Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Askeri İstihbarat Şube’sinde görev yapan Thomas Edward Lawrence, özellikle Arap Yarımadası’nda yürüttüğü istihbarat faaliyetleri ile ün kazanmıştır. Bölgede Osmanlı Devleti’ne karşı başlatılan Arap isyanının siyasi, taktik ve lojistik açıdan daha sistemli bir hal almasında önemli bir rol oynamıştır. Böylece İngilizlerin Arap Yarımadası’ndaki nüfuzunu pekiştirmiştir.
Lawrence, İrlanda-İngiliz karması bir baron olan babası Thomas Chapman’ın, Sir Walter Raleigh’in (İngiliz aristokrat, asker, denizci, kaşif, yazar) soyundan geldiğini düşünür. İskoçyalı annesi Sarah Junner ise evlilik dışı bir ilişkiden doğmuş, kalvinist bir papaz olan amcasının yanında büyümüştür. Thomas Chapman’ın dört kızının dadısı olunca aralarındaki ilişki başlar.
Nikahsız devam eden beraberliklerinden dünyaya gelen beş oğullarının ikincisi olan Lawrence, 15 Ağustos 1888’de Galler’in merkezi Tremadoc şehrinde doğar. Ailesi Lawrence aşağı yukarı bir yaşındayken Galler’i terkeder; sırasıyla İskoçya’da, Anglo-Normand’ın Man adasına, Fransa’nın Dinard şehrine, son olarak da Oxford’a yerleşir. Ölümüne kadar işsiz güçsüz bir şekilde yaşayan baba, İrlanda’daki arazilerinin geliri ile ailesini geçindirir. Dindar olan annesinin sert tabiatı, aniden kızıp, sonra pişmanlık duyması daha küçük yaşlarda Lawrence’i etkisi altına alır.
Kardeşleriyle (solda)
Kardeşleri: Lawrence, Frank, Arnold, Bob ve Will (soldan sağa), 1910
1907 yılında kabul edildiği Oxford’a matematik tahsili için girse de, branşını hemen tarihe çevirir. Çok kısa bir zamanda arkeolojiye ilgi duyar. Tarih öğreniminde onun özellikle yoğunlaştığı konu, çeşitli savaş kuram, strateji ve yöntemlerinin yanı sıra; Ortaçağ edebiyatı, kültürü ve mimarisi ile askeri tahkimat teknikleri olur. Ortaçağ ile o kadar ilgilidir ki, yaz tatillerinde İngiltere’deki ve Fransa’daki gotik yapıları, Ortaçağ şatolarını inceler. Ortadoğu’daki, Haçlı kalelerinin yapım tekniklerine büyük bir ilgi duymaya başlar. Nitekim mezuniyet tezi için Haçlı tahkimat mimarisinin kaynakları konusunu seçer, bu amaçla araştırma yapmak ve bölgedeki Haçlı kalelerini incelemek için Haziran 1909’dan Ekim’e dek süren, Lübnan, Suriye ve Urfa bölgesini kapsayan bir inceleme gezisi yapar. Bu gezisi boyunca, Lawrence, sadece Haçlılara ilişkin incelemeler yapmaz; aynı zamanda bölgenin etnik, idari, siyasi sosyal ve kültürel koşullarına ilişkin ilk bilgileri ve dolayısıyla ilk casusluk deneyimini edinir.
Oxford, 1910
1910-1912 yıllarında yazdığı mektuplardan anlaşıldığına göre, Lawrence’ın edebiyata da bir ilgisi var; fakat bu heves zamanın modasına uymaktan başka bir şey değil.
S.A’ya
“Seni sevdim, bu yüzden ele geçirdim şu nabızlarını insanların
ve yazdım irademi yıldızlar içindeki göğe
Elde etmek için seni özgürlük, yedi direkli şahane saray seni
ki gözlerin belki benim için parlıyordu
Biz geldiğimizde.
Ölüm sanki hizmetçimdi yolda, sana yaklaşıp
bekler görünceye kadar seni
Gülümseyince sen, kederli bir kıskançlıkla geçti beni ve
seni ayırdı:
Sessizliğine.”
(Çeviri: Turan Koç)
Lawrence, 1910 yılında Oxford Jesus College’in tarih bölümünü birincilikle bitirir bitirmez önüne önemli bir fırsat çıkar. Eski hocası Prof. Hogarth, Ortadoğu’da Fırat nehri boylarında arkeolojik araştırmalar yapmak için Magdalen College’dan bir burs temin eder. Hogarth, Lawrence ve Oxford’dan mezun Thompson adında diğer bir kişiyi kendisine yardımcı olarak seçer. 1910 yılının Aralık ayından 1918 yılının Ekim ayına kadar bölgede kalırlar.
