İnsanları tamamen etkisi altına alan aşkı anlatmak istiyoruz. Ancak kimyasal ve hormonal yanıyla.
Aşk, yüzyıllardır edebiyatın ana konusudur. Hakkında ne romanlar, ne şiirler yazılmıştır. Müzik dünyası için de aynı şey geçerlidir. Felsefe dünyasında da, bazı filozoflar aşkı bir varlık olarak alıp, aşk nedir sorusuna cevap aramışlardır.
Günlük hayatta kullandığımız deyimler, terimlerde de aşk vardır. İşini aşkla yapmak, hayatı aşkla yaşamak gibi, aşka gelmek vb. çokça kullandıklarımızdan bazısıdır.
Aşkın nasıl başladığına gelelim, bir kişinin diğer bir kişiye aşık olması için, ilk olarak görsel uyaranlar gereklidir. Daha sonrasında, zeka, ses, kültür, statü, konuşma üslubu gibi etkiler devreye girse de aşkın birinci aşamasının görmeden geçtiğini söylememiz gerekir.
Bağlanmayı sağlayan diğer faktör de feromon denilen koku sinyalleridir. Feromon, ter bezinden salgılanan kokusuz, koku molekülleridir. Feromonlar, karşımızdaki kişiye, genetik yapımız, olası biyolojik uyumumuz hakkında davranışlara yön veren sinyaller gönderiyor, seçim yapmamızı sağlıyor.
Aşık olunca beynimizin bazı bölgeleri aktifleşiyor ya da tam tersi bir reaksiyon veriyor. Aşık olunca beynimizde aktif hale gelen bölgelerden bir tanesi, beynimizin korteks bölümüne aittir. Hani aşık olunca, aşık olduğunuz kişiden başkasını düşünemez, her olay, her düşünceyi hemen onunla ilişkilendiririr, yemeden içmeden kesilir, heyecanlı, içi içine sığmaz bir kişi olursunuz, daha şiirsel bir ifadeyle içinizde kelebekler uçuşur ya, işte bu durumdan sorumlu olan bu bölgelerdir. Çünkü aşırı aktive olmuş durumdadır.
Diğer iki bölge ise bilinç dışı (korteks altı) sistemlere aittir. İnsan aşık olduğu kişiyi düşününce, kendisini ödüllendirilmiş gibi hisseder, mutlu olur, aşık olduğu kişiyi daha fazla düşünür. İşte suçlu bu bölgedir, madde bağımlılığı gibi kişinin kontrolünü ele geçiren durumlarda da aktifleşen bölge, yine aynı bölgedir.
Romantik aşk ya da cinsel istek durumlarında hipotalamusta (özellikle kan dolaşımımıza salgılanarak vücuttaki bütün sistemlerin eş zamanlı çalışmasını sağlayan hormon sistemimizi en üst düzeyde kontrol eden bölge) bulunan bölgeler aktifleşirken, anne aşkı (annenin yavrusuna duyduğu aşk) dediğimiz durumda hipotalamus devre dışıdır.
Aşkın kimyası vardır, doğal olarak vücutta birtakım kimyasalları da olacaktır.
1. Dopamin
Aşık olduğumuzda dopamin artar ki bu da aşık olduğunuz kişiye şiddetle bağlanmanızı sağlar. Aynı durum madde bağımlılığında da geçerlidir.
2. Serotonin
Burada tam tersi bir durum söz konusudur. Aşkın ilk safhasında azalan bir maddedir. Aşık olan kişideki hülyalı, bulutlu hava bundan kaynaklanır. Bu eksiklik, kişinin, bütün fiziksel ve zihinsel zamanını aşık olduğu kişiye yöneltmesine neden olur.
3. NGF
Bu madde sinir gelişim faktörü, yani sinir sisteminin arızalarını gideren bir yapıya sahip. Bu nedenle aşkın insana iyi geldiği söylenir. Özellikle yeni aşıklarda artar.
4. Oksitosin
Aşık bir beyinde, normal bir beyne göre kat be kat fazlaca salgılanır. İnsanlar arasında sadakati, bağlılığı sağlar. Aşık olan kişi bu nedenle aşkından bir dakika bile ayrı kalmaz. Yanına dünya güzeli biri de gelse gözü aşkından başkasını görmez.
5. Vazopressin
Aşık bir kişide saldırganlıklık davranışıyla ilgilidir. Aşkı için herşeyi yapmayı göze alan, sevgilime yan gözle baktın diyip saldıran aşıklar suçlu değil, suçlu vazopressin. Bu vazopressinin aşkla ilgili olmayan görevleri de var. Vücuttan idrarla atılacak su miktarını kontrol etmek gibi.
Hepimizin bildiği bir deyim var “Aşkın gözü kör”. Doğru muydu? Evet. Çünkü aşık olan kişi, akıl yürütme, planlama, analiz etme, akılcı düşünme, eleştirel düşünme ile alakalı ön beyin bölgeleri sistem dışı kalır. Aşık kişi işi gücü bırakmış, beynini adeta aşkı kaplamıştır.
Aşkın bu ilk safhalarındaki hastalıklı hal tabii ki uzun süre devam etmiyor. Uzun süreli ilişkilerde, başarılı evliliklerde olduğu gibi aşkın ilk evrelerinde limbik sistemin (duygularla ilgili bölge) yani duyguların, hislerin etkisi altındaki dönem, yıllar içinde beynin üst merkezlerince yönetilen akılcı, insani bir beraberliğe dönüşüyor.
Kaynak
Prof. Dr. Sinan Canan
Yorum Yap