Propaganda kitlelerin duygu, tutum ve davranışlarının istenilen bir konu etrafında manipüle edilmesi olarak ifade edilebilir. Kavramın anlam olarak negatif bir çağrışımı bulunmaktadır. Buna başta Nazi Almanyası olmak üzere siyasiler ve basın tarafından oturtulduğu zeminin neden olduğu söylenebilir. Propaganda, kitleleri önceden belirlenmiş bir amaç için şekillendirmeyi hedeflemesi nedeniyle siyasetçilerin sıklıkla başvurduğu bir iletişim yöntemi olmuştur. Özellikle Nazi Almanyası döneminde Hitler ve onun Propaganda Bakanı Paul Joseph Goebbels tarafından şekillenen bir siyasal iletişim biçimi haline gelmiştir.
Goebbels, 1916
Katolik bir aileden gelen Paul Joseph Goebbels, 1916’da liseden mezun olduktan sonra Heidelberg Üniversite’sinde lisans eğitimine başlar. Burada özellikle tarih olmak üzere Alman filolojisi ve antik filoloji dersleri de alır. I. Dünya Savaşı’na gönüllü asker olarak gitmek ister fakat sağ ayağındaki deformasyon nedeniyle bedensel engelli sayılarak savaşa kabul edilmez. Haziran 1916’dan, Ocak 1917’ye kadar yardım ofisinde memur asker olarak çalışır. Banka memurluğu ve bir borsa şirketinde brokerlık da yapar. Bu dönemde antisemitist Houston Stewart Chamberlain’dan fazlasıyla etkilenen Goebbels’in politik görüşleri iyice oturmuştur. Antisemitist (Yahudi Karşıtı) düşüncelere iyice hakim olmaya başlamıştır.
Yazar olma tutkusu olan Goebbels, Westdeutsche Landeszeutung gazetesinde kısa bir süreliğine gönüllü olarak çalışır. Hatta yarı otobiyografik kitabı “Michael”ı yazar. Kitapta, Goebbels’in bedensel engelinden, kısa boyundan, koyu ten rengi ve saçlarından dolayı ne kadar psikolojik bir bunalım yaşadığı açıkça anlaşılır. Roman dışında oyun da yazar. 1929’a kadar kitabını yayınlayacak birisini bulamaz oyunları ise hiç sahneye koyulamaz.
Goebbels’in Nazi partisiyle tanışması 1923 yılında olur. Nazilerin milliyetçiliği ve komünistleri alaşağı etmeleri Goebbels’de hayranlık uyandırır. 1923 yılındaki Birahane Darbesi nedeni ile Hitler’in tutuklanması partiyi lidersiz bırakır. Birahane Darbesi: Adolf Hitler, General Erich Ludendorff ve diğer Kampfbund liderleri tarafından Bavyera eyaletinin yönetimine el koymak amacıyla 8-9 Kasım 1923 tarihinde gerçekleştirdikleri başarısız bir darbe girişimi. 1924 yılının sonlarına doğru partiye üye olan Goebbels, 1925 yılında partinin basın organlarından National-Sozialistische Briefe (Nasyonel Sosyalist Mektuplar Gazetesi)’nde editörlük yapar.
Goebbels ve Nazi Partisi’nin önemli isimlerinden Hermann Göring, 1930
Hitler hapisten çıkar ve Goebbels’in yeteneklerinin farkına varır; Berlin Bölge Yöneticiliği’ne terfi ederek ödüllendirir. 1927 yılında Goebbels, Atak (Der Angriff) adlı haftalık Nasyonel Sosyalist gazetesini çıkartmaya başlar. Aynı zamanda yayın yönetmenliğini de yapar. Bu hareketi Goebbels’i Propaganda Bakanlığı’na götürür. 1927 yılındaki girişiminden sonra Adolf Hitler, Goebbels’i partinin propaganda yöneticisi olarak atar.
En az Goebbels kadar önemli bir figür olan eşi Johanna Maria Magdalena Goebbels; mimar Oskar Ritschel ile Auguste Behrend’in kızı olarak doğar. 1904’te Yahudi bir tüccar tarafından evlatlık olarak alınır. 1919’da olgunluk sınavını verir ve bir yatılı okulda okur. 1921’de sanayici Günther Quandt ile evlenir; oğlu Harald dünyaya gelir ancak 1929’da boşanır.
