etkisinde Kalma
Karmaşık sistemlerde çok küçük girdiler, çok büyük değişikliklere neden olmaktadır. Bu nedenle sisteme yapılacak küçücük bir müdahale, beklenmeyen ve öngörülemez çok büyük değişikliklere neden olmakla birlikte tüm sistemin davranışını değiştirebilmektedir. Bu kelebek etkisi olarak adlandırılmakta ve “Brezilya’da bir kelebeğin kanat çırpmasının, Texas’ta bir kasırgaya neden olması” örneğiyle anılmaktadır.
2. Doğrusal Olmama ve Öngörülemezlik
Newton’a göre evren, rasyonel, determinist ve saat mekanizması düzeninde işlemektedir. Küçük işler (olaylar) küçük etkilere neden olmakta iken; büyük işler büyük etkilere neden olmaktadır. Tahmin edilebilirlik, nedensellik, doğrusallık, kontrol, evrensellik, denge (kararlılık), süreklilik ve nesnellik, Newton tarafından ileri sürülen temel kavramlardır. Bu görüş, karmaşıklık teorisiyle çelişmektedir. Zira karmaşıklık teorisi, doğrusallığı, neden sonuç ilişkisini ve tahmin edilebilirliği reddederek, karmaşık sistemlerin dinamikliğinden dolayı geleceği tahmin etmenin çok güç olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle karmaşıklık sistemlerde öngörülemezlik hâkimdir.
3.Bağlılık (Connectivity) ve Karşılıklı Etkileşim / Bağlılık (Interdependence)
Çok sayıda parçadan oluşmak, karmaşık sistem için yeterli değildir. Karmaşık sistem içindeki parçaların etkileşim içinde bulunması gerekmektedir. Karmaşık sistem içerisindeki parçaların birbirine sıkı bir şekilde bağlı olması, sistemin bir parçasında meydana gelecek bir değişikliğin, diğer parçaları etkileyeceğini ve değişikliğe uğratacağını gösterir.
4. Kendi Kendini Örgütleme
Kendi kendini örgütleme, karmaşık sistemlerin en temel özelliklerinden biridir. Kendi kendine örgütleme, bir görevi yerine getirmek için bir araya gelen bir grubun, ne yapacağına, nasıl yapacağına, ne zaman yapacağına, dışarıdan her hangi bir müdahaleye ve düzenlemeye maruz kalmadan kendisinin karar verip, bunu spontane bir şekilde gerçekleştirmesidir. Kendi kendini örgütlemede vurgulanması gereken husus, sistemin dışsal bir müdahale, etki veya tasarıma maruz kalmamasıyla birlikte; içsel merkezi bir kontrol aracı tarafından yönlendirilmemesidir.
5.Planlamanın, Tasarımın ve Önceden Belirlemenin Mümkün Olmaması (Yapı, Hiyerarşi, Planlama gibi Geleneksel Kontrol Araçlarının Geçerli Olmaması)
Karmaşık sistemler her ne kadar çalkantılı dalgalanmalar geçirseler de sonunda tutarlı bir düzene kavuşurlar. Burada özellikle belirtilmek istenen husus oluşan bu düzenin, dışarıdan herhangi bir müdahaleye ve planlamaya gerek kalmadan, kendiliğinden gerçekleşmesidir. Dolayısıyla karmaşık sistemler son durumları itibariyle (kaos eşiği sonrasında) planlama, tasarım, hiyerarşi gibi geleneksel kontrol araçlarıyla sağlanan özelliklere değil, kendiliğinden beliren özelliklere sahiptirler.
6. Ortaya Çıkış (Oluşum/Meydana Geliş) (Emergence) “Ortaya çıkış/
Ortaya çıkış/oluşum, bireysel ve küçük parçaların birbirleriyle etkileşiminin bütününü ifade etmektedir. Bu nedenle karmaşık sistemlerde bütünü oluşturan parçaların ayrı ayrı ele alınarak incelenmesi doğru değildir. Sistem, onu oluşturan parçalara indirgenemez. Zira bütün, bütünü oluşturan parçaların toplamından farklı, fazla ve tahmin edilemeyen bir değer ifade etmektedir. Önemli olan parçaların oluşturduğu bütündür. Ortaya çıkış, bütünle ilişkilidir. Birbirleriyle etkileşen bileşenlerden oluşan bütün önem taşımaktadır.
7. Birlikte Evrim
Birlikte evrim, bir sistem içindeki değişkenlerin, diğer sistem içinde mevcut olan değişkenlerdeki değişikliklere tepki göstermesi” şeklinde de tanımlanabilir. Çevre ve örgütün birbirlerini etkileyerek değişmeleri ve evrimleşmeleri, kuramın mantığını oluşturmaktadır. Birlikte evrimin temelinde yatan husus, karşılıklı etkileşimdir. Birlikte evrim, çevrenin, örgütü etkileyerek kendi özelliklerine göre uyumlulaştırdığını ve örgütün de çevre üzerinde değişikliklere neden olduğunu ileri sürmektedir.
8. Dengeden Uzaklaşmak
Açık sistem, çevresinden enerji, materyal ve bilgi alışverişinde bulunan sistemler olarak tanımlanabilir. Enerji, materyal ve bilgi alışverişi, sistemi, dengeden uzaklaştırmaktadır. Çevreyle alışveriş içinde olan karmaşık sistemler, açık sistem mantığını barındırmaları nedeniyle dengeden uzaklaşan bir yapıya sahiptirler.
9. Olasılık Alanlarının Çeşitliliği
Karmaşık sistemler, bünyesinde hem düzenli hem de kaotik olan çok sayıda etkileşim barındırır. Bünyelerindeki karmaşıklık nedeniyle küçük değişkenler, çalkantılara yol açabilir. Çalkantılar sonucunda öngörülemeyen sonuçların ortaya çıkması muhtemeldir. Dolayısıyla karmaşık sistem özelliği taşıyan varlıklar, yapıları itibariyle çok farklı şekillerde çeşitlenip, farklı yönlerde ilerleyebilmektedir. Bu ise dalgalanmalar sonucu ortaya çıkabilecek olasılıkların yüksekliğine işarettir.
10. Kaosun Eşiği
“Kaosun eşiği”, dengeden uzaklaşan bir sistemin, zamanla düzensiz bir duruma geçmesini ve bir süre sonra düzensizlikten yeni bir düzenin oluşmasını anlatmakla birlikte, oluşan düzenden düzensizliğin ortaya çıkabileceğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla düzen ve düzensizlik arasında akışların (gelgit) bulunduğu bir alanı temsil etmektedir. İki komşu ülkenin yerçekimsel kuvvetlerinden devamlı olarak etkilenerek titreşen (coşkulu) ve gelgitler yaşayan aradaki deniz, bunu örneklemektedir. Bu ülkelerden birinin dengeyi, diğerinin ise dengesizliği temsil ettiğini varsayarsak, ülkeler arasındaki deniz, iki tarafın yerçekimsel gücünden etkilenerek, devamlı gelgitler yaşamakta ve çekici kuvvetlerin etkisi altında kalmaktadır.
11. Pozitif Geribildirim
Geribildirim, negatif (olumsuz) ve pozitif (olumlu) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Negatif geribildirim, dengeye ulaşmayı, düzenlemeyi ve dengesiz durumlardaki mevcut farkı (boşluğu) azaltmayı amaçlamaktadır. Pozitif geribildirim ise değişmeyi, güçlendirmeyi ve etki arttırmayı amaçlamaktadır. Pozitif geribildirim, dengelemenin aksine aradaki farkı arttırarak güçlendirir.
12. Yol Bağlılığı
Karmaşık kimyasal sistemlerde iki durağan hal, aynı sınırlı koşullarda aynı anda ortaya çıkabilir. Nicolis ve Prigogine bunu, iki kararlılık olarak adlandırmaktadır. Örgütler için de geçerli olan bu durum, karmaşık sistemin bir biriminde meydana gelen bir değişikliğin beraberinde başka bir birimi de değiştirmesi anlamına gelmektedir. Bir teknolojik gelişmenin, beraberinde başka bir teknolojik gelişmeyi ortaya çıkarması “yol bağlılığına” örnek olarak verilebilir.
13. Yeni Düzenin Oluşumu
Karmaşık sistemler, hiçbir müdahaleye maruz kalmadan, kendiliğinden örgütlenmekte ve kendiliğinden oluşan döngüler neticesinde yeni bir “düzen” oluşmaktadır. Karmaşık sistemlerde, çok küçük değişkenler, çok büyük dalgalanmalara (çalkantı) neden olabilir.
14. Kaostan Farklılaşması
Kaos teorisinin ortaya çıkmasında, Edward Lorenz’in çalışmalarının büyük katkısı bulunmaktadır. Her ne kadar çoğu kaynak kaos teorisini ve karmaşıklık teorisini aynı çatı içerisinde, aynı konu olarak ele almış olsa da aslen birbirlerinden farklılaşmaktadırlar. Kaos, ilk olarak 1960’lı ve 1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Karmaşıklık ise kaostan sonra bilim literatürüne girmiştir. Kaos, ortaya çıktığı ilk andan itibaren bilim literatüründe yerini almasına rağmen, karmaşıklık, kavram olarak ilk kez anılmaya başlandığı zamanlarda kaos konusu içerisinde ele alınmıştır. Dolayısıyla karmaşıklık kavramı, ilk ortaya çıktığında, kaos konusuyla bütünleşmiş ve iç içe geçmiş durumdaydı. Kaos ve karmaşıklık kavramları birbirleriyle ilişkilidir.
Karmaşıklık ve kaos kavramlarının her ikisi de düzensizlikten oluşan düzeni ifade etmektedir. Düzen ve düzensizlik kavramlarına ek olarak, “tahmin edilebilirlik” ve “tahmin edilemezlik”, “düzenlilik” ve “kaos”, kaos ve karmaşıklığın diğer ortak özelliklerindendir. Kaos ve karmaşıklık kavramları birbirleriyle ilişkili olmasına rağmen, aynı şey değillerdir. Aradaki farkın net bir şekilde ortaya konması gerekmektedir. Kaos teorisi, tekrarlama ve yinelemeye dayanan doğrusal olmayan dinamikleri ifade etmektedir. Kaos teorisinde düzen, tekrarlayan döngüler sonucunda oluşmaktadır. Dolayısıyla kaosta, kurallar çerçevesinde gerçekleşen faaliyetlerin devamlı olarak tekrar edilmesi neticesinde düzen oluşmaktadır. Kaos ve karmaşıklık arasındaki asıl farkta buradadır. Kaosta kurallar ve tekrarlamalar vardır. Karmaşıklık sistemler ise uyum sağlama özelliğine sahiptir. Uyum sağlama, karmaşık sistemleri, tekrarlardan uzaklaştırmaktadır. Uyumcul özellikteki karmaşık sistemler, faaliyetlerin gerçekleşirken izlediği ve dayandığı kuralları değiştirmektedir. Karmaşıklıkta, sistem içerisindeki kurallar, değişme özelliğine sahiptir. O halde karmaşık sistemlerde sabit kurallar ve devamlı tekrarlar bulunmamaktadır. Bu nedenle kaos, karmaşık sistemleri açıklamak için yeterli değildir. Kaos teorisini, karmaşık sistem özelliği gösteren insanlara uygulamak doğru değildir. Çünkü insanlar matematiksel algoritmalar şeklinde tekrar eden davranışlar göstermezler. İnsanlar, bilişsel özellikleri nedeniyle kurallara bağlı kalmadan hareket ederler.
Ancak karmaşıklık teorisi, özellikleri açısından eleştirel gözle bakıldığında “kendi kendine örgütleme”, “birlikte evrim”, “yol bağlılığı” ve “ortaya çıkış” özelliklerinin, “dengeden uzaklaşmak” ve “kaosun eşiği” özellikleriyle mantıksal çerçevede çeliştiği göze çarpar.
Kaynak
Kaos Teorisi Ve Eğitime Yansımaları, Yönetim Ve Organizasyon Bilimi Açısından Karmaşıklık Teorisi, Örgüt Biliminde Karmaşıklık Teorisi, Karmaşıklık Kuramının Uygulamalı Bir Sosyal Bilim Olan Sosyal Hizmete Yansımaları