Postmodern çağın en büyük filozoflarından biri olarak kabul edilen Jean Baudrillard denince akla ilk gelen, farklı pek çok alandaki egemen ya da yaygın geleneksel açıklama kalıplarının dışındaki eleştirel ve meydan okuyucu fikirleri, Körfez Savaşı konusunda çokça tartışılan sözleri, simülasyon, hipergerçeklik ve içe patlama (implosion) gibi kavramlar etrafındaki değerlendirmeleri, yaşanan gelişmelerle birlikte yeni iletişim, bilgi ve medya teknolojilerinin oldukça artan etkisi ve tüketim üzerine değerlendirmeleri olmuştur. Özellikle kitle iletişim araçlarının günümüzdeki etkisi ve tüketim üzerine olan kışkırtıcı fikirleri; bir çağın bitip, yeni bir çağa girilen bir dönemde onun en önemli entelektüellerden biri olarak kabul edilmesinde etkili olmuştur.
Orta öğrenimine ailesinin yanında, Reims Lisesinde başlayan Baudrillard, bu eğitimi sonrasında IV. Henri Lisesinde yoğun bir eğitim alarak üniversiteye hazırlanmaya başlamıştır. Lise dönemlerinden itibaren dönemin siyasi konjonktürünün de getirdiği Fransa ve Almanya’nın gergin ve çelişik ilişkisi çerçevesinde kendini Almanca öğrenmek zorunda hissetmiş, üniversite öğrenimini de Sorbonne Üniversitesinde Almanca öğrenimi ile tamamlar. Üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli liselerde 10 yıl kadar Almanca öğretmenliği yapar. Bu sırada Alman filozofların eserlerini derinlemesine okuma şansı bulur; Schopenhauer, Nietzsche, Heidegger gibi isimlerin metinlerini okur, yöntem ve eleştirel anlamdaki tarzından dolayı Nietzsche’den büyük oranda etkilenir. Ayrıca aynı dönem Rimbaud, Artaud, Bataille gibi isimlerin eserlerini de okur, şiirsel metin üzerinde durur ve Fransızca’ya çeviriler yapar.
Jean Baudrillard
Baudrillard 1966’da Paris Nanterne Üniversitesi’ne girer. Diller, felsefe, sosyoloji ve diğer disiplinleri araştırırken Henri Lefebvre’in asistanı olur. 1966’da Naterre Sosyoloji bölümünde, Nesnelerin Sistemi (Le système des objects) adlı doktora tezini savunur ve o yıl sosyoloji dersi vermeye başlar.
Cezayir ve Vietnam savaşlarında Fransa ve ABD müdahalesine muhalefet ederek 1960’lı yıllarda Fransız solu ile irtibatı olur. Bu yıllar Narrante Üniversitesi’nin öğrenci olaylarının son derece karışık ve gergin olduğu yıllardır. Baudrillard’da bu gerginlik içerisindeki tarafını 1966-67 yıllarında çıkan Utopie dergisine yazarak belirginleştirir. Baudrillard’ın daha sonra ifade edeceği gibi bu dergideki yazıları onun Marksizm’den kopuşunun temellerini oluşturmuştur. Nanterre radikal siyasetin merkezindeydi ve Daniel CohnBendit ile öfkeliler (enragés) ile bağlantılı “22 Mart Hareketi” Nanterre Sosyoloji’de örgütlenir. Baudrillard sonraları kitlesel öğrenci ayaklanmaları ve genel grevle sonuçlanan neredeyse Gaulle’ü iktidardan düşürecek olan Mayıs 1968 olaylarına katıldığını söyleyecektir.
Ayrıca Baudrillard 1960 ve 1969 yılları arasında Peter Weiss, Wilhelm E. Mülhmann, Bertolt Brecht, Karl Marx ve Friedrich Engels’in birtakım makale ve eserlerini Almanca’dan Fransızca’ya çevirir.
“…tüketim çağdaş toplumun kendisi üzerine bir söz, toplumumuzun kendisiyle konuşma tarzıdır. Ve bir anlamda, tüketim toplumunun tek nesnel gerçekliği tüketim fikridir, gündelik söylem ve entelektüel söylem tarafından sürekli yinelenen ve sağduyu gücüne ulaşmış olan bu yansımalı ve söylemsel bileşimdir.” (Tüketim Toplumu)
Bu eserinin ardından 1972’de Gösterge Ekonomi Politiğinin Eleştirisi, 1973’de Üretimin Aynası, ki bu eser Baudrillard’ın İngilizce’ye çevrilen ilk eseri olması bakımından önem taşır. 1975 yılında ise Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm eserlerini yayımlar. Bu eserleri sonrasında özellikle Fransa toplumunda Baudrillard’ın adı toplum kuramcısı olarak anılmaya başlar.