Leonard Woolley, Lawrence, 1912-1914 yılları arasında Suriye’nin Carchemish kentinde yapılan arkeolojik kazılarda
Batılı kaynaklar, Lawrence’ın 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından önce, henüz casusluğa başlamamış olduğunu öne sürerler. Bu görüş doğru olsa bile, Ortaçağ askeri mimarisine meraklı bir araştırmacı, tezini Haçlı Kaleleri üzerine hazırlamış genç bir tarihçi olan Lawrence’ı, Britanya İmparatorluğu hakkında beslediği hayal ve modernizm nefreti, maceracı bir romantizmle birleştirerek gizli servislerin kolayca ulaşabileceği bir noktaya getirir. Üstelik Lawrence’ın 1914 öncesinde, inşaat halindeki Bağdat demiryolu üzerinde, Almanlarla savaştığı, ayrıca Osmanlı’ya karşı kin beslediği kayıtlara geçmiştir.
1914 başlarında Lawrence, Filistin Araştırma Vakfı’nca düzenlenen bir keşif çalışmasında yer alır. Bundan sonra, üstü arkeolojik faaliyetlerle örtülmüş yarı profesyonel casusluk dönemi başlamıştır. Yüzbaşı S.F Newcom ile birlikte Süveyş’in doğusunda, Osmanlı sınırında yer alan Sina’nın kuzey kesimindedir. Amacı, Gazze ile Akabe arasındaki bölgenin haritasını çıkarmaktır. İngiliz istihbaratı yakın bir gelecekte, bu bölgenin büyük bir stratejik önem kazanacağını bilir. Lawrence’ın resmi görevi, Savaş Bakanlığı Harita Dairesi’nde sivil memurluktur. Aralık 1914’te Lawrence, üsteğmen rütbesiyle Kahire’ye atanır. Mısır’daki İngiliz ordusunun İstihbarat Şubesi’ndedir. İşte Lawrence’ın dünya çapındaki ününe yol açan, efsane bir adam olarak anılmasının temelini oluşturan faaliyetleri bu dönemde başlar.
Kral Faysal, Lawrence
İnce kumral saçları, zaman zaman delici ve endişe veren bakışlı mavi gözleri, dik kaşları ve üzerindeki Arapların yerel giysileriyle artık Lawrence adeta bir Arap şeyhi kılığına girecek; Arap kabilelerini birleştirip Osmanlı ordusunu arkadan vurmanın peşine düşecektir. Ama bu çöl efsanesi döneminin hemen öncesinde, onu Kahire’de bir otel odasında sürdürdüğü büro görevinde İngiliz üniforması içinde, bambaşka bir konumda görürüz. Osmanlı ordusuna mensup esir Arapları sorgular, Osmanlı hatlarının gerisindeki diğer İngiliz ajanlarından gelen bilgileri değerlendirir.
Şerif Hüseyin ve dört oğlu tarafından Haziran 1916 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’na karşı başlatılmış Arap isyanı ile ilgili görüşmeler yapmak üzere, Hicaz’a gönderilen İngiliz heyetinde yer alır ve görüşmelerde hazır bulunur. Görüşmelerden sonra heyetten ayrılan Lawrence, Hicaz’da Kasım ortasına kadar kalır; özellikle Şerif Hüseyin’in üçüncü oğlu Faysal ile isyanın taktik ve lojistik yönlerini kişisel olarak ayrıntılı biçimde görüşür. Bu görüşmelerde, Faysal’ın kişiliğinden ve siyasi hayallerinden çok etkilenen Lawrence, onu isyanın gerçek lideri olarak görür ve şöyle der: “Arabistan’da aramaya geldiğim adamın bu olduğunu, ilk bakışta hissettim, Arap İsyanı’nı tam bir zafere ulaştıracak lider.”
