Menu

Puantiyeli Obsesif Sanatçı Yayoi Kusama’nın Hayatı ve Eserleri



Ünlü Japon sanatçı Yayoi Kusama, 22 Mart 1929’da Japonya’nın Matsumoto şehrinde, dört çocuklu orta üst sınıf bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelir. Babasını, pek çok aşığı olan özgür ruhlu biri olarak tanımlar. Oysa annesi için geyşaların peşinde koşan, seks bağımlısı, rezil bir adamdır.

İlginçtir, Kusama’nın hayatını asıl etkileyen kişi hiç anlaşamadığı, onu sürekli baskılayan, aşağılayan annesi olacaktır. “Annem sürekli beni babamın peşinden casusluk yapmaya gönderirdi. Hep sinirliydi. Bu yüzden, çok seksi sayıldığım ya da işlerimin seksle, cinsel özgürlükle bağdaştırıldığı zamanlar bile benim için cinsellik hep sorunlu, hep travmatikti.”

Yayoi Kusama ve Ailesi

Kusama, annesi, babası ve kardeşleriyle (Kusama annesinin yanında)

Yayoi Kusama, resme 10 yaşında kırmızı puantiye ve ağ resimleri çizerek başlar. Çocukluğundan itibaren başlayan mental bozuklukları onun halüsinasyon olarak her yerde çiçekler, ağlar, ama ağırlıklı olarak noktalar görmesine sebep olur ve Kusama için her şey bu noktada başlar. Bu sorunla başa çıkmak için bol bol çizmeye başlar ve sanatı bir tür terapi yöntemi olarak seçer.

Kusama bir konuşmasında, resim yapma nedenlerini şöyle sıralar: “Bir gün kırmızı çiçekli desenli bir masada oturuyordum. Ufuktaki kocaman güneş çok parlıyordu. Başka yere bakınca nihayetinde her şeyin kırmızı desenlerle kaplandığını görüyordum. Kendimi duvarlarda tırmanıyor, tavanlarda dolaşıyor gibi hissediyordum. Bütün mekanlarla birlikte sonsuzlukta yüzüyor gibiydim. Sonra sonsuzluğu bir hiçlik olarak görmeye başladım. Kırmızı benekler, çiçekler çoğalarak etrafımı sarıyordu. Bir süre sonra bütün kırmızı benekler sanki üstüme gelmeye başladılar. Kaçmaya başladım, merdivenlerden hızla iniyordum. Ben koştukça merdivenler sonsuzluğa uzayıp gidiyorlardı.”

10 yaşındaki bir çocuğun her an gerçeklik ve yanılsama arasında gidip geldiğini, başkalarıyla iletişim kuramadığını, görsel ve işitsel halüsinasyonlar gördüğünü düşünürsek, bu yaşlarda intiharı düşünmesini çok normal karşılarız. Bu arada, annesi de kızının sözde halüsinasyonlarının saçmalık olduğunu ve sanatın zengin bir kız için uygun olmadığını söyleyecektir.

Kusama ve Çiçekler

Annesinin Resmi, 1939

Kusama’nın 10 yaşındayken çizdiği annesi, 1939 (Bazı değerlendirmelere göre annesi tarafından uzun süre dövüldüğü için lekelerin vücutta sıklıkla görülen morluklar olduğudur.)

1948-49 yılları arasında, Kyoto Belediyesi Sanat ve El Sanatları Okulu’nda, Japon geleneksel sanatlarından Nihonga (klasik Japon resmi) eğitimi alır. Binlerce yıllık bir geleneğe dayanan bu sanat Yayoi’nin ruhuna uymaz. 1955 yılında Kusama, eski bir kitapçıda Amerikalı kadın ressam Georgia O’Keeffe’nin resimlerini görür. Hemen 14 eserini eklediği bir mektup yazar: “Uzakta olsam da, sanat yoluna daha yeni başlamış olsam da, yine de bana yol göstermenizi rica ediyorum…” Georgia derinden etkilenir; Kusama’ya, ABD’ye gelirse ilgileneceğini yazar.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’daki travmatik yaşam Kusama’nın üzerinde önemli etkiler bırakır. Kusama’nın kendi hastalığını ile kendi ülkesinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları sanatsal eylemlerine yansır ve sürekli bir çıkış arar. Ülkesinde klasik Japon resmi eğitimi almasına ve bu dönemde halkının ABD’ye büyük bir öfke kusmasına rağmen, ülkesindeki sanat ortamını yeterli bulmayıp, daha yaratıcı olabilmek ve özgürce çalışabilmek için ABD’ye gitmeye karar verir.

Lingering Dream, 1949

Lingering Dream, 1949

İkinci Yaratıcı Sanatlar Sergisi'nde,

Kusama, Nagano’daki İkinci Yaratıcı Sanatlar Sergisi’nde, Lingering Dream adlı resminin önünde duruyor, 1951

Kusama, 1957 yılında 28 yaşındayken ABD’ye taşınır. Oldukça mütevazi koşullarda tek bir odada aylarca pek dışarı çıkmadan resim yaparak yaşama tutunur. New York’un sanat ortamında olup bitenleri de takip eder, kimi zaman sağlığı bozulur, fakat çalışmalarında tutarlı bir şekilde ilerlemeye devam eder. New York’a geldikten birkaç ay sonra da tuval çalışmalarında bilinçli olarak Mark Rothko ile Barnett Newman’ın etkisinde kaldığı gözlemlenir.

ABD’de yalnızdır, İngilizce bilmez ve beş parasızdır. Resimleriyle, şehirdeki galeriler arasında mekik dokur. Gece yarısı kalkıp sabaha kadar resim yapar, çorba yapabilmek için sokaktaki çöp sepetine atılan balık kafalarını ve çürümüş sebze yapraklarını toplar. Tüm bu yaşadığı zorluklara rağmen geri dönmek istemez. İşte bu dönemde elinden tutan ve kendi sanat simsarı Edith Herbert’a, Kusama’yı tavsiye eden Georgia O’Keeffe olur.

The Sea of The Orient, 1957

The Sea of The Orient, 1957

Kusama ve Özgürlük Heykeli

“Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmemiş olsaydım, bugün Yayoi Kusama olmazdım.”

Kusama’nın New York yılları, onun resimsel karakterinin biçimlenmesini sağlar. Bu dönemde kullandığı stilistik biçimler noktaların, ağların ve ızgara formlarının, biçimlerin ve nesnelerin, çizgi ya da dalga motiflerinin, balkabağı, fallik ya da küre formlarının takıntılı tekrarlardan oluşur. Yoğun biçimde parlak, düz, bazen pırıltılı ya da metalik renk kullanımı dikkat çeker. Aynaların, metal yüzeylerin, renkli motiflerin çokluğu da fark edilir. Daha sonraki yerleştirmelerinde aynaların çokluğunun, uzamın ve aynalara yansıyan gündelik nesnelerin dikkat çekici bir gerilim yarattığı görülür.

Infinity Nets

Infinity Nets

Infınıty Nets 1990

Infinity Nets

Kusama’nın tanınırlığı, “Sonsuzluk Ağları” olarak adlandırdığı dantel benzeri tablolar şeklinde gelir. Uzun devasa tuvalleri, durmadan tekrarlanan beyaz boya döngüleriyle doldurur. O yıllarda görülmemiş bir tarzdır. Kusama, sergiye katılmak için yalvarsa da reddedilir. Bu baskı altında, çocukluk halüsinasyonları yeniden ortaya çıkar. Boya fırçasını bırakıp psikiyatri hastanesini aramak zorunda kalır. Neyse ki, bir yıl sonra bu ünlü Sonsuzluk Ağları, New York’taki Burata Galeri’de sergilenerek şehirde büyük bir sansasyon yaratır.

Sanatçının en uzun soluklu serisi olan Sonsuzluk Ağları, tekrarlanan, kavisli fırça darbelerinden oluşan soyut eserlerdir. Kısmen halüsinasyonlarından ilham aldığı bir sanat terapisidir adeta. “Ağlarım kendimin ve onlarla örttüğüm tuvallerin ötesinde büyüdü, duvarları, tavanı ve nihayet tüm evreni örtmeye başladılar. Onları, içimdeki saplantının merkezinde bulunan tutkulu birikim ve tekrarla oluşturuyordum.”

Yıllar sonra 2008 yılında bu resimlerinden biri Christie’s müzayedesinde açık artırmaya çıkar. Yaşayan bir kadın sanatçı için rekor bir meblağ olan 5.1 milyon dolara alıcı bulur.

Pumpkin, 1984

Pumpkin, 1984

Kusama, bilinçli eylemlerini eserlerinde kullanırken, bilinçten yoksun edinimlerine de sanatında yer vermiştir. Sanatçının bilinçdışı birikimlerinin eser üzerinde oluşturduğu dil, duygusal benliğini de ortaya çıkarır. Balkabağı nesnesi ile kurduğu bağ, eserlerinden ve kurgulama biçimlerinden anlaşıldığı üzere ona güven ve mutlu olma hissi vermekte.

Pumpkin, 1990

Pumpkin, 1990

1960’ların başında Kusama, günlük nesneleri (kanepeler, merdivenler, ayakkabılar) beyaz sosis şeklindeki nesnelerle kapladığı yumuşak heykellere geçer. Motivasyonun, babasının evlilik dışı maceralarıyla ilişkilendirdiği erkek organına karşı duyduğu tiksinti olduğu söylenir. “Seksten hoşlanmam. Seksle ilgili bir takıntım vardı; ben çocukken babamın sevgilileri vardı, annem onu ​​gözetlemem için beni gönderirdi. Yıllarca kimseyle seks yapmak istemedim.” Endişelerini tekrar yoluyla yok etmeye yardımcı olarak tanımladığı puantiyelerinde olduğu gibi, bu fallus kaplı heykellerin mantığı da korkularını bastırmaktı.

Accumulation No. 1. 1962

Accumulation No. 1., 1962

Kusama’nın feminist-yıkıcı çalışmaları, kadınlarla ilişkilendirilen gündelik nesnelerin (topuklu ayakkabı, tava) elle dikilen kumaş parçalarıyla kaplanmalardan oluşmaktadır. Bu kalın katmanlardan oluşan kumaş kaplamaları, formların, noktaların takıntılı bir biçimde tekrarlanmasını hatırlatır. Kusama bu işlerini yığma heykeller olarak adlandırır.

Ayakkabı Heykelleri

Kusama’nın seriye dönüşen ayakkabı heykelleri

Kusama’nın bu dönemde kullandığı ikonik formların tipik modernist anlayıştan biraz farklı olduğu görülür. Performans, enstalasyon, happening gibi disiplinlere geçiş hazırlığı yapar. 60’lı yılların sonlarında modernist anlayıştaki yaklaşımı terk ederek, sokak gösterileri, feminist sanat ve popüler kültüre yönelir. Özellikle yaptığı happeninglerle ismini duyuran Kusama, Andy Warhol, Claes Oldenburg, George Segal gibi sanatçılarla birlikte avant-garde yaklaşımı sürdürür.

The Anatomic Explosion,

Yayoi Kusama, Harry Shunk, Janos Kender, The Anatomic Explosion, New York, 1968

1960’larda, Vietnam Savaşı sırasında Kusama, New York’ta gösteriler düzenler. Şiddete, çıplak vücut boyama ve cinsellik içeren aktivizmle karşılık verir. Çıplak dansçıların yer aldığı, Anatomik Patlama adlı gösterisini, 15 Ekim 1968’de New York Menkul Kıymetler Borsası’nın karşısında gerçekleştirir.

Yayoi Kusama, 1968

Yayoi Kusama, 1968, 2

Yayoi Kusama, 1968

Kusama, ayrıca bu dönemde sıklıkla katıldığı sokak gösterilerinde, festivallerde insan vücutlarını puantiye şeklinde boyamasıyla ya da puantiyeli kumaşları kullanarak yaptığı performanslarıyla kamuoyunun dikkatini çeker. New York’un popüler noktalarında, Brooklyn Köprüsü’nde, Central Park’ta happeningler düzenler. Happening, 1950’lerin sonu ve 60’ların başında sanatçılar tarafından düzenlenen teatral etkinliklerdir. Dada ve Sürrealizm’den etkilenmiş, performans sanatının öncülü olmuştur.

Happening, 1967

1967

Infinity Mirror Room—Phalli's Field, 1965

Infinity Mirror Room – Phalli’s Field, 1965

Yayoi Kusama, 1965 yılında şu anda Whitney Museum of American Art’da bulunan Fireflies on the Water’ın habercisi olan Infinity Mirror Room – Phalli’s Field’ı yapar. Aynaları kullanarak, daha önceki resimlerinin ve kağıt üzerindeki çalışmalarının yoğun tekrarını algısal bir deneyime dönüştürür. Kariyeri boyunca sanatçı yirmiden fazla farklı Infinity Mirror Room üretir. Aynalarla kaplı ve Kusama’nın “yüce, mucizevi bir fallus alanı” dediği yüzlerce puantiyeli kumaş çıkıntıları ve halı kaplı yerleştirme, izleyiciyi bambaşka bir dünyaya çekmeyi başarır. Gözetleme benzeri odalardan, multimedya kurulumlarına kadar, Kusama’nın sürekli değişen ortamlarının her biri, sonsuz uzay yanılsamasına adım atma şansı sunar.

1966 yılında, psikiyatrik rahatsızlıklarını artıran kalp sorunları ile 33. Venedik Bienali’ne davetsiz olarak gider. Orada, sergilenen 1500 küreyi, sarı kimonosunun içinde havaya fırlatıp, insanlara 2 dolardan satmaya çalışması medyada büyük tartışmalara yol açar. Yetkililer, sosisli sandviç veya dondurma külahı gibi sanat eseri satmanın kabul edilemez olduğunu düşünerek, onun şöhret arzusunun bir bağlama oturtulması gerektiğini söylerler. Kusama’yı, kendisini kopyaladığını iddia ettiği Andy Warhol ile karşılaştırırlar. Belki şöhretinin zirvesindedir, ama itibarında düşük bir noktadadır.

Kusama ve Joseph Cornell

 Kusama ve Joseph Cornell, 1970

Kusama’nın, ABD’li minimal sanatın öncülerinden Donald Judd’la da kısa bir ilişkisi olur, onu bir erkek arkadaş olarak tanımlar. Ancak bilinen tek uzun süreli romantik ilişkisi (cinselliğin olmadığı) aralarında 26 yaş farkının bulunduğu heykeltraş, asamblaj sanatının öncülerinde Joseph Cornell ile olan beraberliğidir. 1960’lı yılların ortalarında tanıştıklarında Kusoma 30’lu yaşlarındaydı. Yayoi, “Birbirimizi platonik olarak sevecek kadar tutkuluyduk” diye tanımlar bu aşkı. Annesiyle yaşayan Cornell’in evinde kalır. Cornell, Kusama’ya aşıktır, onu günde birkaç kez arar ve büyüleyici kolajlarını mesajlar yazarak yollar: “Biraz çay iç ve beni düşün, Yayoi’ye Mutlu Paskalyalar.”

1972 yılında Cornell’in ölümü onu derinden yaralar. Kusama’nın Amerika’daki hızlı, hareketli ve sansasyonel yaşamı, kritik kararsızlıkları, hastalıkları ruhsal sağlığını olumsuz etkiler. Hayatındaki iniş çıkışlar, akıl hastalığının artışı üzerine bu derin üzüntü de gelince, Japonya’ya dönerek kendi isteğiyle Seiwa Akıl Hastaları Hastanesi’ne yatar. 1973 yılından bu yana çalışmalarını Tokyo’da sürdür. “Sanat olmasaydı kendimi çoktan öldürürdüm” diyen Kusama, iyileşmek istemez, rahatsızlığının bir sanatçı olarak onu daha güçlü kıldığına inanır. Geceleri hastanede kalan sanatçı, gündüzleri atölyesinde çalışmalarına devam eder.