Joseph ve Magda’nın düğün günü, ilk evliliğinden dünyaya gelen oğlu Harald Quandt, Deutsches Jungvolk (Alman Gençleri) üniforması içinde. Arka planda Adolf Hitler görülüyor, 1931
Magda 1930’da, konuşmacılardan birinin Joseph Goebbels olduğu Nazi Partisi’nin toplantılarından birine katılır; çok etkilenir ve Eylül 1930’da partiye üye olur, bazı gönüllü çalışmalar yapar. Magda, yerel şubeden Berlin’deki parti merkezine geçer ve kısa bir süre için Goebbels’in yardımcısı Hans Meinshausen’in sekreteri olur. Şubat 1931’de Goebbels ve arkadaşlarıyla Weimar’a kısa bir yolculuk yaparken aralarındaki duygusal ilişki başlar ve Nisan ayında birlikte gelecekleri için planlar yapmaya başlarlar. Goebbels günlüğüne şunları yazar: “Birbirimize ciddi bir söz verdik: Reich’ı fethettiğimizde karı koca olacağız. Çok mutluyum.” Eylül ayına gelindiğinde aralarında sorunlar yaşanır. Zira Goebbels, Hitler’in Magda’ya hayranlığından endişelenir, kıskanmaya başlar; Magda, evlilik tarihlerini ertelemek ister. Nihayetinde 19 Aralık 1931’de Hitler’in tanıklığında evlenirler. Magda’nın Hitler ile her zaman yakın bir ilişkisi olur; aralarında hep bir hayranlık olduğu söylenir. Magda, rejimin resmi olmayan bir temsilcisi olarak hareket eder. Ancak Joseph Goebbels’in evlilikleri sırasında birçok kadınla ilişkisi olur.
Goebbels ailesi, ön sıra, soldan sağa: Helmut, Hedwig, Heidrun, Joseph, Holdine, ortada: Magda, arka sıra, soldan sağa: Hildegard, Harald Quandt (Magda’nın ilk evliliğinden oğlu) ve Helga
Çiftin altı çocukları dünyaya gelir. Magda, Adolf Hitler’e hayranlığından ötürü çocuklarına Helga, Hildegard, Helmut, Holdine, Hedwig, Heidrun olmak üzere onun baş harflerini taşıyan isimler verir ve Hitler’i, Tanrı olarak kabul eder.
Savaşın başlangıcında, Magda’nın ilk evliliğinden olan oğlu Harald, pilotu olur ve cepheye gider. Magda ise Kızıl Haç hemşireliği eğitimi alarak ve çalışarak vatansever bir anne imajına uygun yaşar. Ayrıca yabancı devlet başkanlarının eşlerini eğlendirmek, askerleri desteklemek ve savaş dullarını rahatlatmakla da ilgilenir. Hem Goebbels hem de Magda, Hitler ile yakın ilişkilerinden kişisel çıkarlar ve sosyal statü elde ederler ve çift Hitler’e hep sadık kalır ve onu destekler.
Magda, kızları Hilda ve Helga, 1935
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (NSDAP) 30 Ocak 1933 tarihinde iktidara gelmesi ile birlikte Almanya’da Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı kurulur. NSDAP lideri Adolf Hitler, kurulan bu yeni bakanlığın başına partisinin önde gelen isimlerinden Joseph Goebbels’i getirir. Goebbels, bakanlığın başına geçtikten kısa bir süre sonra ülkedeki tüm medya kuruluşları üzerinde sıkı bir denetim kurma yoluna gider. Goebbels, medya üzerinde kurulan sıkı denetim sayesinde, ülkedeki tüm kitle iletişim araçlarını Nazi rejiminin propaganda faaliyetleri için kullanmayı hedefler.
Goebbels 1932 yılında bir siyasi mitingde konuşuyor. Bu vücut pozisyonu, konuşmacıyı otorite konumunda olarak göstermek için tasarlar.
