Menu

Osmanlı Sultanları ve Haremi’ne Dair 12 İlginç Bilgi



Bu Mülkün Sultanları kitabının yazarı Necdet Sakaoğlu’nun Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı dönemlerindeki padişahlar veya kadın sultanlarla ilgili verdiği ilginç bilgileri derledik.

1.

Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ı güzel olmasa bile, şirinliğiyle, öylesine büyülemişti ki, o öldükten sonra Kanuni’nin dul yaşadığı tahmin edilir. Kanuni Hürrem’e o kadar aşıktır ki, bir şiirinde mealen şöyle der: “Namaz kılarken Gece suresini okudum. Gece karanlığı aklıma simsiyah saçlarını getirdi. Namaz mı kıldım, ne yaptım, bilemedim.”

hürrem sultan

Hürrem Sultan, hoş bir kadın olduğu kadar yetenekliydi de. Bir kreatör, modacıydı. Portrelerine baktığımızda çok özel bir giyim tarzı görürüz. Hürrem’i bazı tarihçiler, muhteris, kendi oğullarından birini padişah yapabilmek için Rüstem Paşa’yı kullanan, Şehzade Mustafa’yı idam ettiren bir kadın olarak anlatır. Oysa Hürrem kendi çağında Kanuni’ye çok yakışır bir kraliçeydi. Yabancı krallar ve kraliçelerle ile görüşür, onlara hediyeler gönderir, misafir eder, onlara elleriyle gömlekler dikerdi. Beş çocuğunu da hasekiyken, yani tutsak kadınken doğursa da sonrasında Kanuni’ye dayatarak özgürlük belgesini almıştır. Sonra da nikahlanmaları zorunlu olmuştur. Kanuni de bu nikahı kıymış ve bunun üzerine Hürrem’e Sultan unvanı verilmiştir.

2.

Kösem Sultan da acımasız anlatılır. Oysa Osmanlı’yı erken bir çöküşten onun otoritesi kurtarmıştır. Kocası I. Ahmed, ölünce tahta önce Mustafa, sonra üvey oğlu II. Osman, sonra Mustafa tekrar geçer. Osmanlı tahtı sürekli el değiştirmekte, kimse yerini koruyamamaktadır. Kösem’in büyük oğlu IV. Murad tahta geçtiğinde 11 yaşındadır. Kösem Sultan naibe sanıyla padişahlık yetkisini kullanan tek kadındır. Bu unvanla oğlu 18 yaşına gelene kadar devleti resmen idare etmiştir. IV. Murad otoriteyi ele geçirdikten, hatta oğlu 27 yaşında öldükten sonra da etkili olmuştur. Çünkü IV. Murad’ın oğlu yoktu. Bu yüzden Kösem Sultan, küçük oğlu İbrahim’i, ağabeyine rağmen korumuş, onu Saray’ın en izbe yerlerinde saklamayı başarmıştır. IV. Murad onu da diğer üç kardeşi gibi öldürseydi Osmanlı’nın soyu bitecektir. İşte Kösem Sultan bunu engellemiştir.

kösem sultan

Psikolojik sorunları olan İbrahim tahta geçtikten sonra da onu kontrol etmek için çok uğraşmıştır. Sultan İbrahim, İstanbul’u adeta haraca kesince ulema bir taht değişikliği zorunlu der. Ama Sultan İbrahim’in en büyük oğlu sadece 6.5 yaşındadır. Ulema bu durumu Kösem Sultan’la yüz yüze konuşur. Bu çok önemlidir. Çünkü yetkinin Kösem Sultan’da olduğunu gösterir. Kösem Sultan değişikliği kabul eder. Ancak, ulema şehzadeyi Fatih Camii’nde tahta oturtmak ister. Kösem Sultan, “Şimdiye kadar camide biat olmamıştır, toplanın buraya gelin, işte taht kapısı…” der. Yani Kösem Sultan, siyasetin laik temele dayanmasını vurgulayan ilk kişidir. Taht değişikliği camide yapılmış olsaydı, idare camiye geçmiş olacaktı ki Kösem Sultan buna izin vermemiştir. Daha sonra Sultan İbrahim’in hapsedildiği yerden tekrar tahta geçirilmesi için entrikalar yapıldığında, Kösem Sultan yine devletin geleceği için kendi oğlunun idamına da göz yummuştur.

3.

hatice sultan melling mektup

Hatice Sultan da çok kültürlüdür. III. Mustafa’nın kızı, III. Selim’in kız kardeşidir. İstanbul manzaraları ve özellikle de gravürleriyle bildiğimiz Melling’in hayatının dönüm noktası kuşkusuz Sultan III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’la tanışmasıdır. Hatice Sultan Osmanlı geleneklerine uygun olarak genç yaşta Hotin muhafızı (komutanı) Nakıbzade Seyid Ahmet Paşa ile evlendirilir. Ancak, geçmişteki pek çok örnekte olduğu gibi bu evlilik bir politik formalite evliliğidir. Hatice Sultan kocasını çok az görmüştür. Çünkü kocası Hotin’den İstanbul’a geldiği çok kısa zaman dilimlerinde eşini görebiliyordu. Bu durum dönemin meşhur kadın seyyahlarından Julia Pardoe’nin de dikkatinden kaçmamış, yayınlanan mektuplarında hayretini gizlememiştir.

Melling aslında ressamdır ama Hatice Sultan’ın teşvikiyle mimarlığa da özenmiştir. Melling 1804 yılında Hatice Sultan’a ait Ortaköy-Kuruçeşme arasındaki Neşetabad Sarayı’nın kısmi onarım ve iç dekorasyonunu yaptı. Ayrıca Hatice Sultan için kostümler, şallar ve kemerler de tasarladı. Bu sarayın inşaatı sırasında Melling ile Hatice Sultan arasındaki ilişki o kadar yoğunlaştı ki Neşetabad Sarayı içinde Melling kalfa için bir daire yaptırılır ve Melling Saray’a yerleşir. Bu arada nikahlı kocasının son derece basit ve gösterişsiz dairesinin Saray’ın iç kısımlarında gözlerden ırak bir yerde olduğunu Julia Pardoe’nin mektuplarından öğreniyoruz. Melling’in dairesi daha göz kamaştırıcı imiş. Hatice Sultan, Melling’den Fransızca öğrenir, karşılığında o da Melling’e Osmanlıca öğretmiştir. Hatta mektuplaşmaları çok özeldir. Melling Osmanlıca, Hatice Sultan ise Fransızca yazar. Ve Hatice Sultan bu mektuplarda Latin harflerini kullanır ki kendisi bu harflerle yazan ilk Saraylı kadındır.

4.

Yıldırım Bayezid, tahtta iken bir bilim, fikir ve sanat ortamı vardı Bursa’da. Buharalı bir bilgin olan Emir Sultan’ın ünü Osmanlı Sarayı’na kadar ulaşır. Yıldırım Bayezid, bu bilgini birkaç kez ziyaret etmiş, sohbetlerinden hoşlanmış, kızı Hundi Fatma Hatun’u okutması istemiş. Burada ilginç olan Saray kadınlarının yabancılarla rahatlıkla konuşabilmeleriydi.

Hundi Fatma Hatun tarafından kocası Emir Sultan adına Bursa’da yaptırdığı cami

Hundi Fatma Hatun tarafından kocası Emir Sultan adına Bursa’da yaptırdığı cami

Hundi, Selçuklu ve Memluklular’da rastlanan bir sözcük. Farsça’da Huvanden (okumak, çağırmak) ile Hanende (şarkı okuyan) kelimelerinin kökünden gelir ve Hatun gibi soyluluk bildiren bir lakaptı. Yıldırım Bayezid’in beş kızından biri olan Hundi Fatma Hatun, babası seferdeyken 25-30 yaşlarındaki Emir Sultan’a aşık olmuş ve babasını beklemeden, kaçmış, kentin kadısı da nikahlarını kıymış. Sefer dönüşü Bayezid, bu duruma çok sinirlenmiş ve Emir Sultan’ın öldürülmesini emretmiştir, ama doğaüstü güçleri olduğu söylenmiş. Özellikle bilim adamı Molla Fenari bu özelliğinden dolayı Yıldırım Bayezid’i adeta barışmaya zorlamıştır. Padişah da kızını affetmiştir.

5.

1924’te Hanedan üyeleri yurtdışına çıkmak zorunda kalınca, Nice’e gidenlerden Fehime Sultan V. Murad’ın kızıdır. Ellerindekileri satmışlar, yanlarına alabildiklerini de almışlardır. Kocası Mahmut Bey, Nice’te iş kurmak için bu parayı alır ve sonra da ortadan kaybolur. Fehime Sultan da her Saraylı gibi para kavramını bilmez, dış dünyaya yabancıdır, halayığıyla bir başına bir otel odasında kalır. Halayığı bunun üzerine geceleri dilenir, kazandığıyla da gündüzleri Sultan efendisine bakar. Bu böyle dört-beş yıl sürer, Fehime Sultan zaten veremdir ve ölür, nerede gömülü olduğunu bile bilinmez. Oysa Halife Abdülmecid Efendi de o sırada oradadır, ama onunla hiç ilgilenmez.

Fehime Sultan, 1912

Fehime Sultan, 1912

6.