Ekim 1916’da Lawrence Kahire’den ayrılır; diplomat Sir Ronald Storrs’ın Arabistan gezisine eşlik eder. Şerif Hüseyin’in oğulları Abdullah ve Faysal ile görüşür. Bu gelişmeler, Lawrence’ın kendini göstermesi için iyi bir fırsat olur. Kahire’ye dönüşünde üstlerine, ayaklanmak isteyenleri silah ve altın yardımıyla desteklemeyi, muhalif şeyhlerin Arap bağımsızlığı özlemlerinden yararlanarak bu ayaklanmayı İngilizlerin genel askeri stratejisiyle birleştirmeyi öngören bir plan sunar. Kahire’deki İngiliz İstihbarat Müdürü ve Arap Bürosu’nun kurucusu Albay Gilbert Clayton ile diplomat Sir Ronald Storrs bu planı onaylarlar. Böylece Lawrence, Faysal’ın ordusuna katılır. Arap isyanının şefi olan Emir Faysal, bedevi kabilelerinin şefleri ile kurulmakta olan düzenli Arap ordusu arasındaki irtibat görevini Lawrence’a verir.
Lawrence ve Kral Faysal
Müttefiklere silah ve para sağlayan Lawrence, 1916-1918 yılları arasında Şam’da düzenlenen kampanyaların beyni konumuna gelir. Lawrence’ın Büyük Arabistan Krallığı öyküleri ve çölün kızgın güneşi altında çil çil parlayan İngiliz altınları Arap emirlerinin kafasını iyice karıştırır. Osmanlı başkenti İstanbul’da Halife’nin cihat ilanı bu karışıklığı ortadan kaldıramaz. Osmanlı kuvvetleri için hayati önemdeki Hicaz demiryoluna zarar vermek üzere, bedevi kabilelerinden kurulu düzensiz birlikleri yöneten Lawrence, köprüleri, istasyonları tahrip eder. Şam’dan Medine’ye giden trenlere saldırılar düzenler. Böylece Osmanlı takviye birliklerinin ayaklanmayı bastırmasını engeller.
Lawrence, D.G. Hogarth, Teğmen Albay Dawnay, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Arap Bürosu, 1918
Düzensiz birliklerle develerin sırtında Akabe’ye düzenlenen seferde, 950 kilometrelik kum tepelerinden oluşan çöl, Lawrence’ın çabalarıyla iki aydan kısa bir sürede (9 Mayıs – 6 Temmuz 1917) aşılır. Kızıldeniz’in kuzey ucundaki Akabe ele geçirilir; böylece Osmanlı’nın Kızıldeniz’deki bu son liman kenti de düşer. Emir Faysal, genel karargahını Akabe’de kurar. İttifak donanmaları da limanda yerlerini alırlar. 1917 Kasım’ında Arap kılığındaki Lawrence, Dera yakınlarında casusluk yaparken Osmanlı kuvvetleri tarafından yakalansa da, kısa bir süre sonra kaçmayı başarır. Lawrence dışında, Albay Alan Dawnay ve General Allenby’ın danışmanlığında Faysal ordusu, 11 Aralık 1917’de Filistin’i, 1 Ekim 1918’de ise Suriye’yi ele geçirir.
Akabe’de Lawrence ve Nesib el Bekri, 1917
1919 yılında savaş biter diplomasi devreye girer; ancak Paris’teki Barış Konferansı’nda (1919) Faysal’ın yanında İngiliz delegasyonunu temsil eden Lawrence’ın çabaları sonuçsuz kalır. Arapların ve Büyük Britanya’nın ortak çıkarlarını savunmak için boşuna uğraşır. 1916 yılında Sykes-Picot’da imzalanan İngiliz-Fransız anlaşmalarından da açıkça anlaşılacağı üzere, İngiliz hükümeti, Suriye ve Lübnan’ı Fransızlara, Filistin, Ürdün ve Irak’ı da Milletler Cemiyeti manda rejimine bırakarak Arap müttefiklerine ihanet eder. Fransa’nın Suriye’deki direnişi kırmasına göz yuman İngilizler, mali çıkarlarından dolayı Kahire Konferansı’nda (12 Mart 1921) Iraklıların ve Filistinlilerin çıkışlarını da yatıştırırlar. O tarihte kolonilerden sorumlu bakan olan Winston Churchill, Lawrence’ı ve meslektaşı Hubert Winthrop Young’ı bu sorunu çözmek üzere görevlendirir. Suriye’den kovulan Faysal’ın Irak tahtına çıkışı bir plebisitle ülke halkına dayatılır. Faysal’ın kardeşi Abdullah’a da Ürdün iktidarı verilir. İngiltere, Filistin üzerindeki manda rejimini kontrol etmeye devam eder. Irak ve Ürdün daha birkaç yıl, Büyük Britanya’nın uysal müttefikleri olarak kalırlar.
