Elif Şafak, yazı yazmayı şöyle tanımlıyor: “Yazı yazmak yolculuk etmek demek. Devamlı yollarda olmak. Başka yüzyıllara, başka kıtalara, başka hayatlara uzanan bir seyrüsefer. Hayaller ve hikayeler aleminde sonsuz gezintilere çıkmak demek roman yazmak. Ve kaybetmek yolunu, yönünü, kendini. Varmak değil ki aslolan, sadece ve sadece gidebilmek. ”
Bu alıntılar, Elif Şafak’ın romanlarından alındı. Her romana adil davranabilmek adına hepsinden birer alıntıya yer verdik. Bu listeye almadığımız alıntıları, sizler Yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.
Pinhan, 1997
Korktu. Gidip de varamamaktan değil, varıp da dönüş yollarını kaybetmekten değil, dönüp de geride bıraktıklarını yerlerinde görememekten değil; bir kendini bulmaktan, bulduğundan korkmaktan korktu.
Şehrin Aynaları, 1999
“Korktuğun zaman bil ki” dedi fısıltıyla, “korku da cesaret de, aynı çemberin parçalarıdır. Bil ki çember senin içindedir. Demek ki, korkak olduğun kadar cesur olabilirsin. Ne kadar derine düşersen düş, bir o kadar yükseğe çıkabilirsin. Daima çemberleri hatırla. Korkuya tosladığında, felakete uğradığında, çukura düştüğünde tek yapman gereken çemberde yürümektir, ta ki zıt parçaya ulaşana dek. Sebeb-i felaketin her neyse onun zıddına ulaşana dek.
Mahrem, 2000
İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.
Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka “Gözbebeğim!” diye hitap edilir.
Bit Palas, 2002
Bir çizgi üzerinde yürüdüğünü zannediyorsan, bir şeyleri geride bıraktığını, bir yerlere varabileceğini de sanırsın. Ama çembere göre anlıyorsan hayatı, ilerleme diye bir şey söz konusu olamaz. Tekerrürlerle barışık mısın değil misin, mesele bu. Makyavelli gibi bir adam tekerrürle barışık olamaz. Tekerrürler hazmetmek ne demek? Şu anda yaşadığın hayatı gene yaşayacaksın demek. Yarın bugünden o kadar da farklı olmayacak. Nietzsche’nin Rousseau için sorduğu soruya geliyoruz. Yalnız ömrünün en yalnız sattinde şöyle mini minicik bir iblis inse cehennemden, geçse karşına ve dese ki “Korkma kardeşim, sana garanti veriyorum, ölüm diye bir şey yok. Tekerrür var sadece. Şu ana kadar yaşadığın her şeyi gene yaşayacaksın. Aynen yaşadığın gibi. Sonra gene, sonra gene. Bu böyle ebediyen devam edecek”. Ne hissedersin o zaman? Bu hayatı tekrar tekrar yaşamaya kaçımız tahammül edebilir? Makyavelli gibi bir adam hayata tahammül edebilmek için çemberi bir yerinden kesip, çizgiye dönüştürmek zorunda. Ondan sonra ilerleme fikri de doğar, bireycilik de.
Araf, 2004
Birinin adını öğrenmek varlığının yarısını ele geçirmektedir, gerisi parçalar ve ayrıntılardan ibarettir. Çocuklar bunu bilirler. Bir yabancı isimlerini sorduğunda içgüdüsel olarak söylemeyi reddetmeleri bundandır. Çocukken isimlerin gücünü idrak eder, ama büyüdükçe unutuveririz.
Med Cezir, 2005
Su dediğin akmazsa bulanıklaşır, çağlamazsa kirlenir. Mazi dediğimiz başı sonu olmayan, kıyılarına varılmayan, sınırsız bitimsiz bir göl. Akıp gitmesi lazım.
Baba ve Piç, 2006
“Rabbim” dedi. “Bana ya gafillerin rehavetini ya da alimlerin metanetini ihsan et. Hangisini seçersen seç minnettar kalırım, ama yalvarırım beni hem bilgili hem güçsüz kılma.
Siyah Süt, 2007
İlk bakışta “depresyon” kelimesi, bütün dillerde benzerdir. Ne var ki Türkçe’de depresyon bir fiilden ziyade bir “mekan” gibi algılanır. Bu sebepten dolayı “bunalım-da-yım” denir. Bunalım bir yer adıymış gibi… içine girilen karanlık bir oda. Adım atınca kaybolunan bir koca kıta.
Aşk, 2009
Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen, seni hırpalayarak değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını?
İskender, 2011
Her zaman kendi içine bakmak en emin yol. Başkalarıyla uğraşmayı bırak. Her gazap, her kahır ağır bir çanta. Niye taşıyasın? At onları. Sıcak hava balonu gibi hayat. Yukarı mı gitmek istersin, aşağı mı? Hiddeti, intikamı, rekabeti bırak. Torbalardan kurtul.
Ustam ve Ben, 2013
Hayatımızın bir haritası varsa şayet, yollarda değil, yol ayrımlarında çizilmekte. İki şey arasında tercih yaptığımız o kısa kısacık anlarda. Göz açıp kapayana kadar değişir kaderimiz, tek bir kararla.