Batılıların Galen, Galene, Galien, İslam hekimlerinin Calinus olarak tanıdıkları Bergamalı Cassius Claudius Galenos, M.S. 130 yılında Bergama’da doğar. Babası Nikon, ona iyi bir eğitim ve maddi olanak sağlayan zengin bir mimardı. Annesi sert, sinirli birisiydi; belki de bu nedenle, babası sakin anlamına gelen Galen ismini vermiş olabilir.
Küçük Galen’e babası, deneyleriyle uğraşması için bir çiftlik satın alır. Burada Louis Pasteur’ün Études Sur Le Vin (Şarap Hakkında İncelemeleri) eserinden çok önce, şarabın ocak ateşiyle yıllandırılması üzerine çalışır. 16 yaşında hekim olmaya karar verir; Bergama’da Satyrus’tan anatomi öğrenmeye başlar. Bu dönemde uterusun (rahim) anatomisi hakkında bir eser yazar ve bir ebeye ithaf eder.
Yirmi yaşında babasını kaybeder; önce İzmir’e giderek anatomist Pelops’tan ders alır. Burada Göğüs ve Akciğerin Hareketi Üzerine eserini yazar. Daha sonra Korint’e (Yunanistan, Mora) giderek Pelops’un hocası ve Quintus’un öğrencisi Numisianus’tan ders alır. İskenderiye’ye giderek orada Eski Mısır Tıbbı’nın bütün inceliklerini öğrenir. M.S. 157’de Bergama’ya döndüğünde artık deneyimli bir hekim, yetenekli bir araştırıcı ve bilgili bir anatomist olarak bilinir.
Galen, Lithograph Pierre Roche Vigneron, 1865
M.S. 161’de Marcus Aurelius’un tahta çıktığı yıl Roma’ya gider ve kısa sürede başarılar kazanır; konsül ve filozof Boethus’un teşvikiyle Anatomik Yöntem ve İnsan Vücudunun Bölümlerinin Çalışması eserlerini yazar. Saray hekimliğine kadar yükselen Galen, halka açık demonstrasyonlar (gösteri), tartışmalı deneysel uygulamalar yapar. Hayatının sonuna doğru Bergama’ya döndüğünde 500 ya da 600 kadar kitabın yazarıdır. Hiç evlenmeyen Galen M.S. 200’de Bergama’da ölür. Tek sevdiği Hippokrates’ti; Corpus Hippocraticum (Hippokrates’in öğretilerini içeren eser) yazılalı beş yüz yıl olmuştu, fakat neredeyse unutulmuştu. Galen onu yeniden canlandırır ve bu kitabı tıbbın temel kitabı olarak kabul ettirir. Corpus Hippocraticum’u daha değerli kılacak yazılar yazar, hatta Hipokratik kitaplar hakkındaki yorumları bazen orijinalinden daha uzundur.
Galen tıbbı, temelde Hippokratik olmasına karşın, bilimsel görüş açısından İskenderiye Ekolü mensubu olarak (bazı hatalarına rağmen) ondan daha ötede bir yerdedir. Bu üstünlük, Galen’in özellikle temel tıpta deney ve disseksiyon (kesip, ayırma) yapmasıyla daha da belirginleşir. Bilindiği gibi Hippokrates, hastalıkları natüralist gözle incelemiş, vis medicaetrix naturae (yalnız bırakılan organizmalar genellikle kendilerini iyileştirebilir) kuralını koyarak doğanın iyileştirici gücünü savunmuştu. Galen ise nature’yi (bünye) bilimsel gözle inceler. Organların Kullanımı eserinde hiç bilinmeyen deneylere yer verir; canlı arterlerini açar, içlerinin hava ile değil, kanla dolu olduğunu yazar. Böyle bir gözlemi yazmak, herkesin aksine inandığı bir dönemde pek de kolay değildir.
Galen ve Hippokrates, 13. yüzyıl başlarından bir fresk, St Mary Katedrali, İtalya
Galen, anatomi bilgisi olmayan bir hekimi planı olmayan mimara benzetir. Anatomi onun yöntemli çalışmalarıyla yeni yeni açığa çıkmaya başlar; ona göre anatomi mutlak hakim olan yaradanın akla uygun bir kanıtı olmalıydı. Bu bakış açısı ile Galen, her organın hem görevlerinin, hem de hastalıklarının olduğu mükemmel bir sistem meydana getirmek için felsefeye doğru yönelir. Ona göre iyi bir hekimin filozof olması gerekir. Bu inancı öylesine derindir ki; sinirlerin çalışmasından dini bir deney gibi bahseder.
De Usu Partum (Vücudun Faydalı Organları) adlı kitabından alınmış pasaj onun bu düşüncesini ortaya koyar: “Eğer Eleusis’e, Semadirek Efsaneleri’ne veya diğer kutsal ayinlere yeni başlatıldıysanız veya bütünüyle kahinlerin söz ve davranışlarını özümsediyseniz, şimdi sizin daha fazla dikkat etmenizi istiyorum. Bu efsanenin öncekilerden hiç de aşağıda kalmadığını; Tanrıların gücü, ihtiyatlılığı ve akıllarından ilerilik gösterebilme de yetersiz kalmadığını varsaymanızı isterim. Şu anda yaşadığım bu efsaneyi keşfedenin ben olduğumu fark etmenizi bilhassa isterim. Buna göre, daha önce hiç yapmadıysanız aklınızı kutsal şeylere konsantre edin, söylenecek şeylerin değerini anlamak için kendinizi iyi bir dinleyici yapın ve doğanın en mükemmel efsanesini anlatan sözlerimi dikkatlice dinleyin.”
Veloso Salgado, Galen Dissecting A Monkey, 1906
Galen’in birincil ilgi alanı cerrahi değil, temel tıp bilimleri ve dahili tıptır. Cerrahiyle ilgili bir kitap da yazmamıştır; fakat üç yıl cerrah olarak çalıştığı Bergama Arenası’ndaki gladyatör yaralanmalarıyla ilgili deneyimlerinin ilginç olanlarını notlar halinde bırakmıştır. Bu süre boyunca, yaralı gladyatörlerin iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yapmış; gladyatör ölümlerinin belirgin şekilde azalmasını sağlamıştır.
Birçok teorisi modern fizyoloji bilimi tarafından yargılanmış olmasına rağmen, Galen’in bazı tahlilleri çok doğrudur. Örneğin, diyaframın solunum kası olarak görev yaptığını, burun ve nazofarenksin (üst yutak) görevlerinden birinin solunan havayı ısıtmak ve partiküllerden temizlemek olduğunu söylemiştir.
Galen, Hippokrates gibi hastalıkların doğal nedenleri olduğuna inanmıştır. Galen’e göre, doğru bir tanı tedaviye yönelik ilk adımdır ve tüm hastalıklar sıvı kuramı ile açıklanabilir. Besinler, iç ısı ile kalpte yakılır ve sıvılar üretilir. Isınan gıdalar safra üretimini artırırken, soğuk gıdalar balgam üretimini artırır. Böylece safra artışı “sıcak hastalık”, balgam artışı ise “soğuk hastalık” gelişimine yol açar.
Galen’e göre hastalığın gidişatı nabız ve idrar muayenesi ile kestirilebilir, ki bu Hippokrates’in tersine bir düşüncedir. Tedavi konusunda Galen, Hippokrates’ten ayrılır; onun gibi zarar verme ilkesini uygulamak yerine derhal harekete geçmeyi önerir. Kan alma (hacamat), hemen hemen her tıbbi sorun için önerdiği bir tedavi yöntemidir. Roma, Galen’den önce böyle bir şey bilmezdi. Galen birçok cerrahi uygulamayı da beraberinde getirmişti; katarakt cerrahisi ya da abse açma gibi. Cerrahi uygulamaları çok başarılıydı. Lavman, kupa çekme, açlık diyetlerini de bol bol önerirdi. Bu tedaviler, tüm Orta Çağ ve Rönesans boyunca uygulandığı gibi etkileri günümüzde de sürmektedir.
Rivayete göre Galen’in çaresiz olduğunu düşündüğü için Asklepion’a (Helenistik dönemin ve Roma İmparatorluğu’nun en önemli sağlık merkezi) kabul etmediği hasta, iki yılanın zehirlerini kustukları tastan içerek intihar etmek ister, ama tersine şifa bulur. Bunun üzerine Galen, yılan figürünü Asklepion’un simgesi olarak ilan eder. Tarihçiler ise yılan-şifa ilişkisinin bundan çok daha önceki çağlarda ortaya çıktığını söylemektedirler. Asaya sarılı yılan figürü, Antik çağa ait birçok eserde görülür, Eski Mısır’da da yılan, tıp biliminin simgesi olarak kullanılmıştır.
Roma döneminde insan vücudu üzerinde disseksiyon yapılmasına izin verilmediğinden, Galen hayvanların oluşumunda yer alan tüm yapıların insanlarda da olduğu inancına sahip olduğundan, çalışmalarını hayvanlar üzerinde yapmıştır. Yaptığı bu çalışmalarında çok detaylı bilgilerin yanı sıra, hatalı bilgiler de elde etmiştir. Birçok hayvan üzerinde çalışsa da ağırlıklı olarak maymun, domuz, keçi, koyunu tercih etmiştir. Galen, ilaç yapımında da birçok karışım geliştirmiş ve bunların yapımında Kıbrıs bakırı, Lemnos (Limni) adası toprağı, Filistin reçinesi, (tüm bu bölgelere bizzat gitme ve mesleki incelemeler yapma olanağı bulur) çeşitli tür balçık gibi egzotik maddeler kullanmıştır. Eczacılığın babası sayılır ve günümüzde eczacının belli bir formüle göre hazırladığı karışım ilaçlara Galenik denir.
Galen Heykeli, Bergama
İsviçreli doktor, kimyager Paracelsus’un Basel’de, İbn-i Sina’nın, El-Kânûn Fi’t-Tıb’ıyla beraber Galen’in ciltlerini yakmasına, anatomist, doktor Andreas Vesalius’un insan vücudunu incelerken Galen’in hatalarını görmesine, cerrahi ve modern adli patolojinin babalarından Ambreise Pare’nin yaraları kaynar yağ yerine basit pansumanla iyileştirmesine kadar, 15 asır hekimlerin rehberi Galen olur. İbn-i Sina ve Hippokrates ile beraber bir üçlü olarak bilinirler.
Galen’in öğretileri, 8. yüzyıldan itibaren Doğu’da, Beyt-ül Hikme ile başlayan bilim hareketi ile öğrenilmeye başlanır. Galen’i tercüme eden, Bağdat sarayındaki hekim Hunayn İbn İshak al İbadi idi ki; daha sonra Latince’ye yaptığı çeviriler sayesinde batıda Galen tanınmaya başlar. Avrupa, İbn-i Sina’nın meşhur eseri El-Kânûn Fi’t-Tıb’da, sık sık atıfta bulunduğu Galen’i, Doğu üzerinden yapılan bu çeviriler sayesinde oldukça geç bir dönemde tanıyabilir.
Kaynak
Kalp Anatomisinin Tarihsel Serüveni, Bergama’da İki Bin Yıllık Bir Hastane ve Bir Hekim: Asklepion ve Galen, History of Neurology – Nöroloji Tarihinden – Galen’in Nörolojisi, Galen ve Deneysel Tıp