Napolyon Bonapart (Fransızca yazılışı ile Napoléon Bonaparte), Korsikalı, orta halli, İtalyan asıllı bir ailenin çocuğudur. 15 Ağustos 1769’da Korsika’nın Ajaccio şehrinde doğar. Beşi küçük yaşta ölen, on üç kardeşten biridir.
Dokuz yaşında iken ailesi Fransa’ya taşınır. Bonapart, kardeşi Jozef’le birlikte Oton ve Briyen mekteplerinde, hükümetin yardımı ile, daha doğrusu kraldan elde edilen bir belge üzerine parasız olarak okur. 1785 yılında Harp Okulu’nu bitirdiği zaman 16 yaşındadır.
“(…) arkadaşlarımın en fakiri bendim. Onların ceplerinde daima para bulunurdu, benimse hiçbir vakit beş param olmadı. Kibirliydim. Bütün dikkatimle bu halimi gizlemeye çalışırdım. Diğer öğrenciler gibi gülmek, eğlenmek nedir bilmezdim. Okulda beni hiçbir şey ürkütmedi, hiç kimse korkutamadı.”
Henri Félix Emmanuel Philippoteaux, Portrait Napoleon, 1835
1789 Fransa İhtilali’nde 20 yaşındaydı. İhtilali haber alır almaz bulunduğu yerdeki halkı lehte gösterilere teşvik eder. Napoleon’un ilk şöhreti, 1793 yılında Toulon şehrinin İngilizlerden geri alınmasındaki zaferi ile başlar. Bu işi bir türlü beceremeyen büyük kumandanlardan sonra, topçu yüzbaşısı olan Bonapart’ın İngilizleri mağlup ederek şehri geri alması, Fransa’ya beklediği müstakbel hükümdarı tanıtmış olur. Bu başarısından sonra yüzbaşılıktan generalliğe yükselir.
Jean Auguste Dominique Ingres, Portrait de Napoléon Bonaparte en premier consul, 1804
İhtilal’in ardından 1795-1799 yılları arasında sürecek olan Direktuvar Dönemi ile yürütme gücünün kullanılması, meclis tarafından seçilen beş üyeye verilir. Yürütme gücünü elinde bulunduran bu kurula Direktuvar adı verilir. Yasama gücü ise, meclise aittir. Ancak, meclis diktatörlüğüne engel olunmak için iki meclis oluşturulmuştur. Bu meclislerden biri 500 üyeli Beşyüzler Meclisi, diğeri de 250 üyeli senato niteliğindeki İhtiyarlar Meclisi idi. Direktuvar döneminde meydana gelen siyasal ve iktisadi olaylar, halkın giderek yoksullaşmasına yol açar. Bu nedenle, yeni rejimden krallık taraftarları da, Cumhuriyetçiler de hoşnut kalmaz ve halkı ayaklanmaya kışkırtırlar. Bu tarihlerde meydana gelen ayaklanmaların büyük kısmını, genç bir general olan Napolyon Bonapart bastırır; Avusturya ve Mısır’a da askeri seferler düzenler. Fransa, Napolyon’un seferleri sonucu İtalya ve Dalmaçya kıyıları ile Mısır’a yerleşir. Ancak, Direktuvar yönetimi iç politikada başarılı olamaz.
Andrea Appiani, Portrait of Napoleon, 1805
2011’de yayımlanan Alman tarihçi Johann Wilhelm Zinkeisen’in Osmanlı İmparatorluğu Tarihi isimli eserinde ilginç bir detay yer alır. Napolyon Bonapart, 1795 Ağustos’unda henüz 26 yaşında genç bir tuğgeneral iken, amirlerinden Türkiye’de görev yapabilmek için izin ister. “Rusya ile Avusturya’nın ilişkileri bozuldu, böyle bir dönemde Türk ordusunun güçlendirilmesi gerekir” der, ama başvurusu reddedilir.
Bonapart günlüğünün 30 Ağustos 1795 tarihli sayfasına şunları yazar: “(…) Rusya İmparatoriçesi ile Avusturya arasındaki ilişkiler gittikçe sıkıntılı bir döneme girdi. Böyle bir gelişmeden Fransa da istifade etmeli ve Türkiye’nin askeri gücünü daha caydırıcı hale getirmek için kendine düşen her şeyi yapmalıdır. Bu şekilde hareket, Fransa’nın menfaatinedir. Türkiye kalabalık bir orduya ve cesur askerlere sahip, ama savaş sanatının kuralları konusunda çok cahil. Harbin kazanılması için uygulanan modern taktiklerde, müstahkem mevkilerin ele geçirilmesinde ve savunmada son derece etkili olan topçu birliklerinin faydası ve düzenlenmesi gibi konular Türkiye’de henüz bebeklik aşamasında bulunuyor. Durumun farkında olan Bâbıâli, birçok defa bizden defa topçu ve istihkam subayı talebinde bulundu. Şu anda taleplerinin bir bölümünü yerine getiriyoruz, ama gidenlerin sayısının az ve eğitimlerinin de mükemmel olmaması yüzünden kafi bir netice almak zor.”
Jacques-Louis David, Napoleon Crossing The Alps, 1800
Türkiye’ye gelmesine izin verilmeyen Napolyon, iş talebinden dört sene sonra Suriye seferi için harekete geçer. 20 Şubat 1799’da El-Ariş’i, 24 Şubat’ta Gazze’yi ve ardından Yafa’yı ele geçirir. Ardından 24 Mart’ta Akka önlerine gelir ve şehri kuşatır. Ancak burada kendisini ciddi bir rakip beklemektedir: Cezzar Ahmed Paşa. Napolyon daha önce Cezzar Ahmed Paşa’ya üç mektup gönderir. Napolyon, amacının Kölemenlere ve İngilizlere karşı koymak olduğunu yazar. Ancak Cezzar Ahmet Paşa cevap vermez. Fransızlar sahra toplarıyla şehri bombalasalar da başarılı olamazlar. Beraberindeki Nizam-ı Cedit askerleri ile Cezzar Ahmed Paşa’nın şiddetli saldırılara başarıyla karşı koyması üzerine, Napolyon taktik değiştirip Dürzîleri isyana kışkırtmak istediyse de bir sonuç elde edemez. Bonapart büyük zayiat vererek 18 Mayıs 1799 tarihinde geri çekilir.
Edouard Detaille, Portrait of Napoleon, 1806
Napolyon, 7 Ekim 1799’da Mısır’dan gizlice ayrılarak Fransa’ya döner. Halk, Napolyon’un içte ve dışta düzeni sağlayacağına inanır. Nitekim, Napolyon, hükümet karşıtlarıyla birleşip 9 Kasım 1799’da bir darbe yaparak Direktuvar yönetimine son verir. Darbe sonucu İhtiyarlar Meclisi dağılır, Direktuvar Kurulu da kaldırılarak yerine üç konsülden oluşan geçici bir hükümet kurulur. 1804 yılına kadar devam eden Konsüllük Dönemi’nde, Napolyon Bonapart kendisini dört yıl süreyle konsül seçtirir. Bu tarihten sonra da yönetimi eline alır. İlk iş olarak görevlendirilen iki anayasa komisyonunun hazırladığı anayasa taslağına son şeklini vererek ilan eder. Cumhuriyeti esas alan ve dört meclisli bir parlamento meydana getiren bu anayasa, Napolyon’un kişiliğinde toplanan merkeziyetçi bir yönetim anlayışına sahipti. Bu nedenle, despotik cumhuriyet olarak da adlandırabilir.
Pierre-Paul Prud’hon, Portrait of Josephine de Beauharnais, 1800
Napolyon, bu yükselişinin ardından, evvela kızkardeşlerini evlendirmeye uğraşır. Kendisine sıra geldiği zaman, dört çocuklu, annesinin yaşına yakın, eskiden beri tanıdığı bir kadınla hayatını birleştirmek ister, red cevabı alır. Bu cevabının üzüntüsünü, tanıdığı bazı kadınlarla beraberliği ile geçiştirir. En sonunda idama mahkum olan bir generalden dul kalan, çocuklu ve kendisinden 7 yaş büyük Joséphine de Beauharnais’a aşık olur. 9 Mart 1796’da evlenirler. Bu evlilik başta Napolyon’un ailesi olmak üzere pek çok kesim tarafından hoş karşılanmaz.
François, Baron Gérard, Portrait of Countess Marie Walewska, 1812
Napolyon, Joséphine’i büyük bir aşkla sever, hatta İtalya’ya düzenlediği seferde her gün ona aşık dolu mektuplar yollar. Ancak Napolyon çocuk ister, bu mümkün olamayınca 1806 yılında ayrılırlar. Joséphine sarayı terkederek Paris’te müze olan Malmaison adlı malikânesine döner. Bundan sonra Napolyon bazı kadınlarla yaşar. Hatta bunlardan çocukları bile olduysa da, resmen evlat olarak tanımaya imkan bulamaz. Polonyalı güzel Madam Valevska’dan doğan oğlu, daha sonra III. Napolyon döneminde, Dışişleri Bakanlığı’na kadar kadar yükselir.
Joséphine’in önceki evliliğinden bir kızı vardı: Hortense de Beauharnais. Napolyon’un kardeşi Louis ile evlenir ve doğan çocukları ileride Louis Bonaparte olarak önce Fransa’nın cumhurbaşkanı, sonra da III. Napolyon unvanı ile imparatoru olur.
Jacques-Louis David, Empire Napoleon I, 1807
Bu yıllarda, Bonapart başarılı kararlar alır. Kısa zamanda Fransa’ya dinamik bir düzen kazandırır. Fransa’nın komşuları ile yaptığı savaşların çoğunu kazanarak şan ve şerefle Paris’e döner, halk onu çılgınca alkışlar. Bu sevgiden faydalanmayı başaran Bonapart, önce anayasadan yararlanarak kendisini ömür boyu konsül seçtirir ve 2 Aralık 1804’te de imparatorluğunu ilan eder. İstila ettiği İtalya’dan, Papa’yı Paris’e getirterek imparatorluğunu takdis ettirir.
Jacques-Louis David, Le Sacre de l’empereur Napoléon, 1805-1807
Napolyon Bonapart’ın 1804 yılında imparatorluğunu ilan etmesi, Osmanlı Devleti açısından sıkıntılı bir sürecin başlangıcı olur, Fransa, Rusya, İngiltere’nin baskısı karşısında kalır. Rusya ve İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Fransa ile olan ilişkilerini bozmaya çalışırlarken, Fransa ise Osmanlı Devleti’ni müttefiklerinden ayırmaya çalışır. Tarafların baskı ve tehditleri karşısında, Osmanlı Devleti, kendisi açısından daha tehlikeli olabileceğini düşündüğü İngiltere ve Rusya’nın tarafını seçer. Rusya ve İngiltere, Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuz mücadelesinden bu şekilde galip çıktıkları gibi, Rusya da 1805 tarihli ittifak antlaşması ile önemli kazanımlar elde eder. Ancak Fransa’nın bu devletler karşısındaki askeri başarıları, Osmanlı Devleti’nin tavrını değiştirmesine ve Fransa’ya yaklaşmasına neden olur. Ardından Napolyon’un unvanını tanır.
Georges Rouget, The Marriage of Napoleon and Marie Louise, 1810
1810’da Napolyon, Avusturya İmparatoru’nun kendisinden 23 yaş küçük olan kızı Marie Louise ile evlenir, 1811’de tek oğlu doğar. Ancak II. Napolyon 1832 yılında Viyana’da 21 yaşında iken veremden ölür. Çok sevdiği dedesi Avusturya İmparatoru’nun yanına gömülen naaşı, II. Dünya Savaşı sırasında Hitler tarafından Paris’e gönderilerek babasının yanına gömdürülür.
Robert Alexander Hillingford, Napoleone alla battaglia di Borodino, 1812
1812’de Napolyon Rusya’da büyük bir yenilgiye uğrar. 1814’te Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya Fransa’yı yener. Napolyon yenildiği bu savaşlar sonrası da Elbe Adası’na sürgüne yollanır. Fransa’da krallık yeniden kurulur, XVIII. Louis tahta getirilir. Yeni hükümet yapılan barış anlaşmasını imzalar, buna göre Fransa 1792’deki sınırlarına geri çekilir ve daha sonra yapılacak olan Viyana Kongresi kararlarını şartsız olarak kabul edeceğini açıklar.
Halk Napolyon’un Fransa’nın başına tekrar geçmesini ister. Napolyon ordu içerisindeki hoşnutsuzluğu da haber alınca, 1815’te sürgünde bulunduğu adadan kaçarak Fransa’ya gelir ve tahtı yeniden ele geçirir. Böylece II. İmparatorluk dönemi başlar. İlk iş olarak yeni bir ordu toplayarak müttefiklere karşı harekete geçer. Amacı Prusya’yı ve İngiltere’yi yenmektir. 16-18 Haziran 1815’te, Belçika’nın Brüksel şehrinin Waterloo kasabası yakınlarında gerçekleşen Waterloo Savaşı’nda İngiltere ve Prusya ittifakına yenilir.
Robert Alexander Hillingford, Napoleon After Waterloo, 1900
Saint Helene adasına sürülen Napolyon, ömrünün kalan kısmını acı içerisinde geçirir. Yanına ne karısı, ne de yakınlarından biri uğrar. 5 Mayıs 1821’de 52 yaşında ölür, 7 Mayıs 1821 günü aynı adada toprağa verilir. Aradan 19 yıl geçtikten sonra Fransa Kralı Louis-Philippe, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın izniyle Napolyon’un naaşını Fransa’ya getirmek için bir heyet gönderir. “Çok sevdiğim Fransız halkının kalbinde olduğuna inandığım Seine Nehri’nin kumları altına gömülmeyi istiyorum.”
15 Ekim 1840’ta kemikleri mezarından çıkarılarak bir lahit içinde Paris’e götürülür. Seine Nehri kıyısında, Les Invalides’e gömülür. Ancak o naaşın Napolyon’a ait olmadığı konusunda çıkan spekülasyonlar karşısında 2002’de Savunma Bakanlığı, bu söylentilerin doğruluğunu gösterecek yeterli veri olmadığını açıklayarak tartışmayı sonlandırır.
Büyük bir askeri dehaya sahip olan Napolyon Bonapart, zeki ve akıllı olduğu kadar kurnaz, cesur olduğu kadar zor karşısında kaypak ve fırsatçı, hedefine varmak için her şeyi mübah gören, ahlaki vasıfları pek kuvvetli olmayan, haris, mağrur ve hükmeden bir insan olarak da görülür. İktidarında daima orduya dayanmış ve bu güç yardımıyla I. konsüllüğü elde etmiştir. Bütün hayatı boyunca da yegane desteği ordusu olmuştur. Bu iş için uygun gördüğü yerde ordu disiplinini çiğnemiş, orduyu kendine bağlamanın yolunu, işgal ettiği yerlerde yağmacılığı serbest bırakmakta bulmuştur. 27 yaşında, Kuzey İtalya’yı işgal ettiği zaman ordusuna yaptığı şu tavsiye meşhurdur. “Hepiniz aç ve hemen hemen çıplaksınız. Sizi dünyanın en münbit (verimli) ovalarına getirdim. Burada büyük şehirler, zengin eyaletler, şan şeref ve zenginliği bulacaksınız.”
Kaynak
Mısır’ın Fransızlar Tarafından İşgali ve Tahliyesi, 1648 VESTEFALYA BARIŞINDAN 1815 VİYANA KONGRESİNE KADAR Kİ DÖNEMDE ULUSLARARASI SİSTEMİN DÖNÜŞÜMÜ, Napolyon’un Hayatı ve Fransa’ya Hizmeti, OSMANLI BELGELERİNE GÖRE NAPOLYON BONAPART’IN İMPARATOR UNVANININ OSMANLI DEVLETİ TARAFINDAN TANINMASI MESELESİ, DEVRİMDEN GÜNÜMÜZE FRANSIZ SİYASAL SİSTEMİNİN EVRİMİ