Haydar Ergülen, 14 Ekim 1956’da Eskişehir’de doğar. İlk ve ortaokulu Eskişehir’de, liseyi Ankara’da okuduktan sonra 1981’de ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden mezun olur. 1982’de İstanbul’da çeşitli dergi ve ansiklopediler için çeviriler yapar, metin yazarı olarak çalışır. 1983 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışır.
Bir dönem reklam yazarlığı da yapan Ergülen, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde Türk Şiiri dersleri verir. İlk şiiri 1972’de Eskişehir’de Deneme Dergisi’nde Umur Elkan, ilk yazısı da aynı yıl Yeni Ortam Gazetesi’nde Mehmet Can adıyla yayımlanır. Kendi adıyla ilk şiirleri 1978’de Felsefe Dergisi ve Türk Dili, Somut gibi dergilerde yayımlanır.
“İlk şiirim Afşar Timuçin ve Eray Canberk’in çıkardıkları Felsefe Dergisi’nde yayımlandı 1978’de, sonra Somut, Türk Dili, Yusufçuk… Ömer Ateş Kızıltuğ’la birlikte Felsefe Dergisi’nin Ankara gönüllüleri idik, İstanbul’a gider, dergileri koliye koyar, otobüsle getirip Ankara’daki kitapçılara dağıtırdık. Çok sevdiğim şairlerdir ikisi de, benim ve kuşağımdan kimi arkadaşların da ilk şiirlerini onlar yayımladı.”
Eren Ali adıyla katıldığı, Gösteri Dergisi’nin düzenlediği yarışmada Unutulmaz Bir Yaz İçin adlı şiiriyle ilk ödülünü alır. 1981 yılında bu şiirin de yer aldığı Karşılığını Bulamamış Sorular adlı ilk şiir kitabı yayımlanır.
Unutulmuş Bir Yaz İçin
anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı
kıyısından çocukların dokunarak geçtiği
yaz kirli denizlerin körfezine çekildi
biten o yaz mıydı düşün istersen
bir taşra melankolisine kaptır kendini
-şimdi anımsanması gereken birşeyler vardır
bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
olağan duygularla yüreği örten
bir aştan geriye suskunluk kalır-
yazdan ne kaldı sana yazdan ne kaldı
birkaç dize ölü ozanların gezindiği
kimsesiz romanlara sığınan yürek ağrısı
denizle aranızda ortak dil gibi
usulca çoğalan yaz kederleri
“Şiir yazmaya başladım, hayli geç bir yaşta, üniversiteye giderken. Baktım ben de aynı şeyleri yazıyorum. O zaman bazı şairlerin bazı temalara, konulara daha yakın olduğunu, onları kazmakla uğraştıklarını anladım. Kazdıkça yazmak, yazdıkça kazmak ve böylece derinleşmek isteği. Derinlik de bir yükseklik biçimi değil midir? Çocukluk ve ölüm çok baskındır benim yazdığım şiirlerde ve elbette varlık sebebimiz olan aşk.”
“Ben öykücü olmak istemiştim, ortaokuldan üniversiteye kadar yirmi civarında öykü yazdım, içinde avangard örnekler de olan. Bazılarını Erkan Güçlü takma adıyla Ankara ve Eskişehir’de çıkan dergilerde yayımladım. Yani şiirimin içinde bir öykücü oturuyor, balkonunda mı, bahçesinde mi, kapısının önünde mi bilmem!”
“İnandım aşk da bir mavi dildir, şiir de. Uzaktaki mavi kıza sıcak mavi mektup yazmak için tuttum anılardan da öncesini aradım. Çocukluk anılardan da öncedir. Ve aşk şiirden önce çocukluk gerektirir. Aşk olunca çocukluklar değiştirilir… Aşk deyip susmak mavi deyip susmak gibidir. Küçük kız çocukluğun içindedir, çocukluk şiirin içindedir; mavi kız olur, aşkın içindedir. Sıcak mavi bir mektubun içindedir. Bazı mektuplar şiirden ıslanır, bazı mektuplar aşkla ısınır. Bu mektup hem sıcak hem mavidir.” (Haziran Tekrar adlı kitabından alıntı)
“Sokak Prensesi ve Sırat Şiirleri kitabım aynı yılda çıktı. Sırat Şiirleri 80 darbesinin hemen akabinde yazdığım şiirlerdir. Orada darbenin hayatımızda yol açtığı ne varsa onlara dair şiirler vardır. Birçok kurumu, mekanizmayı sorgulayan şiirlerdi. Sokak Prensesi’ne gelince, 85 yılında İstanbul’a gelmiştim, reklamcılık yapmaya başlamıştım. Hayat tam olarak açılmasa bile biraz farklılaşmaya başlamıştı. Kuşkusuz o duygulardan uzaklaşmamıştım ama o benim şiirlerimin baharı gibidir biraz. Nasıl diyeyim şairin kendisi için yazdığı şiirlerdir bunlar. Kuşkusuz hep kendimiz için yazıyoruz, ben okur için yazıyorum diye bir iddiam yok ama orada biraz fantazi diyebileceğim bir durum var sanırım.”
Kalabalık
ne zaman bir başkent kurulsa
eski aşklardan, nisan
sana küçük borçlar bırakıyorum
seyirci güzeli rüyalardan
bakımsız suçlara çıktım
biraz sana yakıştım, maskesiz kaldım
suçumuz bu bahçede kalsın
kiraz, savaşı geçti
şehir aşk kadar kalabalık…
Gövdelerin Gecesi
dünya beni acıtacak kadar büyükmüş, demek için
küçük yalnızlığını dünyaya bağışlayan!
bakışlara kalplere kurulmuş aynalarda
herkes öyle yalnız ki yalnızlığı bilen yok
ve insanın insana uzun cehenneminde
kendi yüzüne bakacak kadar güzel değil hiç kimse
Haydar Ergülen’in şiirlerindeki konuşma dilinin, üslubunun ve biçiminin yorumu yapıldığında, şiirlerinin dışa dönük olmaması, onun içbükey bir söylemi ısrarla tercih ettiğini kanıtlar. Bu düşünce biçimini, şairin kendisi kıyıdan fazla açılamamak biçiminde ifade eder. Dizelerin kapalı ve yoğun anlamlar barındırması, onun şiirine bu anlamda bilinmişin dışında gizem özelliği kazandırır.
Haydar Ergülen, şiirlerinde imgelemden yola çıkarak, anıları derinleştirmeyi, geçmişle hesaplaşmayı ve hayatı bellek üzerinden sorgulamayı amaçlar. Geçmiş ve geçmişe özlem öğeleri şiirlerinde etkili bir yer tutar. O, hayatla ilintili olan imgeyi daha çok ayrıştırmakla, saflaştırmakla meşguldür. Şiirlerinde söylenen ya da yapılan ne varsa, doğal ve somut olana yaslanarak anlam bulur. Ergülen’in şiiri, şiir gücünün dışında başka anlamsal derinlikler de oluşturur. Ergülen’in imgeleri, anlamı artıran yapılar içerir.
“Eskiden Terzi (1995), birbirinden bağımsızmış gibi görünen, farklı yıllarda yazılan ama iç bağlantıları çok olan şiirler. Benim bir dönemime tekabül eder ki büyük bir ayrılık yaşadığım yıllardır. Bir bakıma da o ayrılığın, boşluğun etkisi ile sadece o dönemde yazılmış şiirler.”
Beni Aşka Terkettiğin İçin Seviyorum Seni
bir sır – çocuksun, yalnızca aşk açık sende
ne sen kalıyorsun ne o, aşktan başka
biri yok, gel, aşk istediği için varsın
ne onu kurtarıyorsun ne kendini, aşktan başka
biri yok, git, aşk istediği için yoksun
ayrılıktan değil, taşıdığı saflıktan konuşursun;
ayrılık sana dönmektir, yeniden bana
ruhumuz öpüşür ya, başkasındayken ağzımız
gövde gözaltındadır, oysa ruhumuz sereserpe
seni senden beni benden bağışlar birbirimize
bir sır – çocuksun, aşkla açıyorsun kullandığın herşeyi
burda değilsin, çoktun çekilmişsin ve seninle
gitmiş senin olan, her zamankinden çoksun bu evde
çünkü aşk hepimizden çalışkandır, ben duruyorum
vefa aşk listesindeki ceza nöbetine
bu karanlıkta daha iyi görüyorum seni
aynı tünelden geçiyorsun gelişte ve gidişte
kavuşmaya, ayrılığa aynı yolu kullanıyorsun
beni büyüten aşktan söz ediyorum, yolculuğa övgü
zaman yok ki aşktan başka, uykusuzluğa övgü
bir sır – çocuksun, baştan çıkarır gibi açığa çıkardın beni
ayrılık mı; beni aşka terkettiğin için seviyorum seni!
Üç ödüllü şiir kitabı Kırk Şiir ve Bir 1997’de yayımlanır. Kitapta, yirmi artı bir dizeden oluşan kırk şiir ve bir dize bulunur; ayrıca bu kitap üzerine düzenlenen bir sempozyum kitabından alıntılar da yer alır.
“Genellikle aşkın doğasıyla şiirin doğasının aynı olduğunu düşünüyorum. İkisinin de bir rahatsızlık, huzursuzluk olduğunu düşünüyorum. O yüzden de Kırk Şiir ve Bir’i yazarken gerçekten çok mutlulukla yazmıştım, aşkla yazmıştım.”
Mavi
Üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu
anlam olmak için yeterince çıplaktın
şiirin nasıl birşey olması gerektiğini
hatırlatıyordu gözlerin, sana böyle inandım:
Ben inanmak için şiir yazıyorum, gözlerin
neyi hatırlatıyorsa ona inanıyorum, gözlerin
Cihangir’i hatırlatıyordu, hayâl içinde fakir
Üsküdar’dan o rüyaya baktım: Maviydin
bir özletip bir geri çekiyordun denizlerini!
Usul usul inandım güzelliğin hatırına yağan
yağmurun üstümüzde hakkı vardır, inandım
uzak bir mavi kızın gözlerindeki bulut
burada içimize yağacaktır, inandım, mavi
bir yağmurluğun da olsa şiirden ıslanırdın!
Gövdene de ben böyle inandım, duruydu, şiirin
nasıl bir şey olması gerektiğini hatırlatıyordu:
Öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka
hiçbir şey yoktu, gövden neyi hatırlıyorsa
ona inanıyorum, beni hatırlamasa da, biliyorum
bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini…
Bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini
Eylül
kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu…
şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
Sis
İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye?
Kiralık
Bu sabah şu denizi kirala, mavi
mavi hatırlayalım birbirimizi,
bu öğlen güneşi kirala da, bir
daha soğukluk girmesin aramıza,
bu ikindi tembelliği kirala, belki
gölgesinde kedin olurum senin,
bu akşam bahçeyi kirala, elimizde
büyüsün gül, menekşe, yasemin,
bu gece uykuyu kiralarsan, rüyama
yalnız senin gözlerini konuk ederim,
bu bahar bu gövdeyi kirala, vücut
kitabında tozlandı kelimelerim,
bu ders coğrafyayı kirala, hadi
teneffüse çıkalım toprağıyla, suyuyla,
bu teneffüs bir yolculuk kirala, hiç
mola vermeden yürüyelim arkadaşlığa,
bu sefer bir yelkenli kirala, rüzgar
nereye götürürse yürak oraya,
bu yaz bu sokağı kirala, kapıları
aç, yalnızlığı yalnız bırak odalarda
Kiralama bu şiiri, şairin olurum yoksa!
2005 yılında yayımlanan Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne layık görülen Keder Gibi Ödünç kitabında, hemen hemen her şiirde adeta bir ana motif olarak beliren şiir ve şair imgesi etrafında, dolaylı veya dolaysız Ergülen’in çeşitli poetik yargılarda bulunduğunu görebilmek, haliyle de söz konusu kitabın bu yönüyle adeta şairin şiirsel bir poetika eseri olduğunu söyleyebilmek mümkündür.
“Şiir yeni bir anlam olmaktan çok, sorunlar, durumlar ve eylemlerle insan arasındaki ilişkiyi anlamlandırma çabası bence. Bu anlamda da, insanın kendini arayışıdır, pekala varlık için bir anlam araştırmasıdır.”
Keder Gibi Ödünç
Kağıttanmış kederi kelimelerin
boşluğun acısı cümleden ince
ağacın kederi yapraklarından
aşklar yerle bir oluyor gazelden önce
Yağmurun kederi mırıldandığı şeyler
ahşap hanesine bir yetim düşünce
Kiracıya benziyor aşkın kederi
yerleşmeden çıksa evsiz
yerleşip kalsa yersiz
benim şiirden başka kederim yoktur
Mırıldandığım Şeylersin
Senin Harflerin İçin
1.
Mırıldandığın her şeysin, sesinden öpüyorum
sessizliğine de eğiliyorum fakat neredesin
kapanınca harflerinin kapısı: Adın
şiirim!
Heceler gibi öpüyorum işte iki hecesin
adından başlıyorum öpmeye kırlara çıkmış
harflerinin arasından öpüyorum: Ağzın
cennetim!
Dilin hâlâ çocukluğun suyuyla terli
ve haylaz suyundan öpsem küskün
bir çeşmenin harflerin susuz. Dilin
cehennemim
Metin Altıok Ödülü’ne layık görülen 2007 tarihli Üzgün Kediler Gazeli ise adeta nefesler, gazeller ve akrostişler kitabıdır. Ergülen kitabını, ilk kedisi Mısır, onun kızı Kiraz, kendi kızı Nar ve tüm sokak kedilerine adamış.
“Elimde hiç şiir olmadığı, yazamadığım bir dönemde, Engin Turgut benim yerime Üzgün Kediler Gazeli şiirini yazmıştı, ben de onu bir dergide adımla yayımlamıştım. Sonra da kitabımın adı olmuştu.”
İç Nefes
o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin
o bir dile sığınmıştı, sözü içinde
yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
ben eski kalmıştım, senin içinde
oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!
düşü geçtik, kendine bakabilirsin
o bir bende kırılmıştı, hayli içimde
ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde
oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!
kimi geçtik, kimseye sorabilirsin
Gölgeler Gazeli
eski haziranlardan biriktirdim bu gölgeyi size
aşkın gölgesi de aramızda ıssız kalmasın diye
diyorlar ki aşık odur gündüz bile karanlığıyla sarhoş
desinler ki hâlâ gam var gölgesinde ne hoş
aşk olsun öyleyse geceye kanat olan şu pervaneye
aşk olsun aşkın önüne geçmeyen gölgeye de
aşk denizinde fener yokmuş âşığa ne gam
aşk ikliminin ışığı da gölgesi de hep akşam
ah, ışıklarını yakınca gölgesini unutan insan
ışıklarınızı bir kapasanız da aşkı anlasak bundan
gölgeler ki sokak kedileri gibi akşamın merhametine terk
şefkattır bazen de haziranı üşüyen bir gölgenin üstüne örtmek
meğer akşamın gölgesi başkaymış, yalnızın gölgesi başka
senin güzel gölgenden bana bir çocuk haziran bağışla
yeter ki haziran olsun yeter gölgesi bile aşka
Haydar Ergülen, 2011 yılında yayımlanan Aşk Şiirleri Antolojisi kitabında ise, hem aşkın bir Ortaçağ karanlığı olduğunu hem de bazen bir kısa mesaja sığdırılabilecek uzunlukta bir klişe olabileceğini, bir gazetenin üçüncü sayfa haberi olarak yazılan aşklarda bile umulmadık bir şiirin gizli olabileceğini hatırlatmak istediğini söyler.
Nişanlım, yenim…
Nişanlım, yeni gelinim benim
uzak temmuzlardan gülümseyenim
bekleyenim, güzelim, iyimserim
öyle kal, eskiden beri yenim
Ne bir geçmiş gün ne de bir anı
dünyayla değil bir adayla nişanlı
gözünün sonsuzluktan başka bir şey görmeyişi
ondandır evlilik geçerken nişanlının bekleyişi
Nişanlım benim, yenim, yağmurlu gelinim,
yağmurundan bir tane verenim, Nar gibi
siz ne uzun nişanlılarsınız diye sevse
hayat bizi de aşkla uzun uzun uzun övse…
Mavi Geçti
Öyle bir yazdı ki
Sanki gökyüzünde oturuyorduk
Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi
Mavi bir şeydi
Gençlik öyle bir yazdır ki
Ne yurt ne ev ne oda
Yalnızca gökyüzü
Yeter insana
Biz seninle gökyüzünde
Çok oturduk
Gençliğimiz
Çok mavi geçti… çok!
Haydar Ergülen, pek çok edebiyat ve şiir dergisinde, Cumhuriyet ve Radikal Kitap eklerinde, şiirler, şairler, dizeler, şiir sorunları, kitaplar hakkında çok sayıda yazı yazar. Ergülen’in şiirleri Nar Toplu Şiirler 1 (2000) ve Hafız ve Semender Toplu Şiirler 2 (2002) adıyla iki ciltte kitaplaştırılmıştır.
Kaynak
Şiir Direnişe Sızmıştır, BİR ALGILAMA ORTAMI OLARAK HAYDAR ERGÜLEN ŞİİRLERİNİN GÖRSEL KURGULAMAYA DÖNÜK ETKİLERİNİN UYGULAMA ÇALIŞMALARI İÇİNDE İZLENMESİ, Haydar Ergülen’in Gözlüklü Şiiri’ni Tahlil Denemesi, Haydar Ergülen’in Şiirsel Bir Poetika Eseri: Keder Gibi Ödünç (Periler Aşka Uçar/Haydar Ergülen Kitabı