Dış dünyadaki uyarıcıların sinir akımı halinde beynimize ulaşmasına duyum denir. Dış dünyadan duyu organlarımıza gelen parça parça ve karmaşık uyaranları, zihnin ayrıştırma ve bütünleştirme özelliği sayesinde anlamlı bütünler halinde organize etme ve bunları geçmişte kaydedilmiş özelliklerle eşleştirme işlevine de algı denir. İllüzyon (yanılsama), var olan bir nesne veya canlıyı organik ya da psikolojik nedenlerle yanlış algılamadır.
Göz yanılgılarını anlayabilmek için, öncelikle algı ve duyum kavramlarını anlamak gerekir. Algılama, duyumların çeşitli biçimlerde örgütlenip anlam kazanması ve yorumlanmasıdır. Uyarıcılar farklı kişilerde farklı yorumlanacağı gibi, aynı kişi, aynı uyarıcılara değişik bakış açısına göre farklı biçimlerde anlamlandırabilir. Bireylerde sadece saf duyum ile ilgili deneyimler çok nadirdir. Ne zaman garip bir gürültü duysak, bu gürültü ne kadar alışık olmadığımız bir gürültü olursa olsun, onu hemen tanıdık bir gürültü ile bağdaştırırız. Aynı şekilde, hiç tanımadığımız, bize tamamen yabancı ve garip bir cisim görsek, onu bilinçsiz olarak daha önce gördüğümüz benzer bir biçim veya şekille bağdaştırırız. Hangi yaşta olunursa olsun duyu organlarımızla aldığımız bilgi birikimleri, yorumlama işlemine tabi tutulur. Bir çocuk için portakal, oynanacak renkli bir top iken, bir yetişkin için kahvaltıda suyu içilecek bir meyvedir. Immanuel Kant’a göre, biz bazı şeyleri olduğu gibi değil, bizim istediğimiz biçimde görürüz.
Resme odaklandığınız zaman, dikey olarak sallandığını sanacaksınız
Saksafon çalan bir adam mı? Genç bir kadın yüzü mü?
Uyarıcılar, duyu organlarımızda bulunan duyu reseptörlerini tetikler. Işık gözdeki, ses titreşimleri kulaktaki, mekanik basınç derideki, gaz molekülleri burundaki, tat dildeki reseptörleri harekete geçirir. Duyu organları duyumları üretmez. Sadece fiziksel enerjiyi, örneğin ses dalgası, ışık dalgasını elektrik akımına dönüştürür. Duyu organlarından gelen akımların beyinde öncelikli olarak gittikleri yer, o duyumla ilgili birincil alanlardır. Örneğin, görme ile ilgili bilgiler oksipital lobda birincil görme alanına, işitme ile ilgili bilgiler, temporal lobdaki birincil görme alanına gider.
Beyinde Assosiyasyon Alanları, anlamsız duyum parçacıklarının anlamlı bir bütüne diğer bir deyişle algılara dönüştürüldüğü alanlardır. Örneğin, anlamsız kedi görüntüsünün parçaları anlamlı bir bütün haline gelir. Assosiyasyon alanları, loblardan karmaşık ve zengin bağlantıların birleştiği ve lobların birbirleriyle eşgüdümlü çalışmaları için mesajların birleştirildiği yerlerdir.
Kanizsa üçgeni: Beyin, tek tek öğeleri düzenler ve ortada hiçbir üçgen olmamasına rağmen, beyaz bir üçgen görünür.
Algı, yirminci yüzyılın başında, Almanya’da gelişen bir psikoloji okulu olan Gestalt psikologları tarafından atomistik yaklaşıma tepki olarak doğmuştur. Onlara göre, algı tek tek parçaların toplamından fazla ve farklı bir şeydir. Bütün parçalarına ayrıştırıldığında anlamını kaybeder. Bir objeyi algılarken onun içinde bulunduğu çevre önemlidir. Algılama, algılayan ve algılanan arasında dinamik bir süreçtir. Beynimiz ayrı ayrı parçaları anlamlı algılar oluşturmak için organize ederken bir dizi kuralı uygular.
