600 yıldan fazla bir zaman hüküm süren Osmanlı Devleti’nin her dönemi, her padişahı ve yaşanmış her olayı ayrı bir gizem taşır.
Zaman içerisinde yanlış veya eksik aktarılan bilgiler kimi zaman bilgi kirliliğine sebep olabilmektedir. Sırlarını bir makalede aydınlatmanın mümkün olmayacağı bu denli zengin bir tarihe sahip Osmanlı’nın en çok konuşulan bazı gerçeklerini 10 maddede derledik.
1. Kösem Sultan
Efsanevi Sultan Ahmet Camii’ni yaptıran, 14 yaşında tahta geçip 14 yıl tahtta kalan ve 28 yaşında ölen I. Ahmet’in hasekisi Kösem Sultan, Osmanlı İmparatorluğu’nun belki de en hırslı kadınlarından biriydi.
12 yaşında tahta geçen oğlu IV. Murat yetişkin olana kadar tahtın idaresi Kösem Sultan’ın idaresindeydi. Kösem Sultan, Osmanlı Sarayı’nın hareminde rakipsiz kalabilmek adına oğlu IV. Murat’ın bir kıza gönül vermesinden ve gözde bir hasekinin çıkmasından korktuğu için onu Enderun-i Hümayun’daki güzel delikanlılarla vakit geçirmeye teşvik eder.
IV. Murat, Revan (Erivan) Fethi’nden dönerken İranlı bir prens getirdi. Adı Yusufhan’dı. IV. Murat, Yusufhan’a “Mütahassıs Has Nedim” ünvanını verdi. Fakat İstanbul halkı bu adama “Emir-i Kun” adını takmıştı. Vakanüvisler bu lakabı “Emirgune”, daha sonra “Emirguneoğlu” şekline çevirdiler. Yusufhan’ın yaşadığı Rumelihisarı civarındaki semte de zaman içerisinde Emirgan dendi.
Ne gariptir ki, IV. Murat’ın haremle münasebetini kesmeye çalışan Kösem Sultan’ın 25 yaşında tahta geçen diğer oğlu Sultan İbrahim’in (diğer adıyla Deli İbrahim) erkeklik kudreti düğümlüydü ve o düğüm çözülmezse hanedan son bulacaktı. Bu nedenle, dönemin hekim ve hocaları seferber edildi. En nihayetinde, Safranbolulu Hüseyin Efendi (lakabı Cinci Hoca), Sultan İbrahim’in derdine çare buldu ve arka arkaya şehzadeleri oldu.
Vakanüvisler ona deli lakabını uygun görmüş olsalar da, Sultan İbrahim günümüz diliyle panik atak olarak tanımlanabilecek ağır bir sinir hastalığından muzdaripti. Her an öldürülme korkusu nedeniyle olduğu tahmin edilmektedir.
Sultan İbrahim tahttan indirildikten sonra yerine oğlu IV. Mehmet (Avcı Mehmet) getirildi. IV. Mehmet tahta 7 yaşında geçtiğinde henüz sünnet olmamıştı. Kösem Sultan, iktidarı artık IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan ile paylaşmak zorundaydı. Torunu IV. Mehmet yerine tahta diğer torunu Şehzade Süleyman’ı tahta geçirmek istiyordu. Kösem Sultan’ın bu planı Hatice Turhan Sultan’ın kulağına gidince onu öldürtmek kaçınılmaz olmuştu. 120 zülüflü baltacı hareme girerek Kösem Sultan’ı boğarak öldürmüşlerdir.
Bu anlatılanlar doğrultusunda, Kösem Sultan’ın sadece çok gaddar bir kadın olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. Siyasi hırsları onu acımasız ve gaddar biri haline getirmişti. Ama bunun yanında her sene Recep ayında kıyafet değiştirip Baba Cafer Zindanı’na gider, borç yüzünden hapse düşmüşlerin borçlarını ödeyerek onları özgürlüklerine kavuşturur, cariyelerinin çeyizlerini yapar, onları evlendirir, onlara her sene mübarek günlerde cep harçlığı gönderir, fakir semtlerde dolaşıp yetim kızları evlendirir, insanların karınlarını doyururdu.
