Fikret Mualla 1903 yılında Emine Nevber Hanım ve Avrupa devletlerinin Osmanlı’dan alacaklarını düzenleyen Düyun-u Umumiye’nin ikinci müdürü, Ekrem Bey’in ilk çocuğu olarak Kadıköy’de dünyaya gelmiştir.
Kız çocuk hayranlığından dolayı çocuklarının ismi bellidir: Mualla. Fakat erkek olunca vazgeçmezler, babasının, Tevfik Fikret’e olan hayranlığının etkisiyle, ismin önüne bir de Fikret’i eklerler.
Yeni Harfleri Öğrenen Kızlar, 1930
12 yaşında futbol oynarken sakatlanarak topal kalır. Oysa dayısına, Fenerbahçe’nin sol açığı Hikmet Topuzer’e özenmektedir. Asıl talihsizliği ise Galatasaray Lisesi’ne devam ederken, o yıllarda Avrupa’yı saran İspanyol nezlesine yakalanıp hastalığı annesine bulaştırması olur. Annesi Emine Nevber Hanım’ı kaybettiğinde 15 yaşındadır. Yaşamı boyu bu ölümden hep kendini sorumlu tutar. Babasının, annesinin ölümünden çok kısa bir süre sonra, bir zamanlar annesinin bulunduğu odada uygunsuz bir kadınla beraber olması karşısında “Babamın bu davranışı kalbimi hançerledi. Evde bu yabancı kadını bulunca, bir yumrukta kulağını patlattım. İşte babamla aramdaki ilk uçurum, böyle başladı.” der. Hırçınlıkları artan Fikret Mualla, sınır tanımamaya başlar, hatta öfkesi yüzünden polislik vakalar yaşar. Aklından şüphe edildiği için Bakırköy Akıl Hastanesi’ne kaldırılarak ünlü Doktor Mazhar Osman’ın hastası olur.
Ayasofya
İstanbul yıllarında Ayasofya konularında sanatçı, yakın dostu Abidin Dino ve Arif Dino ile birlikte sık sık bu yapıyı ziyaret ederek avlusunda desen çalışmıştır. Mualla, Ayasofya’ya sanki bir dağa, bir ormana, buluta bakar gibi bakmış ve resmetmiş.
İstanbul Manzaraları, Suluboya, 1938
Babası Mualla’nın durumu karşısında onu henüz lise eğitimi bitmeden 1920’de mühendislik eğitimi için İsviçre’ye gönderir. Buradan ayrılıp Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde afiş ve desinatörlük, ardından 1921’de Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimini tamamlayarak Paris’e geçer. Geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul’a döndüğünde opera kostümleri ve dergilere desenler çizer, şiir kitabı ve gazetelere hikayeler resimler.
Bu yıllarda Şehir Tiyatroları’nda soprano Semiha Berksoy tanışır ve aşık olur. Sahne kostümlerinin çizimlerini yapar. Hatta Semiha Berksoy’a yakın olmak için Beyoğlu’na taşınsa da aşkına karşılık alamaz. Diğer karşılıksız aşkı ise Almanya’da eğitimi sırasında tanıştığı kadın ressamlarımızdan Hale Asaf’tır. “Hale beni beğenmedi! Şıpsevdi tarafı vardı!” der.
Eyüp, Kızıl Mescid, 1945
1934 yılında suluboya ve desenlerini sergiler. Ayvalık’ta bir yıl süren resim öğretmenliği görevinden istifa eder. 1939’da Uluslararası New York Fuarı’ndaki Abidin Dino’nun yönetimindeki Türk Pavyonu için İstanbul’un çeşitli görünümlerini konu alan resimler yapar.
1937’de Atatürk’e hakaretten suçlanır. Aslında yanlış anlaşılmıştır. İçkinin de tesiri ile gözü lokantadaki Atatürk portresine takılır. Portre Alman ressam tarafından yapılmıştır. Mualla’nın usta elinden çıkmadığını düşündüğü resmi kötülemesiyle, müşterilerden biri polis çağırır, Atatürk’e hakaret ettiğini söyler. Hapisten kurtulur, ama Bakırköy Hastanesi’ne kaldırılır, zaten yaşam boyu akıl hastahanelerine girip çıkacaktır. Hastahanenin başhekimi efsane doktor Mazhar Osman, oda arkadaşı ise Neyzen Tevfik’tir.
“Mazhar Osman, insanları saadete ulaştıran büyük bir Türk’tür. Biraz edebiyat bilgim ve zevkim varsa onu, Neyzen Tevfik’e borçluyum.” der. 1938’de babasının ölümünden sonra kalan mirasla, ülkesinde yeterince anlayış göremediğinden Paris’e gider.
Cazcılar
Resmin konusu 1950’li yılların Paris’i. Cazın, Blues’un, kabarelerin, bistroların en popüler olduğu yıllar. Basit ve etkili bir şekilde mavi bir fonda üç müzisyen, seyirciyi o yılların Cabaret’lerine götürmektedir. Fikret Mualla’nın barları da müziksiz değildirler. Piyano, saksafon, nefesli sazlar, davul ve bando… Zaten cazcıları sıkça işlemiştir eserlerinde.
Pembe Kahve, 1958
Perspektif kurallarını tersyüz eden bir bakış, tablodaki derinlik farklarıyla ortaya çıkar.
Cannes
Fikret Mualla’nın hayatı ile ilgili ilk göze çarpanları sıralarsak, bohem ve trajik bir hayat, kültür ve sanat başkenti Paris’teki ekonomik sıkıntıları, Picasso ile tanışması, deli ve alkolik olarak bilinmesi, dostlarının desteğine rağmen toplumdan kopuşuna ve gönüllü yalnızlığına eşlik eden içkisi ve fırçası…
Yaşadığı ruhsal sorunlarda, bunalımlarında, İspanyol gribinin annesine bulaştırıp genç yaşta hayatını kaybetmesiyle ortaya çıkan suçluluk duygusunun, babasının yeniden evlenmesinin, çocukken geçirdiği bir kaza sonucu hafif topal kalmasının, pilot olan kardeşi Melih’i 1948’de uçak kazasında kaybetmesinin ve aşık olduğu kadınlardan karşılık görememesinin payı vardır mutlaka. İsyankarlığı ve dostluklarından dolayı komünist, Almanlara sempatisi yüzünden faşist diyenler de çıkmıştı.
Cafe
Mavi Bar
Bar ve bistrolar, Fikret Mualla’nın en önemli temalarından birisidir. Parasız kaldığında tanıdık bar ve bistro patronlarına birkaç kadeh içki karşılığında teslim ettiği resimleri, onun sürekli ziyaret ettiği bu mekanlardaki doğal dokuyu yansıtır. Barlarındaki ve Paris sokaklarındaki kişiler, bir resimden öbürüne benzerlikler gösterir. Resimdeki bistronun da alkolle, sanatçının alkolizmiyle bir ilişkisi olmadığı gibi kadınların, erkeklerin, çocukların özel, kişisel karakterleri yoktur ve resme bir kişi olarak değil, resmin öğesi olarak girmişlerdir.
Seçkin Bir Toplantı, 1958
Fikret Mualla’nın sanatında iki büyük dönem vardır: İstanbul dönemi ve Fransa dönemi. Bu iki dönem biçim bakımından hiç de birbirinden farklı değildir. Değişiklik sadece konularında göze çarpar. İstanbul döneminde, Haliç vardır, mezarlıklar, cami avluları, Ayasofya, Boğaz görüntüleri, Eyüp, Erenköy, yeni harfleri öğrenen kadınlar, nüler, peyzajlar ve portreler vardır. Fransa döneminde ise Paris görüntüleri, Notre Dame Kilisesi, lokantalar, kahveler, barlar, çalgıcılar, berberler, sokaklar, gemiler, natürmortlar, kuşlar, balıklar, burjuvalar, hastalar, melankolikler ve deliler vardır. Her iki mekanda da ana konu daima insan olmuştur. Zaman zaman Mualla toplumun gerçeklerini yansıtan bir ressam olmamakla suçlandı.
Paris, Moulin Rouge’un Önündeki Zarif Kadın
Onun resimlerinde kadın ve çocuk önemli bir yer tutar. Anne ve çocuk görüntüsü pek çok resminde işlenmiştir. Resminde elinde balon tutan neşeli çocuklar vardır. Balonlar uçuşur ve balonlu çocuklar dolanır parkta, Paris’in sokaklarında. Balonlar bir anlamda İstanbul’la bağ kuran nostaljik bir aracıdır onun için.
Bar
Mavi Fonlu Sokak
Fikret Mualla’nın Paris ahalisini, gündelik koşuşturmacası içerisinde resmettiği yapıtları onun en beğenilen, aranan yapıtları arasındadır. İnanılmaz bir renk ve kurgu zenginliği içerisinde her yaştan, her gelir düzeyinden, her kılıkta insanı resmetmiştir. Paris sokaklarında oradan oraya koşuştururken şık burjuvaları, balon satın alan veya top oynayan çocukları, köpeklerini gezdiren şık kadınları resmeder Mualla.
Dans
Balon Satıcısı
Sanatçının paranoya belirtileri gösteren ruh yapısının derin izlerine resimlerinde rastlanılmaz, ama farklı dünyada yaşadığı hissi de göz ardı edilemeyecek kadar dominanttır. Sanatçı yaşamı boyunca hiç kimsenin özentisine kapılmadan ve hiç kimseyi taklit etmen üretti. Sadece kendi olabilmek için çalıştı ve en iyi bildiği işi, belki de yapmak zorunda olduğunu düşündüğü işi, sanatçılığı yaptı. Onun paronaya belirtileri gösteren ruh yapısının izleri, hiçbir zaman resimlerinde görülmez. Gerek ele aldığı konularla, gerek onları ele alış biçimiyle, bu resimlerin paronayak psikoz etkisinde yaşayan bir yaratıcının fırçasından çıktığını söylemek oldukça güçtür. St. Anne Hastanesi’nde çizdiği resimler için bile bu söylenilenler geçerlidir.
Chianti Şişesi ve Balık
Natürmort
Mualla, yapmayı düşündüğü yemek için aldığı malzemeyi önce resim kompozisyonları olarak bir araya getirip, tablolarında renk armonileri içerisinde görsel bir uyuma ulaştırır. Çok az sayıda çiçek resmi dışında, sanatçının natürmortlarının büyük bölümünün konularını sebze meyvelerin ve şarap şişelerinin oluşturması belki de bu nedenledir.
Balık Pazarı
Fikret Mualla birçok kişinin inandığının aksine taklit edilmesi oldukça zor olan bir sanatçıdır. Bu zorluk sanatçının fırçayı naif ve içgüdüsel kullanımından kaynaklanır. Sanatçı objeleri sınırlarken çok az ya da hiç çizgi kullanmaz. Sanatçı resimlerinde genellikle kişiliğinin detaylarını gizlediği canlı renkleri kullanır.
Nü, 1955
Mualla’nın nüleri, mutlu bir ilişki kuramadığı kadınlara bakışının bir bölümünü yansıtır. Resminde kadın, önemli bir yer tutmuştur. Abidin Dino, Gören Göz İçin Fikret Mualla kitabında “Fikret’in kadınları çiziktirilmiş görünseler bile ve yağlıboyanın ağırlığından yoksun bile görünseler, hatta belki de bu sayede genç kadınlığın ürpertisini duyururlar insana. Çıplakları, özlenen, fakat kavuşulamayan ereklerin tılsımını taşır.” der.
Kaz
Fikret Mualla’nın çokça yaptığı çeşitli hayvan resimleri, aslında onun zaman zaman çektiği her türlü acıdan kaçmak için sığındığı, kendi deyimiyle devr-i saadet döneminin cennet bahçesidir. Fikret Mualla’nın hayvan resimlerinin çoğu guaj tekniğiyle uygulanmıştır, hiçbir simgesel, alegorik, gerçeküstücü, fantastik, düşsel yanları olmamıştır.
Siyah Küçük Köpek ve İnsanlar
Düşlediği mutlu ve coşkulu yaşam, yalnızlığa son verecek dostluk ve aşk arayışı, hayatı olağan akışı içinde gösteren, sıcak ve soğuk tonların birlikte kullanıldığı şiirsel bir dile sahip resimlerinde canlanır. Bu çalışmalarında güçlü gözlemiyle kentteki insan ilişkilerini yansıtır. Ayrıca natürmortlar, manzaralar, yüzü olmayan nüler, belirgin gözlere sahip portreler, hayvanlar yaratıcılığını ve hayal gücünü ortaya koyan konulardır.
Henri Matisse’nin renkçiliğinden etkilenen sanatçının yağlıboya, suluboya, guaş, pastel tekniklerinde, kalem ve çini mürekkebiyle oluşturduğu desenlerinde ve grafiklerinde hızlı ve içgüdüsel fırça vuruşlarıyla, parlak renklerle, soyut lekelerle ve kıvrak çizgisellikle öznel, canlı, mizahi ve lirik bir anlatım gözlenir. Bazı kompozisyonlarda arka plan rengiyle ön plandaki figürün giysisi aynı tondadır ve belli belirsiz bir çizgiyle ayrılır. Gerçek yaşamdan alınan sahneler ressamın duyarlılığıyla, sezgilerinin ışığıyla, yumuşayan birbiri içinde eriyen konturlarla, çarpıcı, karşıt ama sakince uzlaşan renklerle, esrik bir rüya alemine ve güçlü ifadeciliğe dönüşür.
Portre
Fikret Mualla’nın bilinmeyen yönlerinden biri, portrelerinin kime ait olduğudur. Ne mektuplarında ne de onu tanıyanların yazdıklarında Mualla’nın portre kimliği vurgulanmıştır. İnceden inceye saatlerce etüt edilen yüzler değildir, portreleri, hatıradan gelir gibi bir anlık, kısa süreli bir izlenimle kağıdın üzerinde belirmiştir. Yüzü meydana getiren hatların yutulduğu ama genel çehrenin çizgi ve renkle canlandırıldığı bu portreler, telaş ve heyecanla boyanmıştır. Portrelerinde genellikle gözler, yüzün diğer uzuvlarından öne çıkartılmış durumdadır ve kimi hüzünlü, kimi düşünceli, kimi melankoliktir.
1966
Yaşadığı dönemde iki dünya savaşına tanıklık eden her sanatçı gibi bu durumun ruhunda izler bırakması da olağandır. Polisle başı derde giren, içki ve sinir bozukluğu nedenleriyle İstanbul’da, Berlin’de ve Paris’te akıl hastanesinde tedavi olan sanatçı 1954’te Paris’te açtığı ilk sergisiyle büyük ilgi görür ve tüm tabloları satılır. Son yıllarında resimlerini alan ve ona bir daire kiralayan Madame Anglés’in korumasında hayatının en rahat günlerini yaşar.
1962 yılında sarhoş halde Montmartre’de dolaşırken düşmesi sonrasında felç olur. Anglés çifti onu bir bakıcı eşliğinde Alp Dağları’nın güneyindeki Reillanne Köyü’ne gitmeye ikna eder. Beş yıl boyunca yaşamını bu köyde geçirir, resim yapıp Madame Anglés’ye gönderir, böylece geçimini sağlar. Dostlarına sık sık mektuplar yazar. 1967’de bir huzurevinde hayata veda edince kimsesizler mezarlığına gömülür. Kemikleri 1974 yılında eski öğrencisi Emel Korutürk’ün (eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi) ilgilenmesiyle İstanbul’a getirilir.
Kaynak
Fikret Mualla ve Eserlerine Kuramsal Bakış, Fikret Mualla’nın Mutluluk Düşleri, Yaratıcılığın Dualistik Sınırlarında Fikret Mualla Gerçeği