Algısal düzenlemenin en ilksel özelliği, odaklanılan nesneyi diğerlerinden daha önde ve net görme, diğer görünen nesneleri daha geride ve daha belirsiz görmedir. Dikkatimizi yönelttiğimiz şey, diğer nesnelerden daha öne gelir, diğerleri arka planda kalır. Dikkatimizi yönelttiğimiz ve daha önde gördüğümüz nesneye şekil, arka planda kalan nesnelere veya parçalara zemin denir. Şekli zeminden ayırma becerimizin doğuştan geldiğiyle ilgili bazı kanıtlar vardır.
Optik illüzyonların en ünlüsü, iki yüzü siyah ya da beyaz bir vazo görebileceğiniz Rubin vazosu.
Algıda organizasyon, Şekil-Zemin algısı ve Gruplama olmak üzere iki şekilde gerçekleşir:
Şekil (Figür) – Zemin (fon) Algısı: Birden çok farklı bölgeyi içeren bir uyaranda, doğal olarak uyaranın bir parçasını şekil, geri kalanını ise zemin olarak görürüz. Şekil gibi görünen bölgeler, ilgilenilen nesneleri kapsar ve zeminden daha belirgin ve daha önde görünür. Bakış süresi içerisinde, zemin ile şekil zaman zaman yer değiştirebilir ve bir biçimi önce şekil, sonra zemin olarak algılayabiliriz. Ama bir biçimi, aynı anda, hem şekil hem de zemin olarak algılayamayız. Ayrıca, şekil-zemin ilişkisi bütün duyu organları için geçerlidir. Mesela; sokakta yürürken kuş sesini (şekil) dinlerken şehrin trafiğinin sesi arkada zemin oluşturur (işitme). Oturduğumuz odanın alışageldiği kokusu zemin, mutfaktan gelen balık kokusu şekildir (koku). Okuduğun kitabın sayfaları zemin, kelimeler ise şekildir (görme).
Gruplama: Biz nesneleri sadece bir zemine karşı değil, aynı zamanda onları bir araya getirip gruplayarak da görmekteyiz. Basit bir çizgiler ve noktalar örüntüsü bile gruplar halinde görünür. Ortamdaki çeşitli ipuçlarından (benzerlik, yakınlık, devamlılık, tamamlama) yararlanarak birçok uyarıcının gruplanarak tek bir uyarıcı olarak algılanmasıdır.
- Yakınlık İlişkisi: Birbirine yakın olan nesneler birlikte bir bütün olarak algılanır. Yakınlık, zemin içinde olduğu kadar zaman içinde de işleyen bir kuraldır.
- Devamlılık (Süreklilik) ilişkisi: İnsan algısı, devamlılık, süreklilik arz eden yönelimine göre bitiş noktasından devam ettirme eğilimindedir. Bir melodi meydana getiren notalar ayrı ayrı sesler olarak değil, zaman içinde birbirine bağlanmış sürekli bir melodi olarak algılanır.
- Tamamlama: Bireyler, görsel dünyada algıladıkları uyaranlarda var olan boşlukları doldurarak örgütleme ve bu yolla da kopuk parçalar yerine, bütün bir nesne algılamaya eğilimlidirler. Bu şekiller tamamlanmamış olmalarına rağmen, onları tamamlanmış gibi algılamamız için güçlü bir eğilim vardır. Böylece, zihinsel olarak, şekilleri kapatıp veya boşlukları doldururuz.
İki boyutlu bir düzlemde birbirine yaklaşan çizgiler üzerine yerleştirilen iki paralel çizgi, derinlik hissi verir ve bu nedenle, üstteki sarı çizgi daha büyük gibi görünür. Ancak, iki sarı çizgi aynı boyuttadır.
İnsan gözü, en ve boy olmak üzere iki boyutludur. Fakat, biz birtakım algısal ipuçlarını kullanarak nesnelerin derinliğini de (üçüncü boyutu) algılarız. Nesnelerin üç boyutlu (en, boy ve derinlik) olarak algılanmasına derinlik algısı denir. Bu algısal ipuçları şunlardır:
- Doğrusal (Çizgisel) perspektif ipucu: Doğrusal perspektifte büyüklükleri bilinen nesneler uzakta iken birbirlerine daha yakın ve kesişiyormuş gibi görünürler. Örneğin, demir yolu üzerinde bulunan raylar, uzaklaştıkça birbirine yakınlaşmaktadır.
- Açıklık/Netlik ipucu: Uzaktaki nesneler bulanık ve silik gözükürken, yakındaki nesneler net gözükür.
- Gölge ipucu: Işığın geliş açısına bağlı olarak nesnelerin bazı kısımlarının daha net, bazı kısımlarının ise gölgeli olarak görülmesi, derinlik algısına yol açar.
- Araya girme ipucu: Bir nesnenin bir başka nesnenin görünmesini kısmen engellemesidir. Bu durumda tam olarak görünen nesne yakında, görünüşü engellenen nesne ise onun arkasında ve daha uzaktaymış gibi görünür.
- Hareket paralaksı ipucu: Hareket eden cisimler derinliği algılamamıza yardım eder. Hareket eden bir aracın içindeyken yakın nesneler bize göre zıt yönde ve hızlı hareket ediyor algılanırken, uzak nesneler bizimle aynı yönde ve yavaş hareket ediyor algılanır.
- Gözün yapısından kaynaklanan etmenler: İki gözün birbirinden biraz uzak olması nedeniyle, bir nesnenin gözlerimizin ağ tabakalarına düşen imgeleri birbirinden farklı olur. Yani, gözlerimizden her biri nesnelere hafifçe farklı açılardan baktığımız için bu nesnenin farklı bir yönünü görür (ağ tabakası uymazlığı). Beyin birbirinden farklı bu iki görüntüyü birleştirdiğinde derinlik algısı ortaya çıkar. Nesne yaklaştıkça, daha net bir görüntü sağlamak için gözler içeriye doğru döner ve gözbebekleri de birbirine yaklaşarak nesnenin derinliğini (uzaklığını) oluşturur (konverjans).
“Görmek inanmaktır” derler. Gözlerimizin bize söylediğine inanmaya meyilli olduğumuz doğrudur, ancak optik illüzyonlar söz konusu olduğunda, gözlerimizin bize söyledikleri her zaman doğru değildir.
İnsanların dış dünyadan edindiği algıların bazıları doğru değildir. Yanlış ve kusurlu algılamaları da olabilir. Yanlış algılamalarda ya duyu organlarının yapısının ya da geçmiş yaşantıların etkisi vardır.
İllüzyon (Yanılsama): İllüzyon, var olan bir nesne veya canlıyı organik ya da psikolojik nedenlerle yanlış algılamadır. Çay bardağına batırılmış kaşığın kırık gibi görülmesi bir fiziksel ilüzyon, korkan birinin ıssız yolda giderken bir ipi yılan olarak algılaması psikolojik illüzyondur.
Halüsinasyon (Sanrı): Ortada bir uyarıcı yokken kişinin bir şeyler algıladığını sanmasıdır. Yani, gerçekte var olmayan bir uyarıcının varmışçasına algılanmasıdır. Örneğin, kapı çalmadığı halde zilin sesini duymak, ellerimizin üstünde böcek olmadığı halde ellerin üstünde böcek var denmesi gibi.
Bisikletin tekerlekleri hareket ediyor gibi görünüyor
Algıyı Etkileyen Faktörler
İç Etmenler
- Duygular (korku, öfke, üzüntü, sevinç vb.)
- Dürtü, güdü ve ihtiyaçlar
- Psikolojik ve zihinsel durum
- Algıya hazır olma
- Geçmiş yaşantılar ve öğrenme
- Tutum ve önyargı
- Meslek ve ilgiler
- Beklentiler
Dışsal Etmenler
- Fiziki çevre (ısı, ışık, sıcaklık, iklim)
- Sosyal çevre (kültür)
Rob Gonsalves, Ladies of the Lake
Penrose Üçgeni: İsveçli sanatçı Oscar Reutersvärd tarafından 1934 yılında keşfedilen imkansız cisimlerden biri olan bu üçgen, ünlü matematikçi Roger Penrose tarafından, bağımsız olarak 1950’lerde yeniden keşfedilerek popüler hale gelmiştir. Perspektif bir çizimde tasvir edilebilen, ancak katı bir nesne olarak var olamayan bir nesneden oluşan optik bir yanılsamadır.
Aslında 2 boru olmasına rağmen, 3 gibi görüyoruz.
Göz bakar, beyin görür. Duyu organlarımız, dışarıdan gelen uyarıları alır, bu uyarıları sinirler vasıtası ile beyindeki ilgili merkeze iletir. Böylece, duyum meydana gelir. Duyum, sestir, ışıktır, kokudur, basınçtır. Duyum algılamada önemli rol oynar. Örneğin, elini ütüye değdiren insan bir anda elini çeker. Fakat duyum her zaman o andaki bir yaşantı olarak kalmayıp algının oluşması için bir temel olabilir. Bu aşamada geçmiş yaşantılar işe karışır ve duyumun verdiği yalın bilgiye bir anlam yüklenir. Böylece algı meydana gelir. O hâlde algının olabilmesi için duyumun; duyumun olması için uyarımın, uyarımın olması için de uyarıcının olması gerekmektedir.
Astrofizikçi Johann Karl Friedrich Zollner’in adıyla bilinen Zöllner İllüzyonu. Üst üste binen kısa çizgilerle çaprazlanmış bir dizi eğik çizgi görünür. Eğik çizgiler eğri gibi görünür ve ayrılır. Gerçekte, tüm eğik çizgiler paraleldir. Bu optik illüzyon, bir görüntünün arka planının düz çizgilerin görünümünü nasıl bozabileceğini gösterir.
Gün batımında üç ağaç ya da bir kedinin yüzü
Algı ve Duyum Arasındaki Farklar
Duyum, fizyolojik bir olaydır. İnsanda görme, işitme, tatma, koklama, dokunma, organ duyumları vardır. Duyu organları tarafından alınıp beyne iletilen uyarımlar kümelenip yorumlanır. Algı ise tamamen psikolojik bir olaydır. Algılama anında, geçmiş yaşantılar, diğer duyu organlarından gelen başka duyular, o andaki beklentiler, toplumsal ve kültürel etkenler ve değerler işin içine girerler. Yani, dünya ile ilgili birincil bilgileri algılama şeklimiz, duyu sistemi ve beynin başlangıçtaki yapılanma tarzından çok etkilenir.
Duyu sistemimizin yapısı nedeniyle, dünyayı ancak belirli bir şekilde algılayabiliyoruz ve uyaranlardan alınan ilk duyuma birçok anlam veren geçmiş deneyimlerimizde algılama şeklimizi çok etkiliyor. Duyum, bir organizmanın iç ve dış uyarıcılara karşı duyarlılığını gösteren bir terimdir. Algı, duyumdan daha ileri bir adımdır ve algısal süreçler, duyularımızın bizde oluşturduğu yaşantıların en ufak parçalarını bile anlamlı, örgütlü bir bütün hâlinde yorumlanmasını içerir.
Rob Gonsalves, Carved In Stone
Oleg Shuplyak, Van Gogh’s Starry Night
Normal duyularımızdan farklı bir algı gücünün varolduğunu iddia edenler bulunmaktadır. Bu olağandışı güç, duyum-ötesi algı veya altıncı his olarak adlandırılır.
Altıncı his dört genel beceriyi kapsar:
- Telepati: Kendi duygu ve düşüncelerini bir başkasına gönderebilme veya başkasının duygu ve düşüncelerini okuyabilme becerisi.
- Önsezi: Gelecekte olacak olayları önceden tahmin edebilme, sezme.
- Gaipten sesler duyma, dolaylı net görüş: Bilinmeyen bir nesne ya da olayın farkında olma, duyu alanının dışında bulunan olayları ve nesneleri algılayabilme yeteneği.
- Telekinezi: Zihnin maddeyi etkileme gücüdür, örneğin nesneleri dokunmadan hareket ettirmek.
Parapsikoloji, mevcut bilimsel veriler veya yasalar doğrultusunda açıklanamayan normal ötesi olayların incelenmesi durumudur. Yukarıda saydığımız tüm bu konular parapsikolojinin ilgi alanıdır. Bazı insanlar bu tür psişik güçlere sahip olduklarını iddia etseler de, bu güçlerini hile, sihirbazlık ve tahmin etme ihtimallerinin ortadan kaldırıldığı kontrollü durumlarda tatbik edememektedirler.
Hareket ediyormuş gibi görünen spiral desenler
Kaynak
Duyum Ve Algı Kavramları- Atatürk Üniversitesi, Çocuk Psikolojisi Ve Ruh Sağlığı, Psikolojiye Giriş, Algı-Bölüm 5