Dünyaca ünlü ressamlar John Singer Sargent, Pierre-Auguste Renoir, Jean-Étienne Liotard, Pietro Antonio Rotari, Alfred Morgan’ın dünyaca ünlü resimlerini analiz ettik.
John Singer Sargent, The Portrait Of Madam X, 1884
ABD’li empresyonist ressam John Singer Sargent, zamanın en iyi portre ressamlarındandı. İpekler ve ışıltılı mücevherler içindeki zarif kadın portreleri kadar, suluboya manzaraları, günlük yaşamı tasvir eden resimleri en sevilen yapıtlarıydı. Kadın portreleri içinde belki de en bilinen, beğenileni Madam X adlı eseridir. John Singer Sargent’in portrelerinde, konu aldığı kişinin bireyselliğini ve kişiliğini açığa çıkarırdı.
Resimdeki kadın o dönemde sosyetenin ünlü isimlerinden olan Virginie Amelie Avegno Gautreau’dır; varlıklı bir banker olan Pierre Gautreau ile evlidir. Ressam bu kadını çok beğendiği için tablosunu yapmak ister. 1884 yılında New York’ta açılan bir sergiye bu tabloyu da koyar. Ancak kadının ismini veremez; sadece Madame X der. Tabii sergiyi gezen New York’un önde gelen insanları, kadının kim olduğunu hemen anlarlar. Ressam, Madame X’in elbisesinin askısı omzundan düşmüş şekilde resmetmiştir. O dönem için tanınmış bir ailenin üyesi olan bir kadının böyle cüretkar pozlar vermesi, hiç hoş karşılanmadığı için, dedikodu yapılmaya başlanır. Sargent, kadının kendisine ve eşine bir mektup yazarak bu tabloyu sergiden çekebileceğini yazar; ancak kabul etmezler. Sargent, omuz askısını yeniden boyar ve düzeltir. 1916 yılında onu Metropolitan Müzesi’ne sattığında, “Sanırım yaptığım en iyi şey bu” diyecektir.
Koyu renkli elbise ve arka planın donuk rengine zıtlık oluşturan en belirgin kısım, kadının bembeyaz tenidir. Aslında bu beyazlık, kadının o dönem aristokratların kullandığı lavanta pudrasını kullanmasından kaynaklanmaktadır. Ressamın, keskin bir profil ile kadının beyaz tenini, masaya farklı bir şekilde dayadığı kolu ile göğsünü ve boynunu ön plana çıkardığını görürüz. Kadının giysisindeki kalp şeklindeki yaka, vücudu saran silüet, birçok çağdaş tasarımcı tarafından yıllar sonra uygulanacaktır.
Pierre-Auguste Renoir, Le déjeuner des canotiers, 1881
İzlenimcilik (Empresyonizm) denince akla gelen en önemli ressamlardan biridir Pierre-Auguste Renoir. Belki de hiç bir ressam modern hayata bakıp da, sadece eğlence ve neşe görmeyi Renoir kadar becerememiştir. O, iki savaş görüp de, aklına sanatın savaş veya politika üzerine olması gerektiğini getirmeyen nadir sanatçılardandır. Renoir resmi, burjuva aile hayatı, toplumsal cinsiyet hiyerarşisi ve geleneksel ideallerin doğruluk ve gücünün devamlılığını ifade eder.
Teknede Öğle Partisi olarak çevrilebilecek ve değişen, modern Fransız toplumunu yansıtır. Reoir’ın yakın arkadaşları Seine nehrinde seyreden, otel, restoran ve kürek sporları hizmeti veren bir teknenin terasında yemek yemekte, hoşça vakit geçirmektedirler. Chatou’daki Maison Fournaise, o yıllarda Parislilerin kürek çekmek, güzel bir yemek veya gecelemek amacıyla akın ettikleri, aynı zamanda Renoir’ın da çok sevdiği, sıkça vakit geçirdiği bir yerdir. Renoir şöyle yazar daha sonraları: “Hatırlıyorum da, hayatın bitmeyen bir tatil olduğu Fournaise denilen eğlenceli bir restoran vardı … Dünya o günlerde gülmeyi nasıl da biliyordu! Makine, henüz hayatın her tarafına sirayet etmemişti. Sizin eğlenmek, rahatlamak için boş zamanınız vardı ve kimse bu bakımdan daha kötü durumda değildi.”
İtalya yolculuğu onun izlenimcilerden uzaklaşmasını sağlar. Bu yolculuk sırasında büyük İtalyan yağlı boya ustalarını keşfeder. Bu değişimini gösteren eser de Şemsiyeler adlı tablosudur. Bu dönemde çıplak resimler, mitolojik temalara ağırlık verir. 1880’lerde Renoir’in izlenimciliğinin hafif renklerinden gitgide uzaklaştığı görülür.
Jean-Étienne Liotard, Woman in Turkish Dress, Seated on a Sofa, 1752
İsviçreli ressam Jean-Étienne Liotard, 18.yy’da görülen Türk modasının (Turquerie) resim sanatındaki en önemli temsilcilerinden biridir. 1738’de İzmir ve İstanbul’a gelen ressam 1742 yılına dek Türkiye’de kalır. Geri döndükten sonra, çok sayıda seçkin kişiyi Türk kıyafetleriyle resmetmesinden dolayı peintre turc (Türk ressamı) olarak anılır. Türkçe öğrenmeye çalışan, Türk kıyafeti giyip sakal bırakan Liotard’ın portreleri Osmanlı-Avrupa tarihinin, kültür sanat alışverişinin çok yönlü okunabilir sonuçları olarak bugüne ulaşmıştır.
Liotard’ın yaptığı bir grup kadın portresi; modellerin gerek kıyafeti, gerekse kompozisyon özellikleriyle birbirine benzer. Sanatçının bu türdeki eserleri karakteristik Liotard kompozisyonları olarak tanınır ki; bu resimde bunlardan biridir. Resmin arkasında “Mimica pastel peint par/ Pastel de la Pce Darmstadt/ Jean Étienne Liotard 1749” notu yazılır. Bu eserdeki modelin Mimica’mı yoksa Darmstadt Prensesi mi olduğu tartışmalıdır. Liotard’ın İstanbul’dayken tanıştığı, evlenmek istediği ancak kızın annesi yüzünden evlenemediği Rum kızı Mimica olduğu düşünülür. Darmstadt Prensesi ise Frankfurt’ta çizim dersleri verdiği kişidir.
Model, Türk dekorlu bir odada melankolik bir pozda, dirseğini dizinin üzerine koymuş ve elini çenesine dayamıştır. Yüzü düşünceli bir şekilde sağ tarafa dönük, örgülü saçlarıyla betimlenen kadının, boynunda inci kolyesi, sağ bileğinde siyah bileklik ve küçük parmağında bir yüzük bulunur. Yerde kırmızı ve mavi renkli madalyonlu uşak halısı serilidir. Mavi üzerine kırmızı işlemeli yastıklar ve beyaz örtülü bir divanda oturmakta olan modelin üzerinde beyaz şalvar ve beyaz üzerine kırmızı çiçekli elbisesi bulunur. Divanın üzerinde, içinde aynanın da bulunduğu bir dikiş sepeti ile hemen yanında bir kitap yer alır. Halının üzerinde ise yırtılıp yere atılmış bir mektup görülür. Genç kızın hüznünün sebebi belli ki mektupta yazılanlar. Ressam, kariyeri boyunca yalnızca modellerinin yüzlerini ve kişisel özelliklerini değil aynı zamanda kıyafetlerinin özgünlüğünü olabildiğince doğru şekilde betimleme konusuna çok özen göstermiştir.
Pietro Antonio Rotari, A Young Woman in a Russian Hat Holding a Book, 1750’li yıllar
Rotari’nin cool paleti, pürüzsüz fırça çalışması ve zarif tarzı; onu 18.yüzyılın en beğenilen sanatçılarından biri yapar.
Resimdeki model hakkında kraliyet ailesinden olmadığı dışında bilgi yok. Genç kadının kitabı, ya ifadesini gizlemek için bir araç olarak, ya da izleyicinin dikkatini çekmek için kullandığı açık. Gözlerindeki utangaç ifade ve bakışının alçakgönüllülüğü; ona baktığını hayal ettiğimiz kişinin karakteri hakkında bir şeyler çağrıştırıyor gibi. Görünmez, isimsiz ve sessiz bir ötekiyle -muhtemelen bir erkekle- bir bağlantı kurmaya teşvik ediliyoruz sanki.
Gözlerindeki ifade ve bedeninin duruşu, davetkârlığını mı, çekingenliğini mi, ya da masumiyeti mi gösteriyor? Belki de hepsini. Resimde sanki ruh halimize göre farklı versiyonlarını okumamıza izin veren bir belirsizlik söz konusu. Abartılı olmayan gri giysisinin yanında, pürüzsüz cildinin üzerindeki şapkası ve küpeleri sıradanlığın ötesinde bir özeni gösteriyor.
İzleyenin kitabın ne hakkında olduğunu merak etmesi bekleniyor sanki. Dini bir kitap mı? O döneme özgü bir atasözleri kitabı mı? Ya da genç kadınlar için bir aşk roman mı? Avrupa’da matbaa teknolojisi, resmin yapıldığı yıllarda üç asırlıktı; ancak billet-doux (aşk romanı) romanı daha yeni moda olmaya başlamıştı. Bu roman türüne, Samuel Richardson’ın, 1740 tarihli Pamela, or Virtue Rewarded ve 1748 tarihli Clarissa, Or the History of a Young Lady romanları örnek verilebilir. Ahlaksız yaklaşımlara direnen ya da boyun eğen erdemli genç kadınların anlatıları, edebiyatın başlıca edebi türlerindendi.
Genç kadın, onu incelediğimiz aynı hayranlık ve merakla bizi inceliyor. İzleyici olarak bizde, resimde gizlenmiş bir şeyi bulmak için zamanın sınırlarını zorluyor gibiyiz.
Alfred Morgan, An Omnibus Ride to Piccadilly, 1885
İngiliz ressam, Alfred Morgan’ın bu büyüleyici eseri birçok detay barındırıyor. Omnibüs, 19. yüzyılın sonlarında Londra’da (Avrupa, Amerika’da) ulaşımın en yaygın araçlarından biriydi.
Fransız işadamı Stanislas Baudry’in un fabrikasının buhar motorlarının ürettiği sıcak suyu kullanıp bir hamam açar. Fakat şehir merkezine çok uzaktı. 1826’da müşterilerini hamama ücretsiz taşıyacak bir at araba tasarlar. Ancak arabanın hamamlara gitmek için değil, seyahat etmek için kullanıldığını fark edince; bunu verimli bir pazar olarak görerek, yeni bir ulaşım türü olarak omnibüsü oluşturur. Latince “herkes için” anlamına gelen omni’den esinlenerek bu ismi bulur. 16 kişiye kadar yolcu alabilen bu kapalı vagonlarda yolcular, arabacıya işaret yaparak güzergahın herhangi bir noktasında durdurabiliyordu.
İki ahşap bankın birbirine baktığı, yolcuların dizlerinin neredeyse karşıda oturan kişiye değdiği fazlasıyla samimi bir ortam söz konusu. Bebeğini kucağında uyutmuş genç anne, iki çocuğuyla oturan düşünceli kadın ve iki erkek figürün hepsi farklı yönlere bakıyorlar. Tüm figürlerde ciddi, dalgın, sıkıntılı bir ifade söz konusu. Resmin tüm canlı renklerine karşın gülümseyen bir resim değil.
Yüzündeki ciddi ifade, silindir şapkası, bastonu ve giysisi oturan figür, İngiltere Başbakanı William Ewart Gladstone’dur (1809 – 1898). İngiliz Liberal devlet adamı, 60 yılı aşan kariyerinde 4 kez Başbakanlık yapar. Türkler hakkındaki düşüncelerini yazarsak, bizi ne kadar sevdiğini de anlarız: “Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz.”
Yanında oturan figürün elinde bulunan geniş açılan ağız kısmı ve iç bölmesi nedeniyle genellikle doktorlar tarafından tercih edilen seyahat çantası, William Ewart Gladstone’nun soyadı ile bilinir; Gladstone çantası denir. Resmin adı bir otoportre içerdiğini söylüyor gibi. Böylece ressam Alfred Morgan’ın sol taraftaki pencerenin yanında oturduğunu varsayabiliriz. Ancak günümüz başbakanları, başkanlarını düşününce; bir başbakanın, halktan kişilerle beraber yolculuk yapması şaşırtıcı geliyor insana.
Kaynaklar
Painting Skin: John Singer Sargent’s “Madame X”, Le Déjeuner des canotiers 1880-1881 à Chatou Pierre-Auguste Renoir, “Looking East: Jean-Étienne Liotard, the Turkish Painter,” Ars Orientalis, vol. 39, 2010., European Treasures, El Paso Museum Art, , Suffolk Artists