Zygmunt Bauman, 18 Kasım 1925’te Polonya’nın Poznan şehrinde, Musevi bir ailede dünyaya gelir. Eşi Janina Bauman’ın yazdığı Bir Aidiyet Rüyası adlı biyografisinde, Bauman ailesi, sadece yoksulluktan muzdarip değildir, aynı zamanda antisemitizmden de acı çekmektedir.
1939 yılında İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, ailesi Polonya’nın Nazi işgaline uğraması nedeniyle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’ne kaçar. Dört yıl sonra 18 yaşındaki Bauman, Rusya’da Kızıl Ordu’nun bir parçası olarak örgütlenen Halkın Ordusu’na katılır. 1945 yılında savaşın bitmesiyle birlikte de ülkesine geri döner; fakat ordudan ayrılmaz. Polonya Ordusu’nun Askeri İstihbarat Şefi olur. Rütbesi binbaşıdır ve en genç binbaşı unvanını da elde eder.
Polonya ordusunda görevli iken, daha sonraki kariyerini kuracağı sosyal bilimlere ilişkin lisans öğrenimini tamamlar. Bir süre sonra, antisemitik (Yahudi düşmanlığı) dalga, onu Polonya Ordusu içinde de yakalayarak ordudan uzaklaşmasına neden olur. Bundan sonra Bauman’ın ikinci kariyeri olarak ifade edebileceğimiz dönemi başlar. 1954 yılında, yardımcı okutman olarak Varşova Üniversitesi Felsefe ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde göreve başlar. Burada toplum düşüncesinde kendisinden çok etkilendiği karısı Janina ile de tanışan Bauman, aynı yıl doktora eğitimine de başlar.
Zygmunt Bauman ve annesi, 1938
1967 tarihinde Mısır ve İsrail arasında yaşanan Altı Gün Savaşları, antisiyonizmin (İsrail Devleti’nin izlediği ideoloji karşıtlığı) Polonya’da tekrar güçlenmesine sebep olur. Bu yıllarda, ülkede yaşayan Yahudiler, yabancı güçlere casusluk yapmakla suçlanacak ve birçok Yahudi işlerinden atılacak ya da istifaya zorlanacaktır. Bunlar arasında Bauman da bulunmaktadır. Beş profesör arkadaşıyla beraber Varşova Üniversitesi’ndeki görevlerine son verilir. Bauman, 1951 yılında resmi üyesi olduğu Komünist Parti’den de, 1968 yılında ayrılacaktır.
Bauman için üçüncü kariyeri olarak ifade edilebilecek dönemi böyle başlar. 1968 yılında ailesiyle birlikte İsrail’e gitse de, yönetimin milliyetçiliğinden rahatsız olur, çok uzun kalmaz. Kanada, ABD ve Avustralya gibi ülkelerde bir süre bulunduktan sonra, İngiltere’ye gelir. Burada Leeds Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olarak çalışmaya başlar. 1971 yılında başlayan Leeds günlerinde Bauman, sosyoloji dünyasında geniş yankıları olan olan beş kitap yayımlar. 1989 yılında yayımladığı “Modernite ve Holocaust” adlı kitabıyla Amalfi Sosyoloji ve Sosyal Teori Ödülü’nü kazanır. 1990 yılında Leeds Üniversitesi’nden emekli olur. 1998 yılında ise Adorno Ödülü’ne layık görülür.
Polonya gizli polisinin arşivlerinden Zygmunt Bauman hakkında fotoğraflar ve notlar
Karısı Janina ile (Anna Sfard, Irena, Lydia adında 3 kızları dünyaya gelir)
Bauman hayatı boyunca bir arayış içinde olur, kendine ait bir vatan ve toprak ideali olan Yahudi bilincinin, sürgününe tanık olur. Bu nedenle kitaplarında, bu bilinci yansıtacak konuları bıkmadan usanmadan yinelenerek, bu ebedi sürgün yaşamının nasıl aşılacağını dair arayışlar bulunur. Yabancılık olgusunu eserlerinde sıklıkla vurgulaması da bundandır. Onun modernlikle bağlarını koparan süreçte, hayat hikayesinden izler bulmak olasıdır. Komünizmle başlayan ve daha sonra Batı’ya geçerek süren macerasında modernliğin farklı tezahürlerini tanıma fırsatı bulan Bauman, bu süreçlerin hiçbirinde kendini evinde hissedemeyecektir. Modernlik karşısında çareyi postmodernlikte bulacaktır.
Bauman, yazılarında modernitenin her yönüyle kritiğini yapar ve modern düşüncenin elit, seçkinci bir kavrayışı, ideolojiyi barındırdığını düşünür. Modernizm ve Holocaust adlı kitabında modernitenin aslında beklenilen refah ve iyimser ortamı getirmediğini, gerçek yüzünün insan kıyımıyla birlikte yıkılan uygarlıkların oluşturduğunu vurgular. Modernliğin, akılcı olmaktan çok, yıkıcı olduğunu kitabında şöyle açıklar:
“Modern bürokrasi ve onun emrindeki beceri ve teknolojiler, iç düzenindeki bilimsel ilkeleri olmaksızın yapılmış birçok kitle kıyımı, pogrom, toplu cinayet, gerçekte soykırımdan pek farklı olmayan birçok olay biliriz. Ancak açıktır ki, Holocaust, böyle bir bürokrasi olmaksızın düşünülemez. Holocaust, kökü tümüyle kurutulmamış modernlik öncesi barbarlık kalıntılarının akıldışı bir taşma olayı değildi. O, modernlik evinin meşru bir sakiniydi; o bir başka evi, yuvası olarak kabul edemezdi.” (Modernizm ve Holocaust)
Nazilerin, Yahudilere yapmış olduğu soykırımı anlatmak için kullanılan Holocaust kelimesinin üzerinden modernliğin vahşi yüzünü aktaran Bauman, aslında modernitenin kendi içinde yer alan yıkıcı faaliyetleri olduğunu belirtir. Farklı bir ifadeyle soykırımlar, barbarlığın kalıntıları değil, modernitenin direkt kendi iç yüzüdür.
Zygmunt Bauman (sağda) arkadaşlarıyla, 1960
Bauman’ın yazmış olduğu makale ve kitaplarına egemen olan temel meselenin, modernlik ve postmodernlik arasında sıkışan bir bilinç olduğu görülür. O, hem kendi kişisel geçmişinden gelen sürecin sonucu olarak böyle yazdığı gibi, yaşadığı çağın bir sosyoloğu olarak da böyle davranır. Ancak onun ele aldığı konulardaki dualistik yaklaşımı daha çok postmodernlik lehine yorumladığı düşünülür. Dennis Smith, Bauman’ı postmodernliğin peygamberi olarak görür. Bauman’ın yazdığı kitapların adlarına bakarak bu yargıya katılmamak mümkün değil gibi.
Bauman, modern değerlere karşı radikal bir başkaldırı ve eleştirel bir tutum sergileyen postmoderniteyi, yeni bir kültür ötesi duruş ve çağın sorunlarına karşı alternatif bir çözüm arayışını da içinde barındırdığını kabul eder. Ancak, bunun nedenini, modern çağın felsefesinde üretilen her türlü mantığın, değerin, ahlakın, estetiğin ve kültürel öğelerin nesnel bir üstünlükle savunulmasından kaynaklandığı görüşüne de yer verir. Çünkü modern bilimin, doğanın gizemli yasalarını ortaya çıkararak bütün bilinmezliklere bir son vereceğini, bunu da evrensel ilkeler ve modern hakikatler adına yaptığını iddia eder.
Bauman, her ne kadar postmoderniteyi başlarda çare olarak görse de, daha sonra eserlerinde postmoderniteye sert eleştiriler de yapar. Modernitenin ışıltılı bir versiyonu gibi gördüğü postmodernite ile birlikte gelen belirsizlik ve güvensizlik ortamının bireylerde korku yarattığını eserlerinde sıklıkla vurgular. Bauman’ın, kızlarından Lydia Bauman, “Babam kendisini modernite ve postmodernitenin bir tarihçisi olarak tanımlar.” sözüyle aslında tüm çalışmalarını özetlemektedir.
Janina ve Zygmunt Bauman
Bauman, küreselleşme olgusunu, sadece günümüz Batı toplumlarında yaşanan politik ve ekonomik dönüşümün bütün küreye olan yansıması bağlamında değil, bu olgunun aynı zamanda 19. yüzyılın kurulu siyasal düzenini de hedef alan, sermayeyi siyasetten, emeği de yerelden koparmayı amaçlayan evrensel bir dönüşüm projesi olarak değerlendirir. Ona göre küreselleşme, modernitenin dayandığı ekonomik ve kültürel düzene karşı bir başkaldırı hareketi olduğu kadar, bugüne kadar var olan dünyayı algılama ve kavrama biçimlerimizi altüst eden bir kırılmanın yankısı olarak da görülmelidir.
“Aslında dünya bir bütündü, böylesi bir anlamlandırmadan kaçan hiçbir şey yoktu içinde ve bu yüzden de her şeyin yeri, dünyanın önemli bir parçasına hükmeden ve geri kalanına da bu hükmünü hissettiren iki güç arasındaki denge açısından açıkça belliydi. Dünyadaki her şeyin bir anlamı vardı ve bu anlam bir yarılmadan, ancak tek merkezden (kıyasıya çekişme içinde birbirlerini bağlayan, sabitleyen ve yapıştıran iki devasa güçten) çıkıyordu. Büyük bölünmenin yoldan çekilmesiyle (Rusya’nın dağılması) dünya artık bir bütünlük arz etmiyor; dünya şimdi daha çok, kestirilmesi güç yerlerde peydah olan, kimsenin nasıl yakalayacağını gerçekten bilmediği ivmeler kazanan dağınık ve oransız güçlerin bir arenasına benziyor… Hiç kimse artık kontrolü elinde tutamıyor. Daha kötüsü, bu koşullarda, kontrolü elde tutmanın neye benzeyeceği de açık değil. Eskiden olduğu gibi, bütün düzen sağlama girişimleri ve eylemleri yerel ve bir mesele etrafında örgütlenmiş durumda; ancak bir bütün olarak insanlık için sesini yükseltecek ya da sesini yükselttiğinde insanlık tarafından dinlenecek ve itaat edilecek kadar mağrur bir yerellik de yok artık. Herkesin rıza göstereceği, küresel işlerin bütünselliğini kavrayıp açıklayabilmemizi sağlayacak tek bir olgu da kalmadı.” (Küreselleşme)
Bauman’a göre küreselleşme ile birlikte mekan ve zaman önemini yitirip akışkanlaşmıştır. Bauman, modernitenin de akışkanlaştığını belirtip aslında postmodernitenin eleştirisini yapar ve akışkan modernite kuramsallaştırması ile birlikte tüketimden iş yaşamına, eleştirel düşünceden gözetime kadar geniş bir perpesktifte çalışmalara imza atar.
Bauman, akışkan moderniteyi açıklarken işe akışkanlık teriminden başlar: “Britannica’nın belirttiği gibi sıvıların ve gazların durağan durumdayken içlerinden geçtiği hayal edilen bir düzleme etki eden güçlere direnememesi ve bu nedenle üzerlerine bir güç uygulandığında şekillerinin sürekli olarak değişmesidir.”
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, akışkanlık içerisinde durağanlık yoktur, sürekli bir şekil değiştirme ve güçlere direnememesi söz konusudur. Bauman akışkanlığı şöyle özetler: “Sıvıların katılar gibi belli bir şekli yoktur. Deyim yerindeyse ne mekansal ne zamansal olarak sabit bir konumları vardır. Akışkanlar belli bir şekli uzun süre koruyamazlar; her an şekil değiştirmeye hazırdırlar.”
Akışkanlığın şekli koruyamaması da belirsizlik düzeyini artırmış, bu da bireyleri güvencesizlik ve güvensizlik durumlarına sürüklemiştir. Her şeyin hızlı bir şekilde değiştiği akışkan dünyada, bireylerin de sabit kalması beklenemez elbette. Nereye savrulacağını bilmeyen bireyler, korku yaşamakta ve bu durumda hayal kırıklıklarını doğurmaktadır. Bu belirsizlik de her yere dağılan akışkan moderniteye çıkmaktadır.
2009 yılında ilk eşi Janina Bauman’ı kaybettikten sonra, 2015 yılında evlendiği ikinci eşi Aleksandra Jasińska-Kania ile
“Kampingler, bir karavanı olan ve konaklama ücretini karşılayacak parası olan herkese açıktır. Yolcular gelir, yolcular gider. Bütün sürücüler kamping yöneticilerinden, kendilerini rahat bırakmalarından ve ortalıkta fazla dolaşmamalarından fazla bir şey istemezler ama bu onlar için çok önemlidir. Madem para ödüyorlar istekleri de olacaktır. Karavan sahipleri paranın karşılığını alamadıklarını veya vaatlerin tutulmadığını düşünürlerse şikâyet edebilir ve paranın iadesini talep edebilirler, fakat hiçbirinin aklına kamping işletmesinin felsefesini sorgulamak ve bir çözüm yolu bulmaya çalışmak gelmediği gibi kimse yönetimi üstlenmek istemez. En fazla, bir daha oraya gitmemeye ve orayı kimseye tavsiye etmemeye karar verirler. Zamanı gelip oradan ayrıldıklarında kamp yeri onlar gelmeden önceki haline döner; giden gitmiştir; yeni gelecek kampçılar beklenmektedir.” (Akışkan Modernite)
Bauman’ın vermiş olduğu kamping örneğinden anlaşılmaktadır ki, artık herkes tüketici tarzı eleştiri yapmaktadır. Üretici tarzda eleştiri yapmak, akışkan modernite ile sona ermiştir. Akışkan modernite içerisinde iş yaşamına bakıldığında, artık cep telefonu, küçük bilgisayar ve evrak dosyasından başka bir şey olmayan küçük bir çanta ile bireyler dünyanın her yerine seyahat edebilmektedir. Birey, işi bittikten sonra hiçbir yerde konaklamadan geri dönebilir. Diğer yandan hareket kabiliyetinden yoksun işler de devam etmektedir, ancak iş yeri eski katılığını yitirmiş durumdadır. Bu noktada modernite dönemindeki devasa makinelerin bulunduğu fabrikalar, yerini her yerde dolaştırabilenecek mini bilgisayaralara bırakmıştır. Hatta öyle ki iş yürütebilmek için, bir iş yerine bile gerek kalmamıştır.
Bauman’a göre, özgürlük, modern kapitalist tüketim toplumunda tüketicilik çerçevesinde değerlendirilmekte ve böylelikle sınırlar tüketici olup olmamakla belirlenmektedir. Ve böylece rekabet simgesel rekabete kaymakta ve böyle bir durum da özgürlük zorunluluk haline gelmektedir. Tüketim toplumu içerisinde yer alan ve seslerini duyuramayan insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar yoksulluk tanımı çerçevesinde değerlendirilirler. Sabit işleri ve gelirleri yoktur. Geçici, düzensiz, yasal hakları olmayan işlerde çalışmak durumundadırlar. Onlara bağımlı, bakmakla yükümlü oldukları çok sayıda insan bulunmaktadır. Yanlış ten rengine sahiptirler ve sermayenin terk ettiği bölgelerde, mekanlarda yaşamaktadırlar. Bu doğrultuda onlar “kusurlu tüketiciler” olarak değerlendirilmektedirler ve bu grupta yer alan insanlar doğal olarak sahip oldukları özgürlüklerini doğru kullanamamaları, neyin kendileri için iyi olup olmadığı ve özgürlüklerini nasıl kullanmaları gerektiğini bilenlerin direktiflerine uymaları gerekmektedir.
Zygmunt Bauman, 2017 yılında 91 yaşında İngiltere’de vefat eder.
Kaynak
Zygmunt Bauman ve Din: Tanrı, İnsan ve Belirsizlik, Eleştirel Aklın Sözcüsü: Zygmunt Bauman, Zygmunt Bauman: Modernlik Postmodernlik Arasında Bir Sosyolog, Düşünümsel Sosyoloji Açısından Zygmunt Bauman Sosyolojisi, Zygmunt Bauman Ve Akışkan Modernite Kuramına Genel Bakış