Osman Hamdi Bey, Turgut Zaim, Fikret Otyam başta olmak üzere Türk resim sanatında çocukları resmeden veya içeren tabloları derledik.
1. Osman Hamdi Bey (1842 – 1910) – Kurdelalı Kız
Osman Hamdi Bey, eğitimci kişiliğiyle birlikte Türk sanatına yepyeni ve çok önemli bir ivme kazandırmış ve yaptığı her çalışmada figüre önem vermiştir. Eserlerinde figür-nesne-mekan birliği kullanımıyla dikkati çeker. Özellikle kadın figürlerine yer vermiş olan Osman Hamdi, ailesi ve yakın çevresinin çocukları ve yakın akrabalarının küçük boyutlu portreleri ile aile çevresindeki ev halkını model almış, özellikle fotoğraflarını çekip bu fotoğraflardan yararlanmıştır. Bu resmindeki modeli ise torunu Nimet. Osman Hamdi, ikisi de Marie adını taşıyan iki Fransız Hanım’la evlenmiş, bu evliliklerinden dördü kız, beş çocuğu olmuştu. Kızlarından Leyla Hanım, Güzel Sanatlar alanındaki yazı ve tercümeleriyle tanınan Mehmed Vahid Bey’le evlendi. Asıl mesleği askerlik olan Vahid Bey kayınpederiyle birlikte eski eserler üzerinde çalışmış, Sanayi-i Nefise Mektebi ve Darülfünun’da hocalık yapmıştı. Hayatını intihar ederek noktalayan Vahid Bey’in kızı olan 1902 doğumlu Nimet ise Türk Operası’nın ilk şan sanatçısıdır. 1934 yılında İran Şahı’nın Türkiye’yi ziyareti için Atatürk’ün emriyle Ahmet Adnan Saygun tarafından iki ay gibi kısa bir sürede bestelenen ilk sahnelenen ulusal operamız Özsoy Operası’nın da sopranosudur.
2. Mihri Müşfik (1886 – 1954) – Leyla Turgut Portresi, 1911-12
Resim sanatının ülkede gelişmesi, özellikle kadın sanatçıların eğitilmesi konularında çalışmalarda bulunan Mihri Hanım, çağdaş Türk resmindeki birçok önemli kadın sanatçımızın öğretmeni olmuştur. Sanatçı ve öğretmen kimliğiyle çağdaş Türk resim sanatında essiz bir yere sahip olan Mihri Müşfik’in sanatı kadar yaşamı da ilginç ayrıntılarla doludur. Afife Jale’nin Türk tiyatro tarihinde üstlendiği rolü Türk resim tarihinde üstlenmiştir Mihri Müşfik. Resimlerinde ağırlıklı olarak kadınları konu edindi. Çoğu zaman da kendi yakın çevresindekilerin portrelerini resmetti. Özellik portrelerde, yaşadığı dönemin akımları olan kübizmin ve ekspresyonizmin etkileri görülür. İyi bir portre ressamı olan Mihri Müşfik, portre ve otoportrelerini ağırlıklı olarak dışavurumcu bir anlayışla yapmıştır. Az sayıda olsa da çocuk resimleri de vardır.
3. Feyhaman Duran (1886 – 1970) – Köpekli Kız
Portre resmi denince ilk akla gelen ressamlarımızdan Feyhaman Duran’ın sanat yaşamında portreye olan ilgisinin artarak sürmesinde, bir portre ustası olan hocası Jean Paul Laurens’in etkisi de göz ardı edilemez. Ancak Feyhaman Duran, akademik formüllere bağlı ustalarının üsluplarını benimsemek yerine müzeleri, galerileri dolaşarak ve yaşayan sanatı tanıyarak akademik sınırlardan kurtulmayı amaçlamıştır. Feyhaman Duran’ın resimleri arasında diğer sevdiği konulardan birisi de peyzajlardır. Özellikle Paris’ten dönüşünde yaptığı resimlerde izlenime dayanan biçimsel erimeleri yansıtan lekesel anlatımların egemen olduğu görülür. Az sayıda çocuk resimlerinden birisini paylaşıyoruz.