Lawrence, bir süre sonra Oxford Üniversitesi’ndeki görevine dönerek arkeoloji çalışmalarıyla meşgul olur ve hatıralarını yazar. Yaşamının çeşitli dönemlerinde, şiirden anı kitaplarına farklı yapıtlar üretir. Bunların içinde, Bilgeliğin Yedi Sacayağı adlı yapıt, İngiliz Edebiyatı’nda özel bir yere sahiptir. İlk baskısı 1935’te Lawrence’ın ölümünden sonra yapılan bu kitap eleştirmenlerin bakış açısıyla, 20. yüzyıl İngiliz Edebiyatı’nda çağdaş kişileri destan kahramanlarına dönüştüren az sayıda yapıttan biridir. Kimi edebi zorlamalara karşın, kitabın canlı ve sürükleyici bir anlatıma sahip olduğunu söylemek gerekir. Bu yapıtın, Çölde Ayaklanma adıyla yayımlanan kısaltılmış ticari bir baskısı daha vardır.
Hikayeye göre Lawrence, bir gün İngiltere’nin en önemli edebiyatçılarından Bernard Shaw’ı ziyaret eder, misafirlerden biri Lawrence’ı Shaw’ın oğlu zanneder. Shaw’a “Ne kadar yakışıklı bir oğlun var” der ve böylelikle Lawrence, Shaw takma adını alır.
Sıradan bir hayat sürmeye başlayan Lawrence, 13 Mayıs 1935 tarihinde bir kaza geçirir ve 19 Mayıs’ta hayatını kaybeder. New York Times gazetesi olayı şöyle duyurur: “Tüm dünyaca Arabistanlı Lawrence olarak bilinen Albay Thomas E. Lawrence’ın dün bir motosiklet kazasında yaralandığı ve Bovington Kampı’ndaki bir askeri hastanede ölümün eşiğinde olduğu bildirilmektedir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Arap isyanının kahramanı, yolda bir çocuğa çarpmamak için direksiyonu kırarak bir kaza geçirdi. Kazada çocuk yaralanmazken, Lawrence şuurunu kaybetmiş bir şekilde bulundu. Bu durumu onun muhtemelen çok hızlı olduğunu göstermektedir. Kaza, Lawrence’ın yaşadığı yer olan Clouds Hill yakınlarında gerçekleşti. Ambulans Lawrence’ı hastaneye götürdükten sonra kafasında bir çatlak olduğu tespit edildi. Akrabalarına haber verildi. Ancak bu sabah iyileşme umudu kalmadığı belirtiliyor.”
Arabistanlı Lawrence’ın bir efsane olarak sunulması sürecinde, sinema sektörünün payı büyüktür. 1919 yılında Gazeteci Lowell Thomas, With Allenby in Palestine and Lawrence in Arabia adlı yarı belgesel filmi çeker. Filmde Lawrence ve Allenby kendilerini oynarlar. Arabistanlı Lawrence isminin sinemada ortaya çıkışı ise 1960’lı yılların başına rastlar. O yıllarda İngiliz yönetmen David Lean, Lawrence’ın öyküsünü beyaz perdeye geçirmeyi planladığında, Marlon Brando’dan Albert Finney’e kadar pek çok ünlü oyuncuya bu rolü teklif eder. Bu oyuncularla filmi çekmek mümkün olmayınca, o dönem için henüz yeni yeni parlayan Peter O’Toole başrolü alır. Anthony Queen, Jose Ferrer, Ömer Şerif ve Alec Guinness gibi çok ünlü oyuncuların rol aldığı Lawrence of Arabia 1962 yılında beyaz perdeye yansır; 1963’te 7 dalda Oscar ödülü kazanır. Arabistanlı Lawrence’ın hikayesi 1970 ve 1990 yıllarında da İngiltere’de iki televizyon filmine konu olur. İlki, 1970’te BBC’nin The Reticent Hero adıyla uyarladığı film, ikincisi ise Ralph Fiennes’ın rol aldığı 1990 yapımı A Dangerous Man: Lawrence After Arabia adlı televizyon filmidir.
Çöl Kraliçesi Gertrude Bell’in Hayatı yazımızı da okumanızı öneriyoruz.
Kaynak
Lawrance – Willy Bourgeois, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin Psikolojik Bir Harekatı, Sahte Tanin Nüshaları, Boş Hayal Peşinde: T.E. Lawrence ve Arap İsyanı Üzerine Bir Değerlendirme, Çağımızın En Efsanevi Casusu Arabistanlı Lawrance