Menu

Immanuel Kant Hayatı ve Felsefesi



Spekülatif felsefe (zihinsel kurgularla yapılan felsefe) alanında, özellikle epistemolojide (bilgi felsefesi) açtığı eleştiri çığırı sayesinde kazandığı haklı ünle, felsefe tarihinin en büyük filozoflarından birisi olan Immanuel Kant, 22 Nisan 1724’te eyerler ve koşum takımları yapan bir saraç ustası Johann Georg Kant’ın dördüncü çocuğu olarak Königsberg’de (şimdiki adı Kaliningrad, Litvanya ve Polonya arasında Baltık Denizi kıyısında yer alan Rusya Federasyonu şehri) yoksul bir ortamda doğar.

Ailesinin kökeni hakkında Kant’ın yaşlılığında yazdığı bir mektuptan bilgi ediniriz. Mektuba göre, İskoç asıllı olan büyükbabası en son Tilsit’te yaşamış ve ailesi 17. yüzyıl sonları ile 18. yüzyıl başlarında İskoçya’dan büyük gruplar halinde göç eden ve kısmen İsveç’e, kısmen de Doğu Prusya’ya yerleşen ailelerden biri olmalıdır. Kant’ın anne ve babası hakkında bilinenler de öylesine azdır ki, hatta bunlar ancak Kant’ın sınırlı çocukluk anıları içinde anne ve babası hakkında anlattıklarından ibarettir.

Kant’ın arkadaşları arasında yer alan ve Immanuel Kant’ın Hayatından Görünümler’i yayımlayan Friedrich Theodor Rink, Kant’ın babasını, oğlunun zihinsel gelişimine fazla katkıda bulunamayan, ama onun için dışarıdan, iyi bir yardım aramaya ve bu amaçla zanaatının izin verdiği ölçüde masraf yapmaya yetecek kadar açık ve doğru bir zihne sahip olan dürüst bir vatandaş olarak tanımlar.

Kant’ın öğrencisi ve biyografi yazarı Reinhold Bernhard Jachmann ise Bir Dosta Mektuplar kitabında Kant’ın şu sözlerini aktarır: “Annem sevgi dolu, duygulu, dindar ve dürüst bir kadın; çocuklarını dindar öğretilerle, erdemli bir örnek oluşturarak Tanrı korkusuna yönelten müşfik bir anneydi. Beni sık sık kentin dışına çıkarır, Tanrı’nın eserlerine dikkatimi çeker, sofu bir sevinçle onun mutlaklığından, bilgeliğinden ve iyiliğinden söz eder, kalbime her şeyin yaratıcısına karşı derin bir saygı aşılardı. Annemi asla unutmayacağım, çünkü içimdeki iyinin ilk filizini diken ve besleyen o oldu, benim kalbimi doğanın izlenimlerine açtı; kavrayışlarımı uyandırdı ve genişletti. Öğretilerinin hayatım üzerinde hep devam eden iyileştirici bir etkisi oldu.”

immanuel kant evi

Kant’ın Königsberg’de doğduğu ev

Annesi Kant’ın doğumuyla ilgili olarak şu kaydı düşer: “1724 senesi 22 Nisan Cumartesi sabahı saat 5’te oğlum Emanuel bu dünyaya doğdu ve 23’ünde kutsal vaftizi aldı. Tanrı onu huzurlu, sona kadar Hz. İsa aşkına inayetinin bağında tutsun. Amin.” Bu aile defterlerine, babası 18 Aralık 1737’de “Sevgili karım Tanrı’nın uykusuna yattı” diye yazar. Kant da, 24 Mart 1746’da babasının ölümünü bu deftere yazacaktır.

Anne, küçük Emanuel’in ölümünü daha dünyaya gelişi sırasında düşünür. Çünkü çökük göğüslü bu minicik canlıyı hayatta tutamayacağından korkar. İlk doğan kızını, 1717’de ölü olarak dünyaya getirir ve 1722’de doğan ilk oğlu da bir yaşını bile dolduramadan ölür. Emanuel dünyanın ışığına gözünü açtığında, hayatta kalmış sadece beş yaş büyük bir ablası vardı. Annesi beş çocuk daha dünyaya getirdikten sonra, 1737’de Kant 13 yaşında iken ölür.

Gräfin Keyserling’in çizimi ile Kant, 1755

Gräfin Keyserling’in çizimi ile Kant, 1755

Anne oğlunun düşünme yeteneğinin çok erkenden farkına varır ve akıl danıştığı teoloji profesörü ve vaiz Franz Albert Schultz’un önerisine uyarak oğlunu onun görev yaptığı okula kaydettirir. Schultz ile birlikte Kant’ın yaşamına tüm gençlik eğitiminde çok önemli yer tutan bir insan girer. Schultz dindardı, ama aynı zamanda  çağdaş Alman felsefesi ve dolayısıyla dünyevi eğitimle de ilgiliydi. 1732 yılı kışında Kant sekiz yaşında Collegium Fridericianum’a başlar ve bu yıllardaki eğitimini Schultz üstlenir. Bu okulun ona verebildikleri hiç kuşkusuz sıradan bilgiler olur. O sıralarda özellikle Prusya’da eski Latince okulları ve kolej tipi okullar yaygındı. Derslerin başlıca amacı, Latince bilgisi vermek ve Latince konuşturmaktı. Burada derslerin ağırlığını gramer ve filolojiye dayalı dersler oluşturur.

24 Eylül 1740’ta Königsberg Üniversitesi’ne teoloji öğrencisi olarak kaydolur. Kant’ın okuldan yakın arkadaşı Christoph Friedrich Heilsberg’e göre, Kant asla istekli bir teoloji öğrencisi olmaz. O teoloji derslerine şu düşünceyle devam eder. İnsan tüm bilgi alanları hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışmalı. Teoloji, insan bu alanda ekmeğini aramıyor olsa bile öğrenilmesi gereken alanların dışında sayılamazdı. Ancak üniversitede teolojiden çok felsefe, matematik, fizik ve astronomi ile ilgilenir.

Üniversite arkadaşı Heilsberg, Kant’ı şöyle anlatır: “Bilardo oynamak tek eğlencesiydi. Wlömer ve ben bu oyunda ona daima eşlik ederdik. Bu oyunda becerikli olmak için çok çabalamıştık ve birilerini yenmeden eve döndüğümüz nadirdi. Fransızca hocamın ücretini tamamen bu gelirden ödüyordum. Hep kazandığımız için artık kimse bizimle oynamak istemeyince de, bu gelir kaynağını tümden terk edip İspanyol iskambilini seçtik, ki Kant bunu da iyi oynuyordu.”

Johann Gottlieb Becker, Portrait of Kant, 1768

Johann Gottlieb Becker, Portrait of Kant, 1768

Annesinden sonra 24 Mart 1746’da babasını da toprağa verir. Babasının ölümünden kısa süre sonra Canlı Kuvvetlerin Doğru Değerlendirilişi Üzerine Düşünceler (Gedanken Von Der Wahren Schaetzung der Lebendigen Kraefte) adlı fizik teziyle üniversiteyi bitirir. Tezinde, adeta babasının yaşama gücünün gittikçe tükenmesini bir doğa bilimi tartışmasına nakletmişçesine, bir bedene yalnızca dışarıdan etki eden kuvvetlerle, bir bedene kendi varlığını sürdürme yeteneğini kazandırdığı düşünülen o esrarengiz “canlı kuvvet” arasındaki ilişki üzerine odaklanır.

Königsberg Üniversitesi’nin kayıt defterinde yazılı adıyla öğrenci Emanuel Kandt, babasının ölümünden itibaren artık adını Immanuel Kant olarak yazar. Üniversitedeki eğitimini de tamamlar, artık yalnız başınadır 24 yaşındaki Kant. Ablası yirmi beş, kız kardeşleri on yedi ve on dört, erkek kardeşi ise dokuz yaşındadır. Büyük ihtimalle kız kardeşlerden ikisi evden ayrılmıştı ve sadece en küçük kız ve erkek kardeşleri evdeydi. Geçinebilmek için özel öğretmenliğe (Hofmeister) başlar. 1748 Ağustos’undan kısa süre sonra Königsberg’den ayrılır. Babasının ölümü ile ayrılışı arasındaki iki yıllık sürenin büyük bir kısmında miras işleriyle ilgilenmiş olmalı. Kant’ın sonraki mektuplarından birinde söylediği gibi, bütün borçlar ödendikten sonra geriye pek bir şey kalmaz. Yine de evi, aletleri ve babasının ekipmanlarını satmak, ayrıca kız ve erkek kardeşlerine bakılması için ayarlamalar yapmak zaman almıştı anlaşılan.

Kaliningrad Kant Anıtı

Kaliningrad Kant Anıtı

1747 yılında, bitirme tezi olarak hazırladığı ilk eseri olan, Fiziksel Kuvvetlerin Doğru Ölçülmesi: Canlı Kuvvetlerin Gerçek Kabulü Üstüne Düşünceler ve Bu Tartışmada Bay Leibniz ve Öteki Mekanikçilerin Kullanmış Oldukları Kanıtların İncelenmesi’ni yayımlar.

1755’te (De İgne) Ateş Üstüne adlı doktora tezi ve Metafiziksel Bilginin İlk İlkelerinin Yeni Açıklaması yazısının ardından üniversitede ders vermesine izin verilir. Aynı yıl ilk büyük eseri olan, genel bir evren görüşü içeren Evrensel Doğa Tarihi ve Gökyüzü Kuramı (Universal Natural History and Theory of the Heavens) adlı eserinde, evrenin oluşunu tamamıyla mekanik ilkeler ile açıklama denemesi yapar. Kitapta, Newton’un atamadığı adımları atar ve kendinden sonra gelen birçok bilim adamını, hatta düşünce dünyasını etkileyerek de günümüz biliminin oluşumu için gerekli zeminin kurulmasına katkılarda bulunur.

“Gerçekten, her türlü hipotezden kaçındım. Dünyayı en ilkel kaos içinde belirledikten sonra, doğanın büyük düzenindeki evrime çekim ve itim güçlerinden başka bir güç uygulamadım. Bu iki güç de aynı derecede kesin, aynı derecede yalın ve aynı derecede de özgün ve evrenseldir. Her ikisi de Newton’un Doğal Felsefesi’nden alınmıştır.” (Evrensel Doğa Tarihi ve Gökyüzü Kuramı)

Bilgi teorisinin temellerini attığı Duyuma ve Anlamaya Dayanan Dünyanın İlkeleri ve Formu Üstüne adlı incelemesini üniversiteye sunan Kant, Königsberg Üniversitesi Metafizik Kürsüsü’ne 1770’te profesör olarak atanır. 1781’de ise en önemli yapıtlarından biri olan, Saf Aklın Eleştirisi (Critique of Pure Reason) yayımlanır. 1783’de Saf Aklın Eleştirisi’nin daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena’yı yayımlar.

“İnsan aklının, bilgilerinin bir çeşidinde tuhaf bir yazgısı var: Kaçınamadığı sorular yüzünden tedirgin olmak; gerçi bu sorular aklın kendi doğasından çıkarlar, ama o bunlara yanıt da veremez; çünkü bunlar insan aklının her türlü gücünün üstüne çıkarlar. Ama bu sorular insan aklının doğasından çıktığı için bu sorulara yanıt vermemezlik edemez insan; bu yüzden de sonu gelmeyen çelişkilerin içine düşmüştür. Bu çekişmelerin geçtiği alanın adı da metafiziktir. Bir zamanlar metafiziğe bütün bilimlerin kraliçesi gözüyle bakılıyordu, ama çağımızda hor görülüp, itilip kakılıyor, bu gibi araştırmalara aldırış edilmiyor. Ama bu aldırışsızlık boşunadır; çünkü bunların konusuna insan doğası ilgisiz kalamaz. Duyulur üstü nesnelerin bilgisinin var olduğundan kuşku duyulamaz, birçok sistemde vardır bunlar. Ama bunlar haklı olarak mı vardırlar, doğru mudurlar, yanlış mı? Buradaki çatışmalı sorun bir yargıç bekliyor. Duyulur üstü fizik ötesinin haklı olup olmadığı hemen söylenemez. Metafizik gerçeği de matematik ve doğa bilimi kadar var. Ama bunun gerçekliğini hangi hakla evetliyor ya da yadsıyoruz? Karar keyfi değil bilimsel olmalı. Bilim olarak bir fizik ötesi olanaklı mıdır, değil midir? İşte ana soru bu. Bunun yargılanma yeri de Saf Aklın Eleştirisi olacaktır.” (Saf Aklın Eleştirisi)

“1. Dünyanın zaman ve uzam bakımından bir başlangıcı (sınırı) vardır. Dünya, zaman ve uzam bakımından sonsuzdur.

2. Dünyada her şey yalın olandan oluşur. Yalın olan hiçbir şey yoktur, her şey karmaşıktır.

3. Dünyada özgürlükten gelen nedenler vardır. Özgürlük yoktur, her şey doğadır.

4. Dünyanın nedenler dizisinde zorunlu bir varlık vardır. Zorunlu olan hiçbir şey yoktur, bu dizide her şey rastlantısaldır.” (Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena)

Emil Doerstling, Kant and Friends At Table, 1882-83

Emil Doerstling, Kant and Friends At Table, 1882-83

1788’de, ahlak ile ilgili düşüncelerinin yer aldığı, baş yapıtı olan Pratik Aklın Eleştirisi  ve İnsan Bedeninin Felsefi Bir Tıbbı Üstüne (A Critique of Practical Reason), 1790’da ise Eleştirel Felsefe’nin diğer önemli kitabı olan Yargı Yetisinin Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft) yayımlanır. Arı Usun Eleştirisi (1781), Kılgısal Usun Eleştirisi (1788), Yargı Yetisinin Eleştirisi (1790), Kant’ın insan bilgisinin sınırlarını çizmekle ilgilenen eleştiri projesinin son çalışmasıdır.

“Bu temel yasanın bilincine, aklın bir olgusu denebilir; çünkü o daha önce akıl verilerinden, örneğin özgürlük bilincinden akıl yürütülerek çıkarılmaz (nitekim bu özgürlük bilinci daha önce bize verilmiş değildir) ve kendi kendisini, ne saf ne de deneysel herhangi bir görüye dayanmayan sentetik a priori bir önerme olarak bize kabul ettirir. Oysa istemenin özgürlüğü önceden kabul edilseydi, bu önerme analitik olurdu; ancak, bunun için de, özgürlük burada pozitif bir kavram olduğundan, düşünsel bir görüye gereksinme duyulacaktı, burada ise böyle bir görünün bulunduğu kabul edilemez. Yine de herhangi bir yanlış anlamaya düşmeden bu yasaya verilmiş olarak bakmak için, şuna dikkati çekmek gerekir: bu, deneysel bir olgu değil, saf aklın kendini aslında yasa koyucu olarak ortaya koyan tek olgusudur.” (Pratik Aklın Eleştirisi)

“Ahlak Yasası özgürlüğümüzünün kullanımının resmi rasyonel şartıdır ve bu nedenle tek başına, maddi şartlar gibi herhangi bir sonuçtan bağımsız olarak, bize yükümlülükler koyar. Ama aynı zamanda bizim için nihaî sonucu belirler ve bunu öncül haline getirir. Bu sonucu elde etmek için çaba göstermeyi, bizim için zorunlu kılar. Bu nihaî sonuç dünyadaki en üstün iyiliktir.” (Yargı Yetisinin Eleştirisi)

