Dünyaca ünlü ressamlardan Gerolamo Induno, Edward Henry Potthast, Charles Constantin Joseph Hoffbauer, Émile Friant, David Jagger’in sevilen resimlerini analiz ettik.
Gerolamo Induno, Sad Presentiment, 1862, Pinacoteca di Brera Müzesi, İtalya-Milano
1. Gerolamo Induno (1825 – 1890)
Gerolamo Induno, en iyi askeri sahneleriyle tanınan İtalyan ressam ve askerdi. Gerolamo Induno çoğunlukla kardeşi ressam Domenico Induna ile birlikte çalışır. Eserleri, insani ve kişisel dramı ön plana çıkaran gerçekçi ve anlatıcı karakteriyle çok beğenilir.
Yoksul görünüm içerisindeki bir odada, dağınık yatağında geceliği ile oturan genç bir kadın, elinde tuttuğu bir nesneye üzülerek bakıyor; sanki yeni uyanmış gibi. Giysileri soldaki sandalye üzerindeyken, bir kitap, kağıtlar ve botları yere serpiştirilmiş. Yatağın altında koyu renkli ahşap bir sandık görülüyor. Figür solda boyanmış büyük şömine ile dengeleniyor. Parlak sabah ışığının pencereden odaya dolduğu eser, cepheden tasvir edilirken; sağdaki pencere ise odaya derinlik kazandırmak amacıyla yapılmış. Üst kısımda tavan kirişlerinin deseni ile zeminin soluk deseni arasında bir uyum söz konusu.
Yatağın yanındaki küçük nişin içinde Giuseppe Garibaldi’nin bir büstü var. Garibaldi, İtalya Devleti’nin kurulmasına öncülük eden generaldir. İtalya’nın en büyük kahramanı ve yurtseverlerinden biri olarak kabul edilir. Nişin hemen yanında, Francesko Hayez’in The Kiss adlı tablosunun da bulunduğu bazı reprodüksiyonlar var. Penceredeki resim de ise bir savaş sahnesi görülüyor. Garibaldi büstü, penceredeki savaş resmi ve Hayez’in Öpücük’ü, izleyeni genç kızın sevgilisinin savaşta olduğu ve elinde onun resminin olduğu düşüncesine sevk ediyor.
Resimdeki bazı semboller de bulunur. Giuseppe Garibaldi’nin küçük büstü, Risorgimento dönemine vurgu yapar. 19. yüzyılda İtalya yarımadasında bulunan birçok devleti toplayıp, tek bir devlet olan İtalya Krallığı’na dönüştürmeye çalışan politik ve sosyal bir harekettir. Sandalyeye yerleştirilen giysilerin renkleri ise bir vatanseverlik çağrısı olarak İtalyan bayrağının üç rengine işaret eder.
Gerolamo Induno, resmi 1871 yılında genç kızın fizyonomisinde ve odanın içinde bazı değişiklikler yaparak, Garibaldian’ın Kız Arkadaşı adıyla ikinci kez boyar.
Edward Henry Potthast, Junto al Mystic River, 1925 – 1927, Museo Nacional Thyssen-Bornemisza, İspanya-Madrid
2. Edward Henry Potthast (1857 – 1927)
Amerikalı empresyonist ressam Edward Henry Potthast, Central Park görüntülerini, New England manzaralarını ve Long Island plaj sahnelerini resimlerine konu eder çoğunlukla. Harper ve Scribner dergileri için illüstrasyonlar da yapar.
Edward Henry Potthast, Blonde and Brunette, 1910
Sanatçı, ölümünden kısa bir süre önce bir mektupta, yaz aylarını çoğunlukla New England sahili, Annisquam, Gloucester ve Provincetown’da geçirdiğini yazar; son yıllarda Maine kıyılarına gidiyorum diye devam eder. Potthast, ABD’nin doğu kıyı şeridi boyunca ziyaret edilen yerlerin listesine, Noank, Connecticut’u da eklemiş belli ki; orada bulunan Mystic River (Gizemli Nehir) bu resmin konusu olmuş. Potthast’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzey kıyı şeridindeki resimleri, New York şehrinin sahillerinin neşeli sahnelerinden belirgin şekilde farklıdır. Genellikle, Winslow Homer’in resimlerini anımsatır; bazen bu resminde olduğu gibi denize bakan izole figürleri resme dahil eder.
Sanatçının kompozisyonda kullandığı iskele farklı birkaç resmini hatırlatır. Uzaktaki teknenin ve kıyının tonal havası, James Abbott McNeill Whistler’ın gece Thames manzaralarını akla getirir. İnsan varoluşunun geçiciliğini çağrıştıran resmin unutulmaz güzelliğine katkıda bulunan; kontrastlı ön plandaki suya bakan figür ise cesurca inşa edilmiş. Ressam, Avrupa’dayken Fransız Empresyonistlerin etkisi altına girmesine rağmen; bu resminde gün batımının su üzerinde Neo-Empresyonist bir desene dönüşmesinin göz kamaştırıcı etkisi neredeyse benzersizdir. Suyun soğuk lavanta tonlarıyla beyaz, sarı ve turuncu ışık kontrastı çok etkileyici.