Bu dönemde Goebbels çok etkili çalışır, Adolf Hitler’i Führer olarak sunmaya başlar. Halka Naziliği, antisemitistliği radyoyu, gazeteleri, filmleri, tiyatroları, kitapları kısacası medyanın her alanını kullanarak aşılar. Günlük propagandalar yapan Goebbels Nazi Partisi’nin en etkili isimlerinden birisi olur. 1932 yılında Hitler’in emri üzerine Yahudi boykotunu başlatır ve halkı bu boykotta peşinden sürüklemeyi başarır. Bir yıl sonra Yahudi kitaplarını yaktırır bunu yaparken: “Yeterince Almanca kitap yok, Yahudi entellektüelliği sona yaklaşmıştır!” diyecektir.
Goebbels Lustgarten’de bir konuşma yaparken, Berlin, Ağustos 1934. Bu el hareketi bir uyarı veya tehdit iletirken kullanıldı.
Goebbels, gerçekleştirdiği uygulamalarla propagandanın bugün algılandığı hale gelmesinde önemli bir yere sahiptir. Goebbels’in propaganda anlayışının arkasında problemli bir tek seslilik isteği yatmaktadır. Zira Goebbels bir partinin ülke yönetimini ele aldığında parti ideolojisinin artık devletin de ideolojisi olduğuna inanmaktadır.
Goebbels’in propaganda anlayışında önemli bir diğer husus esnekliktir. Siyasilerin farklı seçmen gruplarına farklı biçimde seslenmelerini, Goebbels esneklik kavramıyla meşrulaştırmaktadır. Propagandacının bir işadamına farklı, seçim minibüsündeki şoföre farklı konuşabileceğini ifade etmektedir.
Goebbels’e göre propagandanın zamanlaması dikkatle hesaplanmalıdır. İletişim çabaları mutlaka rakip propagandadan önce izleyiciye ulaşmalıdır. Bir propaganda kampanyası en uygun zamanda başlamalıdır. Zamanlama kadar önemli olan diğer konu ise propagandayı yayan kaynağın kim olduğudur. Mesajın hangi kaynaktan geldiğinin önemi de vurgulanmaktadır. Her propagandacının farklı bir konuşma tarzı olduğunu ve bu tarzın hangi hedef kitleye uygunsa onunla buluşturulması gerektiğini söylemektedir. Propagandacı konuşmasında kime ulaşmayı hedefliyorsa konuşmasını buna göre düzenlemelidir.
İletişimin kalitesi ile ilgili Goebbels’in radikal görüşleri bulunmaktadır. Propagandacının kitlesini bilgi ile etkilemeye çalışırken yüksek kalite standartlarına ihtiyaç duymadığını ifade etmektedir. Mitinglerde yapılan konuşmaların en ilkel yaklaşımla ele alınmasını istemektedir. Ona göre kitlelerin onları sevmesi, beğenmesi ya da saygı göstermesi öncelik değildir. Öncelik kitlelerin onları bilmesidir; sevmelerinin ya da nefret etmelerinin bir önemi yoktur.
Hem Goebbels’e hem Hitler’e göre propaganda bir amaç değil araçtır. Propagandanın araç olduğu amaç ise toplumun kendi istek ve inançları doğrultusunda düşünmesi, tutum ve davranış geliştirmesi, diğer bir deyişle algı yönetimidir.
Gobels’in propoganda ilkelerini ana başlıklarıyla özetlersek: “Akla değil duygulara hitap edin, Tekrarlanmış kalıplar formüller kullanın, Sürekli olarak rakiplerinize saldırın, Halkta onları içsel olarak tepkisellik yaratacak ifadeler kullanın.”
1938’de Goebbels’in doğum gününde Berlin’de ücretsiz radyolar dağıtıldı.
Goebbels’in, propaganda tekniklerini algı yönetimi amacıyla nasıl kullanıldıklarını örneklersek: İlk teknik olan isim takma tekniği ile Goebbels tarafından kolay ezberlenebilir slogan ve isimler bulunur; böylece bu isimlerin halk tabanına kısa sürede yayılması sağlardı. Demokrasiyi küçümsemek için Weimar Parlamentosu’ndan, Quasselbude (ateş böceği) şeklinde bahsetti. Rusları ve İngilizleri Almanya’nın ortak düşmanı olarak gösterebilmek için, başarısız bir İngiliz baskınına, Rus temsilcinin adıyla hitap etti. “Maisky Hücumu” ifadesi aynı zamanda bu saldırının Sovyetleri yatıştırmak için düzenlendiğini de ima eder.