4. İzzet Ziya (1883 – 1936) – Denizde Çocuklar
Peyami Safa, Sadri Ertem, Ömer Rıza Doğrul, Samizade Süreyya Erdoğan, Edhem İzzet Benice gibi edebiyatçıların eserlerini resimle buluşturan İzzet Ziya, çizdiği figürlerin yüz ve beden dillerini ifade etme gücü sayesinde zamanının en önemli isimlerinden biri sayılır. Ziya, Sanayi-i Nefise’yi birincilikle bitirmiş 1903’te. Paris’teki eğitimini bitirip Zonaro’dan sonra saray ressamı olarak da çalışmış. Bu nedenle, saray sanatçısı da denilmektedir, saraydaki sanat işlerinin kontrolünden ve tabloların düzeninden sorumlu olmuştur. İnsanların içinde bulunduğu halleri yüz ifadelerine ve beden şekillerine yansıtmakta gösterdiği başarı Türk resminde bir ilk olarak gösterilir.
5. Şeref Akdik (1889 – 1972) – Portre
Şeref Akdik, yapıtlarında istisnasız izlenimci akımın renk kaygılarıyla akademik anlayışın kural ve deneyimlerini birleştirdi. Yağlıboya figür ve portrelerinde klasik anlatıma bağlı kalırken, suluboya ve karakalem manzara ve desenlerinde klasik anlayışından ödün vermeden izlenimci anlayışa yaklaştı. Desen ve portrelerinde yerel giyim özellikleriyle birlikte yöre insanının iç yaşantısını da yansıtmaya çalıştı.
6. Neşet Günal (1923 – 2002) – Çocuklar
Neşet Günal, biçimsel olarak kübistlere yakındır. Yapıtlarında Orta Anadolu doğasından ve yaşamından izlere rastlanır, çoğu büyük boy resimlerinde Anadolu insanının yoksulluğunu, zor yaşam koşullarını ve doğasıyla savaşımlarını anlatır. Figürlerin el ve ayaklarında biçim bozmalarına rastlanır. Büyük boydaki eller ve ayaklar durmadan çalışan yoksul insanların durumlarını anlatır. Yüzlerde, zor koşullara rağmen ezilmeyen ve yılmayan onurlu bir direnç, acı bir bekleyiş görülür. Çocuklar Günal’ın yapıtlarında önemli bir yer tutar. Doğa betimlenmesi yer yer insanı ürkütür ve yabancılaşmaya neden olur. Yalın ayak, ortalıkta çaresiz bir şekilde gösterilen çocuklar, anne ve babalar da mutsuzdur, çaresizdir. Çocuklar sağlıksızdır, hastadır. Günal’ın resimlerindeki çocuklar insanı sarsar, huzursuz eder. Ama Günal’a göre Anadolu gerçeği budur. Her türden yardıma gereksinmeleri vardır.
7. Cihat Burak (1915 – 1994) – Nadir Nadi ve Kardeşi
Eleştirel gerçekçilik, ince bir mizah yüküyle biçimlenerek Cihat Burak’ın resimlerinin vazgeçilmez öğesi olur. Birey olarak insan, bütün olarak toplumun çelişkilerle dolu hayatı, Burak’ın resimlerine, çarpıcı bir yalınlıkla ve derin bir tebessümle yansır. Resim çizerken dünyadan aldığı tüm algıyı resmin konusuna ekleyen, sanatı hayatın yansıması olarak gören Cihat Burak’ın resimlerine hayaller, şiirler, düşler karışmıştır. Nadir Nadi ve kız kardeşi Nilüfer’in çocukluk fotoğrafından esinlenerek, onları resmine masalsı bir üslupla konu etmiştir. Kediler Cihat Burak’ın resimlerinde olmazsa olmazıdır adeta. Nadir Nadi Cumhuriyet Gazetesi kurucusu Yunus Nadi’nin oğludur ve 1991’de öldü.
8. Malik Aksel (1901 – 1987) – Yeni Mektep
Kusağıyla olan görüş ayrılığı dışında Malik Aksel, bu dönemde sanatçı yetiştiren en büyük kurum olan Güzel Sanatlar Akademisi dışında yetişmiş ve Türk resim sanatı için en önemli merkez olan İstanbul’un dışında Ankara’da uzun yıllar bir sanatçı ve eğitimci olarak hatırı sayılır çalışmalar yapmıştır. Bütün bu özellikleriyle Malik Aksel, kuşağının öteki ressamlarından biri ve sıra dışı bir ismidir. Özellikle suluboyalarıyla dikkat çeken sanatçının daha bu erken çalışmalarında, sanat hayatı boyunca yoğunlaştığı belli başlı temalara ilgi duyduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte hızla değişen toplumun, günlük yaşama yansıyan geleneksel davranış biçimleri ve bir öğretmen olarak yoğunlaştığı eğitimle ilgili konular bu ilk eserlerinde ağır basmaktadır.