Resim, sanatçının ölümünden kısa bir süre önce New York’ta, Grand Central Galeri’sinde gösterilen resimler arasında yer alır ama sergi çok ilgi görmez. Sanatçı, serginin bitiminden bir gün sonra kalp krizi geçirdiği stüdyosunda ölü bulunur.
Charles C. J. Hoffbauer, In the Restaurant, 1907, Hermitage Museum, St Petersburg
3. Charles C. J. Hoffbauer (1875 – 1957)
Fransa doğumlu ABD’li saanatçı Charles Constantin Joseph Hoffbauer, empresyonist anlayışla New York sokak sahnelerine ek olarak tarihi duvar resimleri ve tablolarıyla tanınır. Charles Hoffbauer günümüzde çok az tanınsa da, 20. yüzyılın başlarında çok popüler bir ressamdı.
Hoffbauer’in kariyeri, 1935 yılında Walt Disney’in Three Little Pigs’ini izledikten sonra değişir; bu ona film animasyonu yapma konusunda ilham verir. Sanatçı, film animasyonu alanında tarihsel olayları dramatize ederek doldurabileceği bir boşluk olduğuna inanarak ve ABD’nin bu alanda büyük başarı potansiyeli sunduğunu düşünerek 1936 yılında New York’a taşınır. 1940’larda ve 1950’lerin başında ise bir muralist (duvar resmi) ve ressam olarak tanınır.
Restoranda isimli tablosu, kesinlikle sanatçının en iyi tablolarından biri olarak kabul edilir. Figürlerini, Paris’in o dönem en tanınmış restoranı Maxim’in iç mekanına yerleştirir. Bu popüler konuyu empresyonistler ve post-empresyonistlerden almışa benzer. Resmindeki temanın dramatik yönünü ünlü çağdaşları Henri de Toulouse-Lautrec, Kees Van Dongen ve Pablo Picasso’nun aksine ihmal etmiş görünüyor. Restoranın iç kısmının alacakaranlığında tasvir edilen figürler, Paris yüksek sosyetesinin üyeleri. Resmin odak noktasında tüm zarafetiyle yer alan kadının muhteşem gece elbisesi balık pullarını andırıyor. Gerek ışıltılar içindeki giysisi, gerekse arka planda yer alan figürlerin bakışlarından; beğenilen, belki de imrenilen ya da çok tanınan birisi olduğu anlaşılıyor. Yakasında yer alan kırmızı gül kadın ve erkek figür arasında aşka işaret etse de; ağzında purosuyla tasvir edilen erkeğin bakışları izleyeni bu düşünceden hemen uzaklaştırıyor. Giyiminden Hintli olduğu anlaşılan figürün çifte yakınlığı, duruşu ise yardımcıları olduğunu düşündürüyor.
Édouard Manet, A Bar at the Folies-Bergère , 1882
Resmi, ünlü ressam Edouard Manet’nin başyapıtı Bar at the Folies-Berger’in etkisiyle yapmıştır. Ancak Hoffbauer’in olağanüstü güzellikte boyanmış çalışması yüzeysel kabul edilir. Ana hedefi müşteri çekmek olan tipik bir salon sanatı örneği olarak kabul edilir.
Émile Friant, All Saints’ Day, 1888, Museum of Fine Arts in Nancy (Musée des Beaux-Arts de Nancy, Fransa
4. Émile Friant (1863 – 1932)
Fransız realizminin en önemli isimlerinden Émile Friant’ın doğum yeri olan Lorraine’nin merkezi olan Nancy’de, gözleri görmeyen yaşlı bir adam, elinde para atılması için bir kap, dizlerinde eski bir battaniye ile mezarlığın giriş kapısının duvarına yaslanmış, oturuyor. Yas kıyafetleri içinde bir erkek ve iki kadın, genç bir kız ve bir kız çocuğundan oluşan aile üyeleri ellerinde krizantemlerle mezarlığa girmek için yürüyorlar. Küçük kız yaşlı adama para vermek üzere; yanındaki iki kadın sanki acele etmesini ister gibi. Arka planda, hepsi siyah giymiş ailelerin mezarlığa doğru ilerleyen yoğunluğunu, silüetler halinde görürüz. Ön plandaki netlik ve ayrıntıyı, arka planda göremeyiz. Kompozisyon, yakalanmış bir an olarak fotografik özellikler gösterir ki; sanatçının tüm eserleri neredeyse böyledir. Dilenci ve aile arasındaki boşluk ise statüler arasındaki farka işaret eder.
Resim 1889 yılında sergilediğinde, çok beğenilir. P. Gauthiez, L’Artiste’den gazetesine şunları yazar: “Mezarlığa girerken, kör bir adama sadaka veren siyahlar giymiş bu aile; siyah tonlara, karanlık ölçeklere, yasın uğursuz bakışlarına adeta meydan okur. Arka planda tanıdığım Lorraine mezarlığı, kasvetli beyazlığıyla bu burjuva kalabalığının altını çizer.” Eser, daha sonra bakanlık tarafından verilen Prix du Salon ödülüne layık görülür; aynı yıl Exposition Universelle’de altın madalya kazanır.
Ölülerin anılması 9. yüzyıl kadar gider. 998 yılında Cluny rahipleri 2 Kasım’ı ölüler günü olarak kutlarlar. Bu uygulama, 13. yüzyılda Roma dini törenlerine girer. Günümüzde Fransa’da, 1 Kasım Azizler Günü, 2 Kasım ise Ölüler Günü olarak kutlanır. İnsanlar, sevdiklerinin mezarlarını ziyaret ederler.
Yüzyıllar boyunca, ölümden sonraki yaşamı sembolize etmek için sevdiklerinin mezarlarına mum koymak bir gelenekti. 19. yüzyılın sonlarından itibaren ise mezarlara çiçek konulması geleneksel hale geldi. 1919 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminin kutlamaları sırasında, Başkan Raymond Poincaré ve Başbakan Georges Clemenceau, Fransa’daki tüm mezarların çiçeklerle süslenmesini emreder. Bu jest, çiçek geleneğini pekiştirmeye yardımcı olur. Mezarlara çiçek konulması günümüzde de devam eder; özellikle Fransa’da dayanıklılığı ve sonbaharda çiçek açması nedeniyle en çok krizantemler kullanılır.
David Jagger, Portrait of Vivien St George , 1928, Philip Mould Company, İngiltere
5. David Jagger (1891 – 1958)
David Jagger, İngiltere’de Yorkshıre’da dünyaya gelir, sanata olan ilgisi kısa sürede ortaya çıkar. On dört yaşında bir litografya ustasının yanında çıraklık yapar; birkaç yıl sonra pastel portreler çizmeye başlar; bunlar kısa sürede ona Londra’ya taşınacak kadar para kazandırır ve övgü alan çalışması Bolşevik’in satılmasının ardından bir stüdyo kurmayı başarır.
The Bolshevik , 1928
Jagger kısa süre sonra en saygın portrecilerinden biri olur ve Queen Mary ve aktris Vivien Leigh dahil olmak üzere bir dizi ünlü ile arkadaş olur. Konularına, büyük bir alçakgönüllülükle yaklaşır; eserlerinin basit ama görkemli zarafetleri, onun nazik ama kontrollü fırçasıyla el ele gider.
Yakın zamana kadar bu çarpıcı eserdeki figürün kimliği bilinmiyordu. Yapılan araştırmalar sonucunda onun, ressam William Orpen’nin, Evelyn St George ile beraberliğinden dünyaya gelen kızı Vivien St George olduğu anlaşıldı. Evelyn, Orpen’in kuzeni Howard St George ile evliydi; 1908 tarihinde Orpen ve Evelyn arasında skandal bir aşk ilişkisi başlar ve 1912’de Vivien dünyaya gelir. Orpen, Evelyn’den ayrılsa da; kızıyla bağı hiç kopmaz. Vivien, altı yaşındayken yaptığı bu portresi en duygusal çocuk portreleri arasında yer alır.
William Orpen, Vivien St George, 1918
Ressam, Vivien’i kendine güvenen genç bir kadın olarak gösteriyor. Parlak mavi gözleri ve alevli kızıl saçları, önünde durduğu koyu yeşil perde örtüyle yansıtılıyor. Jagger’ın resimlerinde görülen bir özellik olan, kompozisyonun sinematik bir kaliteye sahip olması bu eserinde de mevcut. Bu resmi, annesi Evelyn, Londra’daki evi Cam House, Campden Hill için yaptırır. Evelyn’in ressamla, Chelsea Sanat Kulübü üyesi olan Orpen tarafından tanıştırılmış olması muhtemel görünüyor.
Kaynak
David Jagger – Portrait of Vivien St George, Brera Pinacoteca – Doleful Premonition Girolamo Induno, Brera Pinacoteca – A Great Sacrifice Girolamo Induno, Thyssen Bornemısza Museo Nacıonal – Edward Henry Potthast, İzi Travel – Charles C. J. Hoffbauer, In the Restaurant, 1907, The Eclectic Lıght Company – The Last Naturalist: Émile Friant, 1