Hilmi Yavuz, Yahya Hikmet ve Vecide Hanım’ın tek çocuğu olarak 14 Nisan 1936’da İstanbul’da dünyaya gelir. Kaymakam olan babasının görevi sebebiyle muhtelif yerlerde okur. Okuyan aydın baba, duyarlı bir anne, onun şair dünyasında belirleyici rol oynar.
Kendisine şiire ilgisi bağlamında yöneltilen bir soruya verdiği cevap, şiirinin alt yapısı bakımından ipuçları da taşır: “Tek bir sözcükle yalnızlık diye yanıtlayabilirim çocukluğu, 1940-1950 yılları arasında, Anadolu’da, taşrada geçmiş bir memur (bürokrat) ailesinden geliyorum ben. Üstelik tek çocuktum; annem ve babam da, benim dünyayı tanımaya başladığım yıllarda yaşlı kişilerdi artık… Babamın görev yaptığı kentlerin hiçbirinde elektrik yoktu; savaş yıllarıydı… Evde sürekli ben bildim bileli kitap, dergi ve gazete olurdu. Şark-İslam Klasikleri’ne meraklıydı babam. Akşamları, çok yorgun değilse eğer, haznesi çiçek işlemeli gaz lambasının ışığında şiir bile okurdu yüksek sesle. Tevfik Fikret ya da Süleyman Nesip’ten… Gaz lambasının duvarda oluşturduğu ışık ve gölgeler, bir kaleydeskop gibi sürekli değişikliklerle garip ve anlaşılmaz imgeler getiriyorlardı. Taşra evlerinin el ayak çekildikten sonraki sessizliği içinde şiirin sözü, duvardaki bu hep değişen imgeyle birleşiyordu. Sonra odama çekilirdim. Bu oyun, bu kez odamda sürer giderdi. Lambanın duvardaki imgelerini, deyim yerindeyse, okurdum ben.”
Anne ve babasıyla, 1943
Kabataş Erkek Lisesi’nin birinci sınıfındayken Hilmi Yavuz, arkadaşları Hasan Pulur, Mete Uğur, Emin Faik Kul, Ergin Atlıhan ve Öznur Görkem ile birlikte el yazılarıyla Sesimiz adlı bir dergi çıkarırlar. Hilmi Yavuz ilk şiirini bu dergide yayımlar. Bu dergiyi daha sonra Dönüm adıyla okul dergisi olarak matbaada bastırırlar. Edebiyat öğretmenleri Behçet Necatigil’in yönetiminde çıkan bu dergide, şiir ve yazılarını yayımlar.
15 Nisan 1954’te, Edip Cansever’in Dirlik Düzenlik adını taşıyan şiir kitabı üzerine Dönüm dergisindeki yazısı, ilk eleştirisi olur. Sabahların Türküsü adlı ilk şiirini ise yine bu dergide, 1 Aralık 1952’de yayımlar: “… bir aşk şiiriydi; bir nostalji, çocukluğa duyulan özlemdi. Bir yeni yetmenin duygularını ve geride bıraktığı yıllara duyduğu özlemi anlatan bir şiirdi.” Aşağıya alıntıladığımız Cıgara İçmek Yasaktır adlı şiiri de Dönüm dergisinde çıkan ilk şiirlerinden biridir.
“Oysa yağmurlar eskiydi o belli
Saçları eskiydi hep biliyordum
Eşkıyâlara altınları sordum
Kibrit istediler tuttum verdim
Ateş yaktılarsa bundan bana ne
Cıgara içtilerse orda ben yoktum
Altınlar ne biçimdi eşkıyâlarda
Pek bilmiyorum”
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. Üniversite yıllarında hukuktan çok edebiyatla ilgilenen Hilmi Yavuz, fakültenin birinci sınıfında Erdal Öz, Onat Kutlar, Adnan Özyalçıner ve Kemal Özer ile birlikte dergi çıkarmaya karar verir. Adını a koydukları bu dergiye Engin Ertem, Hikmet Sami Türk, Ünal Tekinalp, Önay Sözer yazılarıyla destek verirler. Pertevniyal Lisesi son sınıf öğrencisi olan Doğan Hızlan da bu dergide yer alır. İlk sayısı 15 Ocak 1956 tarihinde yayımlanan derginin finansmanını kendileri karşılar. Yazışma adresi olarak da Hilmi Yavuz’un ev adresi verilir. Derginin yayın hayatı uzun sürer. Hilmi Yavuz, gazeteciliğe başladıktan sonra bile yayımladığı yazı ve şiirlerle a dergisiyle ilişkisini sürdürür.