9. Turgut Zaim (1906 – 1974) – Tosun
Turgut Zaim, Anadolu’yu bir çeşit toplumcu romantizm ile yorumlamıştır. Onun resimlerinde yer alan insanlar hayat dolu, iyi giyimli ve sağlıklıdırlar. Onun resimlerinde çocuklar minnacık ağızlı, küçücük burunlu, kara çekik gözlüdür. Çocuklar uysal ve ağırbaşlıdır. Genelde bu ağırbaşlı, uysal yapıda çocuklar mekandaki eyleme katılmazlar, sanki o mekanı süsleyen biblo gibidirler. Çocuklar annenin yanında sessizce olup biteni izleyen, denileni yapan, terbiyeli çocuk görünümündedirler. Turgut Zaim’in Tosun adlı yapıtında köy meydanında güreşecek iki erkek çocuk konu edilmiştir. Birbirinden gürbüz bu iki çocuk bütün köy halkının gözü önünde güreşecek, ne kadar güçlü ve sağlıklı olduklarını kanıtlayacaklardır. Turgut Zaim, yapıtlarında Anadolu çocuğuna yer vermiş ve onun onurlu, sağlıklı ve uyumlu yanlarını göstermiştir.
10. Nedim Günsür (1924 – 1994) – Kırda Çocuklar
Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden mezun olan Nedim Günsür, Fransız Hükümeti’nin bursu ile Paris’e gitmiş ve burada dört buçuk yıla yakın bir süre geniş incelemelerde bulunmuştur. Nedim Günsür’ün Türkiye’ye dönüşünün ardından, Zonguldak Maden İşçilerini konu alan toplumsal gerçekçi döneminden sonra çizgiyi incelttiği ve daha titiz çalıştığı özgün dönemi gelir. Çalışmaları ulusal nitelikli bir resim anlayışıyla naif bir karakter de taşımaktadır. Sanatçı ilk devresinde empresyonist tarzda, Paris devresinde ise soyut çalışmalar yapmış, son dönemlerinde ise figüratif ekspresyonist bir anlayışı seçmiştir. Sanatçı toplumun her kesiminden ve her yaştan insanı resmetmiştir. Geleneksel kaynaklardan yola çıkarak oluşturduğu bireysel sanat, biçiminin birer imzası niteliğindedir. Bayram yerleri, düğün alayları, palyaçolar, sokaklar vb. konular, sanatçının en çok yöneldiği temalardır. Sanatçı, acı ve mutluluğu, sevinç ve kederi, yenilgi ve başarıyı resimlerinde bir arada göstermeye çalışmıştır. Genç yaşta kaybettiğimiz yazar Mehmet Günsür’ün babasıdır.
11. Nuri Abaç (1926 – 2008) – Kuğu
Nuri Abaç’ın resimleri 1970 öncesi ve sonrası olarak iki dönem halinde incelenebilir. İlk dönem resimlerinde Anadolu mitolojisinden kaynaklanan iri yapılı figürler, insanüstü yaratıklar, gerçeküstü varlıklar görülür. İkinci dönemi ise, fantastik dönem olarak adlandırılabilir. Bir oyun ortamında gerçeküstü varlıklar ve araçlar, bu araçların içine doluşan yetişkinler ve çocuklar vardır. Mutlu, yaratıcı, gerçeküstü bir oyun dünyası yapıtlarında yer alır. Ancak, bilim-kurgu romanlarda rastlanabilen türden coşkulu ve sınır tanımaz bir fantezi, izleyiciyi her yandan kuşatır, onu, sonsuz bir girdabın içine sürükler. Tam anlamıyla kozmik bir dünyadır bu. O dünyayı izlerken, sanatçı gerçek dünya ile sizin aranıza aşılmaz bir duvar çeker. Bu duvar fantezi ile gerçekliği, düşsel olanla yaşanmış olanı ayıran, ama aynı zamanda da gerçeklikle yaşanmışa göndermelerde bulunan, öylece de bilincin kapılarını açık tutan bir işleve sahiptir. Abaç, bu resimlerde yandan çarklı vapurlara, insan yapısı olmaktan çok, masal dünyasına özgü yelkenlilere, neşeli faytonlara, bacasından duman tüten, karada yürüyen arabalara, üzeri tenteli kaptıkaçtılara doluşarak, kadınlı erkekli ve çocuklu insan kalabalıklarını konu alır.
12. Fikret Otyam (1926 – 2015) – Beritanlı Çocuk
Fikret Otyam, resimlerinde Turgut Zaim ve Namık İsmail’in konu ve betimleme anlayışı etkisinde kaldığı, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun izleğinde olduğu izlenimi vardır. Resimlerinde Anadolu motiflerinin sık sık kullanılıyor olması hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan aldığı eğitim ve sanat anlayışı sebebiyle olmalıdır. Anadolu’nun çeşitli yerleri, dağlar, kar altındaki köyler, çocuklar, genç kadınlar, onların rengarenk kıyafet ve başlıkları, soru sorar gibi izleyene kocaman bakan gözleri, dağ keçileri, Harran Ovası, Fikret Otyam’ın en çok işlediği konulardır. Olaylara insandan yana bakan, her canlıya saygı duyan, yoğun boya katmanları ile tuvalini donatan bir halk aşığıdır. Özentisiz, taklitsiz, kuvvetli bir görme ve algılama gücüyle, zaman zaman durağan, zaman zaman hareket halindeki tuvalleriyle, bir uçtan bir uca beyaz ya da simsiyah hareli atlarıyla, yalın ve sevecen tarzı Fikret Otyam’ı o yapan en önemli özellikleridir.
13. Zeki Kıral (1927 – ) – Kestaneci
Zeki Kıral, kendine özgü karakter bütünlüğü, zerafeti, insana ve doğaya olan sevgisi, saygısı, nüktedanlığını estetikler bütünü olarak tuvallerine aktarmıştır. Resimlerini izleyenler, kendisini o büyülü ve mütevazi kişiliğin yarattığı İstanbul hayatının içinde hisseder. Boğaziçi’nin kıyılarında balık avlayan, ağ çeken, şekerlemeciden şeker alan, balon tutan, niyetçiden niyet çeken çocukları, uçan kuşları, rüzgarla savrulan ağaçların dökülen yapraklarını hümanist bir mütevazilikle üst düzey özgün biçimde resmeder Zeki Kıral.
14. İbrahim Balaban (1921 – ) – Çocukların Oyun Sevinci
“Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar. Ben insanı santimetrik ölçülerle değil, diyalektik yöntemlerle resmediyorum. İnsan-doğa ilişkisinde üretim araçlarının insana bir kimlik kazandırdığını ve bu nedenle benim resimlerimi de biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Ben boyaları açık koyu leke endişesiyle değil, figürlerin özünde çakmaklanan ışığı yakmak için kullanıyorum. Ata göre insan değil, insana göre at çiziyorum.” diye ortaya koyduğu kuram sanatının temelini oluşturmaktadır. Yapıtlarında bolca çocuk oyunlarına yer verir. Özgür bir ortamdaki çocuklar neşe içindedir. Balaban’ın resimlerindeki çocuklar genelde açık havada oyunlar oynarlar, uçurtma uçururlar, coşku ile el ele tutuşurlar. Yaşanan olumsuzluklar onlara pek yansıtılmaz. Çocuklar Balaban’ın resminde çocukluklarını yaşarlar.
15. Neş’e Erdok (1940 – ) – Gece Vapuru
Daha çok figüratif tarzda çalışan sanatçının, figürlerinde psikolojik boyutlar ön plandadır. Eserlerinde genellikle vapurda, istasyonda, otobüste, trende, deniz kenarında günlük yaşamı resmetmiştir. Ayrıca, resimlerinde yolculuk temasını farklı biçimlerde işler. Kendisinin de hep geceleri seyahat etmesinden dolayı gece yolculuğu, teması en sevdiklerinden biridir. “Resmin öğretilebileceğine inanmam, ancak bazı şeylere dikkat çekilebileceğini düşünürüm.” diyen Erdok’un resimlerinde çocuklar yorgun, hasta, çaresiz, sıkıntılı bir tarzda ele alınmıştır. Yaşam şartları sanki, bu çocukların çocukluklarını unutturmuştur. Son yıllarda mutlu ve sevinç içinde oynayan çocukları resmeden sanatçı, çocukların yüzlerindeki karamsar ifadeyi göstermeye devam etmiştir.
Kaynak
Türk Resim Sanatında Çocuk, Türk Resmine Yansıyan Tarih Ya da Tarihselcilik Arayışları, Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Öteki’nin Ressamı Olmak ve Malik Aksel, Türkiye ve Avrupa’da Kadınların Sanat Eğitiminin Karşılaştırmalı Tarihçesi, Galeri İdil, Dünden Bugüne Zeki Kıral, Fikret Otyam Kişisel Resmi Web Sitesi
Yorum Yap