“Nereye baksanız karşınıza bir üretim söylevi çıkıyor. Nesnel amaçlara da sahip olsa, kendi kendine büyümeyi de amaçlasa bu üretkenlik sonuçta bir değer gibi algılanmaktadır. Üretim hem sistemin hem de radikal eleştirisinin leitmotifidir! Terimler üzerindeki bu türden bir consensus insanda kuşku uyandırmaktadır. Radikal bir alternatif sunmakla yükümlü olan devrimci söylev bir üretim metaforundan başka bir şey değilse – olayın temelinde ekonomi politiğin gerçeklik ilkesine boyun eğen ayartılmış bir kavram değişikliği vardır – o zaman bunun tehlikeli bir metafor olduğunu ya da radikal bir alternatif olmadığını çünkü üretkenlik söyleviyle bulaşan metaforik bir enfeksiyon olmanın ötesine geçerek genel üretim şeması dışına çıkabilmesinin ya da onu aşıp geçebilmesinin mümkün olmadığını bir başka deyişle mevcut düzene tamamen boyun eğmiş olduğunu kabul etmek gerekecektir.” (Üretimin Aynası)
“Zaman zaman gerçeği, hakikati büyüleyici kılan bir şey varsa, o da bu hakikatin yok olup gidebileceği düşüncesidir, iktidar, ekonomi, cinsellik olarak adlandırılan şu çok önemli “gerçekleri” insanların zihinsel düzeyde hiç durmadan tersine çevirebilecekleri ve bunların başlarına her an bir felaket gelebileceği olasılığından çok büyük bir zevk alabilecekleri düşüncesinin o gerçeklere kazandırdığı büyüleyicilik olmadan, yani aynaya bakıldığında sol sağ, sağ da sol olarak algılanmadan bu sonuncuların varlıklarını sürdürebilmesinin olanaksız bir şey olacağına inanabilir miydiniz?” (Foucault’yu Unutmak)
“Her şey görünür kılındığında, görülmeye değer bir şey kalmadığını keşfederiz.” sözüyle tarihteki en sarsıcı tüketim teorilerinden birini geliştiren Jean Baudrillard’ın fikir hayatı kırılmalarla doludur. Zira Baudrillard’ın öne sürdüğü teori ve açıklamalar derinlemesine incelendiğinde içinde yaşadığı dönem ve mekanın etkisi göze çarpmaktadır. Onun fikri dünyası yalnızca felsefi ve kültürel etkilenimlerle değil siyasi, ekonomik ve iktisadi anlamda da bir kimlik barındırır. Zira Baudrillard’ın hem sosyoloji hem de felsefe alanında anılan bir isim olması, onun yalnızca fildişi kulesine çekilmiş bir filozof değil, sokakta, eylemde, protestoda yani siyasal bir dirim ortaya koyan ve risk alan hareket adamı kimliğine sahip olduğu açıkça göstermektedir.
1. Nesne: Felsefi bir terim olarak nesne, bir isimle adlandırılan ve kendisine bir şekilde gönderimde bulunulan veya işaret edilen şey demektir. Baudrillard, başlangıçtan bu yana nesne benim için en önemli sözcük olmuştur. Bu bakış açısını yeğlememin sebebi özne sorunsalından kaçabilmektir. Düşüncemin sürekli nesne sorunu üzerinde yoğunlaşmasının nedeni alternatif bir seçenek sunduğuna inanmamdır. Bunun aynı zamanda yaşadığımız çağ ile de ilgisi var. 1960’lı yıllarda üretim, öncelikli konumunu yitirmiş ve tüketim olgusu nesneleri ön plana çıkarmıştı sözleriyle açıklar. Baudrillard’ın asıl ilgisini çeken şey ise nesnelerin nasıl imal edildiği ya da nesnelerin salt kendileri değildir. O, özne merkezli bir bilgi kuramından nesne merkezli bir bilgi kuramına geçişi niteler ve simgeler. Baudrillard için asıl önemli olan konu nesnelerin kendi simgesel sistemlerini ve kodlarını oluşturması, nesnelerin sanal bir dünyaya gönderim yapması olmuştur. Nesneler kendi aralarında bir düzen kurmakta ve bu düzen, nesnelere tahakküm ettiğini düşünen özneye toplumda bir “statü” kazandırdığını zannettirmektedir.
Jean Baudrillard ve eşi Marine
2. Kötülük: Baudrillard, gerçekliğin yer aldığı bir evrende gerçek-sahte, doğru-yanlış, iyi-kötü arasındaki ayrımların kolaylıkla yapılabileceğini düşünmektedir. Değerlerin yadsınma dönemi olan postmodern dönemle birlikte tüm özgürleşim alanları bir tür anlam kaymasına sebep olmuştur. Örneğin modern dönemde adeta tapınılan ilerleme düşüncesi postmodern dönemle birlikte yok olmuştur, fakat ilerleme hala sürmektedir. Beden ruhun metafor alanı iken, şimdi beden ruhun metastaz alanı durumuna gelmiştir. Ona göre kötülük kendini en çok değer yargılarında göstermektedir, çünkü tüm değerlerin bir değersizleşme durumuna evrildiği postmodern dönemde insanlar kendileri için ne gerekiyorsa o değeri benimsemektedirler. Amerika üzerine yazdığı kitapta iyilikle kötülüğün her zaman aynı anda var olduğunu fakat yeni dönemle birlikte epistemolojik alanların bir nevi çöküntüye uğramasıyla zihinler, iyilikten ya da iyiden sonra kötülüğün veya kötünün geldiğini zannetmektedirler. Baudrillard, biraz daha ileri giderek bu noktada kötülüğün kodlarını çözmek ister ve “kötülük düşüncesinin en zor yanı, onu her tür mutsuzluk ve suçluluk kavramından arındırmaktır” der.
Baudrillard’a göre anlamla dolup taşan bir gerçeklik dünyasında var olmanın tek yolu böyle bir dünyayı inkâr etmektir. Çünkü anlam artık ne mesajda ne de mesajı iletendedir, anlam hiçbir yerdedir. Ayrıca, modern dönem öncesinde dünyayı ve bizi büyüleyen şeyler artık dünyayı büyülememekte ve şeyler artık yorumdan yoksun hale gelmektedir.
“Anlatacak şeyleri olmayan sözcülere karşın sesi çıkmayan (sözsüz) bir kitle vardır. Söyleyecek hiçbir şeyi olmayanlarla, konuşmayan kitleler arasındaki harika “birlik” işte budur. Bütün söylevlerin kökeninde yatan büyük boşluğun adı kitledir.” (Sessiz Yığınların Gölgesinde Toplumsalın Sorunu)
“Her türlü ‘düşsel’ ve ‘gerçek’ ayrımı artık bitmiştir. Ve gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir. Artık, kendi kendini aynı yörünge çevresinde dolanan modeller aracılığıyla yineleyen ve farklılık simülasyonu üretmekten başka bir şey yapmayan ‘hipergerçek’ dönemidir.” (Simülakrlar ve Simülasyon)
Ölümüne kadar makaleler ve eleştiriler kaleme almayı bırakmayan, ilerlemiş yaşına rağmen European Graduate School’daki derslerini sürdüren ve hatta dünyanın çeşitli yerlerinden çağırıldığı konferanslara da katılan Baudrillard, 7 Mart 2007’de Fransa’da yaşama veda eder. Baudrillard, Fransızca konuşulmayan ülkelerde olduğu kadar Fransa’da etkili olmadı hiç. Ölümü üzerine Fransızların anma yazılarında bu noktaya değinildi. Dünyanın dört bir tarafında hayran ve okura sahip düşünür olarak küresel popülerin bir örneği olmasına karşın şimdiye kadar Baudrillardcı okul ortaya çıkmadı. Baudrillard’ın etkisi ekseriyetle toplumsal teoriden felsefeye ve sanata kadar çok farklı disiplinlerde oldu. Bu nedenle felsefe veya belli akademik disiplinlerin ana akımı üzerindeki etkisini ölçmek güçtür.
Kaynak
Aykırı Bir Düşünür Olarak J. Baudrıllard Ve Gösteriş Amaçlı Tüketim, Jean Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı’nın Temellendirildiği Argümanların…, Stanford Felsefe Ansiklopedisi Maddeleri, Jean Baudrillard, Jean Baudrillard’ın Felsefesinde Gerçeklik Problemi, Jean Baudrillard Ve Postmodernizm, jean Baudrillard’ın Tüketim Toplumu Kavramının Etkilerinden Biri: “Hürrem” Ekonomisi