Kant’ın ahlâk felsefesinde özgürlük kavramının çok önemli bir yeri vardır. Çünkü Kant’a göre, akıl sahibi bir varlık olarak insan, eylemlerinin belirleyicisi ve bu eylemlerinin uygulanması konusunda, onun bir yasa haline getiricisidir. Bütün bunları yaparken insan, yapma emrini bir başka yerden alan bir varlık değil, bu emri bizzat kendisinden alan bir varlıktır. Kısaca insan, eylemlerinin özgür olarak belirleyicisi ve uygulayıcısıdır. Özgürlük, insanın akla dayanan davranışlarında gerçekleşme imkanı bulur. Özgürlüğün imkanı ve gerçekleşmesi, aklın teorik alanında değil, pratik alanda kullanılmasında aranmalıdır.

Ancak Kant’ın özgürlük ve ahlak ülkesine dair söylemleri kadınlar söz konusu olduğunda çelişmektedir. Özgürlüğü, kişinin ahlaki davranışlarını kendi iradesiyle belirleyebilme anlayışı olarak gören Kant, kadınları korkak ve başkasının korunmasına muhtaç varlıklar olarak görmüş, bu yüzden de kadınların davranışlarını ahlaki olmaktan çıkarmıştır. “İnsanı bir araç olarak görme insan kendinde bir amaçtır” sözleriyle en önemli buyruklarından birini ifade eden Kant, söz konusu kadın olunca, soyun üreme aracı olarak görmüş, kadını cinselliği ve güzelliği ile anılan bir obje yapmıştır. “Kadınlar erkeklerin yatkın olmadığı pratik meselelerde kendini geliştirmeli, böylece erkeğin eksiklerini tamamlamalıdır.” der.

E. Dotsko, Kant’s Funeral, 1979

E. Dotsko, Kant’s Funeral, 1979

Kant’ı ve görüşlerini tarif edenler, onun için 1000 yıldır uyuyan felsefeyi uyandırdı ifadesini kullanırlar. Gerçekten de felsefeye olan ilginin azaldığı, yeni diye ortaya çıkan birçok görüşün sadece basit bir tekrar olduğunun anlaşıldığı dönemde Kant, orijinal fikir ve önermeleriyle felsefenin tekrardan gündeme gelmesini sağlar. Ahlak, din, fizik, astronomi ve daha birçok bilim dalında görüş bildirebilecek kadar birikimli olan ender filozoflardan biridir.

Öğrencilik ve gençlik yıllarında evren ve doğa ile ilgili düşünüp yazılar yazan Kant, evrende meydana gelen olayların belli bir yasaya bağlı olarak meydana gelmesinden etkilenmiş ve evrenin mikro bir örneği olan insanın eylemleri içinde geçerli olacak olan yasaların olması gerekliliği üzerinde durmuştur.

18. yüzyılda bir beyaz noktaya bakıp onun bir galaksi olabileceğini düşünerek evrenin bizimki gibi galaksilerden oluştuğu düşüncesini ilk olarak ortaya atan Kant, bu ve buna benzer görüşleriyle çığır açıcı bilgiler sunar. Frankfurt Okulu’nun temelini atan Kant eğitim alanında da gerek pedagoji, gerek eğitimin anlamı üzerine yazılar yazar. Kritisizm’in yani eleştirel felsefenin de babası olarak tanınan Kant’ın, ahlak konusunda da öne sürdüğü ödev ahlakı daha önce ahlakın temelinin insanın kendisi olmadığı görüşünü tarihe gömer. Metafizik üzerine görüşleriyle bu alanda daha önce hiç bahsedilmeyen bir önermeyle yola çıkan Kant, aklın sınırlarını çizmiş ve metafiziğin akılla kavranamayacağını belirtmiştir.

G. Volf Litografi, 1924

G. Volf Litografi, 1924

Yaşamını disiplin üzerine kuran, düzenli, dakik biri olarak tanınan Kant için yazmak ve okumak dışında hayatında en önemli şey yürüyüştü. Yürüyüş için evinden hep aynı saatte çıkardı. Bu şaşmaz bir kuraldı adeta; bu nedenle halk ona Königsberg Saati lakabını takmıştı. Kullanmayı bırakabileceği son nesnenin saat olduğunu söyleyecek kadar saat tutkunuydu. Sofrada uzun uzun oturur, abartmasa da iyi içerdi, yalnız günde tek öğün yerdi. Hiç evlenmeyen ve birçok üniversiteden teklif almasına rağmen asla doğduğu şehri terketmeyen Kant, kimseyle konuşmak istemediğinden yalnız yürürdü. Havanın sıcak veya soğuk, yağışlı ya da açık olması fark etmezdi. Yol boyunca ağzını kapatıp, burnundan nefes alır, bunun bedene çok iyi geldiğini düşünürdü.

Kant’ın ciddi bir görünüşü vardı, pek sık gülmezdi. Üstelik duygularını göstermeyen bir karakteri de vardı.  Kahkaha atmak ya da kontrolsüz neşeye kapılmak, anlaşıldığı kadarıyla doğuştan uzak olduğu özelliklerdi. Bunlar, ona duygu patlamalarını bastırma eğilimi kazandıran dini eğitimin etkisinden olabilir.

Manfred Kuehn, Immanuel Kant kitabında, Heinrich Heine’den yaptığı aktarımda şunları yazar: “Kant’ın yaşamını, geçmişini tarif etmek zordur. Çünkü ne bir yaşamı ne de geçmişi vardır. Hayatını, mekanik bir düzende nerdeyse tamamen soyut bir şekilde bekar olarak geçirmiştir. Katedralin büyük saati zannetmiyorum ki görevini Kant’dan daha tutkulu ve daha düzenli yerine getirsin. Yataktan kalk, kahveni iç, yaz, derslerini ver, yemek ye, yürüyüşe çık, hepsi tam vaktinde dahası komşular, Kant gri paltosu ve elinde ki İspanyol usulü bastonla kapıdan dışarı adımını attığında saatin tam 3:30 olduğunu bilirlerdi. Ihlamur ağaçlarıyla sıralı yolda sekiz kez yukarı sekiz kez aşağı giderdi, hava ve mevsim nasıl olursa olsun fark etmez, bu rutinden asla vazgeçmezdi.”

1800’lü yıllara doğru sağlığı bozulmaya başlayan Kant önce görme yetisini yitirir. Sonra da zihinsel bir zayıflamayla zor günler yaşar. 12 Şubat 18o4’te yaşama veda eder. Kant’ın “İyidir” belirsiz, ama yine de anlaşılır şekilde son söz olarak bunları söylediği duyulur. Tüm gücünü tüketmiş haldeki Kant, son susuzluğunu gideren şeker katılmış şarap-su karışımının tadını beğendiğini mi söylemek istemişti? Yoksa bu kadarının yettiğini mi belirtmek istemişti? Belki de 12 Şubat 1804 gecesi sona ermekte olan hayatının bilançosunu çıkarmaktaydı. Son sözleri ne kadar muğlak idiyse, hayatı ve eserleri de o denli karmaşık ve çok katmanlıydı.

Mezar taşına ise şu sözü nakşedilir: “İki şey, üzerlerine sık sık eğilip ısrarla düşünülürse, insanın ruhsal yapısını hep yeni, hep artan bir hayranlık ve korkunç saygıyla dolduruyor: üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası.”

Kaynak
Kant’ın Yaşamı ve ÖğretisiKant’ın DünyasıKant’ın Kadınlarla İlgili Görüşlerinin Ahlak Felsefesi Bağlamında DeğerlendirilmesiImmanuel Kant’ın Felsefesinde Zaman ve MekanImmanuel Kant’ta Özgürlük ve Sorumluluk İlişkisiImmanuel Kant ve Felsefe Öğretisi


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir