Dostoyevski, birey ve toplum ilişkilerinden doğan insan sevgisi ve değerleri eserlerinde ele geçen çağdaş sosyal bilimlere etki etmiş bir düşünürdür. Onun yapıtlarının dünyadaki toplum biliminin tüm dallarında gözlemlediği insan gerçeğinin görülmesine önemli katkılarda bulundu. Sigmund Freud, Andre Gide, Friedrich Nietzsche, Stefan Zweig, İrving Howe, Mihail Bahtin gibi düşünürler, Dostyoevski’nin tavırları, hem insanın kendi özgürlüğünü anlama çabasıyla var olacağına inanan varoluşculuğun (egzistansiyalizm), hem de varlığıyla her şekliyle şüphe ile karşılayan hatta yok sayan hiççiliğin (nihilizm) gelişmesine etkisi olduğunu sık sık dile getirmişlerdir.
Vasily Perov, Fyodor Dostoevsky, 1872
Rus edebiyatının ve dünya edebiyat tarihinin dönüm noktalarından birisidir: Fyodor Dostoyevski. Kitaplarından alıntılanan sözler, cümleler.
1. İnsancıklar, 1846
“Anıların güzel olanları da, kederli olanları da insanı hep hüzünlendirir; en azından bendeki izlenim bu. Fakat bu hüznün de bir güzelliği var; hasta bir kalp, acılı ve yaralı olduğu zaman, anılarla hayat buluyor; gündüz sıcaktan yanmış, gelişmemiş, zavallı bir akşamın serinliğinde düşen kırağı tanelerinin diriltmesi gibi.” (İnsancıklar)
“Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuzlar, zavallılar daha da mutsuz zavallı olmama için birbirlerinden kaçmalıdırlar.” (İnsancıklar)
“Yoksul, ezilmiş insan kuşkucudur. Çevresine, yanından geçenlere yan gözle, bir tuhaf bakar. Kendisinden mi söz ediliyor, anlamak için gözlerini kısarak, kuşkulu bakışlarını dolaştırır. Konuşulanlara kulak kabartır.” (İnsancıklar)
“İyiler niçin geride kalırlar da, hep kötülerin başına devlet kuşu kendiliğinden gelip konuverir acaba?” (İnsancıklar)
“Yoksulluk ayıp değil, bir gerçek. Sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha büyük bir gerçek. Ama sefillik, sayın bayım, yüz karasıdır. Yoksullukta yaratılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla! Sefil bir kimseyi insanlar aralarından uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürürler; onu daha çok aşağılama içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sefilliğe düştüğünde kişioğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya.” (İnsancıklar)
Dostoyevski’nin St. Petersburg’daki Müzesi
2. Öteki, 1846
“İmalı sözlerden de hoşlanmam; ikiyüzlülüğe de tenezzül etmem; iftiradan ve dedikodudan tiksinirim. Maskeyi sadece maskeli balolarda takarım, insanların arasında dolaşırken değil.” (Öteki)
“Ve son olarak beyler,amaçsız yere ortalıkta dolaşıp durmayı,kur yapmayı,dalkavukluk etmeyi ve hepsinden önemlisi üstlerine vazife olmayan şeylere burunlarını sokmayı sevmeyen insanlar vardır.” (Öteki)
“O anki durumu, uçurumun kenarında dururken altında sallanan, yarılan toprak parçası son bir sallanmayla koparak düşen ve onu da uçuruma sürükleyen, ama tutunup kendini kurtaracak, gözlerini derin boşluktan başka bir yana çevirecek gücü, azmi olmayan birini andırıyordu; uçurum onu kendine çekiyor ve sonunda ölüme bir an önce kavuşmak istercesine uçuruma kendisi atlıyor.” (Öteki)
3. Netoçka Nezvanova, 1849
“Aşktan korkuyordum. Sevmeye cesaret edemiyordum seni. Aşkta karşılıklı duygular, eşitlik gereklidir.” (Netoçka Nezvanova)
“Şimdilik hiç kimseye gerekli değilsin. Tanımak bile istemiyorlar seni. Dünya böyle çünkü. Ama biraz bekle hele. Allah vergisi bir yeteneğin olduğunu öğrendiklerinde değişecek durum. Çekememezlik, alçaklık, en çok da aptallık… Yoksulluktan daha acımasızca hırpalayacaklar seni. Yetenek; yakın ilgi, anlayış ister. Amacına biraz olsun yaklaştığında çevreni nasıl insanların kuşatacağını göreceksin. Yorucu çalışmalar, bir sürü fedakarlık, açlık, uykusuz geceler sonucu elde ettiğin şeye önemsemeden, hatta küçümseyerek bakacaklar. Gelecekteki bu arkadaşların destek olmayacaklar sana, avutmayacaklar seni. İyi yanlarının adını anmayacaklar, ama her yanlışını hain bir sevinçle karşılayacak, kusurlarını yüzüne vuracak, yanlış yaptığında (yanılmayan insan olabilirmiş gibi) bayram edecekler.” (Netoçka Nezvanova)
“Öğret bana: Kendini nasıl böler insan? Yüreğini göğsünden nasıl koparıp atar da onsuz yaşar?” (Netoçka Nezvanova)
“…yalnızlığım, bozmaya bir türlü cesaret edemediğim sessizliğim, giderek daha ağır gelmeye başlamıştı bana. Her şeyi anlıyor, durmadan düşünüyor, hayal kuruyor, içimde birdenbire doğuveren tutkularım yüzünden acı çekiyordum.” (Netoçka Nezvanova)
Dostoyevski 21/22 Mart 1874’te Haymarket’teki karakolda (solda)
4. Stepançikovo Köyü ve Sakinleri, 1859
“Güzel günler gökten düşmez, biz kendimiz yaratırız güzel günleri. Bizim yüreğimizdedir onlar Yegor İlyiç.Çektiğim bunca acıya karşın niçin her zaman mutluyum ben. Niçin huzur içindeyim hep?” (Stepançikovo Köyü ve Sakinleri)
” Anacığım velinimetim benim, dünyada rahat etmek, iyi yaşamak istiyorsan aptal olacaksın! Bilseydim ta küçükken aptal olurdum. Şimdi de akıllınırdım… Gelgelelim, akıllı olmaya çok erken başladım, sonunda da, gördüğünüz gibi, ihtiyar bir aptal olup çıktım.” (Stepançikovo Köyü ve Sakinleri)
“Sevmek, insanoğlunu sevmek istiyorum. Ama engel oluyorlar, vermiyorlar bana! Verin, bana bir insan verin de seveyim onu… Nerede o insan? Nereye saklandı? Diogenes’in feneriyle aradığı gibi, ben de hayatım boyunca onu arıyor, bulamıyor, bulamayınca da kimseyi sevemiyorum. Yazıklar olsun beni insan düşmanı yapana!” (Stepançikovo Köyü ve Sakinleri)
“İşte bu yüzdendir belki de dünyadaki insanın insanı ezmesi üzerine kurulu sistem. Kimse bu sistemi ortadan kaldırmayı hedeflemez gerçekte, sadece ezilen olmaktan çıkıp ezen olmak için yarışır çoğu insan. Ve kurban olur cellat. Ve kurban, cellat olduğunda daha acımasızdır.” (Stepançikovo Köyü ve Sakinleri)
5. Ezilenler, 1861
“Annem bana, fakir olmak günah değil, zengin olup başkasını ezmek günah, diyordu.” (Ezilenler)
“Ah o tatlı çocukluk çağım, neredesin? Hayatımın yirmi beşinci yılında senin özlemini çekip hayıflanmak ve ölürken bir tek senin anınla keyiflenip seni minnetle anmak ne ahmakça!” (Ezilenler)
6. Ölü Evinden Anılar, 1862
“Belki yanılıyorum ama herhangi bir kimse hakkında, yalnızca gülüşüne bakarak hüküm vermek kabildir bence; onun için hiç tanımadığımız birinin gülüşü daha ilk karşılaşmanızda hoşunuza giderse karşınızdakinin iyi bir adam olduğundan tereddüt etmeyiniz.” (Ölü Evinden Anılar)
“Kapının öte yanında aydınlık hür bir dünya vardı; insanlar, bütün insanlar gibi yaşarlardı. Ama duvarın bu yanındakiler için o dünya yalnızca bir masaldı. Burada bambaşka, hiçbir yerdekine benzemeyen bir alem vardı; kendine has kanunları, elbiseleri, ahlak ve adetleri olan bir yaşayan ölüler evi; hiçbir yerde olmayan bambaşka bir hayat ve bambaşka insanlar.” (Ölü Evinden Anılar)
“Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvan gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar.” (Ölü Evinden Anılar)
“Yılların beni bu köşeyi de arayacak hale düşürmesi ihtimalinden dehşet duyuyordum; insanın ne derece büyük olursa olsun her türlü felakete alışıverdiğini daha o zamanlar sezmeye başlamak da ürkütüyordu beni.” (Ölü Evinden Anılar)
7. Yeraltından Notlar, 1864
“Her insanın hatıralarında, herkese söyleyemeyeceği, ancak dostlarına söyleyebileceği taraflar vardır. Hatta dostlarına bile açılamayacak, insanın yalnız kendine saklayacağı sırları da bulunur. Bunlardan başka, kendi kendimize bile açmaktan çekindiğimiz konular da vardır ki, bunların sayısı şerefli bir insanın dağarcığında bile hayli kabarıktır.” (Yeraltından Notlar)
“İnsan bütün ömrünü iki kere iki peşinde geçirir, bu uğurda denizler aşar, hayatını harcar, fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek şeyi kalmayacağını bilmektedir.” (Yeraltından Notlar)
“Saçma sapan isteklerimiz yerine getirilmiş olsa bundan zarar görecek olan yine biziz. Söyle deneme olsun diye, içimizden birine daha çok özgürlük verin, ellerindeki bağı çözüp yasama alanını genişletin, üstündeki vesayeti kaldırın; bakın, o zaman yeniden vesayet altına girmek için önce kendisi can atacaktır.” (Yeraltından Notlar)
“İsteklerimi yok ettiğiniz, ideallerimi değiştirdiğiniz ve bana daha iyi hedefler gösterdiğiniz zaman peşinizden gelirim ancak. “Üzerinde durmaya değmez” dediğiniz an, ben de size aynı cevabı veririm. Ben sizinle önemli meseleler konuşurken, siz beni dikkate almıyorsanız, öyle olsun, yalvaracak değilim. Benim yeraltım bana yeter. Kendi isteklerimle yaşayabildiğim sürece, kurduğunuz yapıya tek bir tuğla koyarsam kahrolayım.” (Yeraltından Notlar)
“İnsanın yaratmayı, yol açmayı sevdiği su götürmez bir gerçektir. Ama sorarım size, neden bir yandan da yıkmaya, her seyi darmadağın etmeye bayılır? Yanıtlar mısınız bu sorumu?” (Yeraltından Notlar)
8. Suç ve Ceza, 1866
” İnsanlar doğa yasaları gereğince ikiye ayrılır: Sıradan olanlar. Bunlar doğaları gereğince tutucudurlar, uysaldırlar, boyun eğerek yaşarlar. Ayrıca boyun eğmeyi severler. İkinciler ise gerektiğinde yasaları çiğnerler. Kendilerine göre iyi şeyler için şimdinin yıkılması gerektiğine inanırlar. Bunu gerçekleştirmek için kan gölünde yüzmeleri gerekse bunu da gönül rahatlığıyla yapabilirler” (Suç ve Ceza)
“Dünyada herkesten çok kendini sev, çünkü dünyada her şey kişisel çıkarlara dayalıdır. Eğer bir tek kendini seversen, işini gerektiğince yaparsın, kaftanın da bölünmeden, bütünüyle senin üzerinde kalır. Bu arada ekonomi, bu bilimsel gerçeğe şunu ekliyor; Toplumda ne kadar çok insanın işleri yolunda olursa, diğer bir deyişle, kaftanlar ne kadar bütün kalırsa, toplumun temelleri de o kadar sağlam ve genel gidiş o kadar yolunda olur.” (Suç ve Ceza)
“İnsan fakir de olsa ruhundaki asaleti muhafaza edebilir. Fakat sefalete düşünce, katiyen, hiç kimse. Bir kimseyi sefalete düştü diye sopa ile toplumun dışına atmazlar, daha da alçaltmak için süpürge ile süpürürler.” (Suç ve Ceza)
“Akılca ve ruhça kim sağlam ve güçlüyse, insanlara onun buyuracağını biliyorum artık! Kim daha yürekliyse, haklı olan da odur. Her şeyin içine tükürmekte, aldırmazlıkta en ileri gidenler, yasa koyucu olurlar. Herkesten daha gözü pek olan, herkesten daha haklıdır! Bugüne kadar böyle gelmiş, bundan sonra da böyle gidecek! Bu gerçeği ayırt edemeyenler kördür!” (Suç ve Ceza)
” Her şey insanın elindedir ve o her şeyi sırf korkaklıktan kaçırır elinden. Bu apaçık bir şey artık. Acaba insanlar en çok neden korkar? En çok yeni bir adım atmaktan, yeni bir söz söylemekten korkarlar.” (Suç ve Ceza)
Dünya’nın ve benim, sen bizim daha iyi ve daha parlak bir gelecek için tek umudumuzsun… Küçük kız kardeşinin aşağılanmasına hiç bir zaman izin vermeyeceğini bilirim. Eğer sen mutlu olursan biz de mutlu olacağız. Sev Dünya’yı Rodya, çünkü o seni kendinden çok seviyor.” (Suç ve Ceza)
Konstantın Vasılyev, Fyodor Dostoevsky
9. Kumarbaz, 1867
“Ben, kendi kendimi bütünüyle mahvettim. Artık kendimi kıyaslayabileceğim herhangi bir şey var mıdır; ahlak kuralları filan? Bana faydası olacak hiçbir ahlak kuralı yoktur artık. Hele böyle bir durumda ahlak dersleri kadar yersiz bir şey olamaz. Ah, şu kendini beğenmiş tipler! Böbürlene böbürlene sana nasihatler vermeleri! Şu anki durumumun iğrençliğini ve pisliğini en az kendileri kadar bildiğimi bilselerdi, o koca dillerini sallamaktan vazgeçerlerdi. Bana bilmediğim ne söyleyebilirler ki? Benim sorunumla ilgili ne bilebilirler ki.” (Kumarbaz)
“Saat ondan sonra rulet masalarının başında yalnız gerçek, gözü dönmüş kumarbazlar kalır. Böyleleri için içmelerde yalnız rulet vardır. Başka bir şey görmez gözleri. Zaten sırf rulet oynamak için gelirler içmelere. Çevrelerinde ne olup bitiyor ilgilenmezler bile. Sezon boyunca sabahtan gece geç saatlere dek oynarlar. Serbest olsa sabaha dek oynamaya bile hazırdırlar.” (Kumarbaz)
“Kendisini ‘Küçük oynuyorum’ diye savunan bir kumarbaza, ‘Küçük olması daha kötü ya, tutkularınız da küçük demektir.’ diye yanıt veren karnı tok, sırtı pek, geleceğinden endişesi olmayan bir felsefecinin bu düşüncesini her zaman budalaca bulmuşumdur. Sanki küçük tutkuyla büyük tutku arasında bir fark varmış gibi! Kişiye göre değişir bu.” (Kumarbaz)
10.Budala, 1869
“İşkence sırasında çekilen ıstırap açılan yaralar, bedenin katlandığı acılar insana duyacağı ruhsal ıstırabı untturuyor. Yani ölünceye kadar yaralarının ağrısıyla kıvranır insan. Ama aslında acıların en büyüğü, en şiddetlisi bu değildir. Asıl acı bir saat, on dakika, yarım dakika sonra, hemen o an ruhunun bedeninden kesinlikle ayrılacağını, insan olmaktan çıkacağını bilmendir…” (Budala)
“Hem sonra, gerçekten mutsuz olabilir mi bir insan? Ah, mutlu olmaya gücüm varsa, hüzün ve felaketin ne anlamı olabilir? Biliyor musunuz, bir ağacın yanından geçeceksiniz, onu göreceksiniz ve mutlu olmayacaksınız ha, işte bunu aklım almaz! Sevdiğiniz bir insanla konuşacaksınız ve mutlu olmayacaksınız! Ah, anlatamıyorum… Kötü durumda bir insanın bile adım başı göreceği öylesine çok güzel şey varken mi mutlu olamayacaksınız? Bir çocuğa bakın, güneşin doğuşuna bakın, bir otun boy atışına bakın, sizi seven insanların gözlerinizin içine bakışına bakın.” (Budala)
“Her şeye şaşmak elbette budalalıktır; oysa hiçbir şeye şaşmamak çok daha güzeldir, hem nedense incelik olarak kabul edilir. Ama sanmam ki gerçekte de öyle olsun. Bence, hiçbir şeye şaşmamak, her şeye şaşmaktan çok daha büyük bir budalalıktır. Hem sonra: Hiçbir şeye şaşmamak, hiçbir şeye saygı duymamakla aşağı yukarı aynı şeydir. Evet, budala bir insan saygı da duyamaz.” (Budala)
“İnsanların bana saygı duymasını isterim prens. Nasıl desem, kalbimi armağan ettiğim insanlardan da beklerim bunu. Prens, ben kalbimi çok sık armağan ederim insanlara ve ben her zaman aldatılırım.” (Budala)
“Bir insanın kafasında doğan dahice veya her yeni düşüncede, hatta ciddi her düşüncede, onu anlatmak için ciltlerce kitap yazsa, otuz beş yıl sözlü olarak anlatmaya çalışsa yine de kafasından bir türlü dışarı çıkmayan, ömür boyu içinde kalacak, başkalarına anlatamayacağı bir şeyler her zaman vardır. Böylece belki de en önemli düşüncelerini, düşüncelerinin o bölümlerini hiç kimseye tam olarak anlatamadan ölür. ” (Budala)
” Önemli olan Yeni Dünya değildi, yerin dibine batsındı Yeni Dünya! Neredeyse Yeni Dünya’yı görmeden, neyi keşfettiğini anlamadan ölmüştü Kolomb. Önemli olan yaşamdır, yalnızca yaşam… onun keşif süreci, sürekli ve bitmek tükenmek bilmeden yaşamı keşfetme çabası, yoksa keşfetmiş olmak değil… ” (Budala)
Dostoyevsky’nin Ecinniler romanının el yazması.
11. Ecinniler (Cinler), 1872
“Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan.” (Ecinniler)
“İnsan mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur.” (Ecinniler)
“Hayat acı vericidir, hayat korku doludur ve insanoğlu mutsuzdur. İnsanoğlu hayatı seviyor. Acıyı ve korkuyu sevdiği için hayatı seviyor. Yaşamak, acı ve korkunun karşılığında verilmiştir bize. En büyük aldanmamız budur. İnsanoğlu benliğini henüz bulamamıştır.” (Ecinniler)
“Siz halkı hiç umursamadığınız gibi onu küçük de gördünüz, iğrendiniz halktan. Halk deyince anladığınız Fransız halkıydı çünkü, onun da yalnızca Paris’te yaşayanları; Rus halkı da onlar gibi olmadığı için utandınız. Gerçeğin ta kendisidir bu! Halkı olmayanın Tanrı’sı da yoktur oysa! İnanın bana, halkını anlamayan, halkıyla ilişkilerini kesen biri yavaş yavaş anayurduna inancını da yitirir ve sonunda ya ateist ya da boş vermişin teki olur çıkar. Gerçekliği kanıtlanmış bir olgudur bu!” (Ecinniler)
“Benden çok daha adil, çok daha mutlu bir gücün var olduğu fikri benim de içimi öyle ölçüsüzce dolduruyor ve kim olursam olayım, her ne yapmış olursam olayım beni öyle sınırsız bir duygusallıkla minnet duyguları içinde bırakıyor ki!.. İnsanın, kendi mutluluğundan çok, bir yerlerde herkes için, her şey için eksiksiz, sakin bir mutluluğun var olduğunu bilmesi gerekli… İnsanoğlunun varoluşunun temel yasası, onun, mutlak yücelik önünde eğilmeyi bilmesinden başka bir şey değildir. İnsanları bu mutlak yücelikten yoksun bırakın, yaşamak istemeyecek, umutsuzluk içinde öleceklerdir. Ölümsüzlük ve sonsuzluk insanoğlu için üzerinde yaşadığı şu küçücük gezegen kadar gereklidir.” (Ecinniler)
12. Delikanlı, 1875
“Günün meseleleri geçip yeni bir devir başlayınca, geleceğin ressamı, hatta geçen düzensizliği, karmaşayı resimlemek için daha güzel şekilleri arayıp bulacaktır. İşte o zaman sizinki gibi “hatıralar” gerekli olacak, bu iş için gereken malzemeyi verecektir; hem bütün karışıklığına, rastlantısal oluşuna rağmen… Yeter ki içten gelmiş olsun… Hiç değilse bazı doğru çizgiler sağlam kalacak, onlara bakarak da o karışık zamanın bazı delikanlılarının , ruhunda neler gizlendiğini tahmin etmeye yardımı dokunacaktır. Bunu bilmek hiç de değersiz bir şey değildir; çünkü delikanlılarından nesiller doğar.” (Delikanlı)
