Türk resminin en usta manzara ressamı Hoca Ali Rıza (1858 – 1930), birçok kaynakta farklı yazsa da öğrencisi Süheyl Ünver’e kalan notlarında 1858 yılında Üsküdar’ın Ahmediye Mahallesi’nde doğduğunu yazmaktadır. Aile büyüklerinin genellikle asker ve bürokrat olmasının yanında çeşitli sanat dallarıyla uğraşmaları, Hoca Ali Rıza’nın da resim sanatını keşfetmesinde önemli rol oynar. Çocukluğunda okul kitaplarına yaptığı resimleri hiçbir zaman atmayarak ömür boyu bu çocukluk hatıralarını saklar.
Peyzaj, 1899
1878’te girdiği Mekteb-i Harbiye’de (Kuleli Askeri Lisesi) Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyit Bey gibi hocalardan ders alan ve Fausto Zonaro’yla yakın dostluğu bulunan sanatçının, İtalya’ya resim öğrenimi için gönderilmesine karar verilir. Ancak, Napoli’deki kolera salgını nedeniyle gidemez. Hoca, hiçbir zaman yurt dışına çıkamamış olmasına rağmen çağının çok ötesindedir.
Çengelköy, 1908
1911’de sağlık durumu nedeniyle Harbiye’den emekliğe ayrılır. Bazı okullarda resim öğretmenliği yaparak geçimini sağlamaya çalışır. 47 yıllık eğitimcilik hayatı boyunca yetiştirdiği öğrencileri arasında Süheyl Ünver, Pertev Boratav, Sami Yetik, Üsküdarlı Cevat, Dr. Hikmet Hamdi, Osman Asaf, Celal Esat Arseven, Ali Rıza Beyazıt, Sermet Muhtar Alus gibi önemli isimler var. Hoca Ali Rıza, ekonomik sıkıntılar içinde Üsküdar’da kira evlerde yaşar, ama yaptığı resimleri hiçbir zaman satmayan ve satmaya da utanan bir yapıya sahiptir, sadece sevdiklerine resimlerini hediye eder.
Kız Kulesi
“Bu fani dünyadan bir gün göçüp gideceğim. Ama yeniden dünyaya gelmek olanağım olsa, Allah’tan yine ressam olmayı dilerim.” diyecek kadar resme bağlıdır. Sabah günışığının ortaya çıkması ile Üsküdar’daki evinden eşeğine biner, adım adım Üsküdar’ı gezer ve resmederdi. Bu nedenle bir diğer adı da Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza’dır. Doğup büyüdüğü Üsküdar, Kız Kulesi, Karacaahmet Mezarlığı, dar sokakları, ahşap evleri, koru ve mahalleleriyle peyzajlarının konusu. Bu nedenle Gebze, Acıbadem, Beykoz, Boğaziçi, Çamlıca ressamın yaşantısında önemli yer tutan çevreler. Çok sevdiği fıstık ve çınar ağaçları, resimlerinde bolca göreceğimiz unsurlar arasında.
Enteriyör, 1911 (Karakalem çalışması)
Sigara kağıtlarının arkasını kullanacak derecede en ufak bir kağıdı dahi resim çizerek değerlendiren bu resim tutkunu, gördüklerini kaydettiği elliye yakın cep defteri ve tuttuğu notlarla aynı zamanda dönemin kaybolan kültürel değerlerini ve gündelik yaşamı günümüze aktaran bir belgeleme ressamı.
Yalılar ve Yelkenli (Karışık teknik)
Hoca Ali Rıza, ayrıntılara gösterdiği özen ve renk bilgisi ile ilk Türk manzara ressamıdır. Hacim yaratmak için ışık gölgeden yararlanması onun en önemli özelliğidir. Karakalem, suluboya, yağlıboya gibi birçok tarzda yaklaşık beş bin İstanbul peyzajı betimlemiştir. Yağlıboya ve suluboyayı da yetkin bir şekilde kullansa da Hoca Ali Rıza’nın asıl ustalığı karakalemdir. Eserlerinde desen çok kuvvetlidir, renk ikinci derecede göze çarpar. Bunu, karakalem çalışmalarında daha iyi anlayabiliriz.
Sümbüllü Yalı (Suluboya çalışması)
Daha ziyade manzara ressamı olmakla birlikte, insan figürlerini ve objeleri resmetmiştir. Figür resimleri, az bulunmaları nedeni ile daha değerlidirler. Manzaralarında da figürü kullanmış, fakat daha çok boyut belirleyici olarak kalmıştır bu figürler. Hoca Ali Rıza’nın natürmortlarında, dalından henüz koparılmış taze bir elma, bir çilek tabağı, bir salkım üzüm ya da mutfağın köşesindeki tencere, kuruyemiş ve benzeri öğeler sıkça görülmektedir.
Denize Açılan Sokak ve Simitçi
Sanatçı, dönemin kahvehanelerini ve buralardaki eşyaları resmederek, kahvehane kültürünü geçmişten bugüne taşıyan sayılı kişilerden biri. Muallim Naci, Musahipzade Celal, Mehmet Akif gibi dönemin önemli simalarını buluşturan ve bir nevi sanatkarlar kulübü olan Çiçekçi Kahvehanesi de Hoca’nın hem sohbetlerine iştirak ettiği hem de resmettiği mekanlar arasında yer alıyor. Resimlerinde bugün antikacılarda bulunan birçok objeyi de resmetmiş, kahve fincanları, tabaklar, zarflar, nargileler, cezveler, kahve ve şeker kutuları…
Natürmort
Çağdaşlarından Fransız ressamlar Corot ve Courbet’ye benzetilen Hoca Ali Rıza’nın resimlerinde pembeler, yeşiller ve maviler ön plana çıkmaktadır. Çizdiği binlerce desenle eriştiği ustalık ve renk bilgisi sayesinde kendi ekolünü oluşturur. Belgeci manzaralarının yanında hayali manzaraları da bulunan Hoca Ali Rıza, bu tür çalışmalarına fikirden diye not düşmeyi unutmaz. Doğadan canlı olarak yaptığı resimlere tabiattan yazısı ile nerede olduğu belirtilmiştir.
İstanbul, 1919
Ön planda yer alan köşk ve taş duvarlarla çevrili bahçesi, tablonun sağ bölümünü kaplıyor. Neo klasik mimari yapı, yanındaki fıstık çamı ve bahçedeki ulu ağaç dikey duruşları ile kompozisyonun yatay gidişini dengeleyen elemanlardır. Bahçe duvarının diyagonal uzanımı ile onu karşılayan taşlar ve çalılar bakışımızı sakin maviliğe ve karşı kıyıya çekmektedir. Köşkün bahçesindeki çiçekler, ağaçlar, taş duvarlar ve irili ufaklı kayalardaki incelikli işçilik zengin dokusal değerler oluşturuyor. Karşı kıyıya doğru yol almakta olan yelkenli, vapur ve kayık hem deniz üzerindeki yaşamın belirtileridir hem de orta plan ile arka plan arasındaki bağlantıyı oluştururlar. Bu manzara, izleyene son derece gerçekçi görünür, çünkü sanatçı doğadan aldığı notları bir araya getirmiştir.
Çubuklu Sırtlarından Boğaza Bakış
Dindar yaradılışta olan Hoca Ali Rıza’nın, ressamlığı dışında da çok yönlü bir kişilik. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin üç yıllık başkanı, Eski Silahlar Müzesi’nde kıyafet albümü hazırlayıcısıdır. Tasarım çalışmalarıyla da ilgilenmiştir. Askeri elbise modelleri, porselen tasarımları, tezhip motifleri, hat yazısıyla bazı terkipler, arma, mobilya tasarımı yapmıştır.
Peyzaj
Öğrencileri ve arkadaşları tarafından çok sevildiği için Hoca lakabıyla birlikte anılan Hoca Ali Rıza resim konusundaki görüşlerini şöyle özetler: “Medeni milletlerce büyük önem verilen resim sanatı, birçok faydalar sağlaması bakımından, hayal etme gücünün ortaya konmasına ve bütün insan topluluklarının okuyup anlayabilmesine vasıta olan apaçık bir dil, bir nevi yazı gibidir.”
Eserlerine zarar vermesinler diye fareleri besleyen ressam için hayat, üretmek ve zamanı değerlendirmek üzerine kurulu idi. Buna örnek de, dostları arasında anlatılarak bugüne ulaşan anılarından birinde, ziyaretlerde boş ve çok konuşan komşu ve akrabalarına oldukça büyük lokumlar ikram etmesi.
Hoca Ali Rıza’nın üç kızı ve bir oğlu olur. 1929’da kızı Kadriye Hanım, Mısır’da eski kocasıyla ilgili bir davasının halledilmesine yardımcı olunmasını istemek için Atatürk’e bir mektup yazar, daha sonra randevu verilir. Ancak, görüşme gerçekleşmez. Kardeşine yazdığı bir mektuptaki bazı ifadelerden, başka nedenlerden şüphelenilip suikast planladıkları düşünülür. Hoca Ali Rıza, kızı ve akrabaları tutuklanır, ama sonra beraat ederler. Hoca bu olaya çok üzülür, sonrasında kalp krizi geçirerek 30 Mart 1930’da yaşama veda etmiştir.
Kaynak
İlk Türk Empresyonisti: Hoca Ali Rıza, Hoca Ali Rıza’nın Üsküdar’ı, Çağının Çok Ötesinde Bir Ressam: Hoca Ali Rıza
Yorum Yap