Kış Uykusu, Takva, Kader başta olmak üzere son yılların en beğenilen 10 Türk filmini derledik.
1. Kosmos, 2010
Yönetmen: Reha Erdem, Oyuncular: Türkü Turan, Sermet Yeşil, Serkan Keskin
Kosmos filmi Kars’ta bir kasabada geçer. Dağlardan ağlayarak ve garip sesler çıkartarak gelen Kosmos, filmin başkarakteri. Yönetmene göre ise inançsız dünyada olması gereken bir kahramandır. Kasabaya gelir gelmez nehirde boğulan bir çocuğa yaşam vermesi kasaba halkı tarafından kendisine kutsal anlamlar yüklenmesine sebep olur. Kosmos aslında fizikötesi yeteneklere sahiptir, filmin daha sonraki sahnelerinde de benzer şekilde kasaba halkına iyiliği dokunacaktır.. Reha Erdem Kosmos karakteri üzerinden iyilik, kötülük, bilgelik, insan, hayvan gibi dünyaya dair haller üzerine, Kars’ın sinematografik havasının da katkısıyla etkileyici bir film ortaya çıkartmıştır. Filmle ilgili diğer nokta da Kosmos karakteriyle Nietzsche’nin hükümran insan tanımı arasındaki ilişkidir. Nietzsche, hükümran insanı sadece kendine benzeyen, geleneksel ahlaktan kurtulmuş, özerk ve ahlak üstü olan, kısacası bağımsız bir insandır diye tanımlar.
Film Kapadokya’da bir otel işleten Aydın, karısı Nihal ve ablası Necla arasında geçen bir hikayeyi anlatıyor. Aydın emekli bir tiyatrocudur. Oyunculuğu bıraktıktan sonra Kapadokya’ya babasından yadigar kalan butik oteli işletmek için geri döner. Aydın’ın zamanı yerel bir gazeteye köşe yazıları yazarak ve her zaman niyetlendiği, ancak bir türlü başlayamadığı tiyatro tarihi kitabını yazmayı düşünerek geçer. Tüm bu süreçte hayatında iki kadın vardır. Kendisine her anlamda uzak ve soğuk davranan genç karısı Nihal ve boşandıktan sonra yanlarına taşınan kız kardeşi Necla. Kışın bastırması ve artan kar yağışı bu küçük taşrada en çok Aydın’ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder. Filmde adeta insan ruhununun analizini yaparız. Çehov ağırlıklı karakter öyküsü, vicdan, ahlak, gurur, adalet, insan zavallılığı gibi içi dolu kavramları memleket meseleleriyle harmanlıyor.
Gösterime girdikten sonra gerek ülkemizde gerekse yurt dışında ödüller alan filmde, mütedeyyin hayat tarzının karmaşası, dinsellik propagandası ya da karalama yapmadan, gerçekçi bir pencereden ele alınmış. Kendi halinde, oldukça mütevazı bir yaşam süren Muharrem, dini inançları çok kuvvetli bir insandır. Öyle ki, gece gündüz sürekli ibadet etmekte, cinsellikten uzak, içine dönük bir hayat yaşamaktadır. Bütün bu özellikleri, çevresindeki insanlar tarafından büyük bir güvenilirlik kazanmasına neden olur. Bu durum, varlıklı bir tarikat şeyhinin dikkatini çeker ve Muharrem’in güvenilirliğini, tarikatın sayısız mülkünün kiralarının toplanması için kullanmaya karar verir. Birdenbire bambaşka bir dünyanın içine giriveren Muharrem için sahip olduğu değerler yavaş yavaş sarsılmaya başlar. Modern dünyanın içinde bulunduğu karmaşa, onun yıllardır alışık olmadığı kadar yıpratıcıdır. Ama işin kötüsü artık o da, bu dünyanın getirilerinden kendini uzak tutamaz.
1980 darbesinde annesini kaybeden küçük Deniz (ki o dönemde birçok erkek çocuğa verilen ismi koymuş) yedi yıl sonra hiç görmediği dedesinin Ege’deki çiftliğine doğru bir yolculuğa çıkar. Deniz’in dedesini hiç görmemesinin nedeni dedesiyle babasının yıllardır küs oluşudur. Hüseyin Efendi okumaya diye gönderdiği oğlunun politik olaylara karıştığını öğrenince onu evlatlıktan silmiştir çünkü. Sadık’ın her şeye rağmen baba evine geri dönüşünün nedeni Deniz’den ayrılmak zorunda oluşudur; küçük oğlunu babasına emanet edecektir. Kelimenin tam anlamıyla Deniz bu çiftlikte hafif tatlı kaçık bir ailenin ortasında bulur kendini. Evin yanaşmaları, küs teyze, traktör kullanan ve telsizle konuşan müthiş bir babaanne, bileğinden boğazına kadar bilezikle dolaşan gelin Hanife ve saf bir amca…
5. Gözetleme Kulesi, 2012
Yönetmen: Pelin Esmer, Oyuncular: Olgun Şimşek, Nilay Erdönmez, Menderes Samancılar
19. Altın Koza’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan filmde yangın gözetleme kulesine bekçi olarak sığınan Nihat’la, otobüslerde hostes olarak çalışıp, Tosya’da küçük bir otogara sığınan Seher’in suçluluk duygularına karşı kendi kendilerine verdikleri savaşı artık birbirlerinin şahitliği altında yapmak zorunda kalışları konu ediliyor.
Bir kadın kendi adaletinin peşine düşüyor ve dördü de farklı inanıştaki, farklı insanların hayatları aynı evin içinde, hem de yarım gün gibi çok kısa bir sürede aynı öykü çevresinde kurgulanıyor. “Hepimiz nar taneleri gibi birbirinden ayrıyız: Hem çok benzeriz, hem de çok farklıyız. Ama açılmamış bir bütün nar gibiyiz aynı zamanda.” diyor senarist ve yönetmen Ümit Ünal Nar’ı tanımlarken. İnsanın hayatındaki diğer insanlara duyduğu güven, karşılıklı inanç ve adalet duygularının sorgulanmasından yola çıkan film, insanları bir arada tutan bağların kaybolması ile meyvenin kabuğu çatladıktan sonra nar tanelerinin etrafa saçılmasını özdeşleştiren bir anlatım sergiliyor.
7. Sen Aydınlatırsın Geceyi, 2013
Yönetmen: Onur Ünlü, Oyuncular: Ali Atay, Demet Evgar, Serkan Keskin
Cemal, Manisa’nın Akhisar kasabasında babasıyla yaşayan ve kendi berber dükkanlarında çalışan bir adamdır. Kendi halinde gibi görünen Cemal’in içine bir sıkıntı çöker, kendisi bile ne olduğunu bilemez. Öte yandan hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı bu kasabada, gayet sıradan gibi görünen insanların olağanüstü güçleri vardır. Kimi zamanı durdurur, kimi duvarların ardını görür, kimi ölümsüz. Ama hiçbiri de süper kahraman değildir. Herkes her şeyi bilir ve normal hayatına devam eder. Film fantastik ve absürd dram türleri arasında gidip gelen bir yapıya sahip, ama yönetmen Onur Ünlü absürd kelimesini pek sevmez. Filmiyle ilgili olarak “Endişe üzerine kurulu olsun, biraz da melankolik bir film olsun istedim. Melankoli üzerine bir film değil, melankolik bir film yapmak istedim. Belli açılardan başardığımı düşünüyorum. İnsanın endişeden yaratıldığına inanıyorum, evet. Dünyada olmamız kendi başına bir endişe sebebi. İnançlı olsan da inançsız olsan da öyle. İster Allah’a inan, istersen çay bardağına. İnan ya da inanma. Kim olursan ol, sürekli bir endişe tarafından kemiriliyorsun. Bu temel durumumuz ve bunu hiçbir zaman aşamayacağız. O açıdan baktığımızda daha da üzerine gidilebilir, film daha sert bir şey olabilirdi. Fakat daha tatlı bir seviyede gitsin istedim.” diyor.
8. Bir Zamanlar Anadolu’da, 2011
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan, Oyuncular: Muhammed Uzuner, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış, Taner Birsel, Ercan Kesal, Yılmaz Erdoğan
Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’nü alan filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da” ,Anadolu’nun bozkırında bir gece ve saatlerdir süren bir cinayet soruşturması komiser, jandarma ve doktordan oluşan bir ekip, Kenan’la Ramazan’ın gömdüğü cesedi aramaktadır. Kenan, Yaşar’ı gömerken sarhoş olduğunu, yalnızca top gibi bir ağacı ve bir çeşmeyi hatırladığını söylemiştir. Engebeli, yılankavi yolların sırtında iş uzadıkça uzar. Bir Zamanlar Anadolu’da çok-katmanlı bir film. Olay örgüsünü oluşturan cinayet hikayesi kendi başına merkezi oluşturmuyor. Zaten katil belli, maktül belli, cinayetin nedeni belli, asıl meselenin , bir cinayet vakası üzerinde cesedi bulmaya çalışanlarla birlikte insanın ruhunun anatomisiyle ilgili olduğunu görürüz.
9. Kusursuzlar, 2014
Yönetmen: Ramin Matin, Oyuncular: İpek Türktan, Esra Bezen Bilgin, İbrahim Selim
Kusursuzlar, arabayla İstanbul’dan Çeşme’ye, birkaç ay önce vefat etmiş olan anneannelerinin yazlığına gelen iki kız kardeşin sevgi, dayanışma, nefret ve rekabet dolu ilişkisini beyazperdeye taşıyor. Başta her şey çok sorunsuz ve güzel giderken film ilerledikçe kardeş olmanın, ortak bir geçmişi yüklenmenin ağırlığının üstüne, hiç konuşmadıkları ortak bir sırrın yükünü de almış kız kardeşlerin zorlu bir eşikten geçmekte olduklarını hissederiz. Başından sonuna kadar söz konusu sır hakkında küçük ipuçları vererek ilerleyen film, sırrı açık etmemekteki kararlığı, Lale’nin travmatik psikolojisi ve karakterlerin öfke patlamalarıyla birlikte seyirciyi sürekli bir gerilim hattında tutmayı başarıyor.
10. Vavien, 2009
Yönetmen: Yağmur Taylan & Durul Taylan, Oyuncular: Engin Günaydın, Binnur Kaya, Settar Tanrıöğen, Serra Yılmaz
Vavien’de, eşi ve çocuklarıyla sıradan bir hayat süren Celal’in tuhaf hikayesi anlatılmaktadır. Celal, karısı ve çocuğuyla bezgin, umutsuz ve mutsuz bir aile hayatı yaşamaktadır. Abisi Cemal’le birlikte ortak oldukları elektrik dükkanında da işler çok umduğu gibi gitmez. Borçları birikmiştir. Bu sıradanlıktan sıyrılmak isteyen ikilinin tek eğlencesi Samsun’daki bar ve pavyonlardır! Pavyonda çalışan Sibel Ceylan’a olan aşkı Celal’in başına dert açacaktır. Celal’in karısı Sevilay, 15 yıldır, Almanya’da yaşayan babasının gönderdiği paraları biriktirerek saklamaktadır. Celal’in bu sırrı bildiğinden habersizdir. Zaten mutsuz bir hayat sürmekte olan Celal, bu paranın kurtuluşu olduğunu düşünerek, bir plan yapar. Fakat Celal’i sürprizler beklemektedir.
Zeki Demirkubuz bu defa da aşkın masumiyetinin peşine düşme kaygısında. Kör düğüm olmuş bir aşk üçgeni, Bekir, Uğur ve Zagor’un bu zorlu yolculuğunda işler karışıktır. Bekir Uğur’a, Uğur Zagor’a, Zagor’da serseriliğe aşıktır. Karşılığını bulamayan kalplere tutkun bu üç insanın yolu, tutkunun beslediği bir kaderle birbirine bağlanır. Uğur, Zagor’un hapisten çıktığı gece, mahallede işlenen bir cinayetin ardından ortadan kaybolur. Bu kayboluş, ilk başta Bekir’in umutsuz aşkından kurtulması için bir umut olsa da, aylar sonra Zagor’un İzmir’de işlediği bir cinayet sonrası hapse girmesinin ardından Uğur’un mahalleye dönmesi ile Bekir için yıllar sürecek amansız bir kovalamaca başlayacaktır. Aşkının peşinde, kendini hiçe sayarak sürecek bu kovalamaca ile gururunu, benliğini, bütün kişiliğini yitirse de, bir tek şeyi, aşkın masumiyetini yitirmez. Zeki Demirkubuz, Uğur ile Bekir’in 40’lı yaşlarındaki hikayelerini anlattığı, başyapıtlarından sayılan Masumiyet filminin ardından, şimdi de Kader ile bu karakterlerin gençlik yıllarına bir bakış atıyor.
12. Korkuyorum Anne, 2004
Yönetmen: Reha Erdem, Oyuncular: Işıl Yücesoy, Erdem Akakçe, Mahmut Gökgöz, Ali Düşenkalkar, Köksal Engür
Filmin kahramanı Ali bir kazada hafızasını yitirir. Filmin bütün insanları, kendilerini Ali’nin kafa karışıklığı ile gelen bir karmaşanın içinde bulurlar, günlük hayatın karmaşasının içinde. Bu karmaşayı, elden ele dolaşan, sahibini arayan değerli bir yüzük, bir hırsızlık hikayesi ve uydurma bir polis soruşturması daha da renklendiriyor. Ama Korkuyorum Anne’nin buna paralel akan bir hikayesi daha var: İnsan vücudunun hikayesi. Gerçek hayatta eylemlere, olaylara, entrikalara aldırmadan her insan vücudunda yaşanan bu hikaye Korkuyorum Anne’de sahnenin önüne çıkıyor, entrikayı gölgede bırakıyor. Olayları izleyen göz, dinleyen kulak insan vücutlarının peşine takılıyor. İnsan nedir ki sorusunu korkularından, zaaflardan, arzulardan, özlemlerden örülü bir hafıza ve kandan, etten, kemikten oluşan kırılgan bir vücut diye yanıtlıyor film.
Yorum Yap