“Yanınızda da olsam sizden uzakta da fark etmez…Nerede olursanız olun her an içimdesiniz. Sizden pek çok sizi sevebileceğimden bile çok nefret edebileceğimi biliyorum. Bununla birlikte uzun zamandan beri hiçbir şeyi düşündüğüm umursadığım yok.” (Delikanlı)
Leonid Pasternak, The Night Before the Exam, 1895
13. Karamazov Kardeşler, 1881
“Dünyayı yeniden oluşturmak için insanların psikolojik olarak başka bir yola dönmeleri gereklidir. Bunu sağlamadan hiç kimseyi kardeş yapamazsın, bunu sağlamadan kardeşlik olmaz.” (Karamazov Kardeşler)
“Düşünüyorum da şeytan gerçekten yoksa, demek ki onu insan yaratmıştır; hem de kendi benzeri olarak yaratmıştır…” (Karamazov Kardeşler)
“Başkaldırarak yaşanır mı, oysa ben yaşamak istiyorum. Açık söyle bana, yanıt istiyorum; düşün ki sen, sonunda bütün insanları mutlu edecek, onları, özellikleri barış ve huzura kavuşturacak bir azap olan yapısının inşasını üzerine almışsın. Ancak temeli atarken bir kurbana ihtiyaç olacak; o küçük göğsünü yumruklayan yavruya kıymak gerek; öcü alınamayacak gözyaşlarını temele akıtarak bu yapının mimarı olmaya razı olur muydun, yalansız söyle!” (Karamazov Kardeşler)
“Çocuklar bir şey bilmedikleri için henüz suçsuzdurlar. Yeryüzünde acı çekmeleri babaları yüzündendir, elma yiyen babaları yüzünden ceza görüyorlar. Ama bu öbür dünyadan gelme, yeryüzünde insan yüreği için büsbütün yabancı bir görüştür. Bir suçsuza, hele bir derece masum bir yaratığa başkasının günahları ödetilemez!” (Karamazov Kardeşler)
“İçten pişmanlık duyan için Tanrının bağışlamayacağı hiçbir günah yoktur, olamaz. İnsanoğlunda, ulu Tanrının kullarına karşı sonsuz sevgisine üstün gelebilecek bir günah olabilir mi? Ama pişmanlıktan uzaklaşma, korkuyu yüreğinden çıkar. Tanrı seni günahınla birlikte, günahkar olarak, umduğundan çok sever” (Karamazov Kardeşler)
Ilya Glazunov, Dostoevsky’s “White Nights”, 1970
14. Beyaz Geceler, 1848
“Fakat mutluluk ve neşe insanı nasıl güzelleştiriyor! Yürek sevgiyle nasıl da kaynıyor! Sanki kendi yüreğini alıp bir başkasının yüreğine dökmek istiyorsun, herkesin neşelenmesini, herkesin gülmesini istiyorsun. Mutluluk nasıl da bulaşıcı!” (Beyaz Geceler)
“Sadece gençken yaşanabilecek türden, muhteşem bir geceydi. Gökyüzü pırıl pırıldı, o kadar çok yıldız vardı ki şöyle bir bakınca insan düşünmeden edemiyordu; böylesine güzel bir gökyüzünün altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?” (Beyaz Geceler)
“Neden herkes olduğundan daha sert görünmeye çabalıyor? Bir insan, içini samimiyetle ortaya dökmeyi neden duygularına hakaret olarak kabul ediyor?” (Beyaz Geceler)
“Derler ki, müzik güzelse verdiği tat bütün duygulara ayak uydurur. Mutlu insan, melodilerde mutluluğu, hüzünlü insan hüznü bulur.” (Beyaz Geceler)
15. Bir Noel Ağacı ve Düğün, 1848
“…kendine lâyık görmediği bu kadar büyük bir saadet onu ezmiş, içini allak bullak etmişti. Nihayet, bedbaht olmak için durmadan marazi bir şekilde vesileler arayarak harap oluyordu…” (Bir Noel Ağacı ve Düğün)
“Bu saadete lâyık olacak ne yaptım? Ne yaptım, söyle bana? Bak! etrafımızda ne çok insan, ne çok göz yaşı, neşesiz ve bayramsız ne çok gündelik hayat! Ya ben… ben!…” (Bir Noel Ağacı ve Düğün)