Flowers and Self-Portrait, 1973

Flowers and Self-Portrait, 1973

Kusama, 1973’ten 1980’li yıllara kadar akıl hastanesinde iken birçok sayıda roman, şiir ve otobiyografi yazarak edebi bir kariyer de başlatır. 1980’li yıllardan sonra sanat hayatında tekrar bir hareketlilik başlamıştır. Bu dönemde de çeşitli şekillerde yönelimsizlik ya da görünmezlik duygusunu yansıtan resimler ve heykeller yapmayı sürdürür; noktalara, organik ve genellikle fallik motiflere karşı takıntılı bir tekrarlama eğilimine sahip olur. Dalgalı kafesler ya da hezeyanlı bir resimsel uzam yaratır. Kusama izleyicinin görüntüsünün sonsuzca değiştiği, böylece kalıcı bir kimlik duygusunun ortadan kalktığı bir dizi aynalı oda da yapar. Hem geleneksel Japon kadını hem de batılı seks fetişi rolünü reddeden sanatçı, özgürlüğü görünmezlikte, bedenini çoğaltmakta ve artık tanınmaz hale gelene değin çözülmekte bulur.

1990’lı yıllardan sonra uluslararası arenada Kusama’nın eserlerine ilgi gittikçe artar. Bir dizi retrospektif sergiler yapar; Japon Pavyonu ve Venedik Bienali ile adeta zirveye çıkar. Bu dönemde yaptığı göz kamaştırıcı renkli-aynalı düzenlemeleri ve kendi yaptığı puantiyeli kıyafetleri, puantiyeli kabak heykelleri, optik desenleri, siyah-kırmızı noktalar ile baş döndürücü performansıyla dikkat çeker, her yaptığı çalışma değişik çevreler tarafından sürekli ilgiyle izlenir.

Shoes, 1984

Shoes, 1984

Pumpkin, 1994

 Pumpkin, 1994 (Japonya’nın sanat adası olarak adlandırılan Nao Shima Adası’nda yer alır.)

Kusama için sanat evreni, dünyayı, yaşamı anlamak için bir araçtır, bütün olumsuz yaşananlardan kurtulmak için seçebileceği en yöntemdir. Özellikle boya resmi yapmak, onun için kabuslarından, korkularından kurtulmanın, huzura kavuşmanın en iyi yoludur. Bu yüzden gittiği her yere yanında boya, kağıt veya tuval götürür. Noktaları da ilk başta tuvalde denemiştir. Daha sonra noktaların kullanım alanını genişleterek farklı disiplinlerde kullandığı görülür. Ayrıca noktaların kullanım amacı sadece gördüğü halüsinasyonlarla da ilişkili değildir. Noktalara, bulundukları yere ve onları uyguladığı disipline göre anlamlar yüklemektedir. Onun için noktalar gün geçtikçe içeriği zengin olan felsefi bir simgeye dönüşmektedir.

O yaşamı boyunca gördüklerini, yaşadıklarını, düşündüklerini yuvarlak lekeler halinde genellikle kırmızı tonu kullanarak uygun gördüğü her yere uygulamıştır. Kimi zaman dışavurumcu bir anlayışı benimsemiş, kimi zaman da eleştirel yaklaşmıştır. Tuvale, duvarlara, caddelere, parklara, ağaç gövdelerine, elbiselere, ayakkabılara, hayvanlar üzerine, insan bedenine, doğada uygun gördüğü her yere uygulamıştır.

Fireflies on the Water, 2002

 Fireflies On The Water, 2002

Kusama’nın Fireflies On The Water adlı eseri, her seferinde bir kişi olmak üzere yalnızlık içinde izlenmesi amaçlanan oda boyutunda bir yerleştirmedir. Her tarafı aynalarla kaplı küçük, karanlık bir odadan oluşur; rıhtım benzeri bir izleme platformunun çıkıntı yaptığı alanın ortasındaki bir su havuzu; ve tavandan sarkan 150 küçük ışık. Bu bileşenler, hem aynalardan hem de su yüzeyinden yayılan doğrudan ve yansıyan ışığın göz kamaştırıcı etkisini yaratır. Uzay sonsuz görünür, üstü, altı, başı veya sonu yoktur; ateşböcekleri neredeyse halüsinasyonlu bir yaklaşımı temsil eder. Bu eseri, kişisel serüveni, tedavi edici çalışma süreci ile ilgili olmakla birlikte, mitolojideki Narcissus efsanesi ve yerli Japon manzarasına kadar çeşitli kaynaklara atıfta bulunur.

High Heel, 2002

High Heel, 2002

Mushrooms, 2005

Mushrooms, 2005

Flower Obsession, 2017

Flower Obsession, 2017

Enstalasyon (yerleştirme), 1960’larda oluşmaya başlayan ve günümüze kadar süren bir sanattır. Yerleştirme sanatında birçok malzeme kullanılabileceği gibi birçok farklı disiplin ve sanat çeşidi bir arada kullanılabilir. Performans sanatı, video sanatı, doğal malzemeler, müzik, dans dahil edilebilir. Enstalasyon galerilerde, müzelerde, sokaklarda hayat bulmaktadır.

Kusama insanları bambaşka masalsı bir evrene taşır; özellikle enstalasyonları katıksız bir hayal gücünün dürüst temsilcileridir. Varolan hayal gücünü ve halüsünasyonlarını, sanrılarını kendinden daha büyük bir sanatsal düzleme taşır. Bu da aslında onu, onun takıntılarını, sanrılarını izleyicinin yaşamasını, sanatçıyla birebir ilişkiye geçmesini sağlar. İzleyici aynı zamanda katılımcı pozisyondadır. Dünyadan koparak bambaşka bir dünyanın, bambaşka bir yerçekiminin, bambaşka bir düzlemin içinde gibidir. Kusama’nın işleri oyunsal unsurun izlerini taşır. Başka bir deyişle, ona gösterilen oyunu izleyiciye açık eder ve onu mıknatıs gibi içine çeker. Sanatı onun için çocukluğundan beri var olan takıntılarından yola çıkarak kurduğu bir oyun gibidir. Bu oyununa izleyiciyi de dahil eder.

1968 1968

2000

2000

1960’ların sonlarında Kusama kendi moda şirketini kurar. Giysi tasarımlarının çoğu cüretkardı ve kullanıcının göğüslerini, kalçalarını veya cinsel organlarını ortaya çıkaran deliklere sahipti. Halen, tablolarından aldığı desenleri ısmarlama kumaş üzerine kullanarak kendi kıyafetlerini tasarlamaya devam ediyor. Kendine özgü Kusama görünümünü tamamlamak için kıyafetlerini genellikle parlak renkli peruklarla tamamlıyor. Kusama, 2012 yılında Louis Vuitton markasının çehresini değiştiren tasarımcısı Marc Jacobs sayesinde bu marka ile işbirliği yapar ve bir koleksiyon hazırlanır.

Louis Vuitton Koleksiyonu

 Louis Vuitton Koleksiyonu

“Narcissus Garden”

Narcissus Garden (Kusama’nın New York Botanical Garden’da açılan “Cosmic Nature” adlı sergisinden)

Kusama, her zaman yeni projeleriyle sanat gündemindeki yerini daima korumayı bilmiştir. Aynı anda farklı şehirlerde projeler gerçekleştirebilmiş, her projesi büyük bir izleyici kitlesi tarafından izlenmiştir. Kusama’nın günceliğinin korunmasının nedeni, eserleriyle girdiği her mekana, çağın sanat anlayışına göre hitap etmeyi bilmesindendir.

Kaynak
Yayoi Kusama|Neden dünyanın en değerli kadın sanatçısı olabilir?, , Güncel Sanatta Oyun Kuramı ve Oyun KavramıYayoı Kusama Look Now, See ForeverYayoi Kusama: Sınır tanımayan obsesyonAn Introduction to Yayoi Kusama, , The Long, Strange Art & Life of Yayoi KusamaPumpkinsKusursuzluk Eğiliminin Soyut Seramik Formlarla SorgulanmasıPuantiyeli Sonsuzluğun Obsesif Sanatçısı:” Yayoi Kusama”


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir