Şairlerimizin aşka dair naif, zarif, kibar dizelerini sizler için hazırladık.
Jakub Schikaneder, Večer v zahradě, 1907-1909
1. Oktay Rifat, Evvel Zaman
Her ağacın arkasından karşıma siz çıktınız
Öylesine çoktunuz ki bunaldım yalnızlıktan
Rüzgârınız esiyordu dağ taş deli gibi
Savruldu kulelere dayadığım merdiven
Her köşebaşından karşıma siz çıktınız
Öylesine yoktunuz ki ağladım deliye döndüm
Kanınızla incelen taşlar yüzüyordu
Eski denizleri andıran bulutlarda
Sayısız gitmiştiniz ne yazık
Evvel zaman içinde gibiydiniz
Uzandım yerden usulca aldım gökyüzünü
Siz atmıştınız
Peder Severin Krøyer, Summer Evening On The Beach At Skagen, 1899
2. Atilla İlhan, Rüya Bu ya
Valery Shevchenko
3. Özdemir Asaf, Altıncı Gün
Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
Siz yoktunuz……
4. Orhan Veli Kanık, Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
Laura Knıght, Evenıng On The Beach
5. Oruç Aruoba, Doğançay’ın Çınarları
IX
Bahar gelir sonunda–
Bu mu güvendiğiniz?
-Güvence değil ki bu:
Gidiverir de, sonunda
Ne yapabilirsiniz ki
…şimdi, artık, durdu
Hep yapamadıklarınızla
Hiç yapamadıklarınız
Oysa dönüp bir baksanız
Görürsünüz nasıl gidiyor
Koyak boyu dağ ardına
Olanca görkemiyle —
Dönüp bakmazsınız bile
Ya biz–ne yapalım ki
Size anlatmak için–hiç
Anlatamadıklarımızsınız
Sorumlusu da biziz bunun–
Garip gelebilir bu söz:
Sorumlularınız sizin–
Bizim anlamamız bile zor:
Duruyoruzdur siz gelirken
Gelirsiniz ve geçersiniz–
Bizse hâlâ oradayızdır
Bütün olanlardan sonra
Bu yüzden : nasıl başında
Görmedinizse bunu
Sonunda da zaten geçmiş
Ve görmemişsinizdir
Biz kalırız öyle–
Yüklenerek sizin yeni
Yüklerinizi de–kabul
lenerek–ki nasıl, ağır
— yakınma gene!
Katarız, buyur ederek
En canlı yerlerimize
Sizin ölümlerinizi de
— “O kadarcık” mı?
Değil : o sözü de içeren
Kocaman bir kubbe kurarız
Ki boşuna yaşanmış olmasın
Hiçbirşey : ne dingin geçit
Ne soğuklarda ılık sarılış
Ne güneşi batırma oturuşu
Ne fırtınaya dalıp ıslanma–
Hiçbirşey geri kalmasın
Diye buradayız biz–
“Burada Olmamızın
Anlamı” : yitirtmemektir
6. Metin Altıok, Dörtlükler
“Ben” diyorsam eğer bilin ki o sizsiniz.
Ne çok şey paylaşıyoruz sizinle,
Sessizce ve belli belirsiz;
Kiminizle acıyı, umudu kiminizle
Martin Johnson Heade, Sailing by Moonlight, 1860
7. Gülten Akın, Deli Kızın Türküsü
I
Sabahleyin
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu yitirmedim
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde
Eliniz beyazken uzatın isterim
Karayı kaldırın sevgi koyun umudumu yitirmedim
Ben ışıklar konfetler bayramlar istemem
Uzanmışım gölgeliğe bir başıma
Şu uzaktan tükenmez yalnızlıktan
İçten içe ürküyorum ama
Böyle de iyiyim
Siz dayanılmaz bir “Günaydın”sınız
Sabah sabah insanı ayağına getiren
Hiç yoktan dünyayı kendini sevdiren
Siz çocuk ağızlı bir “Günaydın”sınız
Çocuk ağzınızla biraz daha durun
Gittiğinizde güz gelmiş olacak
Güz gelirken bir yanı kara sevdalarla
Avcumda bu yavru kuş varken tedirgin
Sizde tutunacak yaslanacak kollar
Biraz daha durun biraz daha
Karayı kaldırın mavi koyun umudumu götürmeyin
Akşamüstü
Yollarda akşam dönüşü yorgun argın
Siz yoksunuz şiir yazan ellerim yok
Yarımla dışa dönmüşüm yarım susken
Çizginin üstindekiler yüz yüze
Koca bir gün ne yapmışım nasıl yaşamışım
Haberim yok
Dokunup çekilen bir şarkı rüzgarla
Vakti yalanlıyor sıcak sıcak
Sinema dönüşü iş dönüşü yahut bahanesiz
Beyazın tam ortasında bekliyorum
Ya gelmezseniz ne olacak
Harald Slott-Møller, Midsummer Night near Vejle Fjord, 1904
8. Afşar Timuçin, Büyük Yol
Büyük yolları küçük adımlarla yürüyenlerin
Sizden soracakları olacaktır
Yollarınız nasıl da dikenliydi derlese çekinmeyin
Sorarlarsa söylemeyin tabanlarınızdaki ağrıyı tanıyamazlar
Sizin içinizde olup bitti bütün kuşkuların kesinliği
Sizin acılarınızda çiçeklendi çıkış vermeyen akşamlar
Denizsiz kalan bütün gemiler yüreğinizin derinliğinde
Büyük kayalıklarda bitmez yorgunluklar gibi durmaktadırlar
Geceleriniz çok karanlık mıydı derlerse ses vermeyin
O karanlık geceleri onlar yaşamadılar
Karanlıktan korktuğunuz büyük geceleri unutmayınız
Değil mi ki sizinle başladı bütün aydınlıklar
Onlar kendilerini her başlangıcın nedeni sayacaklardır
Amaç diye belirleyeceklerdir göz koyduklarını
Yol başlarını tutacaklardır geçit vermemek için
Korkaklar tarlalar boyunca dikeceklerdir korkuluklarını
Adınızı unutturmak isteyeceklerdir adınızı öne sürmeyin
Gösterilere boğmayın bir çocuk çığlığı gibi başlayan başkaldırmanızı
Ne olmuşsa bizimle olmuştur diyeceklerdir
Bırakın desinler taşımaktan korkmuyorlarsa yüreklerindeki taşlaşmışı
Büyük yolları küçük adımlarla yürüyenlerin
Karşınıza dikildiği akşamlar olacaktır
Birlikte yürüyelim derlerse hayır deyin
Adımları adımlarınıza uymayacaktır
9. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Öyle Siz
Mostar’da masmaviydi gün
Birdenbire çıkıvermiştiniz karşıma
Çarpan aydınlığınızla sallanmıştım düşüyordum
Arkadaşınız tutmuştu yavaşça omzumdan
Mersi, demiştiniz gülerek
Öyle anlamış
Öyle tatlı
Öyle yakın
Öyle sıcak
Öyle siz
Ölürken bile işitilecek olan
Charles-Amable Lenoir, Reverie, 1893
10. Behçet Necatigil, Sevgilerde
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
11. Ziya Osman Saba, Yetişir
Beni hatırladıkça,
Ara sıra gönlümü al.
Sokakta görünce, gülümse,
Yanıma yaklaş,
Az elin elimde kal.
Evine misafir geleyim,
Kahvemi sen pişir.
Taze doldurulmuş sürahiden
Bir bardak su ver
Yetişir…
Emile Friant, The Lovers (Autumn Evening), 1888
12. Hilmi Yavuz, Size Bakmanın Tarihi
size bakmanın tarihi! siz
bir gonca kadar kendiliğinden
yazılmış olmalısınız
derin, korkunç ve ergen
kalbim, sevdalara sığmayan kalbim
bir dağı içeriyor geçerken
siz o dağa sanki kış
ve sanki bıldır yağan karsınız
umarsız sözcüklere bulanmış
size bakmanın tarihi! siz
bir keteni köpürten yaz
ve inanılmaz
yalnızlıklarsınız: sadece
sizin olan o vahim, o beyaz
ve kuytu gurbet sesleriyle
işlenmiş yazdıklarınız
ve yanık, kavrulmuş dizelersiniz
kimbilir hangi sevdalara dolanmış
size bakmanın tarihi! bir
kalbime güvensem sizi hep
okurdum ben… ama nedense
hep aynı hüzün ve
hep aynı tutkuyla
bakmayı bilmediğimden, ne yapsam
bir ilenç, bir kargış
gibi ardım sıra geliyor şairliğim
o solgun yolculuğa adanmış