1 Haziran 1958’de İsmet İnönü’nün İstanbul Valisi Ethem Yetkiner’i kovduğu an. Ortada not alan genç gazeteci Vatan muhabiri Hilmi Yavuz.
Hukuk eğitimini, edebiyata duyduğu ilgi nedeniyle yarım bırakır. Ailesi ekonomik olarak zor durumdadır, bu nedenle 1952-1957 yılları arasında, Vatan Gazetesi’nde muhabir olarak çalışır. 196o yılında Vatan Gazetesi muhabiri olarak staj görmesi için, ABD Indiana’ya gönderilir. 1964 tarihinde Can Yücel’den boşalan, BBC’nin Türkçe Yayın Servisi’ne kabul edilir. Londra’ya gitmeden iki gün önce oyuncu Esin Eden ile evlenir. Hilmi Yavuz yarıda kalan yüksek öğrenimini, Londra Üniversitesi’nde aldığı felsefe eğitimiyle tamamlar.
Hilmi Yavuz şöyle der: “Gençlik yıllarımda solcu, Marksist olduğum doğrudur. Bunu, evde ve dışarıda, o sanki her şey birbiriyle uyumluymuş gibi görünen ve dışarıda, yapılanmaya bir başkaldırı demeyeyim, itiraz olarak düşünmek gerekir. Benim Marksizmle olan yakınlaşmam, İngiltere’de başlar. Marksist literatürü büyük ölçüde okumuştum. Bu konuda bazı yazılarım da vardır… “
Esin Eden
Dönüşünde Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazetelerine (bir kısmı Ali Hikmet imzasıyla) eleştiriler, incelemeler yazar. 1969 yılında yayımlanan ilk şiir kitabı Bakış Kuşu’nda yoğun anlatımla edebiyat eleştirmenlerinin dikkatini çeker.
Bakış Kuşu
yalnızlık bir tarihtir onlarda
gök dediğin iki kuşun arası
ey ilkyazlı gülüşlerin sonrası
ansızın donuyor gül, bakışlarda.
Daha sonraki kitaplarında tematik çerçevede her biri bir bütün olan şiir kitapları yayınlar. O şiirlerinde anlam katmanları çok olan, çağrışım yönünden zengin kelimeleri kullanmaya özen gösteren bir dil ustasıdır. Hilmi Yavuz’un her şiir kitabı, şiirle ilgili bir problemin yine şiir yoluyla çözümlenmesidir. Her kitapta problem, ikili bir yapı halinde ortaya konur ve kitabın sonunda bu ikiliğin ortadan kalkması amaçlanır. Şiirleri, bazıları kitaplarına isim de olan, çağrışım dünyası zengin kelimeler üzerine kurulur. Hüzün, yaz, erguvan, gizem, zaman, yol, ayna, yol, akşam, gül, siyah, güz, büyü gibi kelimeler Hilmi Yavuz şiirinin anahtar kelimeleri olarak değerlendirilebilir.
Soldan sağa: Ergin Ertem, Hilmi Yavuz, Demir Özlü, Cemal Süreya, Onat Kutlar
Doğu Şiirleri kitabı ile 1978 tarihinde Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazanır. Hilmi Yavuz kitabında, Doğu Anadolu’nun kültürel dokusunu oluşturan tarihi ve bazı trajik olayları tema olarak ele alır. Doğunun Kalıtı, Doğunun Diyalektiği, Doğunun Şairleri ve Doğunun Sevdaları başlıklı şiirler Klasik Türk Edebiyatı’nın yanı sıra Halk Edebiyatı’nın izlerini de taşır.
Doğunun Sevdaları
IV
bir göl güle düşerse
göl değil de gül bulanır
gurbet sende pamuklarsa
gece ay oradan doğar
şiir acıya çullanır
ilkyaz düşeli beridir
giden ben değilim, yoldur
dili söyleyen sevdaysa
mektubum kalbime yollanır
nehir kuşa batsa birden
aksa tersine aksa
batsa kül, batsa turna
ve batsa…
ve benim bir yanım ki ferhadsa
bir yanım dağdır
hasret, külünü vurduğum yerdir
ateş, kül ile dağlanır
bir göl güle düşerse
göl değil de gül bulanır
1981 tarihli Yaz Şiirleri kitabında, kullandığı sözcükler, sevgiliye hitabı, benzetmeleri, seslenişleri ve tasvirleriyle okuru kendi şiir dünyasına davet eder. Yaz kelimesi, değişik kimlikler halinde, zengin içeriğiyle, şiirlerinin can damarını oluşturur adeta. Kimi şiirinde bir eylemi, kimisinde bir mevsimi ve bir şiirinde de ritmik söyleyişleri nitelendirir.
Kalp Kalesi
kalp kalesi! her dize
bir gizli bahçedir
sevda senin hisarın
ah çeken kılıcın
bir düğüm olan adın
sonunun başındadır yaz
ve güller çözülsün
Taflan
ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
aşkların büyük yarlarıyla
kuşatılmış görüyorum kendimi
safran
ve ezilmiş yazlardan
bakışlarının kıyısız
açıklarına
gurbet ve cevahir taşıyan
bir gülüş söylencesi
geçer bir yazdan ötekine
derin anlatılardan
Yaz Sevgilim
kuş uzuyor dizelerde
kalbimdir,
üretir
dinleyin:
bir zamanlardı, dağlar
ve onların ardı
ve yabanıl bir akarsu
gibi dadandın kalbime…
yaz! sevgilim!
yürürken kekiktin boydan boya
ve yüzün ne kadar gürdü
Hilmi Yavuz’un ahenkli, lirik bir dili vardır. O, şiir dilini kurarken halk ve divan şiiri söyleyiş özelliklerinden, türkülerden, masallardan, menkıbelerden faydalanmıştır. Şiirlerini, sembollerle, mazmunlarla (Divan Edebiyatı’nda bazı kavramları ifade etmek için kullanılan kalıplaşmış sözler) çağrışımı zengin kelimelerle, lirik bir dille kaleme alan Hilmi Yavuz, gelenekle dikkat çekici bir bağ kurar. O, şiirlerinde Divan Edebiyatı unsurlarını taklitçiliğe düşmeden kullanır, modern olanla geleneği birleştirerek özgün şiirler yazar.
Hilmi Yavuz’un şiiri hem doğu, hem batı kaynaklı zengin bir edebi birikimin ürünüdür.
Kaside
Ay karanlık gibi durma öyle gel
Sensiz bir şey duyulmuyor sevişmemizden
De ki halkın gözleri al gelincik sürüyor
Uğrular geçiyorken güz şölenlerimizden
Bu hüzünler benim mi diye baktım ki tamam
Akıyor yakut bir ıssızlık kentlerimizden
Yanardı mürted lambası ta sabaha değin
Karanlık kilimlerin kan işlemesinden
Hilmi Yavuz’un Bedreddin Üzerine Şiirler kitabı Nazım Hikmet’in, Gizemli Şiirler mutasavvıf şairlerin, Zaman Şiirleri Tanpınar ve Bergson’un zaman anlayışının, Ayna Şiirleri divan şairlerinin, Akşam Şiirleri ise Ahmet Haşim’in açılımlarıdır. Bu bakımdan edebiyatımızdaki en belirgin metinler arası (metinlerin anlamının başka metinler tarafından şekillendirilmesi) şairdir denebilir.
Nazım Hikmet
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız
Divan Şairleri Baki, Şeyh Galip, Fuzuli, Nefî, Nâ’ili Hilmi Yavuz’un alıntı yaptığı şairlerden bazılarıdır.
Doğunun Geçitleri
bir hayal olmadadır göl şimdi
göründü elele göl ve giz
gördük, bir kuğuya yolcu olduğu
yerde kayboldu nergis
ve biz, öyle ki, bu yolculuğu
bir rüya ile geçtik
çok uzun anlatmak gerekti
ve biz, sadece ima ile geçtik
(Dil verdiğimiz yâre nigâh-ı gazabından/ Tasrîhe mecâl olmadı îmâ ile geçdik – Nâ’ili)
Hilmi Yavuz’un şiirleri, divan şiirinin yanı sıra halk şiiri ile de bağlantılıdır.
Ay Doğar
mendilimde hâre yok ama
yüreğimde yâre var
ondurmaz umarsız gözlerin beni
kanatır kervankıran uykularımda
bir tutuşmaya görsün rüzgârlı bayırlar
çıkar mavi dağlara koşmalardaki ceylan
başlar kesik keremlerle o solgun
ve umarsız o sevda
(Mendilimde hâre var/Yüreğimde yare var türküsünden)
Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Asaf Halet Çelebi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nazım Hikmet, Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dıranas, Hilmi Yavuz’un şiirlerinde göndermeler ve alıntılar yaptığı şairlerdir.
Akşam Ve Yolculuk
âh, bir ân önce gelse şu gemi; (Yahya Kemal Sessiz Gemi)
sessiz ve ağır ağır; – hiç bekletmese!
yüksün! yük oldun ve yoktu yükün;
ve yoksun rıhtıma; – sen ve hiç kimse!.
Hilmi Yavuz kitaplarında, bölüm başlarına epigraf (bir eserin veya bir bölümün başlangıcında yer alan, cümle, alıntı ya da şiir) olarak batı edebiyatından pek çok parçayı alıntıladığını da görürüz.
Mevlana ve Şems
aşklardır benim bildiğim
ben oluş’um sen değişim
hangi kitaptan geldiğin
bilinmez; ama sen yine de gel,
yine gel de
bir gülü sağalt o rose thou art sick (William Blake, Hasta Gül şiirinden)
ve anlaşılmak
her zaman gizlidir hep ayrı nedende
Hilmi Yavuz, Zaman Şiirleri ile 1987’de Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazanır.
Aynalar ve Zaman
erguvanlar geçip gittiler bahçelerden
geriye sadece erguvanlar kaldı
şair! bahçelere özenecek ne vardı?
işte tenhâ her yanımız, hep tenhâ
ne aradık sözcüklerin kuytularında
ne bulduk soldukça çoğalan dilimizde?
Zaman’ın sırı hala duruyor olmalı ki üzerimizde
biz bakınca görünen aynalardı
nasıl var olduysanız öyle kayboldulardı
bir yazın tiniyle bir güzün bedeni
hem birleşti hem de ayrıldı sizde
şair! gördünüz kimbilir kaç aşkın battığını
o derin sulara kapılmış şiirlerinizde…
nedeni, ne kayalar ne fırtınalardı:
kuytulardı, geçip gittiler sözlerimizden
geriye sadece kuytular kaldı
Küller Ve Zaman
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman…
bana neler söylemek istedin?
sözcüklere yağan kar’dın
izini yitirdim bakışlarda
bir külün içinden okuyuşlarda
kar’dın, kendini küredin
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman…
ince aşklarla yırtılan
sendin, yollarla erguvan
sunulmuş lanetli kışlardan
aldığım belirsiz dokunuşlardan
kopan tenini dinledin
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman…
sözcüklerin ardında duran
melektin, kendini okuyan
Söz’ün geldiği durumu
yaprak ve külden olduğumu
belki onlarda söyledin
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman…
1992 yılında yayımlanan Ayna Şiirleri gündelik hayatla ilişki kurma özelliğiyle Hilmi Yavuz’un diğer şiirlerinden ayrılır. Şiirin dil değil, söz olduğunu, şiirde anlamın ötelenmesi gerektiğini belirten şair, ayna şiirlerinde bu görüşünün tam tersine anlamı öne çıkarır. Bunun sebebini de şöyle açıklar: “Ayna şiirleri bu anlamda çok farklı, çünkü onda gündelik hayatın şiddetiyle yüzleşmiş bir şairin şiiri söz konusudur. Okur, ben nasıl duyumsuyorsam, öyle duyumsasın istedim. Bu otuz şiiri, kendi tenim bildim ben.”