Osmanlı Hanedanı’nda sadece şehzade ölümleri değil, vakitsiz ebeveyn ölümleri de yaşandığında aileden hiçbir fert her ne olursa olsun açıkta bırakılmazdı. Annesi veya babası ölen ya da herhangi bir şekilde zorda kalan aile üyelerine padişahlar yardım ederlerdi. Yavuz Sultan Selim, gerek eceliyle, gerekse taht kavgasında öldürdüğü kardeşlerinin kadınlarına ve kızlarına yardım etmiş, hepsine maaş ve tayinat bağlatmıştır. Hatta I. Mehmed diğer adıyla Çelebi Mehmed’in kızı olan ve Bursa’da oturan Selçuk Sultan’ın ömrü uzun olmuş ve Ulu Hala olarak yüksek saygı görmüştür. II. Bayezid padişah olunca çok sevdiği halaya, sızlayan kemikleri ve dinmeyen ağrılarını tedavi etmesi için dönemin meşhur hekimi Yakut’u dahi göndermiştir.

Mehmet I

7.

Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu şehzade Mehmed’in babasına yazdığı mektupta “… Validem iyidir, ama ayrılığınız sebebiyle gece-gündüz iniler. Şehir ahvali şimdilik iyilik üzeredir. (…) Hayreddin Paşa düşmanı yenip, 180 kadırgasını zapt etmiş, geri kalanını denize gark etmiş. Benim sultanım, Menavi’nin ikinci babını okurum.” der.

kanuni sultan süleyman

Şehzade’nin babasına çok yakın olduğu ifadesinden anlaşılıyor. Padişah özellikle bu oğlunu çok severdi. Gerçekten de onu 21 yaşında kaybettiğinde kahrolmuştu. Onun için yaptırdığı Şehzade Camii ve külliyesi, içindeki türbesi, sandukasının üzerine kurduğu sembolik taht bunun en önemli göstergesidir. Kanuni eşi ve çocuklarıyla meşgulken kız kardeşlerini de ihmal etmemiştir. Hatice Sultan’ı ders arkadaşı ve çocukluk arkadaşı İbrahim Paşa ile evlendirmiş, muhteşem bir düğün yapmıştır. Diğer taraftan Lütfi Paşa ile evli olan kız kardeşi Şah Sultan’ın kocasıyla yaşadığı bir olaya müdahale de etmek zorunda kaldığı bilinir. Çünkü Lütfi Paşa hanımının üzerine yürür ve hançer çeker, olaya Kanuni’nin tepkisi kardeşinin boşanmasını sağlamak olur ve aynı zamanda paşayı görevlerinden azleder.

8.

Mihrimah Sultan, Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kızıdır. Osmanlı kadın sultanlarının en zenginiydi. İki büyük külliye yaptırmıştır, biri Üsküdar’da, diğeri Edirnekapı’da. Bazı tarihçiler bunu şöyle yorumlar: Mihr güneş, mah ay demektir. Yani güneşin ve ayın doğup battığı yerlere külliye yaptırmıştır. Üsküdar’da ayrıca bir de sarayı vardır. Kocası Rüstem Paşa da Osmanlı’nın en zengin devlet adamlarından biriydi. Öldüğünde malvarlığındaki mücevherler taneyle değil, okkayla hesaplanmıştır.

mihrimah sultan

9.

I. Abdülhamid’in kızı, II. Mahmud’un kızkardeşi Esma Sultan, Kaptan-ı Derya Hüseyin Paşa ile evlendirildi. Evlilikleri 11 yıl sürdü. Hüseyin Paşa 47 yaşında vefat edince 25 yaşında dul kalan Esma Sultan, bir daha hiç evlenmedi. Oldukça otoriterdi. Kardeşi Sultan II. Mahmud zaman zaman kendisine latifeyle, “Hemşirem! Eğer sen erkek olsaydın, işte o zaman benim vay hâlime. Asla saltanat yüzü göremezdim” derdi. Zira, yeniçeriler isyan çıkarıp Topkapı Sarayı’na saldırdıklarında, saray muhafızları da yeniçerileri engellemeye çalıştıkları sırada ilginç bir hadise yaşanmıştı. Saray muhafızları, isyancı yeniçerilerin elebaşlarına “Ne yapıyorsunuz! Sultan Mahmud’u öldürürseniz kim padişah olacak. Hanedanda başka erkek yok” dediklerinde yeniçeriler de şöyle cevap vermişlerdi: “Olsun. Biz de Esma Sultan’ı padişah yaparız.”

esma sultan yalısı

Esma Sultan Yalısı

Üçüncü Ahmed’in kızı, Esma Sultan’dan ayırt edilebilmesi için Küçük Esma Sultan olarak tanınır. Yalısında göz kamaştırıcı bir hayat sürer, pahalı, süslü giysileri, cariyelerini kırlara götürmesi, sarayındaki incesaz takımıyla konuşulurmuş. Tabii bir de çapkınlığı… Reşat Ekrem Koçu “Çok serbest ve muhakkak ki çok cazip bir kadındı. Sultan Mahmud otuz seneyi aşan saltanatı boyunca üvey ablasına sonsuz bir hürriyet bahşetti. Esma Sultan’ın halk ağzına düşen ve rezalet denilebilecek hareketlerine göz yumuldu. Beyoğlu ve Galata kaldırımlarından şıkırdım Rum oğlanları toplatır, Kuruçeşme’deki Tırnakçı Yalısı’na getirtir, adamları, o güzel delikanlıları soyarlar, şehvetengiz köçek esvapları giydirerek Sultan’ın huzurunda oynatırlardı.” der, ama Koçu bu anlattıklarına, Kıbrıslı Mehmed Paşa’nın haremi Melek Hanım imzasıyla New York’ta yayınlanan Haremde Otuz Yıl adlı anı-roman içerikli yapıtı kaynak gösterir. Çapkın bir kadın olduğu doğrudur, ama Reşat Ekrem Koçu’nun kitabında anlatılanların gerçek değil, hayal mahsulü olduğunu düşünüyoruz.

10.

Sultan Abdülmecid hem geleneksel hem de Batı eğitimi almıştır. Ayrıca Abdülmecid, çocuklarının eğitimi ile de son derece ilgilidir. Bir enstrüman çalınması, yabancı bir dil öğrenilmesi, özellikle dönemin yabancı dili olan Fransızca konusunda oldukça hassas davranırdı. Abdülmecid’in bu çocuklarına duyduğu ilgi ve alaka annesi Bezm-i Alem Valide Sultan’dan gelmedir. Çünkü Bezm-i Alem Valide Sultan, oğluna oldukça düşkün bir biridir. Mektuplarından sempatik, cana yakın bir hanımefendi olduğu anlaşılmaktadır. 1850 yılında Abdülmecid’in çıktığı Bursa-Mudanya-Çanakkale seyahatleri sırasında, onun çok sevdiğini bildiği tatlı poğaçalardan yaptırıp göndermesi, tam bir sevecen anne görüntüsü verir. Oysa Abdülmecid’in kadınlarından olan Serfinaz Hanım annesi gibi kibar değildi ne yazık ki. Ağzı o kadar bozuktu ki padişaha bile çatardı. Başına buyruk, deli doluluğu ile tanınırdı. Cevdet Paşa Tezakir adlı kitabında bu kadının hafifmeşrepliğini, israfını, sarayla ilgili dedikoduları önlemek amacıyla Serfinaz’ın gözetilip, kollanmasını, Abdülmecid’in Serasker Rıza Paşa’dan istediğini yazar.

sultan abdülmecid

11.

Harem’de padişahın kadınlarından doğacak çocuklar için yapılacak hazırlıklarla Valide Sultan ilgilenirdi. Bebek ve anne için gerekli olan tüm takımlar, giysiler ve mücevherler tespit edilir, bu işle Hazine Kethüdası görevlendirilirdi. Harem’deki büyük odalardan biri doğum için hazırlanır, doğum yaptıracak ebeyle, ona destek olacak cariyeler önceden belirlenirdi. Doğum sahneleri minyatürlere dahi konu olmuştur. Kadınların doğum yaptığı öreke isimli doğum sandalyesi ceviz ağacından yapılırdı ve sedef kakmalıydı. Oturulan yerin ön kısmı içeriye doğru yarım daire şeklinde oyuktur. Altına leğen konularak kullanılan sandalyenin, Anadolu’nun eski uygarlıklarına kadar giden bir formu vardır.

harem

12.

Saray’da şehzadelerle arkadaşlık bazen fedakarlığı beraberinde getirmektedir. II. Selim’in şehzadeliği döneminde yanında olan Macar asıllı Gazanfer Ağa ve kardeşi Cafer Ağa bu sıkıntıyı yaşayanlara sadece birer örnektir. II. Selim hükümdar olması ile birlikte güvenebileceği insanlar olarak Gazanfer ve Cafer Ağa’ları gördüğü için onların Harem’de görevlendirilmesini ister, bu onların hadım olmalarını zorunlu kılan bir gelişmedir. Eğer hadım olmazlarsa padişahı reddetmeleri gerekir ki bunu göze almak söz konusu olmaz. İşte bu tercihi yapan iki kardeşten Cafer Ağa ameliyat masasından kalkamamıştır. Gazanfer Ağa ise padişahın şehzadeleri ve torunlarına 36 yıl daha hizmet etmiştir.

II. Selim

Kaynak
Vatan Gazetesi Buket Aşçı’nın Necdet Sakaoğlu Röportajı, Kasım 2008, İsmail Hakkı Uzunçarşılı – Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Çağatay Uluçay – Bayezid II’nin Ailesi, Necdet Sakaoğlu – Bu Mülkün Sultanları


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir