Mustafa Bülent, 28 Mayıs 1925’te İstanbul’da ressam Fatma Nazlı Hanım ile Dr. Mehmet Fahri Bey’in tek çocukları olarak dünyaya gelir. Bülent Ecevit’in Mustafa ismini aldığı dedesi, Kastamonu Dadaylı din alimi Mustafa Şükrü Efendi, Süleymaniye Müderrisliği payesi alıp Meclis-i Tetkîkat-ı Şer’iyye azalığı gibi önemli birtakım görevlerde bulunmuştur. Anne tarafından kökeni ise Osmanlı Sarayına dayanmaktadır. Anne tarafından büyük dedesi, Hicaz’da kutsal toprakları muhafaza etmekle görevlendirilen Şeyh’ül Haremeyn Hacı Emin Paşa idi.
1934 yılında soyadı kanunu çıkarılınca babası Fahri Bey, Kastamonu’da görev yaptığı yıllarda çok beğendiği Ecevit yöresini soyadı olarak alır. 1943-1950 yılları arasında CHP Kastamonu milletvekilliği yapacak olan babası Prof. Dr. Fahri Bey’in politikaya olan ilgisi ve annesi Nazlı Hanım’ın ressam sanatçı kişiliğinin, Ecevit’in çocukluk yıllarından iyi yetişmesinde etkili olduğu söylenebilir.
Bülent Ecevit, annesi ve aile büyükleriyle
Bülent Ecevit, 1931 yılında Ankara Necatibey İlkokulu’nda başladığı öğrenim hayatını, Mimar Kemal İlkokulu’nda sürdürür. Ardından Ankara Erkek Lisesi’nin orta kısmına başlar. İki yıl sonra ailesinin maddi durumu imkân verince, 1938 yılında İstanbul’da Robert Kolej’e gönderilir.
Bülent Ecevit’in ilk basılan şiiri, Robert Kolej öğrencileri tarafından çıkarılan İzlerimiz Dergisi’nde çıkar. Ardından dönem arkadaşı Altemur Kılıç’ın teşvikiyle Gökbörü Dergisi’nin 6. sayısında, Altay’dan Tuna’ya isimli bir şiiri basılır. Türkçü ve tarihi tema ve motifleri barındıran bu şiirden sonra aile dostları Vedat Nedim Tör’ün hazırladığı Hep Bu Topraktan isimli dergide 10 şiiri basılır.
Bülent Ecevit ve babası
Robert Kolej yılları, Bülent Ecevit’in yaşamında bir dönüm noktası olmuştur. Burada içine kapanık, sessiz ve çekingen bir görünüm çizen Bülent Ecevit’in en önemli etkinliği şiir yazmak ve okumak olmuştur. Ecevit’in 13 yaşında hayatındaki önemli bir gelişme ise daktilo ile tanışması olur. Eniştesi İsmail Hakkı Okday’ın kendisine hediyesi olan Erika marka daktilo, Ecevit’in en önemli avantajlarından biri olmuştur. Bu olanak kendisinde bulunan yazı yazma isteğini katlamış, şiirlerini ve yazılarını daha verimli ve pratik bir şekilde yazma imkânı sunmuştur. Nitekim gazetecilik, milletvekilliği, parti genel sekreterliği, bakanlık, başbakanlık dönemlerinde ve hatta hapishane sürecinde bile daktilosu hep yanında bulunur; şiirlerini ve yazılarını daktilo ile yazar. Ecevit, 65 yıl kullandığı bu daktiloyu 2003 yılında ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’ne hediye eder.
Bülent Ecevit, ünlü Hintli şair Rabindranath Tagore ile 15 yaşında tanışır. Bir gün, eve geldiğinde babası Fahri Bey‘in Tagore’nin, Bahçıvan adlı şiir kitabını okuduğunu görür. Kendisi de okumaya başlar; sayfaları çevirdikçe Bengal dilinde yazan bu Hintli şairin sözcüklerinin ruhuna işlediğini fark eder. Ardından aynı şairin, Postane adlı oyununu okur çok etkilenir.
Ecevit, Tagore’nin 1910 yılında yazdığı ve 1913 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldığı Gitanjale’yi okumaya başlar. Ardından bu kitabı çevirir. 16 yaşında iken çevirisini yaptığı bu kitaptaki dizeler hayatı boyu onu etkiler. Kitabını önce anne ve babasına, daha sonra da dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e imzalayarak verir.
Artık Gidiyorum
Artık gidiyorum,
Beni uğurlayan kardeşlerim,
Hepinize eğilerek ayrılıyorum.
Yalnız sizin son ve nazik sözlerinizi bekliyorum,
Uzun zaman komşuluk ettik ama
verebildiğimden çok aldım.
Şimdi gün ağardı,
karanlık köşemi aydınlatan lamba söndü,
Bir davet geldi ve ben yol için hazırım.
Bu ayrılık gününde bana bol şans dileyin
arkadaşlarım,
Beraberimde ne götüreceğimi sormayın.
Seyahatime boş eller
ve ümid eden bir kalple çıkıyorum…
Tagore (Çeviren: Bülent Ecevit)
1944 yılında Robert Kolej’inden mezun olduktan sonra, öncelikle ailesinin ısrarıyla Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. Ancak bu okulu sevmemesi nedeniyle Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne kaydını alır; burada İngiliz Filolojisi bölümüne girer. Derslere bir süre devam eder, ancak okuldan diploma almadan ayrılır.
Hint ve Doğu felsefesine olan ilgisi burada devam eder. Daha sonraları gittiği Londra’da bu ilgiyle kendisini iyice geliştirerek, Sanskritçe ve Bengalce’den muhtelif parçalar çevirecektir. Ecevit’in hayatındaki bir diğer önemli dönüm noktası ise Robert Kolej’de tanıştığı Zekiye Rahşan Aral ile 22 Ağustos 1946 tarihinde sade bir nikah töreniyle evlenmesidir. Ecevit, bir tiyatro provası sırasında tanıştığı Rahşan Aral ile ilişkileri başlar, okul bitmeden de, Dolmabahçe’de evlenme teklifi eder. Ancak evlenmeleri Ecevit’in iş bulmasından sonra olur. Bülent Ecevit, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde tercüman olarak işe başlayıp daha sonra Londra Basın Ataşeliği’nde kâtipliğe atanır. Burada bir yandan maddi sıkıntılarla boğuşsa da, Bülent Ecevit Londra Üniversitesi’nde Sanat Tarihi ile Sanskritçe-Bengalce dil eğitimi alır; lakin yine diploma alamaz.
Rahşan ve Bülent Ecevit’in nikah törenleri
Ecevitler, 14 Mayıs 1950 tarihindeki genel seçimlerde CHP’nin iktidardan ayrılarak DP’nin iktidara gelmesi sonucu Türkiye’ye dönüş kararı alırlar. Bu kararda Türkiye’deki yeni siyasi dengeleri yakından izlemek, Bülent Ecevit’in babasının etkisiyle Basın Ataşeliği Kâtipliği mesleğinden bir gelecek görmemesi ihtimali ve babası Fahri Ecevit’in milletvekili seçilememesi sebeplerinin etkili olduğu söylenebilir. Bu olaydan sonra Ecevit’in hayatında yükselme dönemi diyebileceğimiz Ulus yılları başlar. Babası, Hukuk Fakültesi’nden öğrencisi olduğu Ulus Gazetesi başyazarı Nihat Erim’den, Bülent Ecevit’in Ulus’ta işe girmesini sağlar. Bir süre tercüman olarak görev yapsa da, gazeteye yer yer sanat yazıları da yazar. Ulus’ta giderek daha çok yazmaya başlayan Bülent Ecevit gazetenin sanat yönetmenliğini de üstlenir. Sergi tanıtımları, sergi eleştirileri, kitap tanıtımları, şiir eleştirileri, gezi notları köşesinin genel içeriklerini oluşturur.
Bülent Ecevit’in sanat hayatındaki bir diğer önemli gelişme de Helikon Derneği’dir. Ankara’nın ilk özel sanat galerisi olan Helikon Derneği, 1952 başlarında Bülent Ecevit, İlhan Usmanbaş, Faruk Güvenç, Bülent Arel gibi birkaç Ankaralı sanatsever gençler tarafından kuruldu. Ankara’daki sanatsal faaliyetlerin eksikliğini hafifletmek adına kısıtlı olanaklarla atılan bu adım kısa sürede sonuç verir; sanatın her dalında öncü bir kurum olur. 1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarından sonra ismini aldığı ilham perilerinin kutsal dağı manasına gelen Helen kültürüne ait Yunanca kelime yüzünden 6-7 Eylül olayları ile ilişkisi olabileceği düşünülüp kapatılmıştır. Sonra bunun bir yanlış anlaşılma olduğu anlaşılıp derneğin yeniden açılabileceği söylense de, birçok üyenin hevesi kırılmıştır.
Ecevit, Kasım 1951-1952 tarihleri arasında yedek subay olarak askerliğini yaptıktan sonra Ulus’taki görevine döner. Sanat konulu yazılarına kaldığı yerden devam eder. Ancak Demokrat Parti’nin icraatlarına duyduğu rahatsızlık onu git gide politikaya iter. Yazılarında politikaya daha çok yer vermeye başlar. DP’nin CHP’nin mallarına el koyma girişimi, Ulus’un da bu malların kapsamına girmesi, Bülent Ecevit’in rahatsızlığını daha da arttırır ve 1954 yılının başlarında Rahşan Ecevit ile beraber CHP Çankaya İlçe Başkanlığı’nda partiye üye olur. Böylece siyasi kariyeri de başlamış olur.
1950’lerin Ecevit’inin ABD’ye oldukça sempatik bakan, Ortadoğu algısında oryantalist izler bulunan bir tavrının olduğunu görüyoruz. 1950’lerin baskın düşünce iklimi Ecevit’i de etkilemiş, kendi sınırları içerisinde tutmuştur. Ailesi sayesinde hem İnönü hem de Nihat Erim’le yakın bağlar kurabilen Ecevit’in 1950’lerdeki yazılarında sıklıkla karşımıza çıkan DP eleştirileri de, laiklikten taviz veren, irticaya müsamahakâr davranan parti algısına dayanıyor. Bu anlamda geleneksel cumhuriyetçi çizgiden önemli bir sapmanın olmadığı söylenebilir.
Rahşan ve Bülent Ecevit
Ecevit, Ulus’ta yazarlık ve çevirmenlik yaparken, DP’nin çıkarttığı yasa ve kararnameler yüzünden Ulus kapanır. Hemen Yeni Ulus kurulsa da, aynı akıbete uğrayınca Halkçı Gazete’de yazmaya başlar. İlgisi artık sanattan çok siyasete dönse de, sanatla olan bağını hiç kopartmaz.
1954 yılında kısa bir süreliğine ABD’ye gitme imkânı bulur. Burada, Winston-Salem Journal ve Winston-Salem Sentinel gazetelerinde konuk yazar ve gazeteci olarak görev yapar. Buradayken Halkçı Gazetesi’ne de yazılar gönderir. Ancak Ecevit’in asıl önemli ABD seyahati 1957 yılındadır. Rockefeller Vakfı’nın yazarlara ve gazetecilere verilen bir yıllık bursundan yararlanarak Harvard Üniversitesi’nde incelemeler yapmak üzere gider. ABD’de kaldığı süre boyunca, Uluslararası Basın Enstitüsü nün (UPI) New York’taki Birleşmiş Milletler konulu seminerine Türk temsilci olarak katılır. Ayrıca Harvard Üniversitesi’nde sonradan ABD dışişleri bakanı olacak olan Henry Kissinger’in verdiği ders ve seminerlerde bulunur. Sosyal psikoloji ve Ortadoğu Tarihi konusunda araştırmalar yapar. Türkiye’deki çeşitli siyasal olaylar neticesinde, normalde 1958 yılında yapılması gereken genel seçimlerin bir yıl erkene alınması ile Bülent Ecevit 1957 sonbaharında döner. Milletvekili olmak istediğini İsmet İnönü’ye bildiren Ecevit, İsmet İnönü’nün milletvekili listelerini tamamladığını öğrenir. Ancak İnönü’nün damadı Metin Toker’in milletvekili adaylığından vazgeçmesi üzerine, Bülent Ecevit milletvekili adayı olur. 27 Ekim 1957’de gerçekleşen genel seçimler sonucunda, 32 yaşında CHP Ankara milletvekili olur.
Rahşan ve Bülent Ecevit
Ulus’taki köşe yazılarının yanı sıra, CHP içinde etkin görevlerde bulunur. İsmet İnönü’nün tercümanlığını yapar, 1959 yılında parti meclisine seçilir. 27 Mayıs 1960’taki askeri müdahalenin ardından kurulan Temsilciler Meclisi’ne üye olarak seçilen Ecevit, 1960-1961 yılının büyük bir kısmını Temsilciler Meclisi’nde yeni anayasa çalışmaları yapmak ve Anadolu gezileriyle halka yeni anayasa hakkında bilgi vermekle geçirir. Birkaç Anadolu gezisi haricinde Ecevit’in ilk Anadolu deneyimidir. Bu deneyim, sonraları Ecevit’in hem siyasi hem de edebi anlayışına yansıyacak ve Ecevit 1960’larda siyasi olarak Ortanın Solu fikrini şekillendirecek; edebi olarak ise Tapusuz Memet, Ağrılı ve Pülümür’ün Yaşsız Kadını gibi konularını Anadolu’dan alan, çok bilinen ve başarılı şiirlerini oluşturacaktır.
Tapusuz Memet
doğmuşsun da
insanmışsın da
yurttaşmışın da
Durmuşun oğlu Memetmişin
geç hemşerim geç
bunlarla kendini
adam saydıramazsın
vergini vermişin de
askere gitmişin de
eyilikten gayri
kime ne’tmişin de
geç hemşerim geç
bunlarla karnını
doyuramazsın
süreni senmişin de
ekeni senmişin de
biçeni senmişin de
her bi şeyi sen
geç hemşerim geç
bunlarla bu toprağı
senin olduramazsın
hani senin tapun
hani senin senedin
hani iki şahidinen
bin dönüm zilyedin
git işine Memet
elde ne tapu ne senet
sen bu dünyada ne ararsın
Bülent Ecevit
Rahşan ve Bülent Ecevit
Askeri müdahale sonrası genel seçimler 15 Ekim 1961’de yapılır ve CHP bu seçimlerden az farkla birinci çıkar ve Adalet Partisi ile koalisyonda anlaşılır. Yaklaşık 3 yıl sürecek olan Çalışma Bakanlığı görevine Bülent Ecevit getirilir. Bu süreçte Ecevit, Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu gibi önemli reformlar üzerinde çalışmış, bunları meclisten geçirmeyi başarmıştır.
Ecevit, bakanlığı sırasında işçilerle sıcak bağlar kuruyor, ama işverenleri de “işçi haklarının aşırılığı engelleyeceği, verimliliği artıracağı” hususunda ikna etmeye çalışıyor. Ecevit’in uzun süre özne olarak görülmeyen işçi örgütleriyle kurduğu sıcak bağlar, daha sonra dolaşıma girecek Halkçı Ecevit algısının da en önemli referanslarından olacaktır. Ecevit’in 60’lardan ölene kadar savunduğu, “sınıfların mevcut olduğu ama aralarındaki çatışmaların uzlaşma yoluyla uyuma çevrilebileceği” inancı da bu günlerde şekilleniyor.
Ecevit’in aktif siyaset içerisinde bazı fikirlerinin değişmeye başlaması, CHP ne yaparsa tekrar iktidar olur sorusu etrafında bir araya gelen genç entelektüel ve siyasetçilerin 1958’de oluşturdukları Araştırma Bürosu’ndaki tartışmalarla yakından ilgilidir. Başkanlığını Turhan Feyzioğlu’nun yaptığı birimde, Doğan Avcıoğlu, Turan Güneş, Coşkun Kırca, Osman Okyar gibi isimler görev yapıyordu.
Şubat 1965’te bakanlıktan ayrılan Bülent Ecevit çalışmalarını milletvekili olarak sürdürür. Bu arada bakanlığından itibaren ara verdiği gazeteciliğe geri döner. 14 Mart 1965’te Görüş isimli köşesiyle Milliyet Gazetesi’nde yazmaya başlar. Ancak bu dönemde yazı konularında edebiyat ve şiire rastlanmaz. Edebi olarak, soyut konulu birkaç basit deneme ile yetinir. Yaklaşık iki yıl boyunca burada yazmayı sürdürür. Aynı zamanda 1965 seçimleri öncesi parti içinde bir tür siyasi teorisyenlik görevi üstlenir ve “Ortanın Solu” hareketinin öncülüğünü yapar. Daha sonra bu hareketin ana hatlarını ve amaçlarını kapsayan Ortanın Solu adında bir kitap da hazırlar.
Ortanın Solu açılımını ilk defa İsmet İnönü yapmıştır aslında. Bülent Ecevit’in 1966 yılında parti genel sekreterliği görevini üstlenmesiyle birlikte 1966 yılı parti programında Ortanın Solu vurgusunu İnönü ve Ecevit birlikte hazırlamıştır. Ancak sonraları yaşanan görüş ayrılığının etkisiyle Bülent Ecevit, 1966 yılından sonra ortanın solu hareketinin öncülüğünü yaparak kavramı ideolojik bir çerçeveye oturtmuştur.
Ortanın Solu hareketinin giderek gelişmesi ve taraftar bulmasının ardından Bülent Ecevit’in partideki etkinliği ve popülerliği giderek artar. Bunun sonucunda 18 Ekim 1966’daki, CHP 18. Olağan Kurultayı’nda CHP Genel Sekreterliği’ne seçilir. Bu tarihten sonra CHP’yi yeni seçimlere hazırlamaya, partinin il-ilçe örgütlerini yeniden düzenlemeye ve daha sonraları Demokratik Sol adını alacak olan Ortanın Solu fikrinin partide kökleşmesini sağlamaya adar.
1977 tarihindeki genel seçimlerden CHP %41.38 oy oranıyla birinci parti olarak çıkar. Bu oran CHP’nin çok partili hayata geçildiğinden beri aldığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçer. Ayrıca Türk siyasi tarihinde bir sol partinin aldığı en yüksek oy oranıdır. Bütün bunlar sebebiyle bu sonucu bütün kaynaklar Ecevit’in siyasi hayatındaki en büyük başarısı olarak yazarlar. Ancak tek başına iktidar olamayacağı için Ecevit kısa bir azınlık hükümeti kurma denemesinden sonra yine muhalefete çekilir.
Ecevit’in siyaset yolculuğu, önemli değişimlere de tanıklık eder. 27 Mayıs Darbesi’ni olumlu karşılayan Ecevit, İnönü’nün temkinli duruşuyla tavrını kısmen gözden geçirir, 12 Mart ve 12 Eylül’e kararlılıkla karşı çıkar. Yine Ortadoğu algısını şekillendiren oryantalist tavrından zamanla uzaklaşır, seküler Arap milliyetçiliğini ve özellikle Filistin mücadelesini destekleyen bir duruşa yönelir.
Ecevit’in şiir kitaplarının yanı sıra, dikkati çeken bir yönü de siyasal mesajlarını yazdığı kitaplarla verme konusundaki titizliğidir. 1966 yılında Ortanın Solu kitabıyla başlayan bu serüven, Bu Düzen Değişmelidir (1968) ve Atatürk ve Devrimcilik (1970) kitaplarıyla devam eder.
Bir Şair Olarak Bülent Ecevit, Karaoğlan Bülent Ecevit-Mustafa Çolak, 1965 Genel Seçimleri Öncesinde Ortanın Solu Söylemenin Ortaya Çıkışı, Bir Lider Daha Yaşama Veda Etti, Bülent Ecevit, Mustafa Bülent Ecevit, 1925-2006, Bülent Ecevit’in Fikirsel Muhalefeti: Arayış Dergisi