Siyah Sonnet
sular kayboldu büyüde, büyü tüldü tül
siyah, kendini gösteriyor, kapanır
yalnızlık dizlerine… gel, gömül
tenine… o tenin ki, Zaman’dır…
maide ve siyah, olur elbet, kınından
çekilir gibi yollar… sularda ayna sesi!
âh, gökler bıkar gider kendi erguvanından;
bir aynaya dönüşür ötekinin gölgesi…
ve siyah… ayna düşer! aynayla birlikte
her şey kırılır!
ne kalır geriye aynadan, söyle, ne kalır?
geriye kalan âh, sadece yalnızlıklardır…
aynalarmış gibi yapan aynalar!..
sır biziz, aynalar sırrolacaklar…
Anı – Sonnet
aynalar dolaşıyor, bu kentin aynaları;
sözlerim sisli sözler ve aşklar kırılmada;
aşklardan isteniyor, ah, orda olmaları…
kendini odalara benzeten odalarda,
aynalar göğe ağar, bu kentin aynaları;
kimi dilerse onu göstererek, buyurgan
kimbilir hangi yazda bırakmış anıları?
Hilmi Yavuz, iki oğlunun dünyaya geldiği ilk evliliğini bitirdikten sonra, 1977’de evlendiği Sander Yayınevi’nin editörü Nuran Ülken ile ayrılmaya karar verdikleri 1992 yılında, Ayna Şiirleri kitabı yayımlanır. Kitabın son bölümü “Yitik bir aşk için sonnetler” Nuran Hanım’a ithaf edilmiştir.
Lavinia İçin Sonnet
sana da yas yaraştığı söylenir, öyle değil!…
birden bir dal kırılır, hani düşer ya suya,
sen o akarsusun…akma!…kendine eğil,
orda gördüğün dalı, ey solgun lavinia,
sanki tanır gibisin…belki eski yerinden
göçmüş bir yaz sözünde unutulan zakkumu
usulca büyüttündü, akarak ta derinden;
anımsa, öpüşlerdeki taşı, çakılı, kumu…
Yalnızlık Sonnet’si
yalnızlık zamanlandı: önce aşk, sonra yaprak…
günler geçilecekler… atlar, gümüş yeleli!
yüzünü aynalara, bir tek onlara bırak;
sürünsün sırı aşkın, bak, seni görmeyeli
çok değişti aynalar! ev içleri bulandı;
her şey artık ne kadar, ne kadar da kurak!
odalar orda burda, içlerine kapandı;
sofalarsa eğreti; yüklük ve kap kacak
somurtup duruyorlar… her şey ölgün! bekleyiş
gibidir burda olmak, bekleyiş gibi olmak…
sen gel, şimdi kendini o aynalarla değiş;
gel, burda ol! daima! -ve nasılsa kararmak-
ta olandan bakarım sana giden günlere;
tenindir, beleniyor, âh, yeşil ekinlere…
Hilmi Yavuz, Behçet Necatigil
1998’de Akşam Şiirleri yayımlanır.
Akşam ve Hançer
Ahmet Hâşim’e
hançerinden yazları akıtan elmas,
ince tozlarıyla bezer akşamı;
bir yerde muttasıl kanar o güller;
dağ dağ yarama basar akşamı…
yaldızları dökülmüş bu ‘semâ’nın
biri gelse de götürse şunu;
işte eski kitap! eski püskü sararmış;
hilmi, gel aç önüne çocukluğunu!..
çöktü akşam, üstümüze yıkıldı;
vakittir, artık perdeyi indir!
atılacak eşyayım, öyle yığıldım
ve bildim ki insan hüzün içindir…
Akşamın Yarısında
herkes öteki gibi duruyor… akşam
da durduğu yerde durmuyor artık;
yolcu yolu kuşatıyor durmadan;
kapanıyor ‘Zaman’ denen karanlık…
hiçbir şeyde yok gibi ve her şeyde var;
sıkışmış birileri ara yerde;
kalbim! durma yetiş eski yazlara!
nedense bir durgunluk var saatlerde…
her şey nasıl da bütündü bir zaman:
şimdi bahçe eksik, güllerse yarım;
kar yağar, hüzün bile yok… ve nerdesiniz,
âh, evet nerdesiniz, yoksaydıklarım?
Akşam ve Verâ
verâ, verâ, verâ!..
her şey kımıltı ve böcektir;
ve Dünya yara içinde yara…
kendini bitmeyen bir yağma
gibi yaşadın:
benim dışımdaki sır,
senin içindeki aynadır;
bilir misin, yağmurlar da darılır,
seni yazmadığım için;
yüzündür, çisil çisil iner camlara…
Hilmi Yavuz, Behçet Necatigil, 1972
2001 tarihli Yolculuk Şiirleri, adını yol metaforundan alan kitabıdır. Doğu’ya Yolculuk, Batı’ya Yolculuk ve Öte’ye Yolculuk olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bölümlerde toplam yirmi altı şiir yer alır. Hilmi Yavuz’un alışılageldik şiirinden hem anlam, hem de dil bakımından birçok unsur taşırlar. Özellikle Yaz Şiirleri ile başlayan derinlikli ve bol göndermeli şiirler, Yolculuk Şiirleri’nde de devam ediyormuş gibi bir izlenim verir. Kitapta, ağaçlar, kuşlar, gelincikler, yaseminler, güneş, deniz, bulut gibi tabiata dair olan her ne varsa bir şekilde hüzne bulanarak şiirlerde yer alır. Doğanın kendini bu denli duyumsatıcı boyutta olması, şiirlerdeki lirizmi yalınlaştırmıştır. Yavuz, bu yalınlıkla ilgili olarak şunu kaydeder: “Yolculuk şiirlerini okuyanlar, bu şiirlerde yalınlığa doğru bir gidişin söz konusu olduğunu söylemişlerdir ki bunda yanılmıyorlar. Ancak buradaki yalınlık, bir düz yalınlık olmadığı gibi kendi başına bir erek de değildir.”
Öte’ye
hep Senin içindi, hep
güle dönüşü Hiç’in…
varlık gurbet, yokluk sıla;
aşklar hep Sana varmak için…
kalbimin ötesi, gülümün üstü;
yolu yolculuktan ayırdın, -niçin?
Yolculuk ve Yıldızlar
gün oldu, bekledim, yol görünmedi;
bir yaza dokundum,-dokunmak ıtır
kokardı eskiden; hüzne bağlıdır,
o tekne, yosunlu, kağşamış şimdi…
neydi o? deli gibi! kayıp o liman;
ne zaman yaşandıydı, sahi, o olay?
karanlık yüzü aşkın, binbir dolunay;
kısık bir lambaya benzedi zaman…
ne günden ne geceden iz kaldı;
sanki deniz mi kaldı bir yerlerde?
tekne gider gitmesine, ama ilerde
sadece sönmüş yıldızlar vardı…
Doğan Hızlan, Sabahattin Kudret Aksal, Edip Cansever, Hilmi Yavuz
Hilmi Yavuz, edebiyattan felsefeye uzanan derin bilgi ve donanımı ile inceleme, makale, köşe yazısı, panel ve sempozyumlar için çokça düz yazı yazar. “Gazeteciliğin bana çok büyük katkısı oldu, bir kere çok süratli yazı yazma alışkanlığını kazandım. Gazetelerde belli bir deadline var, o sürede yazıyı yazacaksın. Bazen o kadar çabuk nasıl yazıyorsun?’ diye çok şaşırıyorlar. Bu benim için ikinci tabiat haline gelmiştir. Yazdıklarımı bir kez okurum ve tashihini yaparım elbette.” Süratli ve çok yazması, yazılarındaki edebi tadı eksiltmez elbette. Hemen bütün yazıları, donanımlı okurlarca anlaşılır boyutta yalın ve zevklidir.
“Evet, lirik! Onu kesinliyorum şimdi. Derûni ve mistik olanı annemle yaşadım. Babam konuşarak, annem susarak dönüştürdüler tinimi. Bir eldiven gibi, hem içiyle hem dışıyla (ve elbette, hangisinin iç, hangisinin dış olduğunu bilmeden) iki taraflı dokunan, iki yüzüyle de kullanılabilen bir tin…”
“Hâşim gibi söyleyeyim: Annemle karanlık geceler bazı çıkardık. Başları beyaz tülbentli kadınları, güzel yüzlü, ıtırlı kadınlardı, birbirlerini bakarak, söze gerek yoktu, anlamayı bilen kadınlar. Bir dokunuşa dönüştürmüşlerdi sözleri, öyle onaylıyorlardı birbirlerini, derin ve gizemli bakışlıydılar. Bembeyaz tülbentler, ıtırlıydılar ve onlar, o kadar ferah ve aydınlıktılar ki, o odalarda çiçek işlemeli gaz lambasının ışığından daha fazlası, çok daha fazlası vardı: -tülbentlerin aydınlığı…
“Baba düz yazıdır; anne şiir!”
“Gençlik görselliktir, yaşlılıksa dokunsallık…” (Bulanık Defterler)
Hilmi Yavuz, 1974 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde felsefe, 1976’dan 2001 yılına kadar da Mimar Sinan Üniversitesi’nde Uygarlık Tarihi, 2001- 2016 arasında ise Bilkent Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı derslerini verir. Son beş kitabı dışında toplu şiirlerini Gülün Ustası Yoktur (Toplu şiirler 1) ve Erguvan Sözler’de (Toplu şiirler 2) yayımlar. Kayboluş Şiirleri dışında tüm toplu şiirlerinin basımı ise 2006 yılında Büyü’sün Yaz adıyla yapılır.
Hilmi Yavuz, Zaman Gazetesi’nde yazmasından ötürü birçok eleştiri alır. Bu konu ile ilgili olarak şunları söyler: “Bakın, ben bu yazıları Zaman Gazetesi’nde yazıyorum diye, elbette Toktamış Ateş’in maruz kaldığı ölçüde değilse bile, bir sürü dedikoduya malzeme oldum; nezaketle azarlandım ya da galiz sözlerle paylandım. Zaman’da yazmanın benim İslamcı olduğum anlamına gelmediğini, gelmeyeceğini anlatmaya çalıştığım dilimin döndüğünce. Geçen yıl, Celal Üster dostumun önerisiyle Evrensel Gazetesi’nde haftalık yazılar yazdığımı anımsattım. O zaman da yine aynı çevrelerin, bu kez daha farklı doğrultudaki dedikodularına, itâplarına maruz kalmıştım. Bunu da anımsattım. ‘Car&Men’ dergisine yazdığım için otomobil meraklısı mı oluyordum? … Ama böyle olmuyor; eski deyişle, mazruf’a değil de zarfa bakarak ahkâm kesenlerin tasallutundan (evet, tasallutundan!) kurtulabilmek için daha kırk fırın ekmek yememiz gerekecek!”
Kaynak
Hilmi Yavuz Akademik Sempozyumu, Ada Gelenek Modernlik ve Şiir Sayı: 3 Güz, Yol, Yolcu ve Yolculuk Bağlamlarında Hilmi Yavuz’un Yolculuk Şiirlerini Anlamak, Hilmi Yavuz’un Bursa ve Zaman şiirini Yeniden Kurma Reconstruction Denemesi, Hilmi Yavuz Şiirine Metin-Merkezli Bir Bakış, Doğuyu İçeriden Okumak: Doğu Şiirleri Üzerine