İspanya’da Art Nouveau akımının İspanyol öncüsü olan Katalan mimar, tam adı ile Antoni Plàcid Guillem Gaudi Cornet, yaygın bilinen adı ile Antoni Gaudi, 25 Haziran 1852’de İspanya’nın Katalonya bölgesindeki Tarragona’da doğmuştur. Babası bir bakır ustası, annesi ise bir bakır ustasının kızıdır. Gaudi’nin çocukluğu hastalıklarla geçer. Doğduğunda zayıf bir bebektir. Büyüdükçe akciğer enfeksiyonuyla ve romatizma ile uğraşır. Bu nedenle evde çokça vakit geçirmek zorunda kalır. Onun bu dezavantajı evinin yakınlarındaki doğayı gözlemleme ve analiz etme becerisini geliştirerek büyüdüğünde tasarımlarına esin kaynağı olmasına neden olur. Gaudi mimarinin alışılagelmiş geometrik formlarını doğanın içinden ögelerle bütünleştirerek binaları heykel gibi tasarlar. Binaları işlevinin dışında sanatsal bir nesne olarak görmesi onu diğer mimarlardan fark edilir derecede ayırır.
Gaudi annesi, babası ve kardeşleri: Beş kardeşin en küçüğü; kardeşlerinin üçü yetişkinliğe kadar hayatta kalır.
1868 yılında, 17 yaşında tıp okuyan abisinin yanına Barselona’ya gider. İlk eğitimini tamamladıktan sonra 22 yaşında mimarlık eğitimi almaya başlar. Üniversite öncesi dersleri çok zamanını almadığı için şehri gezerek gözlem yapar. Bu sırada Santa Maria del Mer Kilisesinden etkilenir. Gaudi’ye göre bu kilise, kamu mimarisiyle onu kullanacak topluluk arasındaki ideal işbirliğinin sembolüdür. Bu ilişkiyi kendi üslubuna katması daha sonrasında tasarlayacağı eserlerinin kamu tarafından kabul görmesinin en önemli etkenlerinden biridir.
Gaudi öğrencilik ve çalışma hayatını bir arada sürdürür. Ayrıca seminerler düzenler ve bazı lokal mimari ofislerde çalışır. Fikirleri ve bakış açısı onu diğer öğrencilerin içinde fark edilir hale getirir. Başarılı bir öğrenci olmasa da yaptığı katı modelleme ve taslaklar, hayranlık uyandırıcı olduğu kadar hocalarının çoğu zaman dikkatini çeker. İlk projelerinden iki tanesi fakülte tarafından sergiye layık görülür. 1875 senesinde bir mezarlık girişi için tasarlamış olduğu kapı projesi ile sınavında başarılı olur ve fakültesinde “olağanüstü” takısına layık görülür. Mimarlık eğitiminin ilk yıllarında en çok ilgisini çeken derslerden biri bina statiği oldu. Mesleki kimliğine önemli katkısı olan, statik problemlere deneysel bakış açısı, okul yıllarında kendini göstermekteydi. Bu farklı bakış açısı ile geliştirdiği ilginç çalışmaları sonucu derslerinden kaldığı da olur. Öyle ki, Fakülte Dekanı Gaudi’yi okuldan mezun ederken “bir dâhi mi, yoksa deli mi mezun ettiklerinden emin olmadıklarını” söyleyecektir.
Antoni Gaudi
Gaudi, Roma ve Bizans Dönemi yapılarını incelerken “kendimi cennette hissettim” sözlerinden tarihe olan ilgi ve heyecanı da algılanmakta. Sadece bunlarla yetinmeyip, eğitimi tamamladıktan sonra ekonomi, estetik ve felsefe dersleri de alır. Ayrıca farklı birçok alanla ilgilendi; denizcilik, denizcilikle ilgili askeri stratejiler, biyoloji, farmakoloji bunlardan bazılarıdır.
Mimarlık eğitimini sürdürebilmek için farklı mimarların yanında çalışır ve bu esnada henüz öğrenci iken önemli projelerde yer alır. Ünlü mimar Josep Fontsere Mestres’nin yanında bulunduğu sırada, Barselona kenti kimliğinde önemli bir yeri olan, Ciutadella Park projesinde çalışır. Zorluklarla ve acemilikle geçen gençlik yıllarında, mimar Joan Martorell i Montell’in, Gaudi’ye yardımı büyüktür. Çok dindar ve yardım seven biri olan Martorell, Gaudi’nin tüm sivri ve sıra dışı fikirlerini görür. Gaudi’den 20 yaş büyük olan Martorell, mimarlık alanında herkese açık olmayan pek çok kapıyı Gaudi için aralar.
Ciutadella Park
Bu dönemlerde, sanatçı kimliğinin yanı sıra Gaudi politik kimliği ile de ön planda olan bir mimar olur. Roma döneminden bu yana bir ticaret merkezi olarak kullanılan Barselona İspanya’dan bağımsız bir bölgeydi. İspanya Krallığının yönetimine geçtikten sonra şehirde birçok Katalan Cumhuriyetçi topluluk oluşmuştu. Gaudi bu topluluklarda aktif olarak görev yapar. Bu nedenle, Katalanlar arasında bu milliyetçi kimliği ile de özel bir yere sahip olur. Katalanca konuşmanın yasaklandığı dönemlerde dilini konuşmaya devam eder. Arkadaşı Torees Garcia kendisini “Katalanların en Katalan’ı” olarak değerlendirirken kendisinin sanatçı kimliğinin yanı sıra bir halk kahramanı olduğunu belirtir. Bu bağlamda, Katalan bölgesine hâkim olan ve Gaudi’nin çalışmalarında da etkin olan Gotik stili sadece estetik bir değer olmaktan başka, kültürün devamlılığını sağlama yolunda da politik bir simge rolü üstlenir.
Casa Vicens
1878-1888 yılları arasında yaptığı ilk yapılarından biri Casa Vicens, Santander yakınlarında Compillas’de seramik fabrikası sahibi Vincent ailesi için yapılmış bir konuttu. Bu yapı Gaudi’nin eserleri arasında Emevi İspanyol sentezi, müdejar stillinin en baskın olduğu örneklerden biridir. Cephede renkli seramikler ve tuğla kullanılmıştır. Farklı renklerde ve bölüntülerle kullanılan bu elemanlar cepheye son derece hareketli ve renkli bir algı kazandırmıştır. Özellikle kemerler ve minareler müdejar stilinin algılanmasında temeldir. Bu renklilik iç mekânda da etkin olarak algılanmaktadır. Giriş mekânında yer alan sarkıtlı kubbe de son derece yoğun bir üç boyutlu mekân algısı yaratmıştır. İlk eserlerinde de dış mekânda kullanılan stiller ile iç mekanda kullanılan stiller arasında paralel bir yapılanma algılanmaktadır. Bağlam oluşturma çabası gözlenmektedir ancak özgünlük ön planda değildir. Çok katmanlı karmaşık bir mekan algısının oluşmasına etken birçok farklı esin kaynağının bir arada kullanımı olarak değerlendirilebilir. Kubbesiyle Müdejar, vitrayları ile Sanat ve Zanaat (Arts and Crafts) ve çiçek süslemeleri ile Yeni Sanat (Art Nouvau) stilline yakın duran tavırlar olduğu söylenebilir.
Bu yapıya çok benzer olan ve 1883-1885 yılları arasında yaptığı El Capricho adlı yazlık konutta da, Gaudi’nin yoğun olarak Müdejar stillinin etkisi altında olduğu görülür. Diğer örnekte olduğu gibi bu yapıda da renkli seramiklerin ve tuğlanın bir arada desen ve motif oluşturacak biçimde kullanılmıştır. En az bir önceki örnek kadar renkli ve hareketli olan bu yapıda minarelerin yapının genel kütlesinin algılanmasında etkin olduğu algılanmıştır. Gaudi’nin yapıtlarında önemli bir yeri olan dikey elemanların ilk örneklerini “minare-bacalarında” görürüz.
El Capricho
Gaudi’nin mesleki kimliğini etkileyen en önemli kişilerden biri Katalan iş adamı Eusebi Güell’dir. Gaudi bilinen birçok eserini Güell ailesi için tasarlamıştır. Eusebi Güell, Gaudi’nin Paris Fuarında Comella Ediven Fabrikasının ürünlerini sergilemek için tasarlamış olduğu cam üniteyi görüp ve tasarımcısı ile tanışmak ister. Gaudi mesleki kimliğini etkileyen sanat eleştirmeni John Ruskin ve mimar William Morris’in yazdıkları ile ilk olarak Güell’in kütüphanesinde tanışır. İngiltere’ye yapmış olduğu iş seyahatlerinde edindiği bu eserler Gaudi’nin farklı ülkelerde oluşan yeni bakış açılarını algılamasını sağlar. Özellikle Ruskin’in tanımladığı mimar kimliği Gaudi’nin mesleğinin ilerleyen yıllarında oluşturacağı kimliği ile örtüşmekteydi. Ruskin’e göre mimar yapıda bütün sanat dallarının sentezini oluşturan kişiydi; mimar hem ressam hem de heykeltıraş olmalıydı.
Gaudi’nin vizyonunu dolayısıyla eserlerini etkileyen bir diğer önemli isim Fransa’da restorasyon projeleri ve teorileri ile tanınan mimar Eugene Viollet- le- Duc’dı. Kendisinin söylemleri o yıllarda sadece Fransa değil Avrupa’nın birçok yerinde ses getirmişti. Viollet-le-Duc’a göre günümüzde var olacak özgün eserler ancak rasyonellikle kurgulanmış bir yoldan geçmeliydi. Malzemeden, her türlü teknik detayın çözümüne kadar rasyonellik son derece önemliydi. Gaudi’nin yapılarında da teknik detaylardan, mekansal ilişkilerin kurgusuna kadar estetik değerlerin yanı sıra son derece rasyonel çözümlerin de var olduğu gözlemlenir. Belki de Gaudi’yi en çok etkileyen söylemlerinden biri de, günümüzde yapılacak olan çağdaş eserlerin ancak geçmişten gelen değerlerin yorumlanması üzerine olacağı savıydı.
Güell Estate Pavilion
Gaudi meslek hayatı boyunca tarihi değerleri son derece detaylı bir yaklaşımla incelemiş ve yeni biçimlerini oluştururken bunlardan yer yer yorumlar sunar. Meslek hayatı boyunca Gaudi’nin teorik çalışmalarla biçimlendirdiği düşünsel gelişiminin yanı sıra, birçok farklı teknik konuda da bu denli derin çalışmalarını görmekteyiz. Barselona’da kendi alanında ünlü birçok atölyede çalıştığı bilinir. Bunlar arasında demir ustası Eudald Punti’nin atölyesi de bulunur. Bu gibi çalışmaları, kendisinin tasarımlarındaki biçim ve içeriğe dair zenginliğin aslında birden çok kaynaktan etkilendiğinin kanıtıdır. Bu biçimsel zenginlik ve renklilik 1884 -1887 yılları arasında Güell Ailesi için yapmış olduğu ilk konut Güell Estate Pavilion’unda kendini gösterir. Bu yapıda da müdejar stilinin yoğunlukta olduğu görülür. Yüzeylerde kullanılan seramik ve tuğlalar cephede yoğun doku ve desenlerin oluşmasına neden olur. Gaudi’nin bu ilk dönem yapılarında kullandığı figüratif elemanlarda soyutlamaya gitmediği görülür. Ayrıca cephelerde üç boyutlu hareketlenmeler bütüncül bir algıdan çok parçalı bir görüntü oluşturur.
Palau Güell
Gaudi’in, Esabuel Güell için 1886-1890 yılları arasında yapmış olduğu bir diğer yapı Palau Güell’dir Barselona’da yer alan bu yapı Güell ailesi için konut olarak tasarlanmıştır. Görsellerde yer alan yapıda cephede diğer yapılara göre daha sade ve renkten arınmış bir tavır görülse de, iç mekanda yine son derece etkili ve yoğun bezemeler algılanmaktadır. Ayrıca cephede yoğun figüratif demir süslemeler görülür. Bu süslemeler o dönemde etkin olarak yayılan Art Nouveau tarzının esinlerini taşır. Şaşırtıcı olarak, cephede renkten arınmışlığa tezat, bacaların son derece renkli seramiklerle bezendiği görülür. Bu bacalar cephedeki biçimlere aykırı son derece organik formlara sahiptir. Artık Gaudi’nin son dönemki yapılarında önemli görsel unsurlar olan özgün bacalar biçimlenmeye başlar. Müdejar stilinin etkin elemanı olan minare formları artık Gaudi’nin kendi yorumu ile tekrar biçimlenmeye başlar. Henüz mekanlar bütüncül bir algıdan çok farklı detaylarda farklı tarihsel unsurların algılandığı boşluklardır. Ancak üç boyutlu hacimsel algının etkili bir görüntü yaratmak yolunda temel unsur olduğu gözlenir. Bu mekansal yaklaşımın, Gotik iç mekanlarda algılanan teatral, dramatik görüntünün yüksek kubbeli giriş alanında var olduğu söylenebilir. İç mekânda ilişkilerden oluşan durumun tek bir bütünü ortaya koyduğu algılanmaz.
Park Güell
Gaudi’nin 1900-1914 yılları arasında Güell ailesi için yapılmış olan bir diğer önemli yapısı ise Park Güell’dir. Esabuel Güell İngiltere’yi ziyaretlerinde görmüş olduğu parklardan etkilenmiş ve Barselona’da da böyle bir park yaptırmak istemiştir. Park Güell, Gaudi’nin özgün kimliğinin oluşumunun ilk göstergelerinden biridir. Bu parkta organik, birbirinin takip eden ve bir arada bütüncül algılanan formlar ve bu formların renkliliğinin getirdiği çeşitlilik vardır. Art Nouveau akımının salt doğayı taklit eden figüratif ve yüzeyde kalan süslemelerinden sıyrılıp üç boyutlu hacimsel biçimlemeler algılanır.
Gaudi’nin mesleki kimliğinin dönüşümü konusunda önemli olan bir diğer konutta 1905-1907 yılları arasında yaptığı Casa Batllo’dur. Bu yapı, birden fazla yenileme geçirir, kemik ev olarak isimlendirilir. Bu yapıyla birlikte artık Gaudi’nin tarzı herhangi bir mimari tarzı içerisinde tanımlanamaz hale gelir. Ne yoğun Müdejar düzenler ne Gotik kemerler ne de Art Nouveau akımına dair bezemeler yapıda algılanmaktadır. Her ne kadar, biçimsel temellerin bu referanslarda olduğu algılansa da, biçimler artık son derece özgündür.
Casa Batllo
Gaudi’nin, 1905- 1920 yıllarına tarihlenen son yapılarından biri olan Casa Mila, 1984 yılında Unesco tarafından dünya mirası listesine alınır. Casa Mila, mimarın son eserlerinden biri olarak, geçirmiş olduğu mesleki evrimin sonuç temsilidir. Mila ailesi apartmanın yapım işini Casa Batllo’yu beğenmeleri üzerine Gaudi’ye verirler. Bina yapıldığı bölgede farklı görünümüyle son derece tepki doğurmuş ve hatta alay konusu bile olmuştur. Taş ocağı, zeplin hangarı ve paskalya keki gibi farklı birçok nesneye benzetilmiştir. Sadece benzetilmekle kalmayıp karikatürleri dahi çizilmiştir, Yapı halen apartman olarak kullanılır; sadece bir dairesi ve çatı katı sergi amaçlı kullanılır.
Casa Mila’ya, Gaudi’nin çalışmalarına birçok farklı esin kaynağını bir arada kullanarak çok sesli bir anlayışla başlar. Ancak, mekanlara bakıldığında bu çok sesli anlayışın yerini yeni bir algı, yeni bir biçimlenişe bıraktığı gözlenir. İlk dönem yapıtlarında var olan eklektik yaklaşım, Casa Mila’da bütünüyle özgün bir temsile dönüşür. Bu özgün temsilde iç mekân, dış mekan, ortak hacimler, ara hacimler, yer düzlemi, tavan düzlemi, renk ve ışık birbirinin içerisinde eriyen devamlılıklar bütünüdür. Farklı bağlamların tek kimlikte yansıması mekânın en ince detayına kadar kendini gösterir. Bu akışkan algı, özgün ve yeni mekan anlayışını oluşturur.
Casa Mila
Sagrada Familia, Aziz Joseph Adanmışlarının Manevi Derneği kurucuları tarafından bir keşif kilisesi olarak tasarlanır ve Aziz Joseph’e adanır. Sagrada Familia’nın yapımına 1882 yılında mimar Francisco de Paula del Villar y Lozano tarafından başlanır. 1883 yılında Gaudi devralır ve 1926 yılında vefat edene kadar tasarımı ve yapımında bulunur. Yapının inşası Gaudi’nin tasarımları doğrultusunda halen devam ediyor.
Kilisenin Hristiyan sembolizminin en büyük anıtlarından birisi olduğunu Gaudi’nin kiliseye verdiği 3 önemli cepheden anlayabiliriz. İsa’nın doğumunu simgeleyen Nativity Façade, doğu yönüne bakar ve aynı zamanda gün doğumunu vurgular; İsa’nın ölümünü simgeleyen Death Façade batı yönüne bakar ve aynı zamanda gün batımını vurgular; güneydeki Yaşam ve Zafer cephesi, Life/Glory Façade, yaşamı yücelten dini hikayeler anlatır ve bu hikayeler çok çeşitli sembollerle zenginleştirilir.
Sagrada Familia
Avrupa’nın Endüstri Devrimi’nin, 18. yüzyılın sonlarında getirdiği yeni yaşam biçimlerinin mekansal karşılıklarının aradığı bir dönemde; Antoni Gaudi kendi yeni bakış açılarını sunan bir mimarlık ustasıdır. Mimarlık tarihinde mekân ve insan arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanması yolunda devrimsel bir hareket olan Modernizm, henüz kendini ortaya koymadan, Gaudi kendi çağdaş mekansal anlayışını çoktan biçimlendirmişti. Bu bağlamda, mekan tarihinde Gaudi’nin eserleri son derece özgün bir yere sahiptir. Günümüzde var olan çağdaş, teknoloji ürünü mekân biçimlenmelerinin, bu tarihten yaklaşık bir asır öncesinde örneklerinin var olduğunu gösterir Gaudi’nin eserleri. Klasik dönemlerde yoğun olarak mimari mekanı dış kabuktan arta kalan bir oluşum olarak değerlendiren bu anlayış; Gaudi’nin yapıtlarında “dış” ile bir bütün olarak algılanan bir “iç” olarak karşımıza çıkar. Gaudi’nin mekanlarının biçime dair zengin nitelikleri, strüktüre (yapı) dair akılcı, yenilikçi çözümleri birçok tarihçi tarafından vurgulanan noktalar olur. Gaudi kendi mimarisini tanımladığında ilk sıraya durumu koyar; “mimaride biçim dördüncü sırada gelir, ilk durum, ikinci ölçü, üçüncü malzeme, dördüncü ise biçimdir” der ve devam eder “dokunma hissi biçimi verir ama onu konumlandırmaz, görmek sadece formla olmaz durumla, renkle ve boyutla konumlandırılır.”
Casa Batllo
Çocukluğunda bakırcılık yapan babasını gözlemlemesi sonucu, üzümlerin alkollerini damıtmak için yaptığı imbiklerin kıvrımlı ve bakır kazanların çarpık şekilleri Gaudi’nin tasarım felsefesinin temelini oluşturduğu söylenebilir. Onun bu deneyimi, boşluk ve mekan kavramları hakkındaki düşüncelerini geliştirmesine yardımcı olur. Gaudi ayrıca Endülüs, Hint ve Mısır sanatlarını araştırarak birtakım eserlerine yansıtır.
İçerisinde yer aldığı alanların çeşitliliği mimarın kimliğinin oluşumunda etkin olur. Gaudi’nin sanatçı kimliğini etkileyen bir diğer unsur ise İspanya’da bir dönem etkin olan Endülüs Emevilerinin Arap mimarisi, özellikle süslemeleri olur. Müdejar olarak isimlendirilen bu stil Endülüs Emevi Devletinin, İspanya topraklarında bıraktıkları mimari biçimsel izlerdi. Bu stilde Arap mimari süsleme üslubundan yoğun etkiler bulunmaktaydı. Özellikle geometrik süslemeler ve çinilerin kullanımı bu etkilere örnek olarak gösterilebilir. İspanya topraklarında yaşayan Arapların oluşturduğu bu sentez; geometrik süslemelerin ilişkilenme sistemi, kemerler, sarkıtlı kubbe süslemeleri, cepheler ve minareler Gaudi’yi etkileyen estetik değerler ve eserlerinde kullandığı unsurlar olur.
Gaudi mimariyi, ışığın, polikromiğin (çok seslilik), sesin, mozaiklerin, çok renkli seramiklerin yani daha önce hiçbir mimarlıkta ya da daha sonra yapılan mimarlıkla hiçbir ilgisi olmayan ışığın kaynaştığı integral bir sanat olarak görür. Doğayı her zaman yaratıcının bir eseri olarak görür ve çalışmalarında tekniği aşan bir spiritüelliği eserlerine katar.
Casa Mila
Antoni Gaudi, doğaya çok yakın büyür, bitkiler, hayvanlar, kuşlar, haşaratlar, jeoloji ve havanın hareketleri ilgisini çeker. Bir mimarın hayal edeceği strüktürel ve süslemeci her şeyin doğada bir karşılığı olduğunu, kalker mağaraları, kuru kemikler, bitkilerin yaprakları veya böceklerin kanatları, ağaç kabukları v.s. de karşılığı olduğunu düşünür. Ayrıca İspanyol kültürü ile Katalan kültürünün birbirine karışımı kadar Gaudi ayni zamanda her Ortaçağ sanatçısı gibi büyük bir zanaatkar, büyük bir usta olmak özelliklerini de taşır. Ona göre doğada düz çizgi yoktur ve bu sebeple hiç bir eserinde düz çizgi kullanmaz. Eğer keskin hatlı çizgiler kullanacaksa bu tekdüzeliği bozmak için asimetriyi kullanır. Genellikle coğrafi oluşumlardan, bitkilerden ve hayvanlardan ilham alan Gaudi, tasarımlarında dağ, yaprak, kuru dal, çiçek, meyve, bal peteği, iskelet ve kemiklerin formlarını kullanır.
Belirli geometrik şekillerden uzak üç boyutlu plastik değeri olan amorf biçimleri tercih eder. Bu açıdan incelendiğinde Gaudi tasarımları, Art Nouveau’nun kıvrımlı çizgileri ile uyumlu bir yaklaşım sergiler. Gaudi, kıvrımlı hatlar sayesinde, nerede başlayıp nerede bittiği okunamayan biçimlerin birbirine aktığı, birbirinden ayrıştırılamayan mimari biçimler tasarlar. Bu bütünsel yaklaşım çağının çok ötesinde bir tasarım ve uygulama yetisinin ürünüdür. Tasarımlarını çizim yapmadan şantiye ortamında işçilerle tartışarak gerçekleştirmesi de böylesi bir biçimler birlikteliğinin tekliği, biricikliğinin kanıtı olduğu söylenebilir.
Casa Vicens
Özetle Gaudi tam olarak dört farklı akımı benimseyip, harmanlayarak eserlerini oluşturduğu söyleyebiliriz. Bunlar Art Nouveau, Neo-Gotik, Sürrealizm ve Natüralizmdir. Dönemin hakim üsluplarından esinlenmemek elbette ki mümkün değildir, fakat uygulamalarında tamamen farklı detaylar oluşturmuş olması ve tekniği ile standart kalıplara dahil edilmemektedir. Birçok mimar, etkilendikleri ve esinlendikleri akımları eserlerine direk yansıtmaktadır. Dönemin şartları, sanat ve mimari anlayışı ilk bakışta kendini göstermektedir. Fakat Gaudi’de bu tam tersidir.
Art Nouveau 19. yy. sonlarında ve 20. yy. başlarında Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da resim ve heykeli de etkileyen daha çok mimari ve dekoratif sanat üslubudur. Akımın eserleri, asimetrik ve akışkan formlarla nitelendirilir. 19. yy. sonlarında sanayileşmeye karşı zanaatçılığı savunan ve seri üretime karşı ise el sanatlarını odağına alan Art Nouveau akımı; sanatı ve sanatçıyı destekleyen bir anlayışı benimser. Doğadan esinlenilen eserlerde bitkisel öğeler (dallar, sarmaşıklar, çiçekler vb.), gösterişli hayvanlar (renkli böcekler ve tavuskuşu vb.) ve kadın vücudu gibi formlar öne çıkar.
Antoni Gaudi
Gaudí, hiç evlenmez. 1871’de 19 yaşında, Barselona’yı ziyaret eden genç bir Fransız kadına aşık olur. Gaudi, hayatının bu bölümünü şöyle dile getirir: “O günlerde çok aşık oldum ve elimden geldiğince onu görmeye gittim; ve o bunu fark etmiş gibiydi ve benimle çok kibarca konuştu, o kadar sarhoştum ki; ama o memleketinde nişanlıydı ve dönüş günü gelip onu uğurlamaya cesaret edemedim, o giderken ben evde ölü gibiydim. Sonra onun küçük kasabasında evli olduğu dışında hiçbir şey bilmedim.”
Gaudi, karakter ve düşünce olarak tamamen zıt olmalarına rağmen öğretmen Pepeta lakaplı güzel Joseph Moreu karşısında büyülenir. Dört yıl boyunca Moreu ailesiyle sık sık beraber olur. Hatta ailenin en küçüğü Josep Maria Moreu, Gaudi’nin varlığının ona verdiği ilhamın bir sonucu olarak mimarlık kariyerine başlayacaktır. Gaudi sonunda Pepeta’ya aşkını ilan eder; ancak aldığı cevap beklediği gibi değildir; nişanlıdır ve nişan yüzüğünü göstererek onu reddeder. Bu reddin Gaudi’nin hayatının geri kalanına nasıl damga vurduğu hakkında çok spekülasyon yapılır.
Antoni Gaudi (Sağda)
Gaudi, oldukça dindar bir sanatçıydı. Dinsel öğeler, ruhani bir hava eserlerine de yansır. Yaşamının sonlarına doğru bu etki daha da fazla hissedilmeye başlar. Hatta tuttuğu bir oruç yüzünden az daha canından olacak hale gelir.
Gaudi genellikle asosyal ve nahoş, huysuz, kibirli bir adam olarak tasvir edilir. Ancak yakınları onu nazik ve kibar, konuşması hoş ve dürüst olarak tanımlarlar. Barselona’nın eski kentindeki, sonra Eixample’deki çeşitli dairelerden sonra, şu anda Park Güell’deki Casa Gaudí müzesi olan yerde babası ve ölene kadar baktığı hasta yeğeniyle yaşar.
Gaudi 7 Haziran 1926’da, Sant Felip Neri kilisesine gitmek için yola çıkar. Girona ve Baylen sokakları arasındaki Gran Via de las Cortes Catalanes boyunca dalgın bir şekilde yürürken, bir tramvay çarpar ve Gaudi bilincini kaybeder. Taksiciler, yolculuk için ödeme yapılmamasından korktukları için, parası ve belgesi olmayan dağınık, tanınmayan yaşlı bir adamı hastaneye götürmeyi reddederler. Yine de Gaudi, yoksullar için bir hastaneye götürülür ve burada ona sadece ilkel tıbbi bakım yapılır. Ertesi gün papaz tarafından bulunup ve teşhis edilir. Ancak geç kalınmıştır; Gaudi’nin durumu çok kötüleşir; 10 Haziran 1926’da ölür.
Kaynak
Gaudi’nin Yarım Kalan Şiiri: La Sagrada Familia, Tamamlanmamış Olanın Başarısı, Lisans Eğitiminde Art Nouveau Ve Antoni Gaudi Mimarisinden Esinleninen Kumaş /Giysi Tasarımı Yaklaşımı, Barselona’nın Müzik Sarayları, İki Şehir İkonu: Sagrada Familia Ve Sydney Opera Binası, Gaudi ve Park Güell Üzerine…, Antoni Gaudi: Casa Mila, Mimaride Üslup Kavramının Gaudi Örneklemi İle İncelenmesi