Goebbels, 1942’de İngiltere’de ekonomik, sosyal ve politik sorunlar olduğunu ima etmek için “Schleichende Krise” (sessiz gelen kriz) kelimesini türetti. Bu tekniğe, aşağılama amaçlı kullanımının tersine, istenmeyen bir durumu ılımlı göstermek için de başvurmuştu. Polonya’nın işgalinin “polis faaliyeti”; Polonya vatandaşlarının öldürülmesin, ise “olağanüstü sindirme faaliyeti” olarak ifade etti. Ölüm kamplarındaki binalara “mutlu bülbül”, “gül bahçesi”, “banyolar ve nefes alma enstitüleri” gibi pozitif çağrışımlı isimler vermişti. İsim takmanın en etkili kullanımı Führer (lider) kelimesi için gerçekleşmiştir denilebilir. Bu kelime sadece Hitler’den bahsedilirken kullanılmaktaydı. Böylece toplum hafızasında lider kavramının Hitler olarak yer etmesi sağlandı.
Goebbels tarafından konulan, “Yahudi demokrasisi” ismi ise Hitler’in kurduğunu iddia ettiği “gerçek demokrasiye” karşıt olarak konumlandırılarak, Yahudilere karşı tutumların negatif inşa edilmesine neden oldu.
Hitler
İki düşmandan birine razı etme tekniği ise Almanya’da Nazilerin gazetecileri kontrol altında tutmasıyla kullanılmış bir tekniktir. Bu dönemde ABD’den gelen ve ülkelerine haber ulaştırmaya çalışan gazetecilere iki seçenek sunulmuştur. Ya Nazi Almanya’sını öven (kötü yanları temizleyen) haberler yapacaklardı ya da gazetecilerin bilgiye erişimleri engellenecekti. Böylece gazeteciler Yahudilerin gördüğü muameleyi haberleştirirken dikkatli olmak zorunda kalacaklardı. Bu, aynı zamanda İngiliz ve Amerikan propagandasında da görülen bir teknik olmuştur. Düşmanın masum sivillere ya da esir askerlere zulüm ettiği yönünde iddialar ortaya atılmış; böylece halk savaşmakla, düşman askerleri tarafından işkence edilmek arasında bir seçim yapmaya zorlanmıştır.
Bandolu vagon tekniği ise, kalabalıkların gücünden yararlanan bir uygulamadır. Goebbels, sokak yürüyüşlerinde tezahürat yapan, alkışlayan ve Nazi selamı veren kitleleri görünür kılarak, toplum üzerinde bir etki yaratmak istemiştir. Sürekli tezahürat yapan ve alkışlayan kalabalıklara maruz kalan halk, kitlelerin büyük çoğunluğunun Hitler destekçisi olduğuna inanır hale gelmişti. Bir yandan da destekçilerine kahverengi gömlek giydirerek bunu pekiştirdi. Halk içinde Nazi gömleği giymek davaya katılmış olmanın bir göstergesiydi. Böylece toplumda, büyük kalabalıkların Nazi destekçisi olduğu yönünde bir algı inşa edildi.
Joseph Goebbels’i (sağda) Ekim 1940’ta Polonya’nın Danzig kentine gelişi
Aktarma tekniği, kutsal değerlerin şahıs ya da olgulara aktarılması yöntemiyle uygulanır. Hitler ve Goebbels rejimi ambalajlamak için tarihi sembol ve anıtları sürekli kullandılar. Hitler iktidara gelirken “Yirmi-beş Tez” isimli parti programını açıklar. Bu isim Alman dini reformcu Martin Luther’in bir kilise kapısına yapıştırdığı “Doksan-beş Tezi” hatırlansın diye seçilmiştir.
Nazi propagandasında kullanılan sanat eserleri ve posterlerde, rejimin tarihi kökenlere dayandığını hissettirmek için Alman ressam Albrecht Dürer’in stili kullanırlar. Nazi filmlerinde ise sıklıkla Friedrich Schiller ya da Otto von Bismarck gibi tarihi bir milli kahramanın hayatı, Hitler’in hayatıyla paralelmiş gibi aktarılır. Hatta Goebbels, 9 Kasım 1938’deki Yahudi karşıtı programları organize ederek Hitler’i bir Mesih olarak tanıtır ve Şubat 1943’te verdiği konuşması sırasında dinleyicilerini topyekûn savaşı desteklemeye zorlar.
Goebbels (ortada) ve Silahlanma Bakanı Albert Speer (Goebbels’in solunda) roket testlerini gözlemliyor, Ağustos 1943
Halktan biri tekniği ile, Hitler’i halktan birisi gibi göstermek istendi. Sıradan kıyafetleri, basit demir haçı dışında madalya takmaması, sade ve az miktarda yemek yediği, sessiz, tenha bir yaşam sürmesine dair alışkanlıkları olduğu dile getirilerek propaganda daha da kuvvetlendirdi. Hitler, sıradan insanlarla sıradan yürüyüşlerde tanışan, onlar gibi basit işlerinden ve hobilerinden zevk alan birisi olarak resmedildi. Kavgam kitabında sarf ettiği “Artık Alman Reich’ının askeri dışında bir şey olmak istemiyorum.” ifadesi kendini tabana yaklaştırma çabasının bir örneğiydi.
Koz biriktirme tekniği Goebbels’in savaşı kaybettiklerini anladıklarında sık sık başvurduğu bir teknik olmuştur. Goebbels, Almanya yenilgiye uğradıkça, Alman bilim insanlarının iki yeni silahın üretimini tamamlanma aşamasında olduğuna dair söylentiler yayarak; Almanya’nın hala savaşı kazanabileceğine dair inancını koruyarak savaşmaya devam edilmesi yönünde algı oluşturmuştur.
Genellemeleri parlatma ise Hitler’in lider olarak konumlandırılmasında kullanılan bir tekniktir. Goebbels, Hitler’in imajını en çok ihtiyaç duyulduğu anda, onu milletin göreve çağırdığı şefkatli bir baba olarak inşa edecektir. Birçok afişte “Hitler, son umudumuz” ifadesi yer alır; yine bir afişte Hitler Alman anavatanının kurtarıcısı olarak konumlandırılıp “sadakat, onur ve düzen” yazan bayrağın önünde poz verdirilerek bu kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Hitlerin bir tür yüksek değerler ve umut odağında konumlandırılması, kitlelerin onu kurtarıcı olarak algılamasına neden olmuştur.
Düşmanı saptama, hedef kitlede Alman ırkının ari bir ırk olduğu algısını oluşturmada kullanılan bir tekniktir. Hitler, Alman ırkının üstün ırk olduğunu sürekli tekrarlar ve bu toplumun iki büyük düşman tarafından tehdit edildiğini dile getirir. Bu iki düşman Yahudiler ve komünizmdir. Yahudilere “çökmekte olan kapitalistler” ya da “tanrısız Bolşevikler” der. Yahudiler, anti-semitizm Nazi propaganda kampanyasının temelini oluşturur. Hitler’in propaganda ilkeleri bir günah keçisine ihtiyaç duyar; anti-semitizm hem siyasi hem de sosyal amaçlarla bu görevi görür. Tanık gösterme tekniği daha çok toplumdan destek istenilen bir konu için Hitler’in de o konunun destekçisi olduğunu söylemek şeklinde işlemiştir. Bunun yanında, bilimsel çalışmaların sonuçları Hitler’in istekleriyle uyuşmadığında, yeni bir bilim icat edilmesi bu tekniğin kullanımına örnek olarak verilebilir. Sadece Hitler ve astları tarafından onaylanan Alman sanatı, Alman halkı tarafından kabul edilmekteydi.
Goebbels Dino Alfieri ile bir konserde, 1941
Hatalı ikilem sunma tekniğini Goebbels, İngiltere karşısında Almanya’ya güçlü bir devlet imajı çizmek için kullanır. Churchill’i alkolik, kötü, yalancı, gülünç olduğunu yazarak; başarısız lider imajının karşısına Hitler’i yerleştirip iki liderin kıyaslanmasını sağlar. İngiltere’nin yaşadığı patates stoku ya da şeker krizlerini yazılarında vurgulayarak Alman halkının refah içinde yaşadığı algısı yaratmaya çalışır. Benzer şekilde Çekoslavakya’nın da içinde bulunduğu durumu dramatize ederek Almanya’nın bu tür sorunlarının olmadığı mesajı vermeye çalışır. Savaş içindeki Almanya’ya kudretli bir imaj çizer. Böylelikle savaş nedeniyle yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan Alman halkına diğer ulusların kendilerinden daha kötü durumda oldukları fikrini aşılar.
Goebbels askerlerle, 1944
Nazi Partisi’nin yükselişinde öne çıkan temalardan biri Almanya’yı eski büyüklüğüne kavuşturmaktır ve Adolf Hitler, zaman zaman “Almanya’yı yeniden büyük yap” (Deutschland Wieder Grossartig Machen) ifadesini kullanmıştır. Bunun dışında Yahudileri hedef alan iddialar yoğunluktadır. “Yahudiler ulusumuzun yıkımıdır“, “Her Yahudi Alman halkının ezeli düşmanıdır” gibi ifadeler sıklıkla kullanılır. Olumsuz mesaj içeren sloganların sürekli tekrar edilmesi ile toplumda Yahudi ırkına karşı cephe alınmasına yönelik algıları yönlendirilir.
Ayrıca, Nazi propagandası Nazi gücünü ve otoritesini vurgulamak için dikkatle tasarlanmış çok çeşitli sembollerden yararlanılır. Bunlar arasında kartal, Nazi “şehit kanı” ifadesinin kullanılması, kaz yürüyüşü olarak bilinen yürüyüş, Heil selamı, kılıç ve hançerlerin taşınması, ateş kullanımı, kartal, gamalı haç ve bayrak yer alır.
Post-truth ilk olarak 1992 yılında Steve Tesich’in The Nation dergisinde Başkan Nixon, Watergate Skandalı ve Vietnam Sendromu’nu konu edindiği “A Government of Lies” başlıklı yazısında karşımıza çıkar. Hakikat sonrası, hakikatin değersizleşmesi, hakikatin önemsizleşmesi, gerçek ötesi, inanılmış gerçeklik, gerçek sonrası, gerçek olmayan gerçeklik ve post-gerçeklik gibi kullanımları mevcut. Post-truth sadece salt bir biçimde yalan söyleme veya propaganda yapma anlamına gelmez. Bilgiye, rasyonalite temelinde değil de duygusal aklın yönlendirilmesiyle ulaşılan ve doğruluğunun kanıtlaması gerekliliği göz ardı edilen bir görüngü olarak post-truth, sadece siyasetçiler tarafından değil, sosyal medyada da etkin bir aygıt olarak kullanılır.
Post-truth kavramının yaratıcısı olarak Goebbels bilinse de; İngiltere’de ortaya çıkmış bir kavramdır. Goebbels sadece intihal yapmıştır! İşin temelinde şu felsefe yatar: “Ne kadar büyük ve devasa yalanlar uydurursan, bunu uydurmuş olma ihtimalin de o kadar azalır! Çünkü hiçbir insan aklı, belki de vicdanı gerçeğin bu kadar dejenere edilmiş olmasını kabullenemez.”
Olgusal gerçekler karşısında “alternatif gerçeklerin” savunulması, doğrunun önündeki en büyük tehlike olarak görülebilir. Bu kavram Goebbels’in Büyük Yalan Teorisi ya da Goebbels Prensibi olarak bilinen propaganda tekniğini hatırlatır. Goebbels’e göre propagandanın çıktısının (output) gerçek veya yalan oluşu sadece kaynağın güvenilirliğine bağlıdır. Bir başka deyişle, halkın güvendiği kaynaklar kullanılarak pek çok doğru olmayan bilgi, doğru bilgi olarak ortaya konulabilir ve kitleler ikna edilebilir. Goebbels’in “Öyle bir büyük yalan söyle ki herkes inansın” diyerek ifade ettiği propaganda yöntemini politika alanında pek çok uygulayanın olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu noktada günümüzde bu ilkenin uygulanmasında önemli bir fark bulunmaktadır, Goebbels’e göre “Yalanlar, yalanların yalanlanamayacağı durumlarda yararlı şeylerdi.” Eğer yalan yalanlanabiliyorsa, işe yaramaz, yani doğrunun hala bir hükmü vardır. Oysa alternatif gerçek kavramsallaştırmasının ardında yatan mantık, doğruyla ilgili bu temel ilkenin artık çok da önemsenmiyor olması gibi durmaktadır. Post-truth dönemde doğru ya da yanlış artık önemini yitirmiş gibi durmaktadır. Özelikle siyasal alanda gerçeğin apaçık ortada olması bile onu doğru ve hakiki yapmaya yetmez.
Gobbels’in propaganda teknikleri arasına R-Kompleksi’de dahil ederiz. R-Kompleks’i tanımlarsak: R sürüngenleri; kompleks ise, aşağılık ve üstünlük kompleksi olarak bilinen, karmaşık ruh halini temsil eder. Araştırmacı Mac Lean, sosyologların İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yanıt aradıkları olguya, “R-Kompleks”, ilkel sürüngenler mantığı adını verir. Algı yönetimi ile başlatılan ve sürdürülen bu durum üç aşamada yaratılır:
- Toplum ve bireyler, önce “Biz ve Onlar veya Ötekiler” gruplarına bölünüyor.
- Ardından, korku ve dehşet kültüründe yaşamaya zorlanıyor.
- Karşıt gruplara bölünen ve çatışmalar içinde bunalan toplum, zalim düşmanlara karşı ilkel bir birlik ve bütünlüğe sığınıyor.
R-kompleksi’ne kapılanlar, çaresizlik içinde bunalan, ezik ve yenik düşmüş bireyler, eşlerinden, patronlarından, güçlü sınıflardan nefret ederken; korku ve çatışma ortamını yaratan masum ve mağdur görünen liderle özdeşlik kurar. Algı mühendisliğini tasarlayan ve yöneten lider, şu mesajı verir: “Ben de sizler gibiyim. Oylarınızla, beni destekleyin ki düşmanlarımızın canına okuyayım, sizleri ve toplumu düze ve refaha çıkarayım.”
Goebbels, Nazizm ideolojisinin kitleler üzerinde tahakküm kurabilmesinde sinemanın etkili bir propaganda aracı olacağına inanır. Bundan dolayı Goebbels, propaganda bakanı olarak görev aldığı 12 yıl boyunca (1933-1945), Almanya’da dünya tarihinin en etkili propaganda filmlerinin çekilmesini sağlar.
Alman sinemasında, 1933 yılında Nazilerin iktidara gelmesinden sonra radikal değişimler yaşanır. Bu süreçte Alman sineması tamamen Goebbels’in kontrolüne bırakılır ve Alman filmleri üzerinde doğrudan Nazi rejiminin etkisi ortaya çıkar. Goebbels, dönemin en son teknolojisini kullanarak, filmlerin propaganda amaçlı gücünden mümkün olduğunca etkin bir şekilde yararlanmaya çalışır. Bu amaçla Almanya’nın en ücra bölgelerine kadar sinema filmlerinin ulaşmasını sağlar. Goebbels’in sinema üzerindeki mutlak hakimiyeti üzerine temellenen sansür uygulaması ve sıkı denetim, Almanya’da güçlü bir propaganda sinemasının oluşmasına zemin hazırlar. Nitekim Almanya’da farklı ideolojik söylemlere sahip veya Nazi rejimi için tehdit oluşturabilecek herhangi bir filmin çekilmesine izin verilmez. Bu nedenle Alman sineması Nazizm temelli tek boyutlu olarak gelişim göstermiş ve çekilen filmlerde Nazi propagandasının etkisi ortaya çıkmıştır.
Hitler ve Goebbels’in UFA’yı (Alman film yapım ve dağıtım şirketi) ziyareti, 1935
Büyük bütçelerle dönemin en profesyonel yapımcı, yönetmen ve oyuncuları ile çalışma yoluna gidilir. Goebbels’in liderliğindeki Alman sinemasında özel sektörün oldukça sınırlı olduğu, hatta 1942 yılında Alman sinemasının tamamen kamulaştırıldığı görülür. Bu süreçte Goebbels doğrudan filmler üzerinde propaganda amaçlı etkide bulunma olanağı elde eder. 1930’larda yaşanan uluslararası boykotlar ve İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntılara rağmen Goebbels’in desteği ile Alman sineması, ABD’deki Hollywood filmleri ile rekabet edebilecek boyutta filmler üretmeyi başarır.
Goebbels, Nazi propagandasının filmler yoluyla kitlelere empoze edilmesine büyük önem vermiştir. Buna karşın doğrudan propaganda amaçlı hazırlanan filmlerin sayısı oldukça sınırlı tutulur, kitlelerin daha çok eğlence, komedi ve aşk filmleri içerisinde konumlandırılan propaganda çalışmaları ile etkilenmesi yoluna gidilir Diğer yandan eğlence odaklı filmler ile İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın aldığı yenilgiler de olduğu gibi kitlelerin dikkatinin farklı bir yöne çekilmesi için çalışılır.
Goebbels’in denetiminde yayınlanan Deutsche Wochenschau programları ile modern haber bültenlerinin çekirdeği oluşturulur ve tamamen Nazi rejimi tarafından istenen haberlerin yayınlanması sağlanır. Bu programlarda doğrudan Nazi rejimi ve Nazizm ideolojisi yüceltilirken, Yahudilik ve komünizm ağır bir şekilde eleştirilir. Özellikle bu programlar Goebbels tarafından, İkinci Dünya Savaşı’nda, Müttefik Devletleri’ne karşı nefret söylemi inşa etmek içinde propaganda amaçlı kullanılır. Goebbels, propaganda amaçlı çekilen filmler üzerinden Alman sinemasında da Nazizm ideolojisinin antisemitist, antikomünist ve ırkçı söylemlerini ön plana çıkarır. Bu yolla Nazizm ideolojisinin öğretilerini meşrulaştırmak için propaganda sinemasını bir araç olarak kullanır. Goebbels, Nazi Almanyası’nın savaşta aldığı ağır yenilgilere ve Müttefik Devletleri’nin Almanya topraklarına yönelik saldırılarına rağmen savaşın son anlarına kadar propaganda filmlerinin üretimini ve propaganda programlarının yayınlanmasını sürdürür.
9 Mart 1945, Goebbels, Polonya’da Luban’ın savunmasında mücadele eden 16 yaşındaki Willi Hübner’ı Demir Haç ile ödüllendirmesi.
1944 yılında Goebbels, topyekün savaş projesini geliştirip önerir. Bu proje Alman ekonomisinin ve Alman halkının eforunun tamamının savaş için harcanmasını öngörüyordu. Proje kabul edilir ve Goebbels projenin başına tam yetkili komutan olarak atanır. Fakat bu da Almanya’ya savaşı kazandıramaz. Savaş kaybedildiğinde Hitler son arzusu olarak Goebbels’i şansölye yapmak ister. Ertesi gün 1 Mayıs 1945’te Goebbels mevkisine geçmek yerine Hitler’in yeraltı sığınağında ailesiyle intihar eder.
Magda Goebbels ve Çocukları
Kalbindeki rahatsızlık ve hassas sağlığı yanında savaşın sonuna doğru, şiddetli depresyon ve trigeminal nevraljiden muzdarip olan Magda Goebbels, ağrıları nedeniyle yatalak hale gelir. Ağustos 1944’e kadar hastanede kalır. 1945 Nisan’ının sonlarında, savaş esiri olan oğlu Harald’a veda mektubu yazar. 30 Nisan öğleden sonra önce hem Hitler’i hem de Eva Braun’u görür. Sonrasında altı çocuğunu potasyum siyanür ile zehirleyerek öldürür. Hemen ardından Joseph Goebbels önce Magda’yı sonra da kendisini vurur. Cesetleri vasiyeti üzerine yakılır.
Kaynak
Algı Yönetimi Ve Propoganda: Nazi Almanyası Üzerinden Bir Değerlendirme, Goebbels Liderliğinde Nazi Almanyası’nda Propaganda Sineması /// The Propaganda Cinema under Goebbels’ Leadership in The Nazi Germany,Post_Truth Dönemde Siyasal Bilgi İçerikli, İçerik Teyidi ve Sinizm