Kösem Sultan, aslında bir yüzü altın bir yüzü kara bakır bir madalyadır. Altın yüzünde muhakkak ki bir melek tasviri var. Bakır yüzünde şeytan çöreklenip oturmuştur. Her iki yüzüyle de Ali Osman Hanedanı’nda benzeri çıkmayacak bir valide sultandır.
2. Fatih Sultan Mehmet
Sultan II. Mehmet’in (Fatih Sultan Mehmet) ilk çocuğu 1448’de cariyesi Gülbahar’dan oldu. Bu çocuk, kendisinden sonra tahta çıkacak ve II. Bayezit olarak bilinecekti. Gülbahar’ın kökeni fazla bilinmemekle birlikte muhtemelen Rum’du. Haremdeki cariyelerin neredeyse tamamına yakını hıristiyandı.
Babası II. Murat, Avrupa ve Asya’da güçlü ilişkiler kurmak için iki hanedan evliliği yapmıştı. Birincisi, Sırbistan despotunun kızı Prenses Mara, diğeri de Çandaroğlu Beyliği’nin kızı Halime Hatun’du. II. Murat, kendi oğlu Fatih Sultan Mehmet için de böyle bir evlilik ayarlamıştı ve oğluna danışmamıştı. Bu hanım, Dulkadiroğulları aşiret beyinin kızı Sitti Hatun’du. Böylelikle, Karamanoğulları Beyliği’ne karşı kendi ve oğlunun evliliği sayesinde güçlü bir ittifak kuracaktı.
O dönem vakanüvislerin ve Venedik’te korunan Rumca bir yazmadaki portresinin tanıklığının kanıtladığı gibi Sitti Hatun oldukça güzeldi. Fakat, Fatih Sultan Mehmet hiç çocuk doğurmayan Sitti Hatun’u sevmemiş görünüyor ki, fetihten sonra Edirne’den İstanbul’a taşınınca Sitti Hatun’u yanında getirmedi.
Sitti Hatun 1467 yılında Edirne’de yalnız ve üzgün bir şekilde öldü. Yeğeni Ayşe’nin onun adına yaptırdığı Sitti Hatun Camii’nin haziresine gömüldü.
3. Lale Devri
Adını lale çiçeğinden alan Lale Devri’nin en önemli adamlarından biri, yoksul bir esnafken lale soğanı yetiştiriciliği sayesinde İstanbul’un en zengin adamlarından biri olan Tabak Ata isimli bir çiçekçidir. Birbirinden güzel 80 çeşit lale yetiştirmiştir. Lale tüm dünyaya İstanbul’dan yayılmıştır. Avrupa’ya giden ilk lale türü “dülibent (tülbent) lale” denilen çok ince yapraklı beyaz lale idi. Batılılar, lale sözünü değil dülibent sözcüğünü çiçeğin adı olarak almışlardır. Bu söz günümüze “tulip” olarak gelmiştir.
Tek bir daldan tek bir çiçek çıktığı için tekliği ve Allah’ın birliğini ifade etmektedir. O nedenle, Osmanlı sanatında çokça kullanılmıştır.
4. III. Murat
Osmanlı Sarayı’nda en çok çocuğu olan ve haremi en geniş olan padişah Sultan III. Murat’tır (Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu). Toplamda 102 çocuğu olmuştur.
5. Hacca Gitme
Osmanlı padişahları arasında Yavuz Sultan Selim’den itibaren (halifelik onun döneminde gelmişti) kesilen saç ve sakallarını altın leğende gül suyu ile yıkayarak Medine’ye gönderme ve Hz. Muhammed’in mezarı yakınlarına gömdürme adeti olmasına rağmen hiçbir Osmanlı padişahı hacca gitmemiştir. Hac ziyareti o dönemde çok uzun sürdüğü için hiçbir padişah devlet işlerini bırakarak bu ziyareti yapamamıştır.
6. III. Osman
Kadınlardan nefret etmesiyle bilinen padişah III. Osman, haremdeki kadınların ayak seslerini duyar duymaz göz önünden kaybolmaları için ayakkabılarının altına iri gümüş kabaralar çaktırmıştır.
7. Hatice Sultan
Yazı yazmak için latin harflerini kullanan ilk kişi III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’dır. Bu aydın kadın, bir dönem yanında çalışmış olan Antione Ignacio Melling’e talimatlarını yazıyla bildirirdi. Böylelikle, Türkçe’yi birazcık konuşup anlayan ama Osmanlıca yazıyı bilmeyen Melling’le rahatlıkla anlaşabildi.
8. Baltacı Mehmet Paşa
Osmanlı tarihinde bazı Türk yazarlar fantastik unsurlarla zenginleştirdikleri Baltacı Mehmet Paşa ve Katarina hikayesini hepimiz biliyoruz. Bu hikayelerde asıl vurgulanan hafif meşrep Katarina yanına yüklü mücevher alıp Osmanlı ordugahına gelmiş, kadınlığıyla Osmanlı sadrazamını barışa ikna etmiştir. Bu hikayenin hiçbir dayanağı yoktur. Olayın doğrusunu, Nahit Sırrı Örik’in Voltaire’den çevirdiği kitaptan öğreniyoruz. Petro, Osmanlı ordusuyla Prut bataklığında sıkışıp kalmıştı. Rus geleneklerine göre ordu içerisinde kadın bulunması ve çadıra girmesi yasak olmasına rağmen Katarina generalleri ikna edip kocası Petro’nun çadırına girerek onu yatıştırdı. Yüklüce mücevher ve parayı barış görüşmecileri ile birlikte Baltacı Mehmet Paşa’ya gönderdi. Katarina’nın çadıra girmesi, rüşvet sunması doğru ama girilen çadır yaşlı Osmanlı sadrazamının değil kocası çarın çadırıydı.
9. II. Bayezid
Osmanlı padişahı II. Bayezid (1447-1512), Haliç üzerinde yolcuların geçmesine ve eşya nakline mahsus bir köprü yaptırmak istiyordu. II. Bayezid bu tasarısı için bazı uzmanların fikirlerini almıştı. Bu soruşturmanın ve köprü projesi fikrinin Leonardo’ya kadar ulaşmış olduğu, uzun yıllar sonra bulunan bir belgeden anlaşılmaktadır.
Bu belge, Leonardo’nun II. Bayezid’e yazdığı bir mektubun Topkapı Sarayı arşivinde bulunan çevirisidir. Bu mektubunda Leonardo, çarkları rüzgârla dönen bir değirmenden ve gemilerin suyunu boşaltmaya yarayan bir tulumbadan söz ettikten sonra asıl konuya geçmekte ve Galata ile İstanbul arasında kurulacak köprüden bahsetmektedir.
Osmanlılarda Batılı mühendislerin ve bilim insanlarının Müslüman olmadan istihdam edilebilmeleri ancak 18. yüzyılda mümkün olabilmiştir. (Mektubun Türkçeye çevirisinin başlangıcında Leonardo’dan söz edilirken “kâfirin gönderdiği mektup” ibaresi kullanılmaktadır). 16. yüzyılın başı, özellikle de II. Bayezid’in kendisi, Leonardo’nun Haliç’te bir köprü yapması için uygun koşullar oluşturmuyordu.
10. Genç Osman
II. Osman (Genç Osman) diğer padişahların şaşa ve ihtişamını asla benimsememişti. Sade giyinirdi. Haremde onlarca cariye olmasına rağmen o bir kadınla evlenip sarayda yuva kurmak istiyordu. II. Osman’ın bu görüşleri halk tarafından yadırgandı ve halk genç padişahı küçümsedi. Padişaha “Osman Çelebi” lakabı takıldı. Bunun yanında, Yeniçeri Ocağı’nı başına buyruk davranışlarından rahatsızlık duyup yeniçerileri ortadan kaldırmak istemesi ölümünü hazırladı. Yeniçeriler tarafından Yedikule Zindanları’nda öldürüldü.
Kaynak
Reşat Ekrem Koçu – Osmanlı Padişahları, John Freely – Büyük Türk, Sabri Kaliç – Tırı Vırı Şeyler, John Lloyd & John Mitchinson – Cahillikler Kitabı
en çok tarihte merak edim olay nedir hangi padişah sefa düşkünüydü varmı böyle tamam çok dininebbaglılardı ama sefa düşgünü varmıydı