Çankırı’nın Eskipazar ilçesinde, 2 Aralık 1946’da bir öğretmen çocuğu olarak dünyaya gelen, romantik ve başkaldırıcı şiiriyle, toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan Ahmet Telli, çeşitli öğretmen okullarında okuyup köy öğretmenliği yapar.
Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirince Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olur. Çeşitli liselerde ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde görev yapar. Cigerhun’un Şiiri adlı yazısından dolayı yargılanır ve 1.5 yıl hüküm giyer. 1993’te mahkeme kararıyla öğretmenliğe geri dönene kadar kitapçılık, yayıncılık, yayınevi yöneticiliği ve editörlük yapar.
Şiirleri 1961 yılından itibaren yayımlanmaya başlar. İlk şiiri yerel bir gazetede, 1961 yılında Unutmak Güzel Şey adıyla yayınlanır. İlk şiir kitabı Yangın Yılları 1979’da yayımlanır. Sevda, acı ve hasretin yanı sıra, ideolojik ve politik bir temayla oluşturulmuş şiirlerin yazılma tarihini göz önüne alırsak, şiirler o dönemde ülkede yaşanılanlarla paralellik gösterir. İki bölümde toplanan şiirlerden özellikle Köy Öğretmeninin Günlüğü başlığı altında yer alanlar, şairin hem öğrenciliği hem de öğretmenliği dönemine tanıklık eden gerçekçi şiirlerdir.
Müzik eğitimcisi ve müzik yazarı Ahmet Say, 15. Altın Portakal Şiir Sempozyumu’na sunulan bildirilerin kitaplaştırıldığı Nida Odağı’nda, Ahmet Telli’nin bu dönemde biçemde divan şiirinden yararlandığını, biçimde ise halk şiirinden beslendiğini yazar.
Düşerken Üstümüze Akbabaların Gölgesi
Onlar ki o günden bugüne
bilincin ve özgürlüğün
baş düşmanı kesilmişlerdir
Ne yaratmışsa insan
ne duymuş ne düşünmüşse
insana karşı kullanmayı öğrenmişlerdir
İhanet bile değildir artık bu
düpedüz görevleridir
insana karşı olmak
Ve onlar
yalnız
sevdalardan korkarlar
Ahmet Telli, toplumcu şiir ile ilgili düşüncelerini şöyle dile getirir: “Toplumcu şiirler yazıp fildişi kulede yaşarsanız, önce şiiriniz sorgular sizi. Bu bakımdan toplumcu şairin aydın olmak gibi bir yükümlülüğü de var. Ama toplumcu olmak, bir şiirin şiir olmasını da sağlamaz. Bunun kötü örneklerini çok gördük ve bu yüzden özellikle 1980 faşizminden sonraki yıllarda toplumculuk bir öcü gibi göründü kimilerine. Şiirin kendisi estetik bir disiplindir.”
Hüznün İsyan Olur adlı ikinci kitabı 1979’da yayımlanır. Eleştirmenler, bu kitabıyla Nazım Hikmet ve Hilmi Yavuz şiirinin etkilerini taşıdığını, genel olarak başkaldıran ve romantik tarzıyla da Attila İlhan’a yakın durduğunu söylerler. 1980 yılında bu kitabına Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü (Metin Altıok ile birlikte) verilir.
Hayatın Uçurumlarıdır Yalnızlıklar
ne ki ömürsüzdür gül sevinci
parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak
donup kalır dudaklarında bir hüzün
ve çiy tanelerine döner türküler
türküler hüzne dönmüşse eğer
geriye ne kalmıştır zaten
paramparçadır yaşamak
paramparçadır dünya
paramparçadır sevdalar
II
Paramparça da olsa sevdalar
yine de kalmış olabilir
küçücük bir mavilik gökyüzüne
bir sevda kırıntısı
avuç içi kadar bir umut
Dövüşen Anlatsın 1980’de yayımlanır.
Şiirime Dair
En çok sevda sözcüğünü kullandım şiirlerimde
sonra acı, hasret, bekleyişler ve sabır
hangi sözcük yakın durmuşsa bunlara
hangi sözcük bir ilmik atmışsa ötekine
alıp kullandım yüz kere bin kere
kimi kez
hep aynı şiiri yazdığımı sandım
Bütün sözcüklerin anasıydı sevda
hüznü kundaklayıp yatırıyordu yüreğimizin beşiğine
sonra bize düşüyordu büyütüp civanlaştırmak
kimi ellerde bezgin bir ihtiyara dönse de
kimi ellerde vuruşkan bir şahan oluyordu
ve ben sevdayı
öylece aldım şiirime
Ahmet Say, 1981 yılında YAZKO şiir ödülünü alan Saklı Kalan’ın Ahmet Telli şiirinde bir dönüm noktası olduğunu, daha önce yayımlanan Dövüşen Anlatsın’daki gibi kolaycı, slogancı bir tarz yerine, bu kez incelikli bir söyleyişin ağır bastığını söyler.
Saklı Kalan
anımsanan ne varsa şimdi
biraz acıya dönüktür yüzü
ve solgun bir gülümseyiş
gibi sararken sessizliği
taşır bekleyişin gizinde
aşkın saklı yalnızlığını
günlüğünü eksik tutan güz
usulca çekilmiş de kıyıya
bütün gürültülerden uzakta
eğiriyor suların köpüğünü
uğuldayan yalnızlığını
Acıyla Dolarken Günlerin Sarnıcı
Ve fakat acının acı olduğunu
son kerteye vardığını kederin
düşünmeye vakit yok
vakit bırakılmamıştır sevgilere
Acının çentiklerine dönüyorsa günler
hesabı tutulsun diyedir biraz da
ve aşk, kavga kadar kaçınılmaz
yaşamak kadar anlamlıdır şimdi
Ve işte kül rengi bir günde
bütün yabanıl sesleri doğanın
bizimle birlikte çıkmaktadır
çıkılması gereken yola
Telli’nin Saklı Kalan ile başlayan incelikli söyleyişi, 1982 tarihli Su Çürüdü ile gelişir. Ahmet Telli ilk şiirlerinden itibaren şiirin iç seslerini iyi bilir ve kendi deyişini böyle oluşturur. Su Çürüdü’de yazar, 12 Eylül sonrası cezaevinde tecrit günlerinde yaşadıklarını anlatır.
Su Çürüdü
Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar
deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık
hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle
gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
Soluk Soluğa
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
Ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Onlar ki dünyanın son umudu
Soyları tükenen birer çılgındırlar
Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
Ne de aşktan başka bir sığınakları
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki
Derler ki,
Son büyük serüvenci yaralıdır hâlâ
Doğan Hızlan, 24 Mart 2012 tarihli Bir Şairi Çoğulcu Anlamak adlı köşe yazısında şunları yazar:
“Cesaret: Söylemeyi, yazmayı göze aldığı kadar yaşamayı da göze almanın şiiridir Telli’nin şiiri, cesaretin şiiridir. Devrimci cesaretten söz ediyorum elbette.
Çelebi: Şiirlerinde de sezersiniz Telli’nin çelebiliğini. Ben ikisini de aynı anlamda kullanırım, belki de zaten ikisinin de anlamı aynıdır ama, Telli hem çelebi hem kalender bir insandır, şiiri de öyledir.
Devrim: Asuman Susam’ın Sözlükçe’sinde yer alsaydı da yazacaktım devrim maddesini buraya, Çünkü aşkı yazan bir şair devrime de hazırlık yapmış sayılır bir bakıma.
İç: İç’i olan bir şiirdir Telli’nin şiiri. (…) “Hâlâ koynumda resmin” diyen bir sesleniş, bir dize örneğin o şiirin içindeki sıcaklığın hiç yitmediğinin delilidir.
Mağlup: Ama mahzun değil! Yenilgiyi biliyor, yenilgiyi bildiriyor. Bunu bildirirken fakat o sayfaları usulca kapatıp tarih sahnesinden, savaş meydanından çekilmiyor.
Vicdan: Ahmet Telli için bu küçük öznel sözlük çalışmasını değil başka bir yazı hazırlamış olsaydım, onun başlığı mutlaka ‘Ahmet Telli: Vicdanın şiiri, vicdanın şairi’ olurdu. Yazdım ve yine öyle demiş oldum.”
Yavuz Bozkurt
1984 tarihli Belki Yine Gelirim, okurda iz bırakan, unutulmaz Ahmet Telli şiirlerinin olduğu bir kitaptır.
Gidersen Yıkılır Bu Kent
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma
Gülüşün Eklenir Kimliğime
Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de
Aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur cellat olur her gece
Her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece
Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim, sokağı devriyeler basar
bir de gülüşün eklenir kimliğime
Anısı Biz Olalım Bu Sokakların
Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
Bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
Metin Yurdanur
1994’te Çocuksun Sen ve şairin dilindeki değişimleri göreceğimiz seçme şiirlerinden oluşan Kalbim Unut Bu Şiiri adlı kitapları yayımlanır.
Özletiyor Seni Bu Yağmurlar
Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün
Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini
Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan
Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun
Çocuksun Sen
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
2010 yılında Nidâ isimli şiir kitabı yayımlanır.
Özer Özsarı
Nidâ (Ahmet Telli’nin, 12 Eylül’de idam edilen Necdet Adalı ve Erdal Eren için yazdığı şiir)
Hayatın bir hikayesi varsa bizimki biraz da bu idi işte
Ölüm en gencimizden yakaladı, on yedisindeydi
Şimdi uzun uzun susuyor belleğini yitiren kim varsa
Çağ nedir, unutuş ne; zaman bir iğne deliğinden geçip
Darası oluyor birikmiş anıların ve ölümlerin
Kekeme bir tarih yazıcısının bize ayırdığı sayfada
Kanlı bir nidâ işaretiyiz, tarihin imlâsını bozan
! Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada
Yoktur
Unutuş: tenhaya açılan büyük
Kapı; uçsuz bir çölün ortayeri
Kendini mecnun sanır burada
Ceylanını kaybeden her düşkün
Mesnevi sayfalarından
Firar ederek
Yüktür her hatırlayış, hâfıza
Büyük anafor, sonsuz kâbus
Çeker dibe kanatarak zamanı
Orada kalbin vücuda ihtiyacı
Yoktur:
Tanrı da kayıptır çoktan
“Bir yolculuğa çıkma hazırlığı yaptığım sırada annem, bu yolculuktan vazgeçmem için aklımı çelmeye çalışarak, olasılı bütün olumsuzlukları sıralar, bin dereden su getirirdi. Ona göre yolculuklar, bir bilinmeze yelken açmak, geride kalanları merakta bırakmak, özlemin yakıcı soluğunu bir kez daha duyurmak demekti. Onu anlıyordum: Hangi yaşta olursam olayım bir çocuktum ve korunmam gerekiyordu. Ama o, burnumun direğini sızlatan heyecanı, uzakların gizliden el sallayışlarını, trenlerin kompartımanlarında kurulacak düşleri, bir ilk gençlik duygusunun geçiciliği olarak düşündüğü için, keşfetmenin, bir şehirde kaybolma duygusunun tehlikelerini hatırlatıyordu aralıksız. Ben, yolculuk için hazırladığım valizi kapatırken annemin gözlerine bakar ve onun kısa bir suskunluk anında sadece “Anneee!” derdim, o kadar. Bütün yakınmaları o an biter, sesimin tınısı, onu yeniden uysal ve boyun eğen bir kadın kılardı. Bu tek sözcük, sevgi kozasındaki kelebeğin uçma kararlılığı, “Hayır!” demenin kendisiydi belki. Annem bu tınıyı, ruhumun acıyan yanlarıyla kavrar ve döktüğü bunca dilin boşuna olduğunun ayrıdına vararak, sessiz bir kabullenişle şöyle derdi her defasında “Peki peki ben hiçbir şey söylemedim…” (Ben Hiçbir Şey Söylemedim)
Kaynak
Ahmet Telli ile Tartışmalı Bir Söyleşi, Ahmet Telli’nin Şiirlerinde Beklemek Ne Demektir, Ahmet Telli’nin Hayatı, Ahmet Telli / Şiirler, Ahmet Telli 71 Yaşında