Mantık analitiği üzerindeki çalışmalarıyla 20. yüzyıldaki felsefe akımlarını önemli oranda etkileyen İngiliz felsefeci, matematikçi Arthur William Bertrand Russell, ailenin ikinci oğlu ve üçüncü çocuğu olarak 1872’de doğar.
Dört yaşında anne ve babasını yitirince, disiplinli bir kadın olan anneannesi tarafından büyütülür. Örneğin, mutfakta iki tür tatlı varsa ancak birini yiyebiliyordu. Yaz ve kış soğuk suyla yıkanmak, her sabah 7.30-8 arası piyano çalmak zorundaydı. Şöminelerin yakılmadığı bu saatlerde bu oldukça zordu. Sabah 8’de tüm aile duaya otururdu. Alkol ve sigara nefretle karşılanan iki maddeydi. Büyüdükçe ailenin dindar düşüncelerinden uzaklaşmaya ve matematiğe yaklaşmaya başlayan çocuğun zihnini, felsefi sorunlar önceleri pek uğraştırmaz. Ancak bunlar, yavaş yavaş eğlendirici olmaktan çıkıp uzun zaman almaya başlar.
Düzenli bir okul yaşamıyla değil, evde özel derslerle, ansiklopedik bilgilerle yetişen Russell’ın ilk girdiği eğitim kurumu Cambridge Üniversitesi’dir. 18 yaşındadır o sıra, kendisine çok doğal gelen bir dil kullanan kişilerle tanışır. Bir düşünce ileri sürdüğünde kimse onu deli veya suçlu gibi görmemektedir. Daha önce zekayı felce uğratan zararlı bir ahlak atmosferinde yaşamış olduğunu anlar. Mizacına çok uyan ve zekasını bileyen özgürlüğün verdiği hızla, ilk üç yıl matematik, son yıl felsefe okur. 1894’te ahlaksal bilimler dalından pekiyi ile mezun olur. Öğrenciliğinde, kesin bilgiden yana, tartışmaya açık, hocalarının kanıtlamalarını yanlış sayıp, onların yerine daha iyisinin konabileceğine inanan biridir. Bu inancın yerindeliğinin kanıtlanması 20 yılını alacaktır.
Trinity College, Cambridge, 1893
Cambridge’i bitirdiğinde, aile geleneğini sürdürerek politikaya atılmakla, gençlik umutlarını gerçekleştirecek sağlam bilginin temelini bulmak üzere felsefeye kapanmak arasında çekinceli gelgitler yaşamıştır. Ailesinin baskısıyla, İngiltere’nin Paris Büyükelçiliği’nde görev alır. Ancak, yaşantısında sonraları bir kez daha ortaya çıkacak, felsefe mi değil mi sorusu ardını bırakmamaktadır. Sonunda, felsefe üstün gelir. 1895’ten 1901’e değin mezun olduğu üniversitenin yöneticileri, 191o’dan 1916’ya değin de öğreticileri arasındadır. 21 yıl süren üniversite döneminde, matematiksel mantık, analitik felsefe çalışmalarının yanı sıra güncel konuları ele alan genç matematikçi, 1896’da Alman toplumsal demokrasisi üzerine bir yapıt yayınlar, kadın haklarını savunan dernekler adına seçimlere girer, ancak ilgi uyandırmasına ve yandaş toplamasına karşın adaylıktan öteye gidemez.
Bertrand Russell ve Alys Pearsall Smith
(Anneannesinin karşı çıkmasına rağmen, 17 yaşındayken tanıştığı Alys Pearsall Smith ile ilk evliliğini 1894’te yapar.)
1903 yılında arkadaşı matematikçi Dr. Alfred Whitehead ile birlikte yazımına başladığı, Aristoteles’ten beri mantıkta en büyük devrimi yaratan ve matematiği mantığa indirgeyen, sembolik mantığın klasiği olarak da değerlendirilen üç ciltlik kitapları Principia Mathematica (Matematiğin İlkeleri) 1910 – 1913 yılları arasında yayımlanır.
Kitap, matematik ustalarının görüşlerini bir araya toplaması ve eleştirmesi açısından da ilginç. Nicelik, büyüklük, sonsuzluk kavramları ve sayılar tartışılır, matematik değişmezlerin, mantıksal değişmezler olduğuna, matematiğin bütün öncüllerinin, değişmezlere ilişkin bulunduğuna değinilir. Yazımı 10 yıl süren bu dev yapıt bittiğinde dünyada okuyan sayılıdır. İki disiplin çeşitli yönleriyle öylesine kesişmektedir ki, aralarındaki sıkı ilişki konuyu bilen hiçbir öğrencinin gözünden kaçmayacak kadar açıktır.
“Özdeşlik savımızın ispatı teknik ayrıntılara inmeyi gerektiren bir sorundur. Mantığa ait olduğu kuşku götürmez öncüllerden başlayıp, dedüktif çıkarımla matematiğe ait olduğu sonuçlara ulaştığımızda, iki alan arasında hiçbir noktada kesin bir ayırım yapılamayacağını kolayca görürüz. Ama gene de sözünü ettiğimiz özdeşliği içine sindiremeyenler çıkarsa, onları Principia Mathematica’nın zincirleme giden tanım ve çıkarımlarının hangi noktasında mantığın bitip matematiğin başladığını göstermeye çağırırız. Görülecektir ki, verecekleri yanıt keyfi olmaktan ileri geçmeyecektir.”
Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması, bu savaşı hazırlayan koşulları yakından izlemiş olan Russell’ı duyarsız bırakamazdı. Nitekim, savaşı büyük ahmaklık olarak düşünür, hiç değilse İngiltere’nin yansız kalmasını ister. Çevresinde kimseyi bulamaz. En yakın dostları bile onu bu konuda yalnız bırakmışlardır. 1916’da bu yüzden para cezasına mahkum olur, cezayı ödeyemediği için satışa çıkarılan kitaplarını bir dostu satın alarak kendisine armağan eder, böylece borçtan kurtulur, kitaplarına kavuşur. Ancak, bu mahkumiyeti bahane eden üniversite, kendisini hocalıktan atar.
Manchester Guardian’da yayınlanan bir bildiri nedeniyle, Russell 1918 yılında İngiliz hükümetini ve Amerikan ordusunu küçük düşürdüğü gerekçesiyle altı ay hapse mahkum edilir. Bir dostunun yardımıyla hapishanede birinci bölüme konur. Burada, istediği gibi okuyup yazabilecek, fakat barışçıl propaganda yapmayacaktı. Introduction to Mathematical Philosophy (Matematik Felsefesine Giriş) adlı eseri bu ayların ürünüdür.
“Tarihsel anlamda, matematik ve mantık tamamen farklı çalışmalar olmuşlardır. Matematik bilimle, mantık Yunanlılarla ilişkilendirilmiştir. Fakat ikisi de son zamanlarda gelişmiştir, mantık daha çok matematikselleşmiş ve matematik daha çok mantıksal hale gelmiştir. Sonuçta ikisi arasında bir çizgi çizmek tamamen imkansız hale gelmiştir, ikisi bir olmuştur. Genç ve yetişkin kadar birbirinden farklıdırlar, mantık matematiğin gençliği ve matematik mantığın yetişkin halidir. Bu görüşe, klasik metinlerle çalışarak vakitlerini geçiren ve bir parça sembolik muhakemeyi takipten aciz mantıkçılar ve bir tekniğin içeriğini veya nedenlerini soruşturmayı dert edinmeden öğrenmiş matematikçiler içerlemişlerdir. Şansımıza bu iki tip de gittikçe azalmaktadır şimdilerde. Günümüz matematik çalışmalarının çoğu açıkça mantığın sınırları üzerindedir, yine günümüz mantığın çoğu sembolik ve biçimseldir ki matematik ve mantığın bu çok yakın ilişkisi her eğitimli öğrenciye aşikâr olmaktadır.” (Matematik Felsefesine Giriş)
Russell’ın evlilikleri yanında, birden fazla kadınla aynı anda yaşadığı tutkulu ilişkileri olur. Lady Ottoline Morrell ile 1911’de tanışırlar, aralarındaki ilişki bitse de dostlukları Lady’nin 1938’de ölümüne dek sürer.
Lady Constance Malleson
Oyuncu Lady Constance Malleson ile Birinci Dünya Savaşı sırasında tutkulu bir ilişkiye girer, on yıl boyunca aralıklı olarak devam eder. Malleson, Russell’in çocuk sahibi olma isteğini red eder.
Russell savaşın bitiminden az önce tahliye edilir ve 1919’da üniversitedeki hakları geri verilse de üniversiteden çıkarılmayı bir onur sorunu yaptığından geri dönmez. Russell siyasal sistemler üzerindeki görüşlerine yön vermek amacıyla 1920’de Rusya’ya gider ve Lenin’le görüşür. Savaş konusundaki düşünceleri, kendisini nasıl tutucu cepheden ayırmışsa, Rusya’nın dehşeti de sol cepheden koparmıştır. Marksizmin Rusya’daki uygulanışını kuramsal ve inansal açıdan eleştirir.
Rusya’nın ardından Çin’e gider, orada bir yıl kalır, felsefe dersleri verir. Çin uygarlığına hayran olur, daha o zamanlar Çin’in modern bir endüstri devleti olarak birinci sınıf kuvvetler arasına gireceğini tahmin eder. 1921’de Çin dönüşünde, ilk eşinden ayrılır, Dora Black ile evlenir ve iki çocukları olur. Altı yıl boyunca kışın Chelsea’de, yazın Lands End yakınında yaşarlar.
İkinci eşi Dora Black ile
1922 – 1923 yıllarında İşçi Partisi’nden genel seçimlere katılır ve seçilemez, 1924 yılında ABD’de konferans turuna çıkar, 1927’de ise eşiyle bir okul kurup, eğitim konusundaki kuramlarını uygulamaya girişir. 1932 yılına dek devam eden okul, ilerici bir eğitim yöntemi uygular. Russell’e göre eğitimden amaç, insanın yaratıcı niteliklerinin geliştirilmesini sağlamak, ona bu alanda olanaklar yaratmaktı. Özgürlük düşüncesinde ahlaksal sorunlara, sekse kadar yaşamın her dalında ve yaratıcılık kavramları, eğitim ve öğretime biçim vermeliydi.
Russell açtıkları okulda, 1931
Bertrand Russell Los Angeles’da Üniversite’de, 1939
Russell, daha sonraki 10 yılı çoğunlukla Amerika’da geçirir ve kendini siyasal ve toplumsal gazeteciliğe vermiştir. Amerika’nın Chicago ve California Üniversitesi’nde profesörlük yapan düşünür, 1940 yılında toplumsal-dinsel önyargıyla New York Kent Üniversitesi’nde profesörlüğe layık görülmez. Barnes Vakfı’nda çalışır, ancak 1943 yılında dinsel bağnazların zoruyla oradan da çıkarılır. Haksızlığa uğradığını ileri sürerek dava açar ve kazanır. 1944’te İngiltere’ye döner. Yeniden Cambridge’de göreve başlar. İkinci Dünya Savaşı sırasında yazmayı, konferans vermeyi ve değişik konularda radyo yayını yapmayı, yapıt vermeyi aralıksız sürdürür.
1935’te ikinci karısından ayrılır, ertesi yıl sekreteri olan Patricia Helen Spence ile evlenir ve bir yıl sonra ikinci oğlu dünyaya gelir.
En önemli eserlerinden birisi de 1945 yılında yayımlanan A History of Western Philosophy (Batı Felsefesi Tarihi) sayılır.
“Vücut, sert koşullarla eğitilecektir. Balık ve et hoşlanarak yenecektir. Salça ve şekerleme yasaktır. Bu rejimi sürdüren der Platon, doktor gereksinmez. Gençler, belirli bir yaşa değin, hiçbir çirkin ve kötülüğü görmeyecek; uygun bir anda, korku verici ve kötü zevkler verici aldatıcı şeylerle karşılaşacaktır. Gençlerin, birinci tür şeyler karşısında çekinip telaşa kapılmaması, ikinci tür şeyler karşısındaysa aldanmaması gerekir. Onlar, bu denemelerden geçtikten sonra koruyucu olmaya uygun duruma gelirler.” (Batı Felsefesi Tarihi)
“Ekonomik öneriye gelince, Platon, koruyucular ve sanıyorum çok açık değilse de askerler için ileri aşamada bir komünizm düşünür. Koruyucuların evleri küçük, yiyecekleri sade ve yaşadıkları yer, topluca yemek yenecek bir kamp yeri olacak, onlar mutlak gerekli olanlar dışında özel mülk edinemeyecektir. Altın ve gümüş yasaktır. Zengin değilseler bile, mutlu olmamaları için bir neden yoktur. Fakat, kentin amacı, bir sınıfın değil bütününün mutluluğudur.” (Batı Felsefesi Tarihi)
Üçüncü eşi Patricia Helen Spence’den dünyaya gelen oğlu Conrad ve ikinci eşinden doğan kızı Kate ve büyük oğlu John Conrad
Russell’in yaşamını uzun yıllar popüler eserler (kitap, mektup, telgraf, pusula vb.) ve gazete yazılarıyla (eğitim, kadın hakları, atom denemeleri, Vietnam Savaşı) kazanmış olmasının ve iki ciltlik öykü kitabı yayınlamasının payı olduğu bir gerçektir. Ona 1950’de Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran da asıl felsefe dışı bu yayınlarıdır.
Russell, matematikçiliğinden gelen sağlam düşünme yöntemiyle, açık, aydınlık ve tanımlama gücü olan bir anlatım biçimiyle, sorunların çözümlenmesinde akılcı yöntemi kullanır, politikadan ahlaka kadar her alanda reformist bir tutumu benimser. Onun dünya görüşü, hümanizm ve felsefi maddecilikten oluşur. Bu iki öğe, onun din ve ahlak alanındaki dogmalara karşı çıkışını da açıklar.
Yüzyılımızın ikinci yarısında nerede bir haksızlık görülmüşse, ona ilk direnen Bertrand Russell olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra nükleer silahların yayılmasını bütün gücüyle yazılardan sokak gösterilerine kadar engellemeye çalışacaktır. Russell’ın anlatımının özelliği, en güç ve bilimsel konuları popüler dille yazması ve böylece dar bilim adamları çevresinden geniş bir çoğunluğa düşüncelerini iletebilmesidir. Bergson’dan Einstein’a, eğitimden, kadın haklarına değin çeşitli alanlarda kalem oynatmış olan Russell’ın yapıtlarının ortak yanı, sistemi ölçüsünde özlü ve açık üslubu. Genel öğüdü şudur: “Kısa sözün elverdiği yerde uzun söze kaçmayın.” Toplumun özgürlüğünü, insanların kısıtlanmadan düşünmelerini sağlayabilmek için yazı katından eylem katına kadar birçok girişimin kurucusudur. Vietnam Savaşı suçlularını yargılamak için Russell bir mahkeme kurar; bu, dünya barışı için gösterdiği çabaların eylemsel bir örneğidir.
Üçüncü eşinden ayrıldıktan sonra 1952’de Edith Finch ile evlenir.
“Birçok dereceleri olmakla birlikte mutluluk iki türlüdür. Yani bunlar birbirlerinden, düpedüz ve hayali, maddi ve manevi, ya da duygusal ve mantıki olarak ayrılabilirler. İki türlü mutluluk arasındaki farkı açıklamanın belki de en basit yolu: Birisinin herkes için, öbürünün ise yalnız okuyup yazabilenler için mümkün olduğu söylemektir. Öğrenimden ileri gelen fark ise, sadece hazların elde edilmesi için girişilecek faaliyetlerde görülür. Her ne kadar hiçbir işe atılamayacak derecede kendini küçük görmek doğru değilse de, kendini fazla beğenmişlikte doğru değildir.” (The Conquest of Happiness (Mutluluk Yolu))
“Sürekli mutluluğu sağlayacak şey insanoğlu için olanaksızdır: Yalnız Tanrı’dır tam mutluluğa erişen, zira saltanat ve iktidar ve şan ve şeref onundur. Yeryüzündeki saltanatlar, başka saltanatlarla sınırlıdır; yeryüzündeki iktidarı ölüm kısa keser; piramitler de diksek ölümsüz şiire bağlıda olsak, yeryüzündeki şan ve şeref, yüzyılların geçişiyle söner. İktidarı az olanlara, şan ve şerefi az olanlara, biraz daha fazlası yetecekmiş gibi gelir, ama böyle sananlar yanılmış olur. İstekler doymak bilmezdir, sınırsızdır ve onlar ancak Tanrı’nın sonsuzluğunda yatıştırılabilir.” (The Power (İktidar))
Irène Joliot-Curie ve Bertrand Russell, 1950 (David Seymour fotoğrafı)
Bertrand Russell’in edebiyatçı kimliğiyle biraz daha geri planda da olsa, yapıtları arasında iki cilt tutan öyküleri bulunur.
“Tabelamdan ötürü bazı bilgiler edinmek istediğinizi anlamak kolay.. Son zamanlarda merkezimizin banliyölerindeki (varoşlardaki) tekdüze hayattan şikâyetlerin geniş ölçüde arttığı sizin de dikkatinizi çekmiştir. Görüşlerine değer verilecek bazı şahıslar bu yeknesaklığın kurbanının hayatı, tehlikeli de olsa bazı olaylarla dayanılır hale getirilebileceğini ifade ettiler. Bu ihtiyacı göz önüne alarak şimdiye dek tamamen yabancı olan meslekî görevi kabul ettim. Müşterilerime hareketli ve heyecanlı olaylar yaşatacağıma inanıyorum. Önceden alacağınız randevu ile yapacağınız kişisel ziyarette daha etraflı bilgiler vereceğim. Ücretim saatte yirmi liradır.” (Şeytan Banliyöde)
Son eşi Edith Finch ile (Ian Berry fotoğrafı)
Çok kişide görüldüğü gibi onun kişiliğinde de yetiştiği çevrenin payı olmuştur. Bu çevre her şeyden önce, düşünen ve düşünceye değer veren insanların ses verdiği, çabaların desteksiz bırakılmadığı bir çevredir. James Ward, Sir James Frazer, Sir George Darwin, A.N. Whitehead, Broad, Mc. Taggart, G.E.Moore, Bob Trevelyan kardeşler, Keynes, Wells, Sidney ve Beatrice Webb, G.B.Shaw, Wittgenstein, Joseph Conrad, George Santayana doğal tarihten, edebiyata, edebiyattan felsefeye uzanan bir alanın ünlü kişileri ya hocası olmuşlardır, ya öğrencisi ya da yakın dostu.
Kendini umutlu bir karamsar diye nitelendiren Russell, içine kapalı, hırçın bir filozof değildir. Genelde şakacıdır. Günün sorunlarına eğilmekten zevk duymuştur. Yazılarında yer yer İngiliz mizahının örneklerine rastlanabilir. Bu özellikleri dışında Russell’ın kendisine gönderilen her mektuba yanıt verdiği bilinmekte. Uğraşıları göz önüne alınırsa, bunun bir erdem olduğu anlaşılır.
“Uzun yaşamak için, büyükbabalarınızı iyi seçin” diyen Russell 2 Şubat 1970’te 98 yaşında bu dünyadan ayrılır.
Bertrand Russell, 1962 (Marc Riboud fotoğrafı)
Kaynak
Bertrand Russell – Batı Felsefesi Tarihi, Bertrand Russell’ın Klasik Mantığa Getirdiği Eleştiriler, Bertrand Russell’da Ölüm ve Ölümsüzlük Problemi, Bertrand Russell ve Eğitim, Bertrand Russell’da Matematiksel Mantığın Felsefi Önemi