Menu

Skolastik Düşünce, Skolastik Felsefe Nedir?



Skolastik düşünce Orta Çağ zamanında kilise baskısı oldukça yoğunken özgür düşünmenin var olmadığını savunan dar düşünme biçimidir. Orta Çağ döneminde oluşan yeni düzen, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla oluşan yeni otoritelerin hâkim olduğu bir düzendir. Hangi otoritenin hâkim olduğu kilise tarafından belirlenmiştir. Yani kilisenin kutsadığı imparator, diğer otoriteler tarafından tanınmaktaydı. Roma İmparatorluğu’nun dağılması sonucu güç kazanan Hristiyan Kilisesi, zamanla dini ve ruhani otoritesini genişletir. Hristiyanlığın hâkim bir din olmasıyla kilise, en önemli güç olur ve tüm kurumlar üzerinde etkisini gösterir. Bu dönemde din kavramı, oldukça yoğun bir şekilde kendini gösterir ve toplum üzerinde etkili olur. Buna ek olarak dinsel ve felsefi düşünce olarak “Skolastik” düşünce ortaya çıkar. Skolâstik düşünce, bilgi ve dinin uzlaştırılması sonucuna dayanır.

Bu dönemde kilise ve ruhban sınıfının düşünceleri dışında hiçbir düşünceye, tartışma ve kuşkuya izin verilmez. Bunun aksini yapan ve bir çıkış göstermeye çalışanlar, ölüm ya da aforoz cezasıyla karşılaşır. İşte ortam böyleyken, Roma İmparatorluğu’nun mirası ile yeryüzündeki Tanrı devleti diye bilinen evrensel Hristiyan Kilisesi birleşir. Bu gelişmenin sonucunda Skolastik felsefe ortaya çıkar. Bu felsefe tarihsel açıdan, 8. yüzyılla 15. yüzyıl arasında kalan dönemin felsefesi olarak tanımlanır.

Ortaçağ'da Eğitim

Skolastik felsefe, Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir. Bu anlam önemlidir, zira skolastik felsefe, ortaçağ düşüncesinde doğrunun zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşım sergiler. Daha doğru bir deyişle, Skolastik düşüncenin gelişimi üzerinde etkili olan esas etmen, bu felsefenin eğitim alanında kurumsallaşması yani üniversitelerin kuruluşuyla olur. Buna göre, manastır ve kilise okullarından sonra, üniversitelerin ortaya çıkışı, Hıristiyan felsefesinin çok sayıda öğrenci yetiştirilmesi suretiyle, bir yapı kazanmasına ve kendisine özgü bir gelenek elde etmesine imkân tanır. Bu felsefenin temeli teolojidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır.

İspanya, L'Hospitalet'teki Santa Eulalia Kilisesi'ndeki tavan

İspanya, L’Hospitalet’teki Santa Eulalia Kilisesi’ndeki tavan

Skolastik felsefe, Patristik felsefenin sürdürülmesi ve orada bir öğretiye dönüştürülmüş olan Hıristiyan inancının felsefi anlamda temellendirilip sistematize edilmesi yönündeki çabalardan meydana gelmiştir. Ortaçağın belirli bir döneminden itibaren tüm felsefe etkinliği skolastik zemininde gerçekleştiği için, ortaçağ felsefesi denildiğinde akla gelen genellikle skolastik felsefedir.

Skolastiğin yöntemsel olarak ortak karakteristiği ise felsefeyi dinin, ya da aklı inancın alanına uygulayarak bu alandaki meseleleri kavranılır kılmaktır. Özelikle inanca ve vahye, akıl temelli getirilen itirazlar bu şekilde aşılmaya çalışılır. Bu anlamda da skolastik felsefe yeni bir şeyler bulmak ya da düşünceler üretmek arayışında değildir, aksine zaten mevcut olanlar içerisinde skolastik felsefe uygun olanları temellendirmek ve uygun olmayanları çürütmek çabasında olur. Bu çaba için gerekli mantığı Aristoteles’te ve Euclides (Öklid) geometrisinde bulur.

Skolastik felsefenin genel ahlaki tutumu konusunda iki öğenin altını çizmek gerekir. Skolastik emir ahlakını ve değer ahlakını üstlenir durumdadır. Buna göre, önemli olan iyiye uygun davranmaktır; çünkü iyi hem tanrının buyruğudur, hem de Tanrı bizzat tüm iyiliğin kendisidir. Skolastik felsefe, başlangıcında ve gelişiminde inanç ile bilgiyi uzlaştırmaya çalışmış ve bu temelde dinsel dogmalara felsefi bir temel bulmaya ve bunları sistemleştirmeye yönelir. Ancak son dönemlerinde bu projenin başarılamayacağı kesinlik kazanır, tam aksi yönde bizzat iç tartışmaları sebebiyle bilgi ile inanç ayrışması kesinlik kazanır.

Aziz Anselm

Aziz Anselm’in, Roma’da  bir Papalık üniversitesi olan Papalık Athenaeumu diye bilinen Anselmianum’da, Aziz Anselm’in heykeli.

 Felsefe tarihi içinde Skolastik üç ayrı dönem olarak ele alınır:

  • Erken Dönem Skolastik (800-1200’lü yıllar)
  • Yükseliş Döneminde Skolastik (1200-1300’lü yıllar)
  • Geç Dönem Skolastik (1300-1500’lü yıllar)

Erken Dönem Skolastik

İlk skolastik düşünür olarak Johannes Scottus’u (810 -887) belirtmek gerekir. Çevirileriyle ve dersleriyle ortaçağ düşüncesine mistisizmi getirmiştir. Platon’un idea kuramına benzeyen bir kavram realizmini kullanmıştır, bir tür Yeni-Platonculuğun geliştiricisi olmuştur. Tanrı’nın gerçekte varlığının bilinemez olduğunu öne sürmüştür, Tanrı ancak kısmen simgeler aracılığıyla bilinebilir. Simgeler ise Tanrı’nın kendisi değildir.

Aziz Anselmus (? – 1109) Ortaçağ düşüncesinin, özellikle de erken Skolastiğin, Patristik felsefenin büyük filozofu Aziz Augustinus’un adıyla, “ikinci Augustinus” diye anılan en önemli filozofudur. İtalyan olan ancak 1093’den sonra İngiltere’de Canterbury başpiskoposluğu yapıp orada ölen Aziz Anselmus, bu ilk döneminde yer alsa da bütün skolastik felsefenin en etkili düşünürlerinden sayılır. Augustinus’un “anlamak için inanıyorum” önermesini almış, inancı akıl ile temellendirmeye çalışmıştır. Anselmus’un bu çabası, skolaztizmin, akıl ile inancı birleştirmeye çalışmasının bir göstergesidir.  Bütün var olan şeyler, mutlak bir var olan tarafından temellendirilir; aynı şekilde bütün iyiler de mutlak iyi ile temellendirilir. Burada açıkça kavramsal realizmde olduğu türden, yani tümel kavramları gerçek varlıklardan sayan bir çıkarsamayla tanrının varlığını kanıtlama yoluna gidilmektedir.

Anselmus yalnızca Ortaçağ felsefesinin değil fakat bütün bir felsefe tarihinin, adı çok sıklıkla anılan, önemli filozoflarından başında gelir. Anselmus asıl ününü ontolojik kanıtlama ile sağlamıştır. Buna göre Tanrı, tanımı gereği en yetkin iyi ise, bu en yetkin iyi olanın var olmaması mantıksal bir çelişkidir, dolayısıyla Tanrı’nın var olması çelişmezlik ilkesi gereği zorunludur.

Johannes Scottus

Johannes Scottus

Skolastik Felsefenin Yükseliş Dönemi

Ortaçağın ve skolastiğin en önemli filozoflarından bir diğeri ise Albertus Magnus (1200 – 1280) olarak anılır. Aristoteles felsefesini, Arap ve Yahudi yorumlarını derleyip toparlamış, bunların tanınıp anlaşılmasında önemli rol oynar. Doğa bilimleriyle yakından ilgilenmiş bir skolastik düşünürdür. Aristoteles felsefesinden sistemli bir yapı ortaya koyar.

Aquinolu Thomas, Albertus Magnus’un öğrencisidir ve bütün skolastik dönemin en büyük filozofu olarak kabul edilmektedir. Öğretisi Katolik kilisesinin resmi felsefesi olarak kabul edilir. Aquinalı Thomas (1225 – 1274) Felsefenin Ortaçağda ulaştığı en yüksek düzeyi ifade eden Aquinalı Thomas her şeyden önce kendisinden önceki Hıristiyan düşünürlerin yapmış olduğu gibi, tutarlı bir teoloji geliştirmek, kilisenin veya kilise babalarının öğretisindeki kimi çelişik unsurları ortadan kaldırmak ve Hıristiyan inancını sistemleştirmek işiyle meşgul olmuştur.

Thomas’a göre dinsel doğrularla felsefi doğrular, yani inanç ve akıl doğruları iki ayrı bilgi türünün doğrularıdır. Böylece “anlamak için inanmak” önermesinin yerine, Thomas “inanmak için bilmek”i koyar. Bunun anlamı, en yüksek aydınlanma ve açıklanmanın bilgi sayesinde olabilmesidir. İnanç tapınağına girişin yolu bilgidir ve felsefe bu yolu aydınlatacak olan etkinliktir. Thomas için de Tanrı’yı bilmek, bilginin en yüksek idealidir, akıl bu yüksek noktaya erişmeye yönelirken bazı sırları olduğu gibi kabul etmek zorundadır. Realizm konusunda daha esnek bir tavır geliştiren Thomas, ontolojik kanıttan farklı olarak kozmolojik kanıt denilen yaklaşımı geliştirir.

Köln Üniversitesi önünde Gerhard Marcks tarafından yapılan Albertus Magnus Anıtı

Köln Üniversitesi önünde Gerhard Marcks tarafından yapılan Albertus Magnus Anıtı

Thomas’ın içinde yaşadığı ve Hıristiyanlığın hakim olduğu dünya bir süreden beri öylesine değişmiş ve genişlemiştir ki, Hıristiyan teolojisinin salt öte dünyacı şeması tatmin edici olmaktan çıkıp, önemli ölçüde yetersiz hale gelmeye başlamıştır. O,  Ortaçağ insanı XIII. yüzyıldan itibaren Ortaçağ karanlığından yavaş yavaş çıkmaya başlayıp, kültür ve uygarlığını yeniden inşa eder ve dünyevi şeylere ilgi duymaya başlarken, teolojiyle felsefenin, iman ile aklın, Hıristiyan dünya görüşüyle klasik dünya görüşünün, çağının ihtiyaçlarına uygun düşen yeni ve sağlam bir sentezini yapmıştır. Thomas’a bu sentezinde en büyük yardımı, hiç kuşku yok ki Aristoteles ve felsefesi sağlamıştır. Aquinalı Thomas iman karşısında aklı, teoloji karşısında da felsefeyi ön plana çıkartmış değildir. Tam tersine, o dini öğretiyi temel alır. Ancak Aquinalı Thomas dini öğreti yoluyla bilinen hakikatlerin, kendilerinden hareketle rasyonel kanıtlama temeli üzerinde başka doğruların ispatlanacağı ilk ilkeler oldukları inancındadır. Bu ilk ilkelerin kanıtlanamamaları olgusu, onların başlangıç noktaları olarak kullanılmalarına karşı aşılmaz bir engel oluşturacak ciddi bir itiraz değildir çünkü hiçbir bilim kendi ilk ilkelerini, onların apaçık doğrular olduklarını kabul ettiği için kanıtlamaz. Bu durum felsefe bilimleri ve teoloji için de geçerlidir.

Aquinalı Thomas önce teolojiyle felsefe arasında bir ayrım yapmıştır. Bu ayrım çerçevesi içinde, felsefenin aklın doğal ışığıyla kanıtlanabilenlerin meydana getirdiği alana, teolojinin ise imana ya da otoriteye dayanan hakikatlerin alanına tekabül ettiği söylenebilir. Ya da başka bir deyişle, gerek felsefe ve gerekse teoloji birtakım ilk ilkelerden hareketle akıl yürütme veya başka birtakım hakikatleri kanıtlama işiyle uğraşır. İlk ilkelerin yardım görmeyen aklın doğal ışığıyla apaçık doğrular diye kabul edildiği yer felsefenin alanını meydana getirirken, ilk ilkelerin vahye dayandığı, dini otorite temeli üzerinde doğru kabul edildiği alan teolojiyi veya vahye dayalı ilahiyatı meydana getirir. Bu ikisi, ona göre, birbirinden kesin olarak ayrılmalıdır; çünkü imanın akıl alanında, aklın da iman alanında yapabileceği bir şey yoktur.

Aqunias Thomas

Skolastik Felsefenin Son Dönemi

Skolastiğin son döneminde felsefe daha da özerkleşecek ve dinden ayrılacaktır, akıl ve inancın birleştirilmesi çabasından vazgeçilecektir. Başlangıç ve yükseliş döneminde görülen kavramsal realizm bu dönemde gerilemiştir. Bu gelişmede ve felsefenin özerkleşmesinde nominalizmin belirleyici bir rolü olacaktır. Ayrıca Dominiken ve Fransisken tarikatları arasındaki çatışmanın artması da bu süreci derinleştirmiştir. Fransiskenler teoloji ile doğa bilimlerinin aynılaştırılmasına ya da birbirine bağlanmasına her zaman itiraz etmişlerdir. Bu tartışmaların sonu reformasyonu hazırlamıştır. Rönesansı hazırlayan kültürel gelişmeler bu anlamda skolastiğin son döneminde gerçekleşir: Reformasyon ve doğa bilimlerinin ayrışıp gelişmesi.

Ockham'lı William'ın Usturası

Ockham’lı William’ın Usturası

Occam’ın Usturası diye bilinen ve basitlik ilkesi diye adlandırılabilecek yaklaşım basit bir mantığa dayanıyor: Bir olgunun açıklanması, mümkün olan en az varsayıma dayanmalıdır. Gereksiz olan ayrıntılar elimine edilirse doğru yaklaşımı bulmak mümkün olur. Eğer bir meseleyi çözmek için iki yaklaşım varsa daha az varsayıma dayanan daha az varlık ortaya koyan basit olan yaklaşım tercih edilmelidir. Usturaya verilen sembolik rol ise gereksiz olan varlıkların kesilip atılmasını sağlamasıdır.

Ockham’lı William (1225 – 1274) geç dönem skolastiğin önemli filozofu olmakla kalmaz, nominalizmin sistemleştirilmesi ve geliştirilmesinde kesin bir rol oynar. Ona göre bütün gerçek, tikel nesnelerden meydana gelmektedir, tümeller ise uydurma şeylerdir. Tümeller, tikel nesnelerin genel benzerliklerinden hareketle, nesneler için bizim uydurduğumuz simgelerdir. Bilginin temeline bu yolda deney konulur. Tanrı ve sonsuzluk hakkında deneyime sahip olmadığımızdan, bu alanlara yönelik bilgi, inanç bilgisidir. Bu tür bilgilere gerçek anlamda bilgi denilemez, onlara ancak inanılabilir. Böylece inanç ve bilgi arasına kesin bir ayrım konulmuş olunmaktadır. Bu yöndeki gelişim Rönesans’ı meydana getirecektir.

Roger Bacon, Oxford'daki Merton Koleji'ndeki Gözlemevinde.

Roger Bacon, Oxford’daki Merton Koleji’ndeki Gözlemevinde.

Ockhamlı William’a göre, herhangi bir şeyi açıklamak üzere öne sürülen birden fazla açıklama söz konusu olduğunda, açıklanmak durumunda olanı, en az sayıda açıklayıcı ilke ve kabulle açıklayan ve olabildiğince çok şeyi açıklamayı başaranın seçilmesi gerekir; en basit açıklama, gerçekliği olduğu şekliyle tarif eden en muhtemel açıklama olma durumundadır. Ockhamlı’nın bu ilkesi, hem modern bilimin, hem de felsefenin önemli ilkelerinden biri olarak geniş kabul görmüştür. Bu ilke sayesinde “zihnimizde ve dilimizde var olanlar” ile “gerçekte var olanları” ayırt etmeyi önerir, gereksiz ve yararsız izahlarla uğraşmaktan korunuruz.

Roger Bacon geç dönem skolastiğin anılması gereken bir başka ismidir. Deney ve deneyim kavramları onun yaklaşımında daha da kesin bir görünüm kazanır. Doğa araştırmalarında ortaya koyduğu bulgular ve matematik dehası ünlü bir bilgin olmasını sağlamıştır. Mistisizm ile ampirizmin karışımı olan düşünceleri Bacon’ı ortaçağdan Rönesans’a geçişin hazırlayıcılarından biri yapmıştır.

Kaynak
Anselm of Canterbury and Scholastic ThoughtOrtaçağ Felsefesi / Skolastik Felsefe


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir