Osmanlı Devleti’ni en geniş topraklarına ulaştıran ve en etkileyici sultanlarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatından önemli olayları derledik.
Yavuz Sultan Selim ile, kimi kaynaklarda Türk asıllı kimi kaynaklarda ise Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı olduğu söylenen Ayşe Hafsa Sultan’ın oğludur. Trabzon’da doğmuştur, çünkü babası orada sancak beyi idi. Yasa koyuculuğundan dolayı Süleyman-ı Kanuni, Kanuni Sultan Süleyman olarak anılır. İlber Ortaylı “Yaptığı kanunlar kendisinden evvel yapılanların bir derlemesi gibidir. Bu kanunnameler toplumun hayatı için elzemdi. Kanuni de hepsinden daha mükemmelini yaptı. Arazi meselesinin düzenlenmesi en önemlilerindendir.” der.
Betimlemelere göre uzun boylu, zayıf, esmerdi. Ataları gibi burnu kartal gagasını andırıyordu. Sakalını kısa keser, uzun ve gür bıyıkları bunların üzerine inerdi, rengi solgundu. Sağlıklı görünmek için yüzüne kırmızı pudra sürerdi… Alimlere, şairlere karşı hürmetkardı. Ömrü boyunca ilim ve sanatın hamisi oldu. Osmanlı tarihinin en önemli isimleri onun döneminde yaşadı ve eserler bıraktı: Büyük deha Mimar Sinan, şair Bâki, minyatür sanatçısı Nigârî, din alimi Ebussuud Efendi, ünlü denizcilerimiz Pirî Reis, Barbaros Hayreddin, tarihçilerimiz Kemal Paşazade ve Taşköprülüzade.
Nakkaş Nigari’nin yaptığı Kanuni Sultan Süleyman ve 2 silahtarını betimleyen, Topkapı Sarayı Müzesi’nde olan minyatür
Cuma selamlığına çıkmak üzere atına bindiğinde yeniçeriler havaya yaylım ateşi açarak kendisini selamlar, halk da bu sesten padişahın camiye gitmek üzere hareket ettiğini anlardı. Cuma selamlıkları oluşturduğu kortejle görkemli olurdu. Usta bir kuyumcuydu. Muhibbî mahlasıyla şiirler yazan ve mürettep divanı bulunan Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa, hasekisi Hürrem’le mektuplaşması, isyan eden oğlu Bayezid’in af dileyici manzum mektuplarına verdiği manzum yanıtlar etkileyicidir.
Dindarlığından ve ulemanın tavsiyeleri gereği kahve ve içki yasağı koymuş, yalnızca elçiler için belli günlerde iskeleye şarap getirilmesine izin vermişti. Padişah katında çalgı çalınıp oyun oynanmasını yasaklaması, sarayda altın ve gümüş kaplar yerine porselen tabakların kullanılması ise son yıllarındadır. Oysa saltanatının ilk döneminde sarayda mükemmel bir sazende heyeti vardı. Harem meşkhanesinde cariyelere türlü hünerler öğretiliyor, Enderun’un yetenekli içoğlanları da oyunlar sergiliyorlardı.
Eski Saray’ın geçirdiği yangın üzerine Hürrem Sultan’ın buradaki Harem dairesinin Yeni Saray’a (Topkapı Sarayı) taşınmasını istemesi nedeniyle yaklaşık 1540’lı yıllarda yeni bir yapılanma ile Topkapı Sarayı Harem Dairesi’ni oluşturduğu sanılıyor.
Sultan Süleyman Döneminde Sarayburnu, Tersane, İskender Çelebi, Dolmabahçe, Tokat, Sultaniye, Çubuklu, Kandilli, İstavroz (Beylerbeyi), Üsküdar (Kavak), Haydarpaşa hasbahçelerinde saraylar, köşkler ve kasırlar yapılmıştı. Boğaz gezilerine düşkün olan Süleyman, oğlu Cihangir’i yanına alıp yeşil renkli baştardasıyla (bir tür gemi) boğaz köylerine uğrar; sürek avı için Istrancalar’a, günü birlik avlanmalarda Kağırhane’ye ve Belgrad Ormanı’na giderdi.
1558’de Divan-ı Hümayun’dan hüküm çıkarttırarak surların çevresine ev yapılmasını yasaklamış, pencerelere kepenk zorunluluğu koymuş, 1559’da ise Galata’daki bütün yapılarda taş kullanılmasını, sokağa cepheli evlere çardak, şahnişin gibi eklentiler yapılmamasını emretmişti.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Gençliği – Nakkaş Nigari
Veba salgını Sultan Süleyman döneminde de İstanbul’u ve taşraları sık sık vurmuştu. Elçi olarak Osmanlı topraklarına gelen ve bir adamı vebadan ölen Busbecq’ın anılarına göre kentten uzaklaşmak için saraya başvurduğunda Allah’ın takdirine boyun eğmesi bildirilmiş, daha sonra da Büyükada’ya gitmesine izin verilmişti. Padişahın ise Türk ve Yahudi hekimlerinden bir ekibi vardı.
Venedikli ressam Tiziano Vecellio’nun yaptığı Kanuni Sultan Süleyman resmi
Adını taşıyan Süleymaniye Külliyesi başta olmak üzere kendisinin, eşi Hürrem Sultan’ın, damadı Rüstem Paşa’nın, kızı Mihrimah Sultan’ın, vezirlerinin Mimar Sinan’a yaptırdıkları eserler İstanbul’a ve başka Osmanlı kentlerine yepyeni siluetler kazandırmış. Bent, su kemeri, su yolu, köprü, çeşme, saray, hasbahçe, cami, mektep, medrese, kervansaray, hamam, sebil, türbe, tabhane, darüşşifa yapımları 46 yıllık saltanatı boyunca sürmüştür. Tophane-i Amire, döneminde 20-22 tonluk topların döküldüğü büyük bir sanayi kuruluşu olurken Liman-ı Kebir (Haliç – Galata) Akdeniz’in en işlek limanı durumuna gelmiş.
Rodos seferinden başarıyla, Ocak 1523’te İstanbul’a dönen padişah, Selim döneminden beri Vezir-i Azam olan Pirî Mehmed Paşa’yı Haziran ayında emekliye ayırarak Pargalı bir Rum olan “nedim ü yârı, mahrem-i esrârı” Hasodabaşı Frenk İbrahim Ağa’yı vezirlik rütbesiyle Vezir-i Azam atadı. Süleyman’a, Manisa valiliğinden beri, arkadaş ve sırdaşlık eden 28 yaşındaki İbrahim Paşa’nın bu beklenmedik yükselişi, dedikodu ve eleştiri konusu oldu. İbrahim Paşa, padişahın kendisine bağışladığı Atmeydanı Sarayı’na yerleşti. 22 Mayıs 1524’te başlayan ve 5 Haziran’a değin süren bu düğünle İbrahim Paşa, Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evlendi. Kanuni dönemi görkemli düğünlerinden ilkiydi. Düğün boyunca Atmeydanı’nda türlü gösteriler, geceleri mum donanmaları, havai fişek gösterileri, gündüzleri ise savaş oyunları, mudhike temsilleri, köçek raksları ve müsabakalar düzenlendi. Düğün sürerken 28 Mayıs günü Şehzade II. Selim’in doğması, ikinci bir coşku nedeni oldu.
Tziano Vecellio’nun fırçasından 2 müttefik, Kanuni Sultan Süleyman ve Fransa Kralı Fransuva
27 Haziran 1530’da başlayan çok görkemli ve renkli ikinci düğün de, padişahın üç şehzadesi Mustafa, Mehmed ve Selim’in sünnet törenidir. Atmeydanı bu düğün için hazırlanmış, mehterhane yakınına padişaha mahsus bir otağ ve taht, vezirler, konuklar için de otağlar ve sayebanlar kurulmuştu. Meydana dikilen zafer andaçları arasında, Mohaç Seferi sırasında Budin’den getirilen heykeller de vardı. Küçük oğulları Bayezid ile Cihangir’in sünneti ve kızı Mihrimah’ın Rüstem Paşa’yla evlenmesi sebebiyle üçüncü büyük düğünü de 11 Kasım 1539’da yapılmıştır.
Süleyman, Fransa Elçisi Jean de la Forest’in diplomatik bir başarısı kabul edilen ilk kapitülasyon antlaşmasına, 18 Şubat 1536’da onay verdi. Kısa bir süre sonra da 13 yıldır vezir-i azam olan eniştesi Makbul İbrahim Paşa’yı, sarayda kaldığı bir Ramazan gecesi, kendisiyle geç vakitlere kadar söyleşip eğlendikten sonra uykuya çekildiği odasında boğdurttu. Bu trajik olayda, Valide Hafsa Sultan’ın ölmesiyle padişah üzerindeki etkisi tartışılmaz olan, Hürrem Sultan’ın parmağı olduğu ve İbrahim Paşa’nın tahta göz diktiği, Süleyman’ı inandırdığı ileri sürülmüştür. Diğer yandan, idam edildikten sonra Maktul İbrahim Paşa olarak anılan bu ünlü vezir-i azamı için dönemin bağnazları da Budin’den getirip Atmeydanı’na diktirdiği heykeller nedeniyle dinsiz demekte ve aleyhine çalışmaktaydılar.
Pargalı İbrahim Paşa
Nisan 1541’de İstanbul, ilginç bir olayın dedikodusuyla çalkalandı. Fuhuş yapan bir kadının cinsiyet organını usturayla oydurtup idam ettiren Vezir-i Azam Lütfî Paşa’yı, padişahın kız kardeşi olan eşi Şah-ı Huban Sultan’ın ayıplaması üzerine Lütfî Paşa tarafından tokatlanması, cariyelerle harem ağalarının da Lütfî Paşa’yı tartaklaması olayını öğrenen Kanuni, Lütfî Paşa’yı vezir-i azamlıktan azlederek Dimetoka’ya sürdü Şah-ı Huban Sultan da boşandı.
Macaristan’da Kanuni Sultan Süleyman tuğrası
1543’te Estergon, İstolni-Belgrad Kaleleri’nin alınması, Akdeniz’de de Barbaros’un zaferiyle sonuçlanan kara ve deniz seferlerinin sevinci uzun sürmedi. Süleyman, 22 yaşındaki oğlu Şehzade Mehmed’in 6 Kasım 1543’te Manisa’da öldüğü haberiyle sarsıldı. Kesin olmamakla birlikte çiçek hastalığından öldüğü sanılıyor.
”Dilber oldur ey Mehemmed hışm idince âşıka / Boynuna bend eylerüm zülf-i hümayûnum diye” dizelerinin ozanı bu şehzadesinin ölümü için ”Şehzadeler güzidesi Sultan Mehmedim” yazan Süleyman, İstanbul’a döner dönmez, oğlunun cenazesini İstanbul’a getirtip Bayezid Camii’nde İstanbul halkıyla birlikte namazını kıldı ve onun için büyük bir külliye Şehzade Camii yapılmasını emretti. Şehzade Mehmed, türbesinin yapılacağı yere gömüldü.
Şehzade Mehmet Türbesi
Kasım 1544’te bir skandal yaşandı ve Vezir-i Azam Hadım Süleyman Paşa ile Deli Hüsrev Paşa’nın bir divan toplantısında hançer çekerek kavga etmeleri sonucu ikisi de vezirlikten atıldı. Bu olay, Damat Rüstem Paşa’nın sadarete geçmesini sağladı. Süleyman ve sevgili hasekisi Hürrem Sultan, 1544, 1545 ve 1546 kışlarını Edirne’de geçirdiler. İstanbul’a gelen elçiler de huzura çıkmak için Edirne’ye gittiler.
Nahçıvan Seferi sırasında Kanuni Sultan Süleyman 1554, Topkapı Sarayı Müzesi
İran’ın Doğu sınırlarını ihlal etmesi nedeniyle Edirne’den İstanbul’a dönen Sultan Süleyman, 28 Ağustos 1553’te Nahcivan seferine çıktı. Bu sırada Rüstem Paşa ise padişaha, büyük şehzadesi Mustafa’nın tahtı ele geçirmek için fırsat kolladığına ilişkin raporlar göndermişti. Bu rapordan habersiz olan Mustafa, 6 Ekim günü, sancağı askerleriyle Konya Ereğlisi’nde orduya katıldı; babasının elini öpmek üzere çadırına girdiğinde dilsiz cellatlar tarafından boğuldu. Yeniçeriler, olayı bir cinayet sayarak Vezir-i Azam Rüstem Paşa’nın cezalandırılması için eyleme geçtiler. Aynı gün Rüstem Paşa azledilerek İstanbul’a gönderildi. Olaydan en çok etkilenen ise Süleyman’ın yanından ayırmadığı sevgili küçük oğlu Cihangir oldu. Bu hassas, hastalıklı şehzade de 27 Kasım 1553’te Halep kışlağında öldü. Cenazesi İstanbul’a gönderilerek Şehzade Mehmed Türbesi’ne gömüldü.
Süleymanname’de Şehzade Mustafa’nın tabutu başında Kanuni Sultan Süleyman ağlarken
Hürrem Sultan’ın 15 Nisan 1558’de ölümünden sonra hayattaki iki oğlunun, Bayezid ile Selim’in taht kavgasına tanık olan padişah, Konya Savaşı’nda Selim’e yenilerek Amasya’ya çekilen Bayezid’e cephe aldı. Aslında karşılıklı yazışmalarında affeder gibi olduysa da, sonradan karar değiştirdi. Bayezid’in iki bin kişilik bir kuvvetle İran’a sığındığı haberi gelince, İran Şahı Tahmasb ile mektuplaşarak asi oğlu Bayezid ile oğullarını 25 Eylül 1561’de Kazvin’de boğdurttu. Şehzadelerin cenazeleri Sivas’a getirilip gömüldü.
Şehzade Bayezid ve oğullarının türbesi
Zigetvar seferi için hazırlıklar yapıldı ama Kanuni yol koşullarına, aylarca sürecek seferin zahmetine dayanamayacak kadar yaşlı ve ataları gibi nikristen (gut-damla) muzdaripti. Buna karşın 1 Mayıs 1566’da görkemli bir alayla İstanbul’dan ayrıldı. 5 Ağustos’ta Zigetvara ulaşıldı. Ama padişahın durumu çok kötüydü. 7 Eylül 1566 Cumartesi günü gut, dizanteri, felç yahut anjinden ya da bunların hepsinden sabaha karşı bu dünyadan göçtü. Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa padişahın ölümünü vezirlerden dahi sakladı. Organları çadırında yatağının bulunduğu yere gömülerek cesedi tahnit edildi. Tahnit işlemi ilaçlar, misk ve amberlerle yapılıp ceset sımsıkı muşambalara sarılarak bir tabuta yerleştirildi. Yaklaşık 46 yıl süren saltanatı sırasında Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşması ve 13 kez sefere çıkması onu Osmanlı padişahları arasında rakipsiz yapar.
Kanuni’nin cenaze töreni
Kaynak
Necdet Sakaoğlu – Bu Mülkün Sultanları