Friedrich Nietzsche, günümüz dünyasının muhtemelen en çok okunan ama yanlış anlaşılmaya en çok maruz kalmış filozofudur. 15 Ekim 1844’te Almanya’da doğdu.
Nietzsche genel anlamda mutlu, doyurucu ve dindar bir çocukluk geçirdi, yazılarında dini esaslara göre yetiştirilme tarzına en ufak bir başkaldırıda bulunmadı. Bununla birlikte, 1864’te filoloji ve teoloji eğitimi almak için üniversiteye başladığında Tanrı’nın varlığına inanmaktan vazgeçmişti. 1869’da 24 yaşındaki Nietzsche’ye Basel Üniversitesi’nin klasik filoloji kürsüsünde öğretim üyeliği teklif edildi. Bu sırada ağır hastalığı kendini göstermeye başlamıştı. Bitmek tükenmek bilmeyen baş ağrıları nedeniyle yemek dahi yiyemeyen Nietzsche, günlerce karanlık bir odadaki yatağından hiç kalkamayacaktı.
İlk eseri olan Tragedya’nın Doğuşu 1872’de yayımlanır. Kitap 25 bölümden oluşur. İlk 15 bölümü Yunan tragedyasının kaynağını incelemeye ayrılmıştır. Nietzsche eserinin geri kalan kısmında ise çağdaş kültürü anlamak için Yunan modelini kullanmak gerektiğini söylemektedir. Ayrıca müzik ve opera konusundaki görüşlerini de dile getirir. Kitap yayımlandığında, çok hırslı ve naif olduğu düşüncesiyle akademik çevrelerden ağır eleştiriler alır.
“Midas’ın ısrarı üzerine tüm ormanı ürkütücü kahkahalarla boğmuş ve ağzından şu sözler dökülmüş: “Ey zavallı yaratık, bir günlük ömrü olan, rastlantının ve acının sonucu çocuğu olarak doğan sen ne diye duyması en korkunç şeyi söyletmeye çalışıyorsun! Senin için en iyi şey senin için tümüyle ulaşılmaz olandır. Hiç doğmamış olmak, hiç olmamış olmak, hiç olmak!” Bu durumda ikinci en iyi şey de, bir an önce ölmektir.”
Erwin Rohde, Carl von Gersdorff ve Friedrich Nietzsche, 1871
Sağlığı gittikçe kötüleşen filozof 1879’da üniversitedeki görevinden istifa etti ve on yıl sürecek seyahatlerine başladı. Nietzsche hayatının büyük bölümünde, onu karanlık bir odadaki yatağından kalkamayacak hale getiren ciddi migren ağrıları dahil ağır hastalıklarla boğuşmak durumunda kaldı. Henüz çocukken baş ağrılarından mustarip olmasına rağmen hastalığı ve delirmesi büyük ihtimalle frenginin sonucuydu. Ancak, Nietzsche hastalığını kendisine yazma ve düşünme ilhamı veren bir şey olarak gördü, büyük eserlerin ıstıraptan beslendiğine inandı. Gerçekten de fiziksel ve zihinsel açıdan en ıstıraplı zamanlarında en önemli eserlerini yazmayı başardı. Böyle Buyurdu Zerdüşt, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Ahlakın Soykütüğü gibi çalışmalar 1883-1887 yılları arasında yazıldı.
Lou Andreas-Salomé, Paul Rée, Friedrich Nietzsche, 1882
Büyük Alman şairi Rilke’nin ömür boyu unutamadığı aşkı ve Freud’un çok açıkça hayranlık duyduğu, güzel, zeki Lou-Andreas Salomé, 1882 yılının Mayıs ayında tanıştığı Nietzsche’yi, Kasım ayına kadar süren arkadaşlıkları sırasında, özellikle dinle ilgili sohbetleriyle derinden etkiledi ve ele geçirilemeyen ruhuyla aklını başından aldı. Salomé’ye evlenme teklif etmesine birkaç gün kala, arkadaşı arkadaşı yazar Paul Rée de evlenme teklif eder. Salomé, her ikisine evlilikle ilgilenmediğini ama üçü birlikte entelektüel bir birliktelik olarak aynı evde yaşayabileceklerini söyler. Nietzsche’nin kızkardeşinin Salomé’den hoşlanmamasının da etkisiyle bu gerçekleşmez. Nietzsche’ye çok büyük acılar çektiren ve çok da ilham veren bu tek taraflı aşk hikayesi, Irvin Yalom’un Salomé’ye Ağladığında ve Lance Olsen’in Nietzsche’nin Öpücükleri adlı romanlarına konu oldu.
“Tanrı öldü” Nietzsche’nin en popüler sözüdür. Bu düşünceyi Nietzsche, ilk kez 1872’de Şen Bilim adlı eserinde dile getirmiştir. Tanrı’nın ölümü, insanların ezeli ebedi ölçütlere olan inançlarının tükenmiş olmasıdır. Yoksa Tanrı’yı Nietzsche öldürmemiştir. O, bu durumu hem özgürleştirici hem de felaketlerin habercisi olarak görür. Felakettir, çünkü ahlaki standartların ortadan kalkması insanlığın eylemlerinde herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadığı anlamına gelir. Özgürleştiricidir, çünkü insanlık artık kendine yeni ahlaki değerler yaratabilir.
“Bugün de önümüzde bir seçim duruyor: Ya olabildiğince az rahatsızlığı, kısaca acı yokluğunu ya da çok rahatsızlığı, henüz çok nadir tadılan ince hazların ve keyiflerin bollaşmaya doğru gidişinin bedeli olarak seçeceksiniz! Eğer ilkini seçer de, insan acısını azaltmak ve aşağı çekmek isterseniz, aynı zaman da onun sevinç duyma yetisini de aşağı çekip azaltmış olursunuz. Gerçekten, insan bilimle her iki amacı da gerçekleştirebilir. Belki bilimin şimdiye dek, insanın sevinçlerinden alıkoyma, onu daha soğuk, daha heykel ve daha stoacı kılma gücü daha iyi biliniyor. Oysa büyük acı getirici yanı da ortaya çıkarılabilir!”
Portrait of Friedrich Nietzsche, Edvard Munch, 1906
1883’te yayımlanan, kitabın kalanını ise 1885 sonunda tamamladığı Böyle Buyurdu Zerdüşt tamamen kurgusal karakterlerden oluşan bir eseridir. Zerdüşt, M.Ö. 6. yüzyılda İran’da yaşamış bir peygamberdir. Nietzsche’ye göre tüm geleneksel ahlakın öteden beri, ilk kez Zerdüşt tarafından yapılan büyük bir yanlışa dayanageldiği görülür. Zerdüşt, iyi ile kötü arasındaki çatışmanın, aşkın kozmik düzenin bir parçası olduğu fikrini yaratan kişidir. Bu yanlışı yaptığından muhtemelen bu yanlışın da ilk farkına varan kişidir. Zerdüşt doğruluğu en yüksek erdem olarak gördüğünden ahlakı metafizik aleme yansıtmanın yanlışlığını itiraf etmeye en meyilli düşünür olacaktır. Zerdüşt bu itirafla geleneksel olarak bilinen tüm ahlakı yok eder ve sonuçta ilk ahlaksız olur.
“Evet, insanın kendini taşıması güçtür! Bunun nedeni kendi omuzlarında birçok yabancı şey taşımasıdır. O, bir deve gibi çöker ve sırtına bolca yük yüklenir. Hele güçlü dayanıklı ve saygılı olursa. O zaman pek çok yabancı sözler ve yabancı değerler yüklenir ve hayatı bir çöl olarak düşünür.”
“Birçok insan çok geç ölürken, bazıları çok erken ölür. Bir söz vardı: “Zamanında öl.” diye. Bu daha yabancı geliyor herkese. Zerdüşt “Zamanında öl” der ve bunu önerir. Hiçbir zaman, zamanında yaşayamayan, zamanında nasıl ölsün? Keşke hiç doğmasaydı gereksiz kişiler…”
Friedrich Nietzsche On His Sick Bed, Hans Johann Wilhelm Olde, 1889
Nietzsche’yi tanımanın en iyi yolu onu kendiniz için okumaktır. Alışılmadık tarzı ve felsefeye şiirsel yaklaşımı bu filozofla ilk kez karşılaşan, hele ki konuya daha geleneksel, doğrusal ve analitik bir anlayışla yaklaşmaya alışkın okur için cesaret kırıcı ve kafa karıştırıcı olabilir. Nietzsche üzerine çalışan akademisyenlerden Michael Tanner, onun belki de en iyi kitabı olan 1885-1886 arasında yayımlanan, İyinin ve Kötünün Ötesinde hakkında şunları söyler: “İyinin ve Kötünün Ötesinde’nin metnini fosforlu kalemle okumaya kalkışan biri, büyük ihtimalle kitabın yarısından fazlasının altını çizdiğini fark edecektir. Aynı kişi kitabı diyelim ki bir ay sonra tekrar okudu. İşte o zaman çok şaşırır zira altı çizilmiş bölümlerin çoğunu ilk kez okuyormuş gibi hissetmenin yanında, altını çizmediği başka muhteşem bölümlerin de olduğunu görmekten mahçup olur ve bazen de işaretlediği yerler karşısında afallar. Nietzsche eserinde, yeni filozof ya da kendi deyimiyle özgür ruhların gelmesi için çağrıda bulunur.”
“Felsefeciler ve bilgi dostları, açın gözünüzü, şehit olmaktan sakının! “Hakikat isteği için acı çekmekten, hatta kendinizi savunmaktan! Vicdanınızın tüm günahsızlığını, ince yan tutmazlığını bozar, sizi karşı çıkışlara ve kırmızı kumaşlara direngen kılar, aptallaştırır, hayvanlaştırır, boğalaştırır: tehlikeyle, iftirayla, zan altında olmakla, sürülmekle ve hatta düşmanlığın daha kötü sonuçlarıyla savaşırken, sanki yeryüzünde hakikatin koruyuculara gereksinimi varmış gibi! Ve işte siz, siz en acıklı kılıkların şövalyeleri, sevgili avareler, ruhun örümcek ağı örücüleri! Sonunda, yeterince öğrendiğiniz, haklı olup olmamanızın pek de önemi yok, şimdiye dek hiçbir filozof haklı olmadı ki, savcıların ve yargıçların önünde tüm debdebeli tavırlarınızdan, kozlarınızdan daha bir övülesi hakikatçilik, özel sözcüklerinizden, tuttuğunuz öğretilerden sonra (arada bir kendinizden sonra) kondurduğunuz her küçük soru işaretinde bulunabilir! İyisi mi çekilin şöyle bir kenara!”
Friedrich Nietzsche On The Veranda of His Parents’ House In Naumburg, Curt Stoeving, 1894
1887’de yayımlanan Ahlakın Soykütüğü Üstüne adlı eser üç ayrı makaleden/çalışmadan meydana gelmiştir. Her bir çalışma soykütüğü üzerine temellendirilmiş ahlak değerlerini irdeleyen eleştiri ve sorgulama şeklinde düzenlenmiştir. Nietzsche bu eserinde farklı olarak ahlak kavramlarının anlamı ve kaynağı üstünde durmaktadır. Hayır ve Şer, İyi ve Kötü Nietzsche’nin deyişiyle efendi ahlakı ve köle ahlakı arasındaki zıtlıkları ortaya koyan bir eserdir.
“… Nerede adalet uygulanıyor ve savunuluyorsa orada daha kuvvetli bir gücün kendi altında bulunan daha zayıf güçler arasındaki anlamsız hınç kaynaklı kavgalarına son vermek için bir araç aradığını görüyoruz… Yani kendi açılarından neye izin verilip neyin hak sayıldığının, neyin yasaklanıp suç sayıldığının buyurucu biçimde beyan edilmesidir.”
Friedrich Nietzsche ve kızkardeşi Elisabeth Förster, 1899
Bugün Nietzsche üzerine düşünenlerin aklına ilk olarak dini ve özellikle de Hristiyanlığı acımasızca eleştirmesinin yanı sıra öteki dünya inancına saldırması gelir. Bir dönem birçok kişi ona filozof gözüyle bakmamış, dahası kitapları yasaklanması gereken biri olarak görülmüştür. Yazdıkları, yaşadığı sürece neredeyse bütünüyle yok sayılmış, felsefesi 20. yüzyılın ortalarına kadar göz ardı edilmiş ve tercümeleri de kötü yapılmıştır. O zamana dek Nietzsche’nin vejetaryenlik, anarşizm, Nazizm ve dini tarikatlar gibi birbirinden farklı alanlarda etkili olduğu öne sürülmüştür. Ne yazık ki, 1889’da zihinsel yetilerini bir daha asla iyileşmemek üzere kaybetti. Nietzsche 25 Ağustos 1900’de öldü. Nietzsche’nin felsefesinin yanlış anlaşılmaların en büyük sorumlusu olan kız kardeşi Elisabeth, ölümüne kadar onun bakımını üstlendi. Kızkardeşi Nietzsche’nin ölümünden sonra Nietzsche’nin çalışmalarını manipüle ederek, kendi ırkçı (Nazi) görüşlerini ekledi. Nietzsche’nin yayımlanmamış notlarını Güç İstenci adlı kitapta topladı. Oysa kitap Nietzsche’nin değerli bulmadığı düşünceler, yayınlamayı düşünmediği olgunlaşmamış birtakım notlardan oluşuyordu.
Nietzsche’nin felsefi yaklaşımı kıta Avrupası’nın felsefe geleneğinde, özellikle de onun gibi herhangi bir evrensel öğreti sunmaktan kaçınan ve bireye odaklanan varoluşçuluk üzerinde büyük etki yarattı. Jean-Paul Sartre, Albert Camus ve Michel Foucault gibi önde gelen filozoflar onun fikirleri ve metodolojisinden etkilendi. Nietzsche aynı zamanda Bernard Williams, Brian Leiter gibi İngiliz ve Amerikalı çok sayıda filozof arasında da popüler oldu. Felsefenin dışında, Freud’un da (her ne kadar Freud bunu reddetse de) Nietzsche’nin psikoloji anlayışından etkilendiği öne sürülmüş; ruhbilimci Carl Gustav Jung, Böyle Buyurdu Zerdüşt’e yakınlık duyduğunu açıklamıştır. Edebiyat dünyasında George Bernard Shaw ve Eugene O’ Neill gibi oyun yazarları, Milan Kundera, Thomas Mann ve Nikos Kazancakis gibi yazarlar Nietzsche’yi bir ilham kaynağı olarak kabul etmiştir. Sanat alanında Yahudi Amerikalı ressam Mark Rothko özellikle Tragedya’nın Doğuşu’ndan etkilenmiştir.
Nietzsche aslında kendisini filozof değil, şair olarak görür, hatta şair-besteci olarak anılmak ister. Şiirler felsefe arasında gidip gelen cümleler kurmayı sever. “Eğer uçuruma çok uzun süre bakarsan, uçurumun da sana bakmakta olduğunu anlarsın.” Nietzsche besteler de yapar, bu çalışmalarını hayranı olduğu Wagner’e götürür. Wagner ise ona “Siz beste yapacağınıza başka işle uğraşın” der.
Kaynak
Nietzsche Kilit Fikirler – Roy Jackson (Çeviren: Nevra Yaraç), Optimist Yayınları, Nietzsche’de Tragedya Sanatı, Postmodern Düşüncenin Öncüleri: Friedrich Nietzsche ve Sigmund Freud, Resentiment Kavramı Açısından Nietzsche Ahlakı Üzerine Bir Araştırma
Siteyi daha bu sabah keşfettim ne güzel bilgiler var.Yazmış olduğunuz yazıyı da severek okudum sağ olun.