Menu

Bir Dönemin Sinema Yıldızı Melek Kobra ve Acı Hatıratı



Unutulmuş ya da hiç bilinmemiş Melek, ta ki fotoğrafçı Cengiz Kahraman’ın sahaflardan aldığı terkedilmiş belgeleri Gökhan Akçura’ya getirene dek. Bu belgeler Melek’in elyazısıyla doldurduğu ve hayatının son iki yılını kapsayan 4-5 defter, 2-3 küçük ajanda ve yüzlerce fotoğraftan oluşur. Akçura defterleri göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, yazar psikoterapist İskender Savaşır, şair araştırmacı Serkan Ada’ya incelettikten sonra 2006 yılında Melek Kobra/Hatıratım adıyla kitaplaştırır.

Melek Muhlis, besteci Muhlis Sabahattin’in 1913’te evlendiği, kısa sürede boşandığı Seniye Hanım’dan 1915 yılında doğan tek çocuklarıdır. Annesi Seniye Hanım’ın yayınlanmamış günlüklerinden evliliklerinin 3-4 yıl içinde bittiğini anlıyoruz. 3 Temmuz 1918 tarihli sayfada şu not var: “Bu akşam Muhlis yine gelmedi. Artık aşkıma da kalbime de lanet ediyorum. Artık ayrı yaşamaya karar veriyorum. Yavrumu alıp ruhuma sükûnet vermek için bir yuvaya çekilip yalnız yaşayacağım. Ta ki, Muhlis nedamet edinceye kadar.”

soz bir allah bir

Söz Bir Allah Bir filmi, Melek Kobra, İsmet Galip Arcan

Melek Kobra hakkında kamuoyuna yansıyan ilk bilgi 15 yaşında, 5 Ocak 1930’da Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenlediği güzellik yarışmasına katılmasıdır. 22 güzelle birlikte son tura kalsa da 13. olur. Bir yıl sonra güzellik yarışmasına kuzeni Keriman Halis girecek ve birinci olacaktır. Sinema ve tiyatro çevresinde büyüyen Melek, 5 Ocak 1931 tarihinde babasının kurduğu Muhlis Sabahattin’in Çocukları Topluluğu’nda, “Üstadın jübilesini tes’iden hassas kızı Melek Muhlis Sabahattin Hanım ilk defa sahneye çıkacak ve babasının eserinde oynayacaktır” diye tanıtılarak Perde Arkası operetinde ilk sahne deneyimini yaşar.

melek kobra

İlk sahne deneyiminin ardından turneye çıkar. Samsun’da oynanan Kısır Paşa, Trabzon’da oynanan Asaletmeap adlı oyunların kadrosundadır. Bu oyunların başrolünde, Süreyya Opereti’nin primadonnası, Gülriz Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah da vardır. Turne dönüşünde hastalanır Suzan Lütfullah ve yakın arkadaşı Melek gibi genç yaşında, 23’ünde hayata gözlerini kapar. Gülriz Sururi anılarında şöyle anlatır:

“Kadıköy’de, iskeleyle Moda arasında dar sokaklardan birinde küçük bir ev hatırlıyorum. İlk anılarım olacak bunlar. Evde annem, sarı uzun saçları çözülmüş yatakta. Ben koynundayım. Karşısında, divanda Melek Teyzem. Annemin evde gördüğüm tek arkadaşı o. Annem ile Melek Teyzem, ayaklarını havaya kaldırıp çıplak bacaklarını seyrediyorlar. Ayaklarına bakıyor, kıkır kıkır gülüyorlar. Annem beni bir öpücüklere boğuyor, bir Melek Teyzemin kucağına top gibi atıyor. Ben de gülüyorum. Çok seviyorum annemi, beni öpen Melek Teyze’yi…”

suzan lutfullah

Suzan Lutfullah

Melek, 1933’te Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, Nazım Hikmet’in Mümtaz Osman Takma adı ile senaryosunu yazdığı Söz Bir Allah Bir filmi ile ilk kez sinema dünyasına adım atar. Melek’in, aynı yıl yönetmen ve senaristi yine aynı olan, müziklerini babası Muhlis Sabahattin’in yaptığı Milyon Avcıları filmindeki rol arkadaşlarından biri de Adalet Cimcoz’un erkek kardeşi, dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’dur. Türk sinema tarihinin efsanevi dublaj sanatçısı, 1933 tarihli ilk King Kong filminin, Stan Laurel ve Oliver Hardy’nin dublajlarını yapmış kişidir. Spencer Tracy, Clark Gable, Roman Navaro, Gary Cooper gibi pek çok ismi seslendirir. Ancak Beyaz Rus kadınlarla ilişkisi sonucu uyuşturucuya alışır. Melek’le Ferdi kısa sürede sevgili olurlar. Ardından hayatının sonuna dek aşk ve nefret dolu bir tutkuyla seveceği Tayfur ile üç yıl kadar sürecek bir evlilik yapar.

melek kobra ve ferdi tayfur

Melek Kobra, Ferdi Tayfur

“Yarabbi bugünlerde yalnız onu rüyamda görüyorum, düşünüyorum. Off! Onu unutmak kabil olmayacak mı acaba? Dün gece sabaha kadar onunla uğraştım. Hem gayet net olarak görüyorum sahi gibi. Dün bir hadise ile her zamanki gibi yine onu hatırlamaya mecbur oldum. Karşıda tarlada kolkola bir çift gidiyor. Onlara bakıyor, onu düşünüyorum. “Ben de böyle onun yanında, onun koltuğunun altında olsam, ne iyi olurdu” diyorum. Onu bazen o kadar istiyorum ki, bu arzumun şiddetini tarife imkan bulamıyorum. Mesela bugün öyle günlerden biri. Sabah kalktım, uyudum. Başımı yastıktan, vücudumu yataktan çıkarmak istemiyorum. Bakalım akşamüstü bu halim geçecek mi? Onu seviyorum hala. Bu muhakkak.” (15 Temmuz 1938)

Artık Melek Tayfur’dur. Beraberlikleri sırasında Melek de eşi gibi uyuşturucu tutkunu olur. Melek’in 20 Mayıs 1937 gecesi Muhsin Ertuğrul’la sahne aldığı Shakespear’in Kral Lear isimli oyununda, daha ilk temsilde, sahnede ağzından kan gelmesi üzerine tüberküloz olduğu anlaşılır ve sahnelerden uzaklaşır.

melek kobra

Ferdi Tayfur’la birlikte Milyon Avcıları filminden

Hatıratında ilk not tuttuğu tarih 25 Mayıs 1938, yani hastalandıktan yaklaşık on ay sonra. Ferdi Tayfur’dan net bir tarih olmamakla birlikte, 1936 gibi ayrıldığı düşünülüyor. Zira 1937 yılında Şehir Tiyatroları Dergisi’nde adı artık Melek Ezgi olarak geçer. Ama İstanbul Şehir Tiyatroları’nın belgelerinde daha sonraki yıllarda Melek Kobra olarak geçer.

Gökhan Akçura’nın kitaplaştırdığı defterlerinin üzerinde Melek Kobra Hatıratım yazar. Kendisine soyadı olarak Kobra’yı seçer. Öyle görünüyor ki içindeki zehir, veremden çok önceden birikmeye başlamış ve belki de bu zehirle iç içe geçmiş, adeta işbirliği yapmış. Birinci defterde bu adın sonunda soru işareti, ikinci defterde ise bir ünlem işareti vardır. Aşk hayatı ise karışık. Hatıratında da belirttiği gibi Hacı Bekir’le bir birlikteliği söz konusu, ama biraz maddi nedenlerle birlikte olduğunu anlıyoruz. “Zavallı, ne iyi kalpli alicenap bir adam” yazar. Hatıralarını yazmaya başladığı dinlenmesi, tedavi olması için tutulan Çamlıca’daki evin kirası ve tüm masraflarını Hacı Bekir karşılar.

melek kobra

“Her defasında yüreğim sızlıyor. Bu günlerde bu üzüntülerim o kadar üst üste bindi ki, ağzımdan kan gelmeye sebebiyet verdi. Eskiden bana çektirdiği azaplardan dolayı anneme kızardım. Fakat babamın bana bu üç ay zarfında bana karşı ihmalkarlığı ve lâkâyidisi öyle fenama gitti ki tarif edemem. Her şeyim olduğu halde bir şeyim yok… Babam var, babam yok… Annem var, annem yok.. Yarabbi dünyada bundan feci üzüntü olamaz. Başım ağrısa, söyleyecek derdim olsa dinletecek kimsem yok. Deli olacağım, bu ne talihsizlik. Allah beni her türlü nasipsiz yaratmış.” (10 Ağustos 1939)

melek kobra

Hatıralarından 27 Aralık 1938’de ve 17 Nisan 1939’da Cerrahpaşa Hastahanesi Hariciye Bölümü’nde ameliyata girdiğini okuyoruz. Oldukça sıkıntılı günler geçirir.

“Arkamda faaliyet başladı. Vurulan ilk anestezi iğnesinin acısıyla bir defa daha sıçradım. Beni sıkı sıkı tuttular. Bu iğneler yarım saat devam etti. Ben de bittim. Daha şimdiden bütün kuvvetimi kaybettiğimi hissediyorum, mütemadiyen bağırıp, ağlıyorum. Fakat gözlerimden bir damla yaş çıkmıyor. Buna ağlamaktan ziyade inlemek desem daha doğru olur. Nihayet keskin bir bıçak hışırtısı ile tüylerim ürperdi. Etimin kesildiğini işitiyor, fakat hissetmiyordum. Fakat biraz sonra arkamın müthiş bir tazyikle itildiğini hissettim. Sağ ciğerim sanki demir mengenenin içine sıkışmış, nefes almaya imkan yok. Bayılacağım. Bağırmalarıma kimse aldırış etmiyor. Ara sıra profesörün kesik ve sert direktiflerini işitiyorum. O sırada testere hışırtısına benzer bir şey işittim ve kesilen bir kemiğin birdenbire koptuğunu anladım. İşte o zaman boşalan asabım büsbütün gevşedi ve bağırmaya kendime kuvvet bulamadım. Ölü gibi başım düştü.” (19 Ocak 1939)

Ameliyatını yapan Profesör Nissen içinse şu satırları yazar:

“Nissen benim için mesleğinin ilahıdır. Ve aynı zamanda dünyanın en güzel adamları olarak zikredilen Eden, Dük Dö Vindsor, Kral Zogo gibi Nissen’de o derece güzel, tam manasıyla bel homme’dur (yakışıklı). Onda çok hakim bir nazar, fevkalade güzel bir baş ve tam manasıyla svelte (narin) bir vücud var. Nissen şimdiye kadar tanıdığım erkeklerin en korkulu ve tehlikelisidir. Onu çok fazla beğeniyorum.”

Halasi Neveser Kokdes ile Camlicada

Halası Neveser Kökdeş ile Çamlıca’da

Melek’in notları 13 Kasım 1939’da sona erer. Üç hafta sonra 26 Kasım 1939’da henüz 25 yaşında Melek bu dünyaya veda edecektir. Feriköy Mezarlığı’na defnedilir. Türk tiyatro dünyasının önemli isimlerinden Behzat Butak, Melek’in ölümü üzerine Alman Hastahanesi’ne gider. Birçok tiyatro ünlüsüne yaptığı gibi onun da yüzünün maskını alacaktır. Ancak Melek ellerinin güzelliği ile ünlüdür. Yüzünün ve ellerinin maskını alır. Ancak, Behzat Butak’ın yaptığı tüm masklardan sadece 2 tanesi dışında diğerleri günümüze ulaşmamıştır.

melek kobra

“Bugün bayram. Şeker Bayramı… Böyle günlerde insanlara karşı kinim daha ziyade artıyor. Dünyadan yavaş yavaş çekiliyorum artık. Evet çekiliyorum! Buradakilerle arama bir yabancılık girdi, ben daha ziyade öbür tarafa ait oluyorum. Arkamda bırakacağım şeylerin hiçbiri bana ölümü korkunç gösterecek kadar mühim değil. Bütün bağlarımdan o kadar temiz sıyrıldım ki.. Sade anam! Bazen ona acıyorum. Beni bir parça daha karşısında görebilmek için çırpınıyor, didiniyor. Sanki Azrail’le yarışacakmış. İşte o kadına acıyorum. Buradakiler canımı çok yaktılar. Belki oradakiler daha insaflı çıkar. Hani ya nerede? Neredesin? İnsaniyetin adil davulu. Biraz da benim kapımda çalsana. Sesini biraz da ben duyayım. Ama dur, senden intikamı iyi alacağım. Öldükten sonra da benimle uğraşamazsın ya. Orada maddiyat yok hakikat var. Kalp yok ruh var. Orada ben hakimim. Biz… Biz ölüler… Etsiz kemikler. Orada da benimle uğraşmayacaksın ya. Sen dünya denen o iğneli fıçıda yaşamaya mahkumsun. O iğneli fıçıda ki benim kilolarla kanımı emdiler. Haydi Allahaısmarladık, görüşürüz.” (13 Kasım 1939)

Kaynak
Gökhan Akçura – Melek Kobra